KJK: Kadın direnişi özgürleştirir

KJK: Zamanımızın ruhu bizlere özgürlük mücadelesini yükseltmeyi emrediyor. Yüzyılımızı kadın özgürlük çağına dönüştürmek imkan dahilinde olduğu gibi tarihsel zorunluluktur da. Gelin bunun için birlik olalım. Bütün dünya kadınları olarak ayağa kalkalım.

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü vesilesiyle yazılı bir açıklama yapan Kürdistan Kadınlar Topluluğu (KJK) Koordinasyonu, “Dünyanın dört bir yanında şimdiden önemli sonuçlar yaratan, kadın bilincinin büyümesine katkı sunan, hepimize moral veren, gücümüze güç katan, ataerkil sistemin korkusunu büyüten mücadeleler yürütülüyor” dedi.

“Dünya kadınlarına, kız kardeşlerimiz, yoldaşlarımıza” başlıklı KJK Koordinasyonu açıklamasında şunlar belirtildi:

“Binlerce yıl evvel kadın öncülüğünde ilk toplumsallığın örüldüğü, ortak yaşam kültürünün tohumlarının atıldığı coğrafyada yükselen Kürdistan dağlarından sizleri sarsılmaz mücadele azmimiz ve özgür yaşam tutkumuz ile selamlıyor, sevgiyle kucaklıyoruz. Dünyanın dört bir yanında erkek egemenliğine, sömürüye, işgale, yıkıma, köleleştirmeye karşı sesini yükselten, mücadele eden, direnen bütün kadınlara en içten selamlarımızı gönderiyoruz. Yeni bir 8 Mart’ı karşılarken 5 bin yıllık ataerkil sistem tarihi boyu sınıflaştırılmaya, ötelenmeye, dışlanmaya, sömürülmeye, köleleştirilmeye, yok sayılmaya karşı itirazını yükseltmiş, özgürlük ve eşitlik için mücadele yürütmüş bütün kadınların anısı, bugünkü direnişimizin temel güç kaynaklarından birini oluşturuyor.

Egemen sistemin bütün hafızasız ve tarihsiz kılma çabalarına rağmen çok iyi bilmekteyiz ki kadınlar olarak insanlık tarihinin en eski, en köklü ve en uzun direniş geçmişine sahibiz. Bu kesintisiz mücadele tarihi boyunca ataerkil, iktidarcı, cinsiyetçi, kadın düşmanı sisteme karşı direnişte canını veren bütün bilge ve mücadeleci kadınları 8 Mart vesilesiyle bir kez daha minnetle anıyoruz. Binlerce şehit veren Kürdistan Kadın Özgürlük Mücadelesi’nin öncü militanlarını, Sakine Cansız’ı, Zekiye Alkan’ı, Gülnaz Karataş’ı, Zeynep Kınacı’yı, Sema Yüce’yi, Viyan Soran’ı, Şirin Elemhuli’yi, Şilan Kobanê’yi, Arin Mirkan’ı ve nicelerini özlem ve sevgiyle anıyoruz. Yine Rosa Lüksemburg’dan Clara Zetkin’e, Haydee Santamaria’dan Kittur Rani’ye, Şadiye Ebu Ghazaleh’den Nwanyeruwa’ya, Mary Jones’dan Doria Şefik’e, Mari Beyleryan’dan Louise Michel’e; evrensel kadın özgürlük mücadelesine damga vurmuş olan bütün kadınları yad ediyoruz. Özellikle de emek ve eşitlik mücadeleleri ile 8 Mart’ın ilan edilmesinde rol oynayan, bu uğurda emek ve bedel veren işçi kadınlarını anıyor, bütün ardıllarını selamlıyoruz. Onların anısı yolumuzu aydınlatan meşale olup dayatılan karanlıkları parçalamakta, aklımıza ışık, yüreğimize ateş olmaktadır.  

‘KADIN DEVRİMİ POTANSİYELİNİN VE DİNAMİKLERİNİN EN GÜÇLÜ OLDUĞU ÇAĞIN ORTASINDAYIZ’

Aydınlık ile karanlık, güzellik ile çirkinlik, adalet ile haksızlık, özgürlük ile kölelik arasındaki ikilemlerin kendini en çok da kadına dayatılan sömürü ve kadının buna karşı yükselttiği özgürlük ısrarında gösterdiği bir zaman dilimindeyiz. Bununla birlikte hiçbir yüzyıl, kadın özgürlüğünü gerçekleştirmek için 21. yüzyıl kadar elverişli olmamıştır. Bu bakımdan kadın devrimi potansiyelinin ve dinamiklerinin en güçlü olduğu bir çağın ortasındayız. Egemen sistem bu gerçeğin üstünü örtmek için her türlü oyun ve saldırıda bulunsa da kadınlar olarak bu hakikatin bilinciyle, zamanımızın farkındalığı ile yaklaşmalı ve mücadeleye sarılmalıyız. Çünkü kazanımlarımızı büyütme imkan ve koşulları yanında iktidarcı ataerkil sistem bunu önlemek için de her yerde saldırılarını yoğunlaştırmaktadır.

Toplum karşıtı olan 5 bin yıllık eril iktidarcı sistem, sömürüyü sürekli olarak büyüterek ve çoğaltarak varlığını sürdürmektedir. Çünkü kâra dayanmaktadır. Dünyada yaşanmakta olan savaşlar doğrudan bu gerçek ile alakalıdır. Özellikle de 21. yüzyılın hemen başındaki Afganistan ve Irak müdahaleleri ile başlayan ve günümüzde Suriye, Irak ve Kürdistan’da yoğunlaşan Üçüncü Paylaşım Savaşının temel amacı, Ortadoğu coğrafyasının küresel iktidar güçlerinin çıkarları doğrultusunda yeniden dizayn edilmesidir. Aynı şekilde Afrika kıtasında devam etmekte olan silahlı çatışma ve savaşlar da kapitalist modernitenin ve emperyalizmin kâr hırsına bağlı olarak yaşanmaktadır. Bu kâr hırsı sadece savaşlara yol açmıyor, aynı zamanda doğamızı da talan ediyor, hatta yok ediyor. Latin Amerika’da ve Doğu Asya’da binlerce yıllık ormanlarımızın yok edilmesi, kuraklık tehlikesinin arttığı bir süreçte nehirlerimizin zehirlenmesi, havamızın bile köylerimize kurulan rüzgar türbinleri yoluyla metalaştırılıp sömürülmesi kâr hırsı uğruna geliştirilen korkunç eko-kırımın sadece bir boyutunu oluşturuyor. Nefessiz bırakılıyoruz. Binlerce yıllık geleneklerimiz, kültürel kimliklerimiz, toplumsal sistemlerimiz yok ediliyor. Yaşamın her alanında kırım düzeyinde, yok edici saldırılar ile karşı karşıyayız. Hafızasız kılınmak isteniyoruz. Çünkü çok iyi biliyorlar ki hafızası olmayanın geleceği de olmaz. Bizi bu şekilde teslim almak istiyorlar. Teslim alamadıklarını öldürüyorlar. Günümüzde erkek şiddeti, bütün savaşlardan ve hastalıklardan daha fazla kadının hayatına mal oluyor.

Fakat bununla birlikte günümüzde hiçbir zaman olmadığı kadar çok kadın, direniş saflarındaki yerini almaktadır. Hiçbir zaman olmadığı kadar çok kadın, bugün özgürlüğü, iradesi, eşitliği için mücadele etmektedir. Tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar çok kadın yüksek sesle ataerkil sömürücü sisteme hayır diyor. Kadınlar, her türden sömürü, talan, kırım, işgale karşı sesini yükseltiyor, artık yeter diyor. Kadınlar karşı duruyor. Kadınlar dayanışıyor, ortaklaşıyor. Kadınlar mücadele ediyor, örgütleniyor. Kadınlar direniyor. Milyonlar ayakta. Milyonlar sokaklarda, meydanlarda, dağlarda, ovalarda. Milyonlar kararlı; korkmuyor, geri adım atmıyor. Ne olursa olsun özgürlüğümüzü geri alacağız, bu sömürü düzenine son vereceğiz, bütün zincirleri kıracağız, itaat etmeyeceğiz diyorlar. Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi olarak erkek egemenlikli sisteme ve onun sömürü düzenine karşı yürütülen bütün kadın direnişlerini yürekten ve devrimci coşkumuz ile selamlıyoruz.

SESLERİMİZ YANKILANDIKÇA ERKEK EGEMEN SİSTEM DAHA DA SARSILIYOR

Bilmelisiniz ki nasıl ki bizlerin Kürdistan’da erkek egemenliğin ve faşizmin en dolaysız, en kaba ifadelerine karşı büyüttüğü özgürlük mücadelesi sizlerin direnişine güç katıp ilham veriyorsa, dünyanın herhangi bir yerinde yükseltilen kadın özgürlük sesi de Kürdistan’ın dağları ve ovalarında yankılanıyor. Eril iktidarlara karşı yükseltilen seslerimiz yankılandıkça erkek egemen sistem daha da sarsılıyor. Üzerinde durduğu 5 bin yıllık zemin daha fazla çatlıyor. Çatlakları derinleştikçe korkusu daha da büyüyor. Büyüsün korkusu, daha çok korksun! Çünkü bizler, çağımızı kadın özgürlük çağına dönüştürmede çok kararlıyız. Çünkü bizlerin mücadelesi her geçen günle birlikte daha fazla büyümekte, daha fazla güç kazanmakta, daha fazla etki etmektedir. Korksun ataerkil sistem çünkü biz özgür geleceğimizi şimdiden örüyoruz! Her yerde! Güneşin değdiği, ayın ışıklarının aydınlattığı her karış toprağa özgür yaşamı inşa edeceğiz!

KADIN CİNAYETLERİ TEKİL DEĞİLDİR

Dünyanın dört bir yanında şimdiden önemli sonuçlar yaratan, kadın bilincinin büyümesine katkı sunan, hepimize moral veren, gücümüze güç katan, ataerkil sistemin korkusunu büyüten mücadeleler yürütülüyor.

Latin Amerika’da Ni una menos, yani bir kadın daha eksilmeyeceğiz şiarıyla kadın kırımına karşı yürütülen kitlesel mücadeleyi selamlıyoruz. Kadın cinayetleri tekil olaylar olmayıp, kaynağını toplumsal cinsiyetçilik ve kadın düşmanlığından alıyor. O nedenle kadın kırımının önüne geçmek için eril zihniyetle etkili bir mücadelenin şart olduğuna inanıyoruz. Yasal tedbirler önemli olmakla birlikte ancak bütünlüklü bir mücadelenin parçası olarak rol oynayabilir.

Arjantin’deki yeşil fularlı kız kardeşlerimize en içten sevgilerimizi gönderiyoruz. Her türlü sömürü ve işgal –topraktan emeğe kadar- önce kadın bedeni üzerinden geliştirilmiştir. Kadın, tarihteki ilk sömürgedir. O nedenle kadın bedeninin dokunulmazlığını, özerkliğini ve kadının kendi bedeni üzerindeki iradesini savunmak temel bir mücadele alanıdır. Kadının doğal bir hakkı olan kürtaj hakkını savunurken de, bu mücadeleyi bütünlüklü yürütmemiz ve yasal hakları elde etmek için kadını sömürgeleştiren zihniyet ile savaşmamız büyük önem arz ediyor.

Chiapas ormanlarında hem Meksika devletinin ve küresel kapitalizmin saldırılarına direnen hem de komünal özerk sistemlerini inşa eden Zapatistalı yoldaşlarımız bu yıl yoğun saldırılardan ötürü Mücadeleci Kadınların 2. Buluşmasını düzenleyemiyor. Onlara şunu söylemek istiyoruz: Yoldaşlar, bilin ki yaktığınız ışık Kürdistan’da da yanıyor. Tıpkı bizim yaktığımız ateş sizin kalplerinizi ısıttığı gibi. Zagros’lardan Sierra Madre’ye, Fırat’tan Usumacinta nehrine kadar mücadelemiz birdir, direnişimiz tektir, halklarımız kardeştir. İstilacı ordulara karşı direnişinizde yanınızdayız, bu direnişi kazanacağınıza inancımız tamdır. Sizleri sevgiyle, yoldaşça, kardeşçe selamlıyor, sımsıkı kucaklıyoruz.

Demavend’den Hindukuş’a, Gazze’den Tahrir Meydanı’na kadar yükselen kadın direnişinin korkusuz neferlerini saygıyla selamlıyoruz. İran’da 40 yıldan beri eril zihniyetin en kaba haline karşı direnip teslim olmayan, her türlü tehdit ve baskılara rağmen özgürlüğünden vazgeçmeyen mücadeleci kadınlarla dayanışma içinde olduğumuzu duyuruyoruz. Afganistan’da emperyalist müdahalelere ve işbirlikçi savaş çetelerine karşı sesini yükselten, kadını özne saymayan gerici zihniyete karşı radikal direnişi örgütleyen cesur kadınların yanındayız. İşgale karşı toprağını özgürleştirme mücadelesinin öncülüğünü üstlenen, olacaksa bir barış onurlu ve adil olması gerektiğini gösteren Filistinli yoldaşlarımızı destekliyoruz. DAİŞ’e karşı direnişin öncülüğünü yapıp kadınlar için öz savunmanın ne denli acil bir ihtiyaç olduğunu bütün hemcinslerine gösteren Arap, Süryani ve Êzidî kadınlara devrimci selamlarımızı gönderiyoruz. Ortadoğu’da ikinci kadın devrimi bir hakikattir ve biz hepimiz bu kutsal hakikatin parçalarıyız. Hep birlikte bize dayatılan karanlığı yenip bu toprakları yeniden ana tanrıçanın vatanı haline getireceğiz. Kadın devriminin sesi şimdiden yükseliyor, Rojava’dan bütün Ortadoğu’ya yayılıyor. DAİŞ’in kadın öncülüğünde yenilgiye uğratıldığı şu günlerde bir kez daha Türk ordusunun ve İslamcı çetelerin işgal ettiği Efrîn’de sürmekte olan direnişe dikkat çekmek istiyoruz. Bizler için Efrîn bir kadın şehridir ve o şehri asla kadın düşmanı çetelere bırakmayacağız. Bir yıl önceki 8 Mart’ta nasıl ki “Efrîn’deki kadın devrimini savunalım” dediysek, bu yıl da dünyadaki kız kardeşlerimizi Efrîn’in özgürlüğü için Türk işgaline karşı seslerini yükseltmeye çağırıyoruz. Yine DAİŞ tarafından esir alınan son Şengalli Êzidi kadın ve çocuk özgürleştirilene kadar mücadelemizi sürdüreceğimizin sözünü veriyoruz. Çağımızın vicdanını simgeleyen Şengalli kadınların hesabını sormaya devam edeceğiz. Kadın öncülüğünde geliştirilen öz savunma ve demokratik özerklik, fermana verilecek en güçlü cevap olup yeni fermanların önüne geçebilecek tek yoldur.

ON BİNLERCE KADIN TUTSAK DİRENİŞİ YÜKSELTİYOR

Özgürlük mücadelesi verdiği için devlet zindanlarında esir tutulan on binlerce, belki de yüzbinlerce kadın siyasi tutsağın dört duvar arasında yükselttiği direnişi selamlıyoruz. Sizler bütün psikolojik-fiziki işkencelere, cezalara, tecride rağmen teslimiyeti kabul etmeyen, zindanı bir direniş alanına dönüştüren öncülersiniz. Bilin ki aramızdaki duvarlar ne kadar kalın, ne kadar yüksek olsa da bizi birbirimizden asla ayıramayacaklar. Bu vesileyle özellikle de Türk devlet zindanlarında tecride karşı açlık grevinde olan kadın siyasi tutsaklara özel selamlarımızı iletiyor, bütün dünya kadınlarını zindanlardaki yoldaşlara ses olmaya ve onların eylemini güçlü sahiplenmeye çağırıyoruz.

Son birkaç yılda bazı ülkelerde başlatılan kadın grevi, bu yılki 8 Mart’ta çok daha geniş bir coğrafyaya yayılmış olacak. Özellikle de Almanya’da bu yıl onlarca şehirde greve katılacak olan bütün kadınları coşkuyla selamlıyor, kucaklıyoruz. Bilmeliyiz ki kadınlar olarak hayatı durdurabilecek güçteyiz. Yeter ki örgütlü olalım! Başta Almanya olmak üzere bu yıl kadın grevinin gerçekleştirileceği her yerde parçalı kalan çeşitli yerel grupların 8 Mart’ı ağlaşmaya ve kalıcı ittifaklar geliştirmeye vesile kılması, dayanışma içinde olan bütün kadın yoldaşlarının beklentisidir. Takvimdeki bir günle sınırlı kalmamamız, birliğimizi daimi kılmamız ve bunun üzerinden mücadelelerimizi ortaklaştırmamız, çağımızın bize dayattığı temel bir hedef ve ihtiyaçtır.

ABD’de zamanı doldu diyerek toplumsal cinsiyetçiliği yaşamın birçok alanında ifşa eden, #MeToo kampanyası ile taciz ve tecavüz kültürünü teşhir eden, Washington’a yürüyerek kadın düşmanı Trump’ı temsilci olarak tanımadıklarını beyan eden kadınlara selamlarımızı gönderiyoruz. Ayrıca ırkçılığa, ayrımcılığa, devlet şiddetine karşı mücadele eden direnişçi siyahi kadınları kucaklıyoruz. Gösterdiğiniz büyük tavrı güçlü bir örgütlülüğe dönüştürüp 200 yıllık mücadele mirasınızı büyütmeniz dileğimizdir.

ÖNDER APO İÇİN YÜRÜTÜLEN DİRENİŞ HAMLESİNİN ÖNCÜLÜĞÜNÜ KADINLAR YAPIYOR

Birçoğunuzun bildiği gibi halk ve hareket olarak Türk faşizmine karşı büyük bir direniş içerisindeyiz. “Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım, Önder Apo ile Özgür Yaşayalım” adını verdiğimiz direniş hamlesinin öncülüğünü ise kadınlar yürütüyor. Yoldaşımız, Demokratik Toplum Kongre Eşbaşkanı ve HDP vekili Leyla Güven, 7 Kasım 2018’de zindan koşullarında süresiz-dönüşümsüz açlık grevine başladı. Leyla Güven’i izleyen ve süresiz-dönüşümsüz açlık grevine giren yüzlerce Kürt arasında onlarca zindan direnişçisi kadın var. Açlık grevi eyleminin tek talebi, 20 yıldır ada cezaevinde esir tutulan Önderimiz Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasıdır. Zira 15 Şubat 1999’da korsanvari bir NATO operasyonu ile Kenya’dan kaçırılıp Türk devletine teslim edilen Önderimiz Abdullah Öcalan’ın en doğal hakkı olan avukat görüşmeleri Temmuz 2011’den beri engellenmekte, 5 Nisan 2015’ten beri ise mutlak tecrit altında tutulmaktadır. Hukuken sahip olduğu tek bir hakkı yerine getirilmiyor. Tek başına bir hücrede rehine tutulmaktadır. Bulunduğu İmralı adasında kişiye özel hukuk uygulanmaktadır. Türk devleti kendi yasalarını uygulamamakta ve insan haklarının geçersiz olduğu özel bir sistem yürütmektedir. Türk devletinin üyesi olduğu Avrupa Konseyi’ne bağlı İşkenceyi Önleme Komitesi başta olmak üzere bu konuda sorumlu kurum ve kuruluşlar sessiz kalarak bu işkence ve esaret sistemine onay vermektedir.

FAŞİZM, MİLLİYETÇİLİK, TOPLUMSAL DÜŞMANLIK VE SAVAŞTAN EN ÇOK ETKİLENEN KADINDIR

Abdullah Öcalan herhangi bir tutsak değildir. Adı bile yasak bir halkın Önderidir. 1970’li yıllarda öncülük ettiği bir grup öğrenci ve genç ile Kürdistan İşçi Partisi PKK’yi kurup, bugün milyonların halk hareketini yarattı. Bugün büyük ilham ve hayranlık yaratan Kürt kadınlarının ideolojik, politik, savunma ve toplumsal örgütlülük düzeyi, doğrudan Önder Abdullah Öcalan’ın emeklerinin bir sonucudur. Ağır tecrit koşullarında kaleme aldığı savunmalar bugün dünyanın dört bir yanındaki sistem karşıtı hareket, yerli halk, kadın örgütü, sol-sosyalist parti vb. tarafından heyecanla inceleniyor, geliştirdiği özgürlük felsefesi ve demokrasi kavram ile kuramları örnek alınıyor. Önderimiz Abdullah Öcalan şahsında tecrit edilen, Kürt sorununun demokratik çözümüdür, barış umududur, halkların bir arada yaşamıdır, kadının özgürlüğüdür. Önder Abdullah Öcalan tecrit altında olduğu için TC’de faşizm yükseliyor, savaş ve çatışmalar derinleşiyor, milliyetçilik hortlatılıyor. Faşizm, milliyetçilik, toplumsal düşmanlıklar, savaş ve çatışmalar, ekonomik krizlerden en çok etkilenen ise kadındır.

Hiçbir devrim önderinin yapmadığı kadar erkekliği çözümleyip kadın özgürlük mücadelesini toplumsal devrimin merkezine koyan Önder Abdullah Öcalan’ın şahsında tecrit edilen bizleriz. En çok biz kadınlarız. O yüzden Önder Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü bizim özgürlüğümüzdür diyoruz. O yüzden eylemdeyiz, o yüzden direnişin öncülüğünü üstleniyoruz. Çünkü O özgür olursa biz de özgürleşiriz. Biz direnişi büyütürsek tecrit kalkar, faşizm yenilir, Kürdistan özgürleşir. Sizlerden ise beklentimiz, bu mücadelemizde yanımızda yer almanız, dayanışma göstermeniz, sesimize ses katmanız, bizimle birlikte Türk faşizmine karşı direnmeniz!

Bugün Erdoğan rejiminin temsil ettiği faşizmi durdurmak için birlik olmalıyız. Ki faşizm en çok kadına, kadının kazanımlarına saldırıp ona geleneksel roller dayatıyor. Bunu Türkiye’de gördüğümüz gibi, Brezilya’da Bolsonaro, Filipinler’de Duterte, hatta Rusya’da Putin ve ABD’de de Trump şahsında görmek mümkündür. Faşizmin temel özelliği, kadın düşmanı olmasıdır. O yüzden en çok örgütlü kadının direnişinden korkar. Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi olarak diyoruz ki, yaşamlarımız üzerinde temel bir tehdit oluşturan popülist-faşist iktidarlara karşı mücadelelerimizi ortaklaştırıp birleştirelim. Faşizme karşı kadın direniş cephesini örmenin tam zamanıdır! Kenetlenmenin, el ele vermenin, böylece faşizme geçit vermemenin zamanıdır! Bunu yapabiliriz. Bu direniş ruhuyla Kuzey Kürdistan ve Türkiye’deki kadınların faşizme karşı ortak mücadeleyi yükseltmesi durumunda AKP-MHP faşizminin yıkılacağı kesindir. Türkiyeli kız kardeşlerimizin de dediği gibi, Birlikte Güçlüyüz! İtaat etmiyor, faşizme geçit vermiyoruz!

KADINLAR HER YERDE TEPKİSİNİ DİLE GETİRME GÜCÜNE SAHİP

Her yerde kadın bilinci, itirazı ve eyleminin yükseldiğine şahit olmaktayız. Kadınlar taciz ve tecavüz kültürüne, ayrımcılığa, sömürüye, işgale, eşitsizliğe, katliamlara, şiddete, cinsiyetçiliğe karşı duruyor, protesto ediyor, direniyor. Kadınlar taleplerini yükseltiyor, nasıl bir yaşam istediklerini yüksek sesle haykırıyor. Çok ciddi bir harekete geçirme kapasitesine ulaştık. Kısa bir süre içinde yüzbinleri, milyonları sokağa dökme gücüne sahibiz. Sayımız her geçen gün daha da yükseliyor. Her geçen gün daha da büyüyoruz. Renkliyiz, dinamiğiz, kararlıyız, iddialıyız, güçlüyüz!

Şimdi önemli olan, mücadelemizi daha örgütlü kılarak değiştirici gücü ortaya çıkarmaktır. Çok iyi bilinmeli ki kadın özgürlük mücadelesinin birinci ilkesi, örgütlülüktür. Örgütlülük olmadan özgürlük mümkün olamaz. Bununla birlikte protestoları kalıcı örgütlemelere dönüştürme ihtiyacı bulunmaktadır. 21. yüzyılın bu ilk çeyreğindeki koşullar ve kadınların duruşu, sadece karşı koyma değil özgür yaşamı inşa mücadelesini de elverişli kılmaktadır. Yani artık mücadelemizi bir üst aşamaya sıçratmalıyız. İtirazımızı örgütlü kılıp, antidemokratik, diktatör, erkek egemenlikli sisteme karşı mücadelemizi daha bütünlüklü ve ortak yürütmeliyiz. Zira mücadelelerimiz parçalı kalıp birbirini bütünlemediğinde yeterince değiştirici olamıyoruz. Oysa kadın devrimini gerçekleştirmenin, 21. yüzyılı kadın özgürlük çağına dönüştürmenin tam zamanıdır. Bunun koşulları her zamankinden daha fazla olgunlaşmıştır. Kürdistan Kadın Özgürlük Hareketi olarak küresel düzeyde yürütülen kadın mücadelelerini ortaklaştırmak için önerimizi Dünya Kadın Konfederalizmi olarak isimlendiriyoruz. Dünya Kadın Konfederalizmi, aynılaştırmadan ortaklaştırmayı, özerkliği koruyarak dünya kadınlarının mücadele birliğini geliştirmeyi amaçlıyor. Kadın örgüt ve hareketleri olarak aramızdaki parçalılık ve kopuklukları aşarak ortak tutumlar geliştirebilmeli, ortak mücadele strateji ve taktikler belirleyebilmeli, eylemde de ortaklaşabilmeli, ortak mekanizmalar inşa edebilmeliyiz. Bunun için gerekli olan örgütlenme anlayış ve ilkeleri birlikte tartışmaya ve kararlaştırmaya ihtiyacımız var. Hareket olarak 2002 yılında ilan ettiğimiz ve şu sıralar yeniden üzerinde çalıştığımız, yakın zamanda sizlerle paylaşacağımız Toplumsal Sözleşme bunun için temel bir çerçeve sunabilir.

YÜZYILI KADIN ÖZGÜRLÜK ÇAĞINA DÖNÜŞTÜRMEK İÇİN BİRLİK OLALIM

Zamanımızın ruhu bizlere özgürlük mücadelesini yükseltmeyi emrediyor. Yüzyılımızı kadın özgürlük çağına dönüştürmek imkan dahilinde olduğu gibi tarihsel bir zorunluluktur da. Gelin bunun için birlik olalım. Bütün dünya kadınları olarak ayağa kalkalım. Biz diyoruz ki kadın direnişi özgürleştirir. Öyleyse direniş ateşinin etrafında buluşalım, el ele verip özgürlüğün halayını çekelim, devrim ateşini gürleştirelim. Sömürgeciliğe, faşizme, işgale ve ataerkilliğe karşı her günü 8 Mart kılıp direnişimizi daimi kılalım. İşte o zaman yaşam değişir. O zaman dünya güzelleşir. O zaman devrim olur. Hep birlikte kadın devrimini büyütüp, geleceğimizi örelim!”