Cumartesi Anneleri, Cüneyt Aydınlar’ın akıbetini sordu 

Cumartesi Anneleri , 727’nci buluşmasında, 28 Şubat 1994 tarihinde gözaltında kaybedilen üniversite öğrencisi Cüneyt Aydınlar’ın akıbetini sordu. 

Gözaltında kaybedilen yakınlarının akıbetinin açıklanması ve belli olan faillerin cezalandırılması için mücadele eden Cumartesi Anneleri, yıllardır adalet arama mekanları olan Galatasaray Meydanı’ndaki oturmaları bu hafta da engellendi. Polis ablukasına rağmen 727’nci kez bir araya gelen Cumartesi Anneleri, bu hafta 28 Şubat 1994 tarihinde gözaltında kaybedilen İstanbul Üniversitesi öğrencisi Cüneyt Aydınlar için adalet istedi. 

Eyleme, HDP Milletvekilli Zeynel Özen, CHP Milletvekili Sezgin Tanrıkulu'nun yanı sıra çok sayıda demokratik kitle örgütü ve siyasi parti temsilcisi katıldı. Gözaltında kaybedilenlerin fotoğrafları ve resimlerinin basılı olduğu tişörtleri taşındı, eylemde gözaltında kaybedilen Ahmet Kaya’nın 10 yaşındaki torunu Fatma’nın dedesi için yazdığı mektubu okuması herkesi duygulandırdı. 

‘HAKİKATE GÖZLERİNİ KAPAMIŞ BİR TOPLUM ADALETE ULAŞAMAZ'

Bu haftaki açıklamayı gözaltında kaybedilen Fehmi Tosun’un kızı Besna Tosun okudu. İktidarların sessizlik örtüsü altında görünmez bıraktığı insanların seslerini başkalarına duyurmanın yolunun dayatılan unutma sürecini ancak hatırlama sürecine dönüştürmekle mümkün olacağının altını çizen Tosun, “Biz yalanın ve inkarın tahakkümüne karşı kendi hakikatimizi tüm insanlara duyurmak için buradayız” vurgusunda bulundu. 

Hakikate gözlerini kapamış bir toplum adalete ve özgürlüklere ulaşamayacağını hatırlatan Tosun, hakikatin açığa çıkması için mücadele etmenin ve bu mücadeleyi desteklemenin onurlu yurttaşlar olarak herkesin görevi olduğunu kaydetti. 

GÖZALTINA KAYDININ YAPILDIĞI ERTESİ GÜN KAYBEDİLDİ 

Eylemin 727’nci haftasında 25 yıl önce gözaltında kaybedilen üniversite öğrencisi Cüneyt Aydınlar’ın akıbetini soran Tosun, Aydınlar’ın kaybedilme hikâyesini şöyle anlattı: 

“İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi öğrencisi Cüneyt Aydınlar, 20 Şubat 1994 tarihinde Bakırköy, İncirli’de terörle mücadele polisleri tarafından gözaltına alındı. Gayrettepe’deki İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne götürülen Cüneyt’in gözaltına alındığı yedi gün boyunca inkâr edildi. 27 Şubat 1994 tarihinde kaydı yapıldı ve gözaltında olduğu resmi olarak kabul edildi. Ancak Cüneyt’le gözaltında tutulan 14 kişi savcılığa çıkartıldığında aralarında Cüneyt yoktu.

Bu kişiler 17 Mart 1994 tarihinde avukatları aracılığıyla kamuoyuna yaptıkları açıklamada, Cüneyt Aydınlar’ın 20 Şubat 1994 tarihinde gözaltına alındığını ve 2 Mart 1994 tarihine kadar birlikte gözaltında tutulduklarını, Cüneyt’in başına geleceklerden Gayrettepe Terörle Mücadele Şubesi’nin sorumlu olduğunu söylediler.

'TEM CÜNEYT’İ KAYBETTİĞİNİ DUYURDU AMA HESAP SORAN OLMADI'

Cüneyt’e ağır işkence yapıldığına, yürüyemez ve hareket edemez halde olduğuna dair çok sayıda tanık vardı. Ancak İstanbul Emniyet Müdürlüğü onu soran ailesine oğullarının 28 Şubat 1994 tarihinde yer göstermek için götürdükleri Beyoğlu Çukurcuma’da 'dur' ihtarına uymayarak kaçtığını söyledi. Ailenin başvurusu üzerine İnsan Hakları Derneği avukatları olayı araştırdı, tanıklarla görüştü. Yapılan araştırma sonrasında, İHD İstanbul Şubesi, 25 Mart 1994 tarihli basın açıklaması ile İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şubesi’nin gözaltına aldığını kabul ettiği Cüneyt

Aydınlar’ı kaybettiğini duyurdu.”

'TANIK BEYANLARINA RAĞMEN DOSYA ZAMAN AŞIMI İLE KAPATILDI'

Bugüne kadar Cüneyt Aydınlar’ın akıbetini açığa çıkartacak, onu kaybedenleri yargılayarak ceza adaletini sağlayacak herhangi idari ve adli bir süreç işletilmediğine dikkat çeken Tosun, ailenin başvurduğu tüm yetkili mercilerin, elleri kelepçeli, ayakkabıları bağcıksız, görgü tanıklarının beyanına göre ayakta duramayan birinin 30 kadar polisin elinden nasıl kaçabileceğini sorgulamadığına işaret etti. Cüneyt Aydınlar dosyasının evrensel hukuka aykırı bir biçimde zamanaşımı gerekçe gösterilerek kapatıldığını aktaran Tosun, “Menekşe Aydınlar’ın 'Bilmeye hakkım var oğluma ne yaptınız' sorusuna adli ve idari makamlardan cevap istiyoruz. Hakikat ve adalet talebimiz gerçekleşinceye kadar kayıplarımızı aramaktan ve 28 haftadır bize yasaklanan kayıplarımızla buluşma mekânımız olan Galatasaray’dan vazgeçmeyeceğiz" dedi.

TANIK: CÜNEYT İŞKENCEDEN KIPIRDAYAMAZ HALDE KUCAĞIMA BIRAKILDI 

Açıklamanın ardından Cüneyt Aydınlar’ın gözaltı sürecinde işkence gördüğüne tanık olan Onur Emre Yağan’ı Cumartesi Anneleri’ne gönderdiği mektup okundu. Aydınlar ile birlikte gözaltında tutulan Yağan, mektupta yaşananları şöyle paylaştı: 

“Bir insanı tanıyabilmek için genellikle, o insanın yüzünü bilmek, sesini duymak, elini tutmak, düşüncelerini anlamak gerekir. Ama bazen sadece iki kişinin paylaştığı kısa bir an veya aynı düşmana karşı gönül birliği kurmak, aynı acıya ortak olmak, o insanı tanıyorum, biliyorum demeye yetecektir. Ben de Cüneyt’i öyle tanıdım. Kısa bir zamanı paylaşarak, belki hiç konuşmadan, göz göze bakmadan ama aynı acıda ortaklaşarak, aynı düşmana direnerek tanıdım. Cüneyt ile hiç karşı karşıya oturup konuşamadım ancak onu tam 25 yıldır tanıyorum. Henüz 15 yaşında bir öğrenciydim. Cüneyt ile 1994 yılının Şubat sonunda Gayrettepe Terörle Mücadele Şubesi’nde gözlerimiz bağlanmış bir şekilde bekletilirken yan yana düştük. Gözlerimiz bağlı olduğu için Cüneyt’in, sadece bezin altında kalan boşluktan görebildiğim kıvırcık saçlarını çok iyi hatırlıyorum. Birbirlerini çorbacı, saatçi, boksör gibi isimlerle çağıran ve suratlarını sürekli olarak bizden gizlemeye çalışan Terörle mücadelenin polisleri gözaltına aldıkları herkese işkence yapıyordu. Bazılarına kaba dayak veya hakaret, bazılarına ise daha ağırı; Filistin askısı, elektrik, falaka... Cüneyt bu ağır işkencelere maruz bırakılıyordu. Bitkin, yürüyemez, dudaklarını dahi kıpırdatamaz halde benim kucağıma getirilip bırakıldığında ayağa kalkamayacak, yemek yiyemeyecek ve yürüyemeyecek durumdaydı. Gözaltındaki ikinci ya da üçüncü günümüzde iki polis kollarından tuttukları Cüneyt’i sürükleyerek getirmiş ve benim kucağıma bırakmıştı. 

‘GAZETE İLANINDA GÖRDÜĞÜMDE ONU TANIDIM’ 

Ben gözaltındaki en küçük kişi olduğum için başkasına değil bana teslim etmişlerdi Cüneyt’i. Onunla kimse konuşmasın istiyorlardı. Cüneyt’i belli aralıklarla alıp götürüyor ve bir süre sonra tekrar geri getiriyorlardı. Her seferinde daha bir bitkin, yürüyemez ve acı içinde geri getiriliyordu. Cüneyt’e çok ağır işkence yapıldığını anlayabiliyordum. Cüneyt ile iki gün geçirdik birlikte. Başı bacaklarımın üzerinde yatmaktan başka bir şey yapmaya gücü yetmiyordu. Onu tuvalete götürüyor, elini yüzünü yıkıyor ve yemek yedirmeye çalışıyordum. Ancak gördüğü işkenceler nedeniyle yemek yemekte zorlanıyor, yediklerini çıkarıyordu. İkinci günün sonunda ya da günün bir saatinde Cüneyt’i, kıvırcık saçlı yoldaşımı alıp götürdüler ve bir daha geri getirmediler. Cüneyt’in kim olduğunu, adını, gözaltına alınmasını hiçbir şeyi bilmiyordum o sırada. Benim kucağımda yatan sadece kıvırcık saçlı genç bir insandı ve işkence yapılıyordu.

Cüneyt’i ne kadar zaman sonra tam hatırlamıyorum bir gazete ilanında gördüğümde tanıdım.

İşkence ile katledildiği yazıyordu. Bir insanımızı daha genç yaşında hayatından koparıp almışlardı.”

O zaman küçük bir çocuk olarak neyi ne kadar doğru yapabildim bilmiyorum, ama Cüneyt’i ayakta tutmak, yaşatmak için iki gün de olsa elimden geleni yaptığım için gururluyum. Gururu

olmayan, onuru olmayanlar onun katilleridir.”

‘ANNEMİN 7 YIL BOYUNCA KAPININ ÖNÜNDE YATMASININ BİR AÇIKLAMASI OLMALI!’

Cüneyt Aydınlar'ın ağabeyi Emrah Aydınlar ise, kardeşinin ağır işkencelerden geçtiği için yürüyemeyecek durumda olmasına rağmen 30 polisin arasından kaçtığının iddia edildiğini ve bu yönde tutanak tutulduğunu vurguladı. Gözyaşlarını tutamayan Aydınlar, şunları ifade etti: "Annemin 7 yıl boyunca kapının önünde yatmasını bir açıklaması olmalı. Her akşam 'oğlum gelecek' diye kapının önünde yatardı. Yapacak çok şeyimiz var. Bütün kayıp yakınlarıyla, kayıp anneleriyle beraber mezarlığımız olan Galatasaray Meydanı'nda oturmak için elimizden gelen her şeyi yapacağız."