Kadınların yürüyüşü büyüyor...

Kadınlar işçi, mülteci, üniversiteli ya da işsiz onların gündemi de Türkiye’de yaşananlardan farklı değil; ayrımcılık, ekonomik kriz ve halklar arası düşmanlığa karşı seslerini yükseltiyorlar.

Kadınlar İstanbul’da, 8 Mart öncesi Ekmek ve Gül’ün düzenlediği etkinlikte bir araya geldi. Yebibosna’da gerçekleştirilen ve yaklaşık 150 civarında üniversiteli, tekstil iççisi, büro çalışanı ve işsiz kadın etkinlikte yaşadıkları sorunları anlattı, çözüm yollarını tartıştı.

Etkinlikte ilk olarak söz alan Ekmek ve Gül editörü Sevda Karaca “Türkiye’nin dört bir yanında bir araya geliyoruz. Bizler yurda giderken takip ediliyor muyum’ diye bakan Ceren Özdemirler, erkek şiddetinden kadın dayanışması ile kurtulmuş kadınlarız. Bizler mülteci, iradesine kayyım atamış Kürt kadınları, fabrikada sendikalaşan kadınlarız. Birlikteyken güçlüyüz. ‘Böyle gitmez’ dediğimiz her şeyi değiştirme sorumluluğumuzun farkındayız ve yan yana olarak bunu başaracağız” şeklinde konuşurken, “Yol yürüyüş öğretir insana, biz de birbirimizden öğreniyoruz” diye ekliyor.

‘HAKKIMIZ HELAL ETMİYORUZ’

Birçok kadının söz aldığı etkinlikteki konuşmalarda öne çıkan temel konular ekonomik kriz, ayrımcılık ve mülteci düşmanlığı oluyor.

Emekli bir kadın özellikle bu yıl faturaları ödemekte çok zorlandıklarını, nasıl tasarruf yapabileceği konusunda düşündüklerini anlatıyor. Emekli aylığı ile geçinemediğini dile getiren kadın “Doğalgazı en düşükte açıp üzerimize battaniye örtüp öyle oturuyoruz. Evden çıkarken kapatıp çıkıyorum doğalgazı. Ama sadece o değil ki değer faturalar da cep yakıyor. 100 lirayla pazara çıkıyorum her hafta elim yarı yarıya boş dönüyorum, bir şey alınmıyor. Birleri hakkımızı yiyor ve biz de bunu helal etmiyoruz” diyor.

‘GRİ GÜNLER…’

Ayten adında bir tekstil işçisi söz alıyor daha sonra. Eşi vefat ettiği için iki kızını tek başına okuttuğunu söylüyor. O yüzden de sürekli mesailere kalarak çalıştığını ve dahasını şöyle anlatıyor: “Günlük ortalama 15 saate yakın çalışıyorum. Ben kızlarımı okutmak, fatura ödemek için çalışıyorum. Kendim için pek bir şey yapmıyorum. Ama buraya elbette kendim için geldim. Tekstil işini ben ‘gri günler’ olarak görüyorum. Sabah giderken hava karanlık çıkarken hava karanlık. Biz performansa dayalı çalışıyoruz. Ben 50 yaşın üzerindeyim çocuğum yaşındakilerle yarışıyoruz bu performans yüzünden. Bir hedef konuyor önümüze, hedef tutturulmazsa işten çıkarma tehdidi yapılıyor. Bu psikolojik baskı çok ağır. Bilemiyorum böyle gider mi! İşimiz çok zor ama bütün kadınlara çok güveniyorum. Kadınlardan umutluyum.”

Bir başka kadın çocuklarının birbirlerine “Suyu kapat babamın parası yok” dediğini duyduğunu anlatıyor. “Faturaların yüksekliği çocuklara kadar ulaştı” diyen kadın bu durumdan herkesin rahatsız olduğunu dile getiriyor.

MÜLTECİ KADINLAR KIZ KARDEŞLERİMİZDİR!

Katılımcılar arasında Suriyeli bir kadın da var. Adı Adile. Suriyeli olduğunu söylemeye korktuğunu ifade ediyor Adile. İdlib’de yaşanan olayların öncesinin de sonrasının da kendileri için çok zor olduğunu anlatıyor, anlatırken de gözyaşlarına hâkim olamıyor; ama salondaki kadınlar alkışlarla destek veriyor Adile’ye: “Korku içindeyiz, markete, hastaneye kısacası dışarı çıkamaya korkuyoruz. Savaştan kaçtık, 10 çocuğum var. 8 yıldır buradayız. Ben Esad yüzünden değil, çocuklarım yaşasın diye kaçtım. İdlib’den sonra Maraş’ta Suriyeleri linç ettiler. Benim ikiz çocuklarım var gece 3'a kadar uyumayıp ‘anne bize de olur, uyuyamayız’ dedi. Bize niye savaşmadınız diyorlar, ben Suriye'den geldiğimde en büyük çocuğum 12 yaşındaydı, o yaşta silah mı verseydim eline? Geldiğimizden beri çalışıyoruz. Çocuklarım 6 yaşlarından beri çalışıyor, ben de çalışıyorum. Kadın olmak zor…” Adile’nin ardından kadınlar slogan atıyor: “Mülteci kadınlar kız kardeşlerimizdir!”

GEMİCİLİK ERKEK İŞİ DENİYOR

Etkinliğe katılan kadınların çoğunluğu üniversite öğrencisi. Aralarından biri Piri Reis Üniversite’sinde gemicilik okuyan genç bir kadın. Daha çok erkek mesleği olarak bilinen bu bölümde sektörden, akademisyenlere ve de erkek öğrencilere kadar herkesin okuldaki az sayıda kadına ayrımcılık uyguladığını anlatıyor: “Bir defa okulun kafesinde bile yürüyemiyoruz. Çünkü okulda erkek öğrenci sayısı fazla ve de çok taciz var. Zaten mesleği sadece erkeklerin yapabileceğine o kadar inanılmış ki alacağımız belgenin bile adı ‘gemi adamı belgesi.’ Sektörde de mobbinge uğruyoruz, sen kadınsın git çocuk yap, evinde otur deniyor. Ayrımcılık çok fazla.” Bir başka genç üniversiteli kadın da üniversite hocalarını dahi “eve gidin, çocuk yapın” imasında bulunduklarını söylüyor.

ÇOCUKLAR ALLAH’A EMENET!

Tuzla Tersanesindeki bir şirkette büro elemanı olan Eylem de cinsiyetten dolayı mobbinge uğradıklarını, çalışma ve anneliği bir arada yürütmenin zor olduğundan bahsedip şunları dile getiriyor: “Erkeklerin yoğunlukta olduğu sektörde öğlen dışında dışarı çıkamıyoruz çünkü 2 bin erkeğin göz hapsi altındasınız. Ama biz az sayıda kadın, sadece bir yere sıkışıp kalmadık onlar bize uyum sağladı biz onlara değil. Yoksa içeri tıkılıp kalırdık. Bunun yanı sıra hem çalışıp hem çocuk büyütmek zor. Eşim de yoğun çalışıyor. Hiçbir şeye yetişemiyorum, çok zorlanıyorum. Tersane de şirketin kreşi yok, o kreş açmamak için kadın personel sayısını az tutuyorlar. Çocukların yaşı daha küçükken 3 yıl ara verdim çalışmaya yoksa bakamazdım. Hala okula getir götür yaparken yetişemiyorum.”

Tersane çalışanı Eylem’in ‘iş yerinde kreş yok’ demesinden sonra moderatörler salona soruyor: “İş yerinde kreş olan var mı?” 150 kadından ses yok. “Peki, çocuklarınız kime emanet ediyorsunuz?” Salon “Allah’a” diyerek cevap veriyor ve ardından kahkahalar kopuyor…

Eyüp’ten gelen bir kadınsa 24 saatlik ev kadınlığını şu şekilde anlatıyor: “Eşimle birlikte çalışıyorum işe gidiyorum işçi, eve geliyorum ev kadını ama iş yerinde de ev kadınlığı yapıyorum. 24 saat aynı adama hizmet ediyorum.”

İŞTEN ATILMA KORKUMUZ VAR

İkitelli Sanayi bölgesinde bir lojistik firmasında çalışan kadınlardan biri olan Burcu, özellikle kreş talepleri olduklarından bahsedip işverenlerin kendilerini nasıl oyaladığını ve bunlara karşı birlik olmaları gerektiğini anlatıyor şu sözlerle: “Kreş talebimiz var ama bize buranın sanayi bölgesi olduğu için belediyenin izin vermediği söyleniyor ya da biz cezasını öderiz deniliyor. 3 vardiya şeklinde çalışıyoruz. 500 kişinin çalıştığı bir lojistik şirketi, ağır çalışma koşullarında meslek hastalıkları ortaya çıkıyor. Koliler ağır, bel - boyun fıtığı var birçok kişide ama şirket bu hastalıkları kabul etmiyor, nereden bileceğiz biz burada olduğunu diyor. Ama bir araya gelirsek ve sendikalaşırsak işveren geri adım atar.”

Aynı şirketten olan bir başka kadın “Bir araya gelemiyoruz çünkü işten atılma korkumuz var. Daha önce sendikalaşma başladığı için işten çıkarmalar yaşanınca insanlar vazgeçti” dese de arkadaşı ona itiraz edip sendikalaşmanın elzem olduğunu vurguluyor.

Kadınlar üniversiteli, mülteci ya da işçi gündemleri Türkiye’de yaşanan ekonomik kriz, cinsiyet temelli ayrımcılık ve de halklar arası düşmanlık. Onlar bir araya gelerek yaşadıkları sorunlara çare arayıp mücadele yolunu seçtiklerini ifade ediyor.