İrmez, AKP'nin soykırımcı saldırılarını anlattı

HDP Milletvekili Aycan İrmez, bütçe görüşmelerinde konuşarak, AKP'nin soykırımcı saldırılarını anlattı ve "Bu bütçe, halkın bütçesi değil, saray ve yandaşlarınızın bütçesi" dedi.

HDP Şırnak Milletvekili Aycan İrmez, Meclis’te devam eden bütçe görüşmelerinde söz aldı.

İrmez'in değerlendirmelerinde öne çıkan kısımlar şöyle:

"Türkiye'de OHAL, Kürdistan coğrafyasında sıkıyönetimin hakim olduğu bir sürecin içinden geçiyoruz. Meclis iradesinin neredeyse baypas edildiği bu süreçte ülke KHK'lar rejimiyle, tek bir adamın dudaklarından dökülen fermanlarla yönetiliyor. Binlerce emekçinin işinden olmasına, yüzlerce kurum, dernek ve medya organının kapatılmasına ve iktidara muhalif olan her kesimden insanın bir şekilde cezalandırılmasına neden olan bu kötülükler rejimi gündelik hayatlarımıza kadar sirayet etmiş durumda.

'TANKLAR KENTLERE GİRDİ, DARBEYE ZEMİN HAZIRLANDI'

Peki, bu hâle nasıl geldik? Bugün ülkemizin diplomatik, ekonomik, siyasi alanlarda bütünen içine düştüğü kaotik durumun başlangıç noktası; kamuoyunda "çözüm süreci" olarak bilinen sürecin Hükümet tarafından sonlandırılması olarak işaretlenebilir. Hazırlanan çökertme planıyla, değme darbe planına rahmet okutacak hesaplarla tam bir uygunluk içerisinde, birlikte yaşama umudumuz darbelenmiş, demokrasi darbelenmiş, ekonomimiz darbelenmiş, dışarıdaki itibarımız darbelenmiş ve neticede Meclis iradesi darbelenmiştir. Darbeler darbelerin, şiddet bir önceki şiddetin yakıtı halini almıştır.

Nitekim tankların kent içine girmesiyle büyük bir vahşetin yaşandığı abluka süreci, 15 Temmuz askeri darbe girişiminin yaşanmasına neden olmuştur. Demokratik siyaset zemininin daraltıldığı bu ülkede askeri darbeye zemin hazırlanmış oldu. Ancak Hükümet, bu darbe girişimi sonrası yeniden demokratik siyasete dönebilecekken ülkeyi şiddetin artık kurumsal bir hâl aldığı OHAL rejimine dönüştürmüştür. Kurumsallaştırılmış şiddetin de faşizm demek olduğunu siyaset bilimi literatüründen azıcık da olsa haberdar olanlar zaten bilirler.

SOYKIRIMCI SALDIRILARI ANLATTI

Bundan iki yıl önce Kürt kentlerinin yakılıp yıkılmasını hedef alan sokağa çıkma yasaklarında eşi benzeri görülmemiş zulümler yaşandı. 11 çocuk annesi Taybet İnan'ın cenazesi tam bir hafta boyunca sokak ortasında bekletildi. Cenazeyi almak isteyenlere keskin nişancılar tarafından ateş edildi. Cizre Halk Meclisi Eş Başkanı Mehmet Tunç ve Asya Yüksel'le beraber 150'nin üzerinde insan Cizre bodrumlarında yakıldı. Henüz 12 yaşında olan Cemile Çağırga'nın cenazesi gömülemediği için günlerce buzlukta saklandı. Bölgede kadın çalışması ve siyaseti yürüten üç sivil kadın siyasetçi Seve Demir, Pakize Nayır ve Fatma Uyar acımasızca katledildi. İnsanların elektriksiz ve susuz bir şekilde günlerce evden çıkmadığı bir süreçte birlikte yaşama arzusuna bu Hükümet tarafından ağır bir darbe vurulmuş oldu.

Abluka sürecinin üzerinden iki yıl geçti. Kürt coğrafyası sıkıyönetim koşullarında yönetiliyor. Kendi iktidarını halka yaydığı korku üzerinden yürütmeye çalışan bir iktidar var karşımızda. Devlet sadece ve sadece askeri yüzünü göstererek kendisini var edebiliyor. Sokaklarda sürekli devriye gezen zırhlı araçlar insanları taciz etmekle kalmıyor, her gün neredeyse bir Kürdün canına kastediyor. Pazardan eve dönen yaşlı bir kadın, evinde uyuyan küçük çocuklar bu ölüm saçan makinelerin hedefi haline gelmiş durumda. Daha birkaç gün önce İdil'de evinin önünde oynayan 4 yaşındaki Onur polislerin kullandığı aracın kurbanı oldu. Şu an hastanede ve yoğun bakımda. Havuz medyasında haberi bile olmadı Onur'un.

'USTALARI TARİHİN ÇÖPLÜĞÜNDE!'

Neden bu kadar rahatlar? Kent merkezinde zırhlı aracın işi nedir değerli arkadaşlar? Ya da neden zıhlı araçlar sadece Kürt çocuklarını öldürüyor? Bunun araştırılması için defalarca önerge verdik. Reddettiniz. Cezasızlık almış başını gidiyor. Eğer komisyon kurulmasına yok diyorsanız, bu çocukların kanı bu Hükûmetin elindedir. Neyi amaçlıyorsunuz? Denemeye çalıştığınız şey nedir? Çözümsüzlükte neden ısrar ediyorsunuz? Küçücük çocukların bile hedef olduğu şiddet hususunda sergilediğiniz bu ibret verici tutumun, toplumun içine yaydığınız kaygı, korku ve güvensizliğin eninde sonunda bizleri felakete sürüklediğini bu kürsüde arkadaşlarım defalarca dile getirdiler, bugün yine dile getirme ihtiyacı duyuyorum. Yaydığınız korku ve güvensizlik ters tepecektir. Nereden mi biliyoruz? 1990'larda bu yönetimi denemiş iktidarların ne hâle geldiğini yakın tarih bize gösterdi. Bugünkü çırakların ustaları tarihin çöplüğünde şu an.

'ŞIRNAK'IN YÜZDE 85'İNİ YOK ETTİNİZ!'

Milletvekili olduğum Şırnak'ta yaşanan acıları tüm Türkiye gördü ve yaşadı. Tüm bu şiddet politikasının psikolojik, siyasal, ekonomik boyutlarıyla bir toplumsal kırımı hedeflediği açıktır. Şırnak'ın yüzde 85'ini yok ettiniz, bir kenti kent olmaktan çıkardınız. Yoksul Şırnak halkını daha da yoksullaştırdınız. 'Cazibe merkezleri kuracağız' dediğiniz Şırnak'ta insan bırakmadınız. Elinize ne geçti? Birlikte yaşam arzusuna en büyük darbeyi vurdunuz. Kentlerin içinde çatışmalar sonlanmasına rağmen yasaklar aylarca devam etti. Hiçbir hasar görmemiş evler yıkıldı, yok edildi. Şimdi ne oluyor peki? Bütün kent merkezlerindeki araziler rant alanları olarak Hükûmete yakın çevrelere ihale edilmekte, peşkeş çekilmektedir; TOKİ eliyle davetiye usulü verilen ihaleler Silopi'de, Cizre'de, Şırnak'ta halkın üzerinde bir ekonomik şiddet aygıtı olarak kullanılmaktadır. Bu politikadan vazgeçmediğiniz sürece Kürt halkını hiçbir zaman kazanamazsınız.

'HALKIN DEĞİL, SARAY VE YANDAŞLARIN BÜTÇESİ'

Şimdi önümüzde içinde her şeyin olduğu ama kadının, yoksul emekçinin, çiftçinin olmadığı bir bütçe duruyor. Bütçeyi yapan iktidar, bu bütçenin halkın bütçesi olduğu konusunda kendisini ikna ettiği gibi bizleri de ikna edeceğini sandı. Savunma harcamalarının tavan yaptığı bir bütçe halkın bütçesi olamaz. Bütçe görüşmeleri öncesi adil ve tüm toplumsal kesimleri memnun edecek bir bütçe hazırlanması gerektiği konusunda sizleri uyarmıştık ama siz gene ortaya, yandaşların ve yaratmak istediğiniz karanlığın bütçesini çıkardınız.

Bu bütçe bizim yani halkların bütçesi değilse kimin bütçesi peki? Hadi gelin hep birlikte bakalım bu bütçe kimin bütçesi: Bu bütçe, üreten, emeğiyle geçinen halkın değil, iktidarda kalabilmek uğruna barış ve demokrasiyi ayaklar altına alan karanlık ve kirli savaşınızın bütçesi. Bu bütçe, kadının değil, kadını fıtrat saçmalıklarınızla sürüklemek istediğiniz karanlık zihniyetinizin yani erkek egemen aklınızın bütçesi. Bu bütçe, halkların eşitliği ve kardeşliğinin değil, Hakkâri ve Şırnak'ın dağlarında hedef gözetmeksizin ölüm kusan, sivil yurttaşları katleden ve aynı zamanda eş dost, akrabayı zengin eden SİHA ve İHA'larınızın bütçesi. Bu bütçe, Beytüşşebap'ta hayvancılık yapan köylünün değil, meralarda, karakol ve kalekol inşa edip kendisini evine hapseden müteahhitçiklerinizin bütçesi. Bu bütçe, özgür basının değil, yandaş ve bir o kadar da çukur olan medyanızın bütçesi. Bu bütçe, ilerici ve demokrat eğitimcilerin ve onların yetiştirdiği aydın geleceğin bütçesi değil, size biat edinmeyi kendine görev edinmiş, kraldan çok kralcı davranan sendika görünümlü bindirilmiş kıtalarınız ve onların karanlık zihniyetinin bütçesi. Bu bütçe, Hipokrat yeminine sonuna kadar bağlı sağlık emekçilerinin değil; sağlığı, dükkân, hasta ve sağlık emekçisinin de söğüşlenmesi gereken unsurlar olarak gören, sizin eseriniz olan kurum kılığındaki kurtlarınızın bütçesi. Bu bütçe, çocukların bütçesi yani Cemile, Miray, Berkin'in değil, çocukların ve analarının canına kıyan savaş aletlerinizin bütçesi. Bu bütçe, bir hafta boyunca cenazesi yerde bekletilen Taybet ananın ve onun çocuklarının bütçesi değil, onu orada bir hafta tutan kin, nefret ve savaşınızın bütçesi. Bu bütçe, Şırnak'ta her iş makinesi çalıştığında, o tuhaf konutlarınız için temel açmaya başladığında "Acaba benim çocuğumun cenazesi buradan çıkar mı?" düşüncesiyle o temellerin üzerinde gezen annenin bütçesi değil, o kutu kutu evlerle varlığına varlık kattığınız yandaş ve candaşlarınızın bütçesi. Özcesi, bu bütçe, halkın bütçesi değil, saray ve yandaşlarınızın bütçesi."