‘Yüzlerindeki gülücüğün ömrü bile bir gündü’

Gazeteci Aykan Sever, Trump ve Erdoğan görüşmesi sonrası yapılan basın toplantısında sürekli dostluk vurgusu yapılsa da somut bir sonuç çıkmadığını ifade ediyor.

Trump’ın kendisine yolladığı mektuptan sonra Erdoğan her ne kadar ABD ziyaretini erteledim dese de 13 Kasım’da Beyaz Saray’ın yolunu tuttu. Kendisi ve ailesi hakkında malvarlığını da içeren yaptırımların yanı sıra Halkbank davasının yeniden başlaması Erdoğan’ı sıkıştıran iki ana başlıktı. Öte yandan Amerikan Senatosu’nda kabul edilen Ermeni Soykırımı ve yaptırımlar ise her ne kadar “yok hükmünde” kabul edilse de ABD-Türkiye ilişkileri açısından sancılı bir eşik olarak tarihe geçti.

Henüz kapalı kapılar ardında ne konuşulduğunu bilinmese de Erdoğan ve Trump’ın basın toplantısından yeni bir şey dile getirilmedi. Gazeteci-yazar Aykan Sever’e göre ise bazı adımlar Türkiye’ye zaman tanımak için esnek bırakıldı. Zamanın bırakılma sebebi ise S-400 krizi. Basın toplantısından verilen ‘iyi’ tabloya: “Burada bir başarı var elbette Erdoğan’ın hanesine yazılacak fakat bu TC’nin lobi faaliyetinin eseri değil, daha çok ABD’nin Türkiye’yi yanında tutmaktaki ısrarından kaynaklı” diyen Sever ile son gelişmeleri konuştuk.

YİNE DE RUSYA’DAN İZİN ALMAK ZORUNDA

Trump ve Erdoğan görüşmesinin kapalı salon kısmındaki içeriğini bilmiyoruz henüz. Fakat yapılan basın toplantısında şimdiye kadar söylenenlerin dışına çok da çıkılmadı. Benzer şeyler tekrarlandı ama bu defa daha “dost” biz çizgi çizildi. Bu görüşmeyi “görünen” kısmıyla nasıl değerlendirmeli?

ABD Ortadoğu’da stratejik ortak olarak her zaman Türkiye’yi yanında görmek istedi hâlâ da istiyor. Bunu bozan şey ABD, DAİŞ’e karşı özellikle Kobani’de tavır aldığı zaman Erdoğan yönetiminin ise karşı cephede yer almasıydı. Elbette bundan öncesi de var. Fakat bu ABD- Türkiye ilişkilerinde bir kırılma yarattı. Erdoğan iktidarının yeni Osmanlıcı ajandasının da bu süreçte Obama yönetimine uymadığı yanlar oldu. Özellikle genelde İhvan’a, El Kaide ve DAİŞ gibi organizasyonlara yapılan yatırım, örneğin Mısır özelinde açıktan görülebileceği gibi ABD ve Türkiye’yi farklı kamplara itti.

Trump’ın iktidara gelmesi ABD yönetimi içinde yeni gerilimler üretirken aynı zamanda Ortadoğu siyasetini de değiştirdi. ABD’nin öncesi de olan hâkim elitler ve kurumlar arasındaki çelişkileri daha açıktan görülmeye başlandı. Trump’ın önceliği “Önce Amerika” siyaseti gereği bir an evvel bölgenin terk edilmesi olurken “stratejik çıkarlar” hesabına geleneksel siyaset elitleri Ortadoğu’da kalıcılığı ön plana çıkardı. Bütün bu süreçte Türkiye ise giderek Rusya’nın etki alanına girdi. Bugün gelinen durum her ne kadar karşılıklı “yeniden başlama” minvalinde niyet beyanı gibi olsa da bu süreçte inisiyatifin ne kadar Türkiye’nin elinde olacağı şüpheli. Örneğin Erdoğan kaçınılmaz olarak, Kobanê’yi ABD’nin boşaltmayı beyan etmesi sonrası, yeni bir işgal harekâtına girişmek için mutlaka Rusya’dan izin almak zorunda. ABD’nin “yeniden başlamak” için öncelikli şartı bir biçimde S-400’lerin kullanılmaması ve Rusya ile mesafe konulması. Bu durum tabii Trump’tan çok ABD geleneksel elitinin önceliği.

BU ŞİMDİLİK ATILMIŞ BİR ADIM

ABD Temsilciler Meclisi’nde Türkiye ve Erdoğan karşıtı iki yasa ezici çoğunlukla geçti. Fakat görüşme sırasında baktık ki adı özellikle yaptırım yasa taslağı ile geçen Cumhuriyetçi Senatör Lindsey Graham, Ermeni Soykırımı’nı tanıyan yasa tasarısını bloke etti. Erdoğan’ın daha önce de görüştüğü bir isimdi senatör. Yeniden bu lobi faaliyetlerinin başarılı olduğu söylenebilir mi?

Öncelikle Graham’ın yaptığını “şimdilik” atılmış bir adım olarak görmekte yarar var. Bu bir erteleme ve kredi tanımadır Türkiye’ye. Unutmayacağımız şey bu adamlar birer politikacı, bugün “Senatörler tarihi yeniden yazmamalı…” diyen biri yarın pekâlâ başka bir şey de söyleyebilir. Türkiye’nin adımlarını kuşkusuz izleyecekler ve asıl önemli olan yaptırımlarla ilgili tasarının ne olacağı. Gelişmelere göre erteleme yapabilirler fakat bu da ABD içindeki çatlakları artıracaktır. Burada bir başarı var elbette Erdoğan’ın hanesine yazılacak fakat bu Türkiye’nin lobi faaliyetinin eseri değil daha çok ABD’nin Türkiye’yi yanında tutmaktaki ısrarından kaynaklı.

Nitekim dün Graham gazetecilere açıklama yaparak, Kongre’deki Türkiye’ye yaptırım tasarısıyla ilgili “Eğer S-400 konusunda çözüm bulamazsak ve hem bölge hem de ABD için daha kabul edilebilir bir güvenli bölge sağlanamazsa, bu durumda Temsilciler Meclisi’nde kabul edilen yaptırım tasarısının bir versiyonunu Senato’ya getireceğiz. Bu tasarı da 95 oyu toplayacak. Türk-Amerikan ilişkilerine bir darbe indirecek. Umarım bu olmaz ama bu da onlara (Türkiye’ye) kalmış” dedi.

YENİ ÇATLAKLAR OLUŞUR

Trump hakkında aynı gün azil soruşturması yürütüldü. Basında Trump’ın ABD siyasetini özellikle Erdoğan’la olan ki buna Ukrayna da dâhil kendi çıkarları üzerinden kurduğu konuşuluyordu. Belki doğrudan bir azil yaşanmasa da bu süreçler Trump’ı en azından ‘yetkileri’ basitleştirilmiş bir tanıma sokabilir mi?

Trump’ın bu soruşturma süreci sonunda azledilmesi küçük bir olasılık. Trump’a ‘ağır suç ve kabahatler’ üzerinden açılan soruşturmadan “aklanarak“ çıkma olasılığı ise yüksek. Ortada çok ciddi suçlamalar olmasına rağmen Cumhuriyetçi Parti’nin Trump’ın önüne göğüs germesi burada büyük bir sorun. Trump ikinci kez seçildiği takdirde, tıpkı Türkiye’de de olduğu gibi doğal bir eğilim olarak ABD’yi kendi krallığına dönüştürmeye ve partisini de bütünüyle işlevsizleştirmeye çalışırsa şaşırmayalım. Her ne olursa olsun Trump baskı altında olacak bu da daha çok rastgele hareket etmesine yol açabilir. Bunun da hem politik hem de sosyal düzeyde Amerikan toplumunda yeni çatlakları gündeme getirmesi, var olanları derinleştirmesi kaçınılmaz.

BEYAZ SARAY TAVİZKAR BULUNUYOR

ABD basınında bu görüşme ve gelişmeler nasıl yer alıyor? Kamuoyu açısından bir öneme sahip mi? Örneğin Trump ateşkesi olumlu bulduğunu söylüyor ama ABD medyasında dahi gazeteciler hala saldırıların haberlilerini yapıyor.

Amerikan basını genelde öncelikle ipliği pazara çıkmış Erdoğan’ın Beyaz Saray’da neden ağırlandığını problem yaptı. Ayrıca Trump’ın Erdoğan’a karşı fazlasıyla tavizkar davrandığı bunun Amerikan çıkarlarıyla hiçbir biçimde uyuşmadığı düşüncesindeler. Trump’ın ateşkese uyuluyor yalanlarının da kimseyi tatmin etmediği ve ABD’nin bir şey almaksızın Türkiye’ye en azından zaman kazandırdığını da görüyorlar. Nitekim Erdoğan ertesi gün “biz aslında S-400’den vazgeçeriz demedik” açıklamasıyla hiç bir şeye söz vermediğini, verdiyse bile rahatlıkla inkâr edebileceğini bir kez daha gösterdi.

S-400 KRİZİ ÇÖZÜLMEDİ

Trump da özellikle S-400 konusunda beklentiyi yinelemişti oysaki. Erdoğan sizin de dediğiniz daha sonra gazetecilere yaptığı açıklamada S-400 de F-35 de olacak dedi. Bu krizin aşılmadığını mı gösteriyor?

Kesinlikle çözülmüş herhangi bir şey yok, dediğim gibi aslında yüzlerindeki gülücüklerin bir günlük ömrü bile olmadı. Fakat bu yine de birlikte hareket etmenin yollarını aramakta ısrarcı olmayacakları anlamına gelmez. Aksine bölgede Türkiye gücünü koruduğu ve Rus yönetimi onu bir girdaba çekmeyi istemediği sürece bu ilişki karşılıklı ikiyüzlülükler ve şantajlarla devam eder…

ABD ASİMİLASYONU MEŞRULAŞTIRIYOR

Özellikle Trump’ın Hilal Kaplan’ın sorusuna verdiği “Gazeteci olduğunuzdan emin misiniz?” ile gündeme gelse de ABD-YPG ve ABD-Türkiye ilişkisinin olduğunu ve Türkiye’nin bu konudaki “hassasiyetlerinin” giderilmediğini Trump ilk ağızdan söylemiş oldu. Bunlar ortadayken Erdoğan’ın “Ortadoğu’daki temsilciniz biz olalım” tarzındaki söylemi ne kadar karşılık buldu sizce?

ABD müesses nizamı açısından somut bir adım olmadıkça yani açıkça söyledikleri üzere örneğin S-400’den bir biçimde vazgeçilmediği sürece elbette bir karşılık görmeyecektir. Fakat Trump’ın olabileceklerle ilgili hassas olduğu da söylenemez. Burada asıl dikkat edilmesi gereken Trump’ın söylemlerine yansıyan Kürt halkını nesneleştiren ve Kuzey Kürdistan’da uygulanmakta olan asimilasyon politikalarını meşrulaştıran yaklaşımıdır. Özünde sömürgeci bir aklı saklayan bu yaklaşım gelecekte birçok şeyi tehlikeye atabilir ve Türkiye’nin kanlı emperyal politikalarına destek olabilir.