MAKALE

Zulme 'NA' denilmeli

Türkiye halklarının da referandumda hayır oyu vermesi gerekiyor. Çünkü hayır hem zulme, hem de AKP-MHP iktidarının savaş politikalarına hayır demek anlamına gelecektir.

Tayyip Erdoğan en son yaptığı konuşmada Kürdistan’daki referandumun sonuçları, iki yıldır yaptıkları saldırıların nasıl sonuç vermiş olacağını gösterecek, demiş. Halkın devletle bütünleştiğinin görüleceğini söylemiş. Her gün onlarca köye sokağa çıkma yasağı getirdikleri halde “artık herkes sokaklara güvenle çıkıyor” biçiminde bir özel savaş propagandası da yapmış. 

Tayyip Erdoğan o kadar pervasız bir faşist ki, son iki yıldır yaptıkları zulmün nasıl sonuç aldığını referandumda ölçüleceğini söylüyor. Bu söylemler referandumu Kürtler açısından daha önemli hale getirmiştir. Bu referandum, zalim ile baskıya direnen halk arasındaki referandum haline gelmiştir. Aslında Kürt halkı Newroz’da bu sorunun cevabını vermiştir. Halk zulme boyun eğmeyeceğini, Kürt halkının iradesini kırma ve sindirme politikalarının sonuç almayacağını en net biçimde ortaya koymuştur. Anlaşılıyor ki, referandumda da zulmün sonuç alamayacağının ortaya konulması gerekmektedir. Baskıya, zulme, şehirlerin yakılıp yıkılmasına, tutuklamalara ve kayyumlara hayır denilmesi gerekiyor. 

Osmanlı’dan bu yana izlenen baskıyla topluma boyun eğdirme, toplumun devlete böyle boyun eğmesini sağlama politikası şimdi en ağır biçimde Kürdistan’da uygulanıyor. 25-30 yıldır tüm iktidarlar Kürtleri PKK’den kurtarmaktan söz ediyorlar. Bu amaçlarına ulaşmak için de Kürt halkı üzerinde zulmü arttırıyorlar. Halkı korkutup sindirerek Özgürlük Hareketi’nden uzak tutmayı, halkı PKK’den kurtarmak olarak ifade ediyorlar. Bu zalimlere Kürt halkının özgür ve demokratik yaşamdan vazgeçirilemeyeceği gösterilmelidir. Bunun için de mutlaka sandığa gidip hayır denilerek halkın tutumunun ne olduğu ortaya konulmalıdır. Eğer soykırımcı sömürgecilik baskıyla sonuç aldığını düşünüyorsa o zaman bu zihniyete iyi bir cevap vermek gerekir. Bu cevabı sadece HDP’ye oy veren Kürtler değil, AKP’ye oy veren Kürtler de vermelidir. Çünkü AKP-MHP’nin saldırısı tüm Kürtlere yöneliktir. Eğer referandumda güçlü bir hayırla cevap verilmezse AKP-MHP iktidarı zulmünü ve baskılarını arttırarak sürdürecektir. 

Bu referandum zulüm politikalarına hayır deme fırsatı olduğu gibi, bir onur mücadelesi haline gelmiştir. Çünkü Kürt’ün baskıyla özgür ve demokratik yaşamdan vazgeçip zulme boyun eğeceğini düşünüyorlar. Kürt’ün onurlu bir halk olmadığını, zulme sessiz kalacağını düşünüyorlar. Bu bile başlı başına referandumda güçlü bir hayırın verilmesi gerekçesidir. Newroz’da ders almamış olan AKP-MHP iktidarına sandıkta bir ders daha vermek farz haline gelmiştir.

Eğer faşist şef sandıktan evet çıkmasını iki yıllık zulüm, baskı ve savaş politikalarının sonuç aldığı biçiminde yorumlayacaksa, Kürt’ün hayırdan başka bir seçeneği olamaz. AKP-MHP iktidarına karşı mücadele, soykırıma karşı Kürt’ün var olma direnişi haline gelmiştir. Bunu görmeyen Kürt varlığından vazgeçmiş Kürt’tür. Bu açıdan referandumda hayır demek Kürt’ün var olduğunu göstermek olacaktır. Tek bir oyun boşa gitmesi bile AKP-MHP’nin soykırım politikalarını cesaretlendirecektir. Bu açıdan AKP-MHP iktidarına öyle bir ders verilmeli ki, son iki yılda yaptığı zulme pişman ettirilmelidir. Bunun dışındaki her durumda AKP-MHP iktidarı zulmü ve savaşı arttıracaktır. Biz bu gerçeği söylediğimiz için bizim her söylemimizi doğrulayacak biçimde 16 Nisan’dan sonra PKK bitirilecek demektedirler. Yani savaşı ve baskıyı arttıracaklarını itiraf etmektedirler. Hayır, bu zihniyete ve savaşla sonuç alma politikalarına da hayır demek olacaktır. 

Her yerde haftalarca süren onlarca köye dışarı çıkma yasağı konulduğu halde, Tayyip Erdoğan’ın halk artık serbestçe dolaşıyor demesi, Kürtlerle tam olarak dalga geçmektir. En küçük demokratik eylemde bile halka saldıran bir iktidarın her kes serbestçe dolaşıyor demesi, halkla alay etmektir. Kürdistan’da halka zulüm yapan biri varsa o da asker ve polistir. Ne zaman asker ve polis zulmü biterse halk ancak o zaman özgür olacaktır. 

Tayyip Erdoğan ve Süleyman Soylu da biliyor ki, 2016 yılında asker ve polis karakollarından çıkamamıştı. Yol üzerindeki bütün karakollar gerillalar tarafından yerle bir edilmişti. Cizre ortadan kaldırılmak ve halk sindirilmek istenmişti; ancak Cizre’deki karakolların gerillalar tarafından ortadan kaldırılması, Cizre’nin çektiği acıyı hafifletmiştir. Cizre halkı dağda olan yüzlerce fedai evladının bu zulümden intikam alacağına inanmıştır. Cizre’yi ayağa kaldıran gerillanın mücadeleyi sürdüreceğine inancın büyük olmasıdır. 

Süleyman Soylu “gerilla baharı görmeyecek” diyordu. Bahar geldi. AKP-MHP iktidarı savaşta ısrar ettiğinden 2016 yılından daha büyük bir fedai savaş yürütülecektir. Rüzgar eken fırtına biçer gerçeği en fazla da 2017’de görülecektir. Bu açıdan sadece Kürtlerin değil, bu savaştan zarar görecek Türkiye halklarının da referandumda hayır oyu vermesi gerekiyor. Çünkü hayır hem zulme, hem de AKP-MHP iktidarının savaş politikalarına hayır demek anlamına gelecektir.

16 Nisan bir onur ve namus günü olarak görülmeli ve sandığa gidilerek “Na” denilmelidir. 

KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA