Doğu: Her yerde tecridi kıralım

KJK Koordinasyon üyesi Çiğdem Doğu: Mahallelerde kadınlar bir araya gelmelidir. Erdoğan’ın bu söylemlerine her mahalle bir cevap vermelidir. Bir de mahalleler de birleşmeli ve ilçeler, şehirler buna bir cevap vermelidir.

Dengê Welat Radyosu’na konuşan KJK Koordinasyon üyesi Çiğdem Doğu, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgürlüğü için başlattıkları hamlenin üç aşamalı olduğunu söyledi. 1’inci aşamanın 25 Kasım’da sonuçlanacağını hatırlatan Doğu, ikinci aşamada ise Öcalan’ın fikirlerinin dünya kadınlarına yayılacağını söyledi.

25 Kasım’ın Mirabel kardeşlerin anısına kadın hareketleri tarafından kadına karşı şiddetle mücadele günü olarak belirlendiğini hatırlatan Doğu, “Bizler de Kürdistan’daki kadın hareketi olarak bugünü her şeyimizle sahiplenen ve aslında her günü de bugüne dönüştürmeye çalıştıran hareketin üyeleriyiz. Bu anlamda genel olarak daha geniş bir anlam katmaya çalışıyoruz” dedi.

KJK’nin başlattığı hamleye de dikkat çeken Doğu şunları söyledi: “Özellikle de yaklaşık üç yıldır Önderliğimizle hiçbir görüşme yapılmıyor. Önderliğimiz hem Kürdistan halkının önderliği hem de sistem önderliğimizdir. Ama bir de kadın hareketinin gelişmesi boyutundan baktığımızda gerçekten çok derin, çok geniş anlamları olan bir içeriğe sahiptir. Çok farklı bir Önderliksel açılımı gerçekleştirdi. Bu nedenle de kadınlar olarak bizler için özellikle hem Kürdistan’da hem Ortadoğu’da Önderliğimizin dünya kadınları açısından ayrı bir anlamı vardır. Bu kadar zamandır görüştürülmemesi ve üzerinden çeşitli spekülasyonların gerçekleştirilmesi tabi ki kabul edilmeyecek bir durumdur. Bu nedenle biz KJK olarak kurultayımızla da tartışıp, kendi planlarımızı da yaparak Önderliğimizin özgürlüğüne atfen kurultayımızı gerçekleştirdik. İmralı sisteminin parçalanması ve Önderlikle özgür yaşama boyutuyla da şiyarlaştırıldı.”

Hamlenin üç aşamadan oluştuğunu da hatırlatan Doğu, “1. Aşamasının bitişi olarak 25 Kasım olarak belirlemiştik. Bu anlamda önem verdiğimiz bir dönem olarak ele aldık. Güncel olarak böyle bir anlamda yükledik.

Genel olarak dünya çapında kadınlar cins kırımı, kadın kırımı olarak büyük bir soykırım ile karşı karşıyadır. Bu söylediğimiz şey basit bir şey değildir. Bu bir yaşamın bitirilmesi, toplum yaşamının bitirilmesi, kadın yaşamının bitirilmesi, çocuk yaşamının bitirilmesi anlamına geliyor. Aslında erkekler açısından da baktığımızda erkeklerin yaşamının bitmesi anlamına da geliyor. Çünkü bu bir kendini vuran, kendini tüketen bir politika olarak gelişiyor. Yoğunlaşmış erkek şiddeti böyle bir gerçeği ortaya çıkarıyor ve buna bir dur demek gerçekten çok yaşamsal bir şey. O yüzden 25 Kasım öyle sıradan ele alacağımız bir tarih değil” diye konuştu.

Doğu şöyle devam etti:

“Dünyadaki erkek siyasetinin veya uluslararası güçlerin kadın kırımını kabul etmeyip kadın soykırımını kabul etmesi de bir erkek ittifakının sonucu olarak açığa çıkıyor. Egemen erkek çizgisi anlamında söylüyorum. Nihayetinde bunu aşmaya çalışan bir erkek gerçekliği de var. Fakat egemenlikte ısrar eden, kadın kırımında ısrar eden erkeklik bir sistem olarak kendisini örgütlüyor. Evrenseldir, buna da global demek lazım.

21. YÜZYILDA ERKEK FAŞİZMİNİN ADI: DAİŞ

Savaşlar boyutuyla da dünyada kendini örgütleyip saldırılar gerçekleştiren DAİŞ’in kadın boyutuyla özellikle Ezidi kadınlara yönelik saldırısı daha sistematiktir. Beş bin kadının esir alınıp esir pazarlarında satılması katliamlardan geçirilmesi çok vahşicedir. Ama sonuçta bu kapitalist sistemin görünen yüzüdür. DAİŞ, kapitalist sistemi belki de en iyi anlatan yüzüdür. 21. yüzyıl sözüm ona insan aklının uzaya kadar gittiği, atom altı parçacıklara kadar her şeyi görmeye, çözmeye başladığı bir yüzyıl. Ama bir de böyle vahşi şeyler yaşanıyor…

ERDOĞAN’IN 15 ÇOCUK TALİMATI

En son Erdoğan kadınlara 15 çocuk talimatı verdi. Üstelik kadın toplantısı içerisinde bu konuşmayı yapıyor. Hareketimize yönelik de bazı ifadelerde bulundu. ‘Teröristler 10-15 çocuk yapıyor bizim kadınlar da bu kadar çocuk yapmalı’ diyor. Bu halk açısından yani Kürt analarına söylüyor ve Kürt analarını terörist olarak ifadelendiriyor. Zihniyetini bu kadar açık ortaya koymuş. Kürt düşmanlığı halinde.

Kürt halkını, Kürt analarını, Kürt kadınlarını terörist olarak, düşman olarak görüyor. Klasik inkar-imha politikalarını kadın politikaları anlamında da net ifade etmiş. Dolayısıyla burada hareketimiz vesilesiyle cevap vermek istiyorum. Bir kadına bir erkek böyle bir talimat veremez. Lider de olsa, bir parti başkanı da olsa ‘şu kadar çocuk yap’ diyemez. Bu kadın iradesine çok büyük bir saldırıdır. Aile içi ilişkilere çok büyük bir saldırıdır. Aile içi nüfus sayısını belirlemek de bir faşizmdir. Bu da şiddetin bir boyutudur.

Şiddet sadece klasik, kadını dövmek değildir. Bu da şiddetin önünü açıyor, şiddete ortam hazırlıyor. 15 çocuk doğuran kadından ne çıkabilir, 15 çocuğu kadın ne yapacak? Bunları kadın hareketleri olarak da iyi çözmemiz lazım. Erkek özgürlük mücadelesini veren erkeklerin de bunu çok iyi çözmesi ve tavır koyması lazım. Yaşamsal anlamda da kadını bu kadar açıktan aşağılayan ve bunu meşrulaştıran bir yaklaşım var. Kadın doğurandır anlayışı içerisinde, kadının gülmesine, konuşmasına, giyimine, çalışmasına, saçına müdahale edilen bir yaşam nasıl bir yaşamdır? Bu sistem içerisinde yaşayan kadınlara soruyorum. Böyle bir yaşam olmaz. Kadınların nefes aldığı, kadınların özgür olduğu, tartıştığı, kadının irade olduğu bir yaşam olmalı. Kadın kendi saçını kendisi belirler, kendi özgün iradesi vardır, kadının örgütlülüğü vardır.

Elbette ki bireysel özgürlükler de vardır fakat bu kadar kadının iradesinin, değerlerinin ayaklar altına alındığı, işkence, tecavüz edildiği bir çağda kadınlar örgütlü olmak zorundadır. Her kararı örgütlü almalıdır. Şimdi Erdoğan bireysel olarak böyle bir yaklaşım sergiliyor, biz kadınlar ise her yerde örgütlü irademizi korumalıyız, sadece bireysel değil. Örgütlü tartışmalıyız.

Mahallelerde kadınlar bir araya gelmelidir. Erdoğan’ın bu söylemlerine her mahalle bir cevap vermelidir. Bir de mahalleler de birleşmeli ve ilçeler, şehirler buna bir cevap vermelidir. Sen kimsin bizim irademize bu kadar müdahale ediyorsun? Tek adam diktatörlüğü rejimidir bu. Tek adam kadınlara karşı böyle bir vahşeti sunuyor. Bu bir vahşettir, işkencedir. Türkiye açısından söylüyorum, bu, kadına karşı şiddetin en zirveleşmiş halidir, DAİŞ’in ulus devletteki ifadesi Erdoğan rejimini ifade ediyor. Bu nedenle kimse ‘DAİŞ böyle yaptı, şöyle yaptı’ deyip her şeyi sadece DAİŞ’in üzerine atıp bazıları böyle kendini sıyıramaz. DAİŞ’in yaptığını ve yaptığından daha fazlasını ulus devletler sistematik olarak yapıyor.

ERDOĞAN’IN KADINA YAKLAŞIMI DAİŞ’İNKİNDEN FARKLI DEĞİL

Özellikle Türkiye devleti bugün hem hareketimize ve hareketimizdeki kadın yoldaşlarımıza karşı hem de zindanlardaki özellikle kadın arkadaşlarımıza karşı çok ağır fiziksel işkence ile karşı karşıyadır. Yine dışarıda öyledir. Yine gerilla kadın arkadaşlarımıza uygulanan vahşet, dünyanın hiçbir yerinde uygulanmamıştır. Kadın arkadaşlarımızın cenazelerine yapılanları insan söylemek bile istemiyor.

Bunun DAİŞ den ne farkı vardır? Yakalanan, demokratik mücadele veren, polis tarafından tutuklanan, işkence ile, tecavüz ile karşı karşıya kalan yine Kürdistan’da kadınlara, genç kızlara yapılan tecavüzler sistematiktir. Öyle sıradan olaylar değildir. Öyle Ahmet, Mehmet yaptı meselesi değildir sadece. Evet Ahmet, Mehmet yapmıştır ama onlara da devlet tarafından yaptırılmıştır. Bu anlamda tam bir özel savaş konsepti halinde, erkek egemen zihniyetinin şiddeti hem Kürdistan’da hem Türkiye’de sistematik uygulanmaktadır. Biz buna karşı mücadele etmeliyiz. Evet bir mücadele var, Türkiye’de de Kürdistan’da da kadınlar bunlara karşı ses çıkartıyorlar, sokağa çıkarıyorlar, alanlardalar. Müftülük yasasının çıkması ile de sokağa çıktılar. Müftülük yasası ile birlikte de daha fazla kadın iradesini kırmanın önünü açmak, kadını küçük yaşlarda evlendirmenin önünü açmak, erkeğin çok eşliliğinin önünü açmak istiyorlar. Böyle tamamen eşitsiz bir yaşamın önünü açarak buna teşvik eden bir yaklaşım var. Bunlar kadın iradesini kırmaya çalışmaktır. Buna karşı kadın hareketleri tarafından ses çıkarılıyor fakat daha fazla ses çıkarmamız lâzım, daha örgütlü olmamız lâzım, daha çok yönlü, çok yaratıcı olmamız lâzım. Bu vesileyle bu eksik kalan yanları da ifade etmek istedim.

3. DÜNYA SAVAŞINDAN EN ÇOK KADINLAR ETKİLENİYOR

Ortadoğu açısından, 3. Dünya savaşının sonuçları en fazla kadınları yaralamakta, kadınları öldürmekte, kadın kırımının önünü açmaktadır. Yaşadığımız önceki süreç bunu gösterdi. Bu daha da şiddetlenecek. Belki DAİŞ bitirildi. DAİŞ’in bitirilmesiyle birlikte yeni bir süreç başlayacak. Bu Ortadoğu’da savaşın daha da derinleşeceği bir süreç olacak. Hem mezhep açısından hem de Kürtler açısından böyle olacak. Kürtlerin pozisyonu açısından yeni bir durum ortaya çıktı. Bunu kabul etmeyen bölgesel devletler, egemen küresel çevreler var. Tüm bu çelişkilerin daha da yoğunlaşacağı, Irak’ın, İran’ın, Suriye’nin bölgeye daha da açılacağı bir savaş süreci yaşayacağız. Bu nedenle kadınların örgütlü olması çok önemli. Hem bu savaşsal boyutuyla çok önemli hem de günlük olarak kadınların mahallede, sokakta, işyerinde, okulda, ev içerisinde karşılaştığı erkek şiddeti boyutundan bunu söylüyorum.

ÖZSAVUNMA TÜM KADINLAR İÇİN HAYATİ ÖNEM TAŞIYOR

Hem Kürt kadınları açısından hem de Anadolu’daki Türk, Çerkez, Rum, Laz, Gürcü, Türkmen ve diğer kadın kesimlerin, yine Ortadoğu’daki Arap, Fars, Süryani kadınları açısından önem kazanan en önemli şey öz savunmadır. Şiddet bu kadar sistematik ve düzenli bir biçimde kadın üzerinde uygulanıyorsa bu örgütlü, ideolojik ve askeri bir durumdur. Bu üçünün iç içe olduğu bir şiddet sarmalıdır. Dolayısıyla kadınlar da o zaman buna karşı ideolojik, örgütsel ve öz savunmayı iç içe geçiren bir mücadele tarzını yaratmak zorundadır. Bu bir kader değildir. Neden biz hep katledilen olacağız? Neden kadınlar hep ‘kurban’ pozisyonunda olacak? Neden hep mağdur, zavallı, ağlayan, katledilen, cenazesi yakılan, paramparça edilen oluyor. Devlet basınları da bu tarzda işliyor, resmen teşvik ediyor. Her gün televizyonlarda bunu görüyorsun. Bu işlenme biçimiyle fazlasıyla teşvik ediliyor ve normelleştiriliyor. Göz önünde kadın dövülüyor, bıçaklanıyor, şiddet uygulanıyor kameraya çekiliyor. Bu bir basıncı da olabilir, normal bir insanda olabilir ama bu nasıl bir yaklaşımdır. Bu da bir profil yaratıyor. Sadece izliyor insanlar. Ve medyanın bu işleme biçimi ‘izleyen insan’ ı yaratıyor. Göz önünde bir insan katledilirken, çığlıklar atarken sen sadece izliyorsun, kaydediyorsun.

ÖZ SAVUNMANIN TEMEL BOYUTU ÖRGÜTLENMEDİR

Biz öz savunma sistemimizi dağlarda inşa ettik. YJA-Star olarak bizim bir örgütlülüğümüz var. Devlet şiddetine karşı, her tür şiddete karşı kadını savunuyoruz. Bir yaşam sistemimiz, bir ideolojimiz, felsefemiz var. O konuda gerçekten büyük bir güven, büyük bir birikim oluşmuştur. Rojava’da da YPJ’li kadınlar DAİŞ’e karşı kendini çok güçlü bir biçimde savundu. Kadınlar orada hem öz savunma olarak hem de bir sistem olarak bir örgütlülük yaratıyorlar. Rojhilat’da kadınlar kendini HPJ olarak örgütlüyor. Bunların hepsi ideolojik doğrultuda gelişen şeyler. Bunu toplumdaki kadınlar da yapabilmeli.

Öz savunmanın temel bir boyutu da örgütlenmektir, tartışmaktır, kendini eğitmektir. Örgütlenmek ve bunu mutlaka eylemselleştirmeye, öz savunmaya dönüştürmek lazım. Bu olmazsa çağımızı çok karanlık şeyler bekliyor. Bir toplumda kadın yoksa, kadın bu kadar şiddete maruz kalıyorsa ve bunun öz savunması yoksa o toplum biter. O doğa da biter. Yaşanacak dünya da iklim de kalmaz..

‘HAMLEMİZİN BİRİNCİ AŞAMASINDA ÖNEMLİ EYLEMLER GERÇEKLEŞTİ’

KJK kurultayında ‘Sonda me ye, em ê pergala Îmralî bişkînin û bi Rêber Apo re azad bijîn’ şiarıyla başlattığımız hamlenin 1. Aşaması 25 Kasım’da sona eriyor. 1. Aşama gerek Avrupa açısından, gerek Rojava açısından çok değerli eylemsellikler açığa çıktı. Rojhilat’da mesela barış anneleri bir yol kesme eylemi gerçekleştirdi. İran ve Rojhilat koşulları açısından baktığımızda çok anlamlı ve önemliydi. Güney Kürdistan’da Önderliğin özgürlüğü amacıyla kadınlar öncülüğünde gelişen eylemsellikler oldu. Özellikle de son süreçlerde Önderliğin sağlığı üzerinden açığa çıkan bazı haberlerin yayımlanması üzerinden daha da yoğunlaşan eylemsellikler gelişti. Özellikle ben bu eylemleri gerçekleştiren halkımızı, analarımızı, kadınlarımızı selamlamak istiyorum. Yine en son Kuzey Kürdistan’ da 11 Kasım’da TJA’nın öncülüğünde gerçekleşen bir miting vardı. Elbette ki bu koşullar içerisinde kadınlarımızın, genç kadınlarımızın, analarımızın öncülüğünde gelişen bu eylemleri selamlıyoruz. Çok değerli ve çok anlamlı bir eylemsellikti. Önemli bir kadın iradesini sokağa taşırdı. Çünkü biliyoruz ki AKP bırakalım sokağı parti binalarının kapısında konuşmayı bile engelliyordu. Salon içerisine mahkum etmeye çalışan bir politikası var. Kadınlarımızın bunu aşan biçimde sokağa taşması çok önemlidir. Tabi şüphesiz bunu daha da ilerletmek gerekiyor. Birinci aşama açısından gerçekten önemliydi.

Kuzey Kürdistan’da Barış annelerinin gerçekleştirdiği açlık grevleri vardı. Bunlar da önemli eylemselliklerdi. Duyarlılığı ortaya koymak anlamında, iradeyi ortaya çıkarmak anlamından önemliydi. Yine zindanlarda kadın arkadaşlarımızın gerçekleştirdiği eylemsellikler de çok değerli ve anlamlıdır. Duyarlılıklar yaratan ve devletin politikalarına tavır koyan, sadece Türk devletine değil bu bir uluslararası bir politikadır, buna karşı iradeyi ortaya koyan direnişlerdir zindan direnişleri. Bu vesileyle zindan direnişçilerini de selamlamak istiyorum. Çeşitli eylemsellikler gelişti. Yine Avrupa’da gün gün halkımızın ve özellikle kadınlarımızın gerçekleştirdiği eylemler vardı. İdeolojik yönü, diplomatik yönü vardı. Yağmur, çamur demeden sokağa çıktılar. Önderliğin durumu karşısında büyük bir duyarlılıkla eylemselliklerini geliştirdi. Rojava halkımız açısından da bunu söyleyebilirim.

HAMLENİN İKİNCİ AŞAMASI DAHA DA DERİNLEŞMELİ

1. Aşamayı 25 Kasım’a kadar belirlemiştik. 25 Kasım’dan sonra 2. Aşamaya geçeceğiz. 25 Kasım’a kadar olan aşama biraz daha Ortadoğu ve dünya çapında, Öndeliğin durumu ve yaşadığı işkenceyi, Önderlik halkların iradesi ve halkların demokratiklik mücadelesinin önderi olduğunu daha fazla kamuoyunda işlemek, duyarlılık yaratmak, ortak iradeyi açığa çıkarmak ve örgütlemenin aşamasıydı. Ortak iradeyi ve ortak mücadeleyi gündemleştirmenin süreciydi.

2. Aşamada da bunu daha fazla zengin yöntemlerde yaygınlaştırmayı hedefledik. Önderliğimizin felsefesi, ideolojisi dünya halklar tarafından daha fazla tanınır hale gelmeli. Bunun mücadelesini kadınlar olarak daha fazla geliştirmemiz lazım. Biz kadınlar olarak Ortadoğu’da özellikle de Türkiye’de İmralı vahşetinin anlatmamız gerek ve bunun mücadelesini daha fazla geliştirmemiz gerek ki bu çok önemli.

İMRALI SİSTEMİ TÜM HALKA UYGULANMAKTA

İmralı sistemi Önderliğimiz üzerinde geliştirilen bir sistem ama bu sistem sıradan bir sistem değil bir Önderlik üzerinden bir halka dayatılan yaşam sistemidir. Türkiye’deki, Anadolu’daki aslında bu topraklarda yaşayan her insan üzerinde uygulanan bir sistemdir. Bir tecrit sistemidir, iradeyi teslim almayı esas alan bir yaşam sistemidir işte bunların iyi anlatılması lazım. Her ne kadar bu konuları İmralı sistemini çok dillendirip söylemeye çalıştıysak da tam olarak Türkiye halklarına anlatamadık bu kesinlikle bizim eksikliğimizdir. Bu temelde ikinci aşamada bu konuları işlemek ve daha iyi anlaşılır kılmak yine sistemsel olarak kırmak hedefli eylemsellikler geliştirmek önemlidir. İmralı sistemini yaşamda kırmak esas olacaktır. Türkiye demokrasi cephesinin, kadın mücadelesi ve birliğinin geliştirilmesi gerek.

HER YERDE TECRİDİ KIRALIM

Önderliğimiz üzerinde geliştirilen tecrit ile Türkiye halkları üzerinde uygulanan OHAL aynı döneme denk gelmektedir. Bu noktadan ele alsak bile tecrit ile kadınlar, gençler, emekçiler, erkekler kısacası bir bütün olarak toplum üzerinde uygulanan baskıların birebir bağlantısı var. Vereceğim örnek ilkin bağlantısını kurmakta zorlanabilirsiniz fakat kesinlikle birebir bağlantısı var. Nasıl ki Önderliğimiz her şeyden yoksun bırakılmaya çalışılıyorsa, Türkiye, Anadolu insanın hayvancılığın, tarımın diyarı kaynağı olmasına karşılık dışardan ithal edilmesi bir tecrit politikasıdır.

Halkın ve emeğinin üzerinde bir tecrit uygulanmakta. Yine bu örnekler eğitim alanı için de geçerli yeni eğitim sistemi ile gençlik bitirilmek ve tamamen devletin sistemi dışına çıkılmaz öyle bir gelecek geliştirilemez algısı politikası geliştirilmekte peki bu ne bu tecrit değil mi? Elbette alanlar ve örnekler artırılabilir sağlık, ekonomi, sosyal yaşam… toplum içerisinde yaşanan kaos durumu cinnet, taciz tecavüzler toplum ve kadın iradesinin yaşamının tecrit altına alınmak istemesi sonucu yaşananlar değil mi? Tüm bunların kesinlikle ve kesinlikle İmralı sistemi ile bağlantısı vardır. Bunun çok ciddi bir şekilde farkında olma ve karşı mücadele halinde bir pozisyon içerisinde olmak biz Türkiye halkları için esas odak konu olmalıdır. Tüm bu bağlantıları kurarak her yerden mücadele geliştirmemiz lazım. Ekonomi, sağlık siyaset alanlarından tutalım sokaklarda bireysel kimlik mücadelesine kadar, işçi mücadelesinden köylü mücadelesine kadar kadın mücadelesinden her yere kadar bu İmralı tecrit sitemini kıralım.

İkinci aşama için paneller, toplantılar, sokaklarda tartışmalar hatta kültür sanat çalışmalarına kadar her alanda her yerde bunu yapalım ve yaygınlaştıralım. Ayrıca bir önemli mücadele sahası zindanlara çok önemli roller düşmektedir. Çok farklı biçimiyle tutuklu yoldaşlarımız ve insanlarımız üzerinde tecrit politikası geliştirilmekte. Zindanlarda tecride karşı verilecek en önemli mücadele ideolojik mücadele olacaktır. Tecridi kırma konusunda bir de gerillaya çok çok büyük roller düşmekte ki kuşkusuz gerilla eşi görülmemiş bir mücadele içerisinde. Bakur Kürdistan’da sınır hatlarında Türk devletinin istihbarata ve keşfe kısacası tekniğe dayalı bir savaş taktiği ile saldırı içesinde. Büyük bir irade ile gerillanın buna karşı yürütmüş olduğu mücadele de elbette temel hedef ve amaç İmralı tecridini kırmaktır. Bu temelde Bakur Kürdistan’da sınır hatlarında mücadele veren tüm yoldaşlarımızı da selamlamak istiyorum.

Belirtiğim tüm bu hususular bir alanla ya da bazı bölgelerle sınırlı değil elbette herkes bir şekilde ve bir biçimiyle zaman kaybetmeden gün gittikçe İmralı sisteminin ömrünü kısaltarak sonlandırmak için mücadele içesinde olmalı. Unutmamak gerekir ki İmralı tecrit sistemi Önderliğimize, halkımıza, bize, çocuklarımıza, gençlerimize, yaşamımıza, topraklarımıza geleceğimize uygulanmakta. Buna son verecek olan da mücadele birlikteliği ve bunun her alana yayılması olacaktır.”