Yüksekdağ: HDP hükümetin dengesini bozdu!
Tutuklu HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, duruşmada konuşarak, adil bir yargılama olmayacağını belirtti. Yüksekdağ, "Oylarımız iktidarın dengesini bozdu" dedi.
Tutuklu HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, duruşmada konuşarak, adil bir yargılama olmayacağını belirtti. Yüksekdağ, "Oylarımız iktidarın dengesini bozdu" dedi.
Yargıtay tarafından parti üyeliği ve vekilliği düşürülen tutuklu HDP Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ'ın yargılandığı davanın üçüncü duruşması Ankara Sincan Cezaevi Mahkeme Salonu'nda görülmeye başlandı. Avukatların itirazına rağmen farklı ülkelerden gelen avukatların 'güvenlik sıkıntısı' olduğu gerekçesi ile salona alınmasına izin verilmedi.
Öte yandan Cumhuriyet Başsavcı vekili mahkemede izleyici olarak yer aldı. Avukatların itiraz etmesine rağmen mahkeme heyeti başsavcı vekilinin duruşmada izleyici olacağını belirtti.
Kimlik tespiti ile başlayan duruşma, Yüksekdağ'ın savunması ile devam etti. Duruşmaya katılanları selamlayarak savunmasına başlayan Yüksekdağ, uluslararası heyetlerin duruşma salonuna alınmamasına tepki gösterdi.
'ADİL BİR YARGILAMA OLMAYACAK'
Yüksekdağ'ın savunmasından satır başları şöyle:
"Hakkımızda devam eden yargılamaların gerçek bir yargılama olması için tüm çabamızı sarf ettik. Bırakalım bugün Türkiye'de devam eden yargılamaların evrensel normlara uygun olup olmadığını kısıtlı normlara bile uygunluk göstermiyor. Bugün bizim burada yargılanmamamızı dünya alem biliyor. Hiçbir zaman Türkiye'de yargı bu kadar baskı altında olmamıştır. Çok açık ki bir el mahkeme salonu ve davanın üzerinde basınç oluşturuyor. Biz bu eli dava başlamadan önce de biliyorduk. Ama bu el bugün kendini gizlemeye ihtiyaç duymayan bir gölgeye dönüştü.
Adalet her yerde olduğu zaman adalettir. Sadece mahkeme salonlarında aranmaz. Adalet olmayan yerde çürüme başlar. Bugün Türkiye'de olduğu gibi. Türkiye'de hukuki ve ekonomik adaletsizlik öyle bir hale geldi ki bir siyasi iktidarın sorumsuzluğu üzerinden dağılma çürüme noktasına gelmiştir. Burada adil bir yargılama yapılacağı, gölgesiz ve baskısız bir kararın verileceğine inancım yok. Bizim de parti programı kapsamında evrensel bir iş birliği tanıklık anlayışımız vardır. Ama bugün heyet yabancı olduğu için güvenlik sıkıntısı ile alınmıyor. Ben yurt dışına gittiğimde mahkeme heyetine bildirimde bile bulunmuyorum. Kimliği gösterip giriyorum mahkeme salonuna. Demokrasilerde bunun böyle olması gerekir. Bu Türkiye'nin dünyaya ne kadar yabancılaştığını gösterir. Yabancı onlar değil burası. Burası yabancılaşmış bir takım değerlere. Verdiğiniz kararın yanlış olduğunu düşünüyorum. Bu yargılama sürecine gölge düşürür. Bu Türkiye'deki son dönemdeki politikalarla paralel bir karar. İktidar bu söylemini iç düşman dış düşman üzerinden gerçekleştiriyor. Ama yargı kurumlarının bu temel farkı her yerde hissettirmesi gerekir. Bu basınca karşı meşru hakkını kullanması gerekir.
'GERÇEĞİ İFADE ETTİK; SİYASETE DARBE YAPILDI'
Basın kurumlarının alınmaması da doğru değil. Akreditasyonun Türkiye'deki karşılığı siyasi iktidar tarafından izin verilmeyen kişiler giremiyor. Benim duruşmamı izlemek için bu salona giremeyen basın emekçileri hapishaneye sınırsızca girebiliyor. Her zaman tutuklanma tehlikesi ile karşı karşıyalar. İşte demokrasinin olmadığı memleketlerde denklemler böyle tersine kurulur. Demokrasinin olmadığı yerde her şey tersine döndürülür. Tersine döndürülen dünyada her şey bize normalmiş gibi dayatılır. Ama kimse bizden bunun normal olduğunu beklemesin. Kendisini bulunduğu yerin padişahı sanan yetkililer karar veriyor. Kimse çıkıp bu kararı neden verdin diye soramıyor. Bu memlekette tek tek diye o kadar çok iktidar odağı yarattılar ki. Bugün bizim başımıza bela oluyor. Yarın onların başına bela olacak bu tekçi iktidar. Türkiye'deki gerçek ne yazık ki bu. Bizler bu gerçeği ifade ettiğimiz için buradayız.
Burayı getirilirken aklıma şu geldi: Sincan'da bir tanklar yürümüştü, darbe süreci yaşanmıştı. Başka ne oldu diye düşündüm. Sincan'da darbeye teşebbüs edenler yargılanmaya başlandı. Üçüncüsü de HDP Eş Genel Başkanı yargılanıyor. Bu nedir, siyasete darbedir. Sincan mıntıkası darbelerle eş değer bir hale getirildi.
20 Kasım en belirgin noktalardan biriydi. Bu süreçte tetikçi havuz medyası bizim hakkımızda kararı vermişti. Dokunulmazlıkların kaldırılmasından önce dokunulmazlıkların kaldırılması bangır bangır iktidar tarafından söyleniyordu. Daha sonra tutuklanacağımız bangır bangır söylenmeye başlandı. Gözaltına alındığımızda daha mahkeme karar vermeden tutuklandığımız geçiyordu televizyonlarda. Bu yargılama bu nedenle hukuki bir yargılama değil. Siyasi iktidar gücü elinde tutan organ olarak kendisi dışında tüm organları yargılama tutuklama hakkını kendinde buluyor.
'ÖNCE KARAR, SONRA GEREKÇE...'
İnsanlar kapıda bekletiliyor, engelleniyor ve polis saldırısı ile karşı karşıya kalıyor. Yine açıklığın sağlanması bakımından kısıtlamalar getiriliyor. Geçen mahkememde olduğu gibi bu mahkemede de yine birtakım gözler bizi gözetliyor. Bugün demek ki daha doğrudan açık yapmayı uygun görmüşler. Doğal olarak şu soru geliyor. Bizim hakkımız da karar verilmişse bu mahkemenin, avukatların bizim günahımız nedir. Niye bu yargılama. Bizim hakkımızda karar verilmiş zaten. Bundan bir buçuk yıl önce açıkladılar. Bu mahkemelerin her birisi durumu kurtarmaya yönelik tedbirlere dönüştü sadece. Karara gerekçe oluşturmak gibi bir anlamı var bu yargılamanın.
Hakkımızda çıkarılan KHK de bizlerin yargılanması bahsinde çıkarılmıştır. Bu yargılama süreçlerini doğrudan yönetebilmek için çeşitli tedbirler düşündüler. Verilecek cezalar bile bu masalarda veriliyor. Onun dışından KHK'lar bu yargılama sürecini kolaylaştırmak için ilan edildi. Kısa bir süre önce partimizin Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş hakkında bu siyasi iktidarın Cumhurbaşkanı çıkıp 'Biliyorsunuz o terörist' diye cevap verdi. Siyasi ahlaksızlığını bir tarafa bırakıyorum. 3'üncü büyük partinin başkanına 'terörist' deme nezaketsizliğini gösterebiliyor. Bizim hakkımızda süren yargılama sürecini Türkiye siyasetinden ayrı düşünülemez. Bugün daha net bir şekilde görüyoruz, HDP'ye dönük operasyon iktidarın önünü temizlemek için yapılmıştır. HDP gibi görüngesi güçlenen bir partiyi devre dışı bırakmak istediler. Bütün toplumda yaratmak istedikleri biat kültürünü yaratabilmeleri için Türkiye'nin en global muhalefet gücünü bloke etmeye çalıştılar. Biz kimseden icazet almaya ihtiyaç duymadan yürüttüğümüz faaliyetlerden güç aldık. Operasyonların amacı da buydu.
(...)
Bir dizi insan hapishaneye konuldu. Yeni hapishaneler açılıyor. Tutuklu sayısında rekor kırdı Türkiye. Siyasi iktidarın en büyük başarısı bu olmuştur. Bu süre içerisinde bizler tutuklandık. Bizler ile birlikte birçok demokratik güç de tutuklandı.
'OYLARIMIZ İKTİDARIN DENGESİNİ BOZDU'
HDP gücünü siyasi demokratik alandan alır, kimseden icazet almaz ve Türkiye siyasetine güç katar. Türkiye siyaseti dinamizmini HDP'nin bu gücünden almıştır. Bu dinamiği ortadan kaldırmaya ihtiyacı vardı iktidarın. 7 Haziran'da ne oldu siyasi iktidar gücünün mutlak olmadığını Türkiye halklarının çantada keklik olmadığını gördü. HDP'nin aldığı oy siyasi iktidarın dengelerini bozdu. Her şeyden önce de siyasi iktidarın dengelerini değiştirdi, dengeleriyle oynadı, dengeleri bozuldu. Egemen siyaset odakları da bu gelişmeden hiç memnun olmadı.
Çünkü HDP'nin ortaya koyduğu bu siyasi başarı siyasete verilen çok güçlü bir değişim sinyaliydi. Halk aslında bir ültimatom verdi. 'Artık değişin, özgürlükçü, adil bir siyaset alanı, kadınların gençlerin, işçilerin kendisini her bir hücresinde görebileceği bir yaşam istiyoruz' dedi. Halkın siyasilere verdiği en temel ültimatom buydu. Bu ültimatom karşısında siyasi iktidarın verdiği yanıt çok açık olmuştur. Suruç katliamında darbe sürecinin düğmesine basıldı. HDP'nin, demokratik siyasetin başarılı olmasını sağlayan siyasi zeminin ortadan kaldırılması için düğmeye bastı. O zamana kadar bizler Türkiye siyaseti kendisine bir yol bulur diye düşünüyorduk.
Ama ne yazık ki siyasi iktidar sahipleri bizimle aynı fikirde değildi. Bir taraftan başbakan koalisyon görüşmeleri yaparken cumhurbaşkanı 'niye koalisyon yapıyorsun' diye başbakana çıkışıyordu. Biz o süreç içinde çok açık ve net biçimde şunu ifade ettik: Bu şekilde, demokratik siyaset alanı kapatan, şiddet, katliam, çözümsüzlük zemininde ısrar edilirse Türkiye'de darbe zemini güçlenecek ve çok büyük belalar olacak dedik. Geçen süreç bizi doğruladı.
Aradan 1 buçuk yıl geçti? Ne oldu? Hala düşmanlar, hala operasyon düzenlenmesi gereken odaklar üretmeye devam ediyorlar. Biz beklerdik ki, en azından şöyle düşünürdüm, biz 1 yıldır yokuz. Milletvekillerimiz hapiste, geri kalan HDP vekilleri sürekli soruşturmalarla, sansürle hareketsiz hale getirdiler.
'NEDEN HÂLÂ İNSANLAR ÖLÜYOR?'
Peki düşündüklerini iddia ettikleri gerçek başarıları elde etmelerinin önünde ne engel var. O sihirli sözcük var ya; kamu düzeni ve güvenliği, niye bu ülkede sağlanamıyor. Niye hala insanlar ölüyor. Darbecilerin hepsini tutukladınız, bütün dünyaya kafa tutuyor, çelme takıyorsunuz. Tamam boyun bükmeyin, tam tersi fazladan kavga ediyorsunuz. HDP milletvekillerini içeride tutuyorsunuz, dışarıda kalanlar hakkında onlarca dava açmışsınız. Milletvekillerinin ne kadar dışarıda kalacaklarının garantisi yok, sürekli bir yargı tehdidi altındalar. Basını, medyayı istediğiniz gibi düzenlediniz ne engel kaldı? Bütün devlet kurumları baştan sona düzenlendi. HDP'liler de hapiste, kutsal koalisyonunuzu da kurdunuz.
Ne engel var şu an siyasi iktidarın önünde? Hiçbir engel olmaması gerekirken Türkiye siyaseti de Türkiye toplumsal ve ekonomik yaşamı da 1 yıl öncesinden çok daha kötü bir hale geldi. Biz içerideyiz de siyasi iktidar dışarıda mı acaba? Onlar tutuklu, onlar felç olmuş değil mi? Enflasyon yüzde 13'e gelmiş. Türkiye ağır bir batağın eşiğine gelmiş durumda. Bunu günlük basında duymak mümkün değil ama biz söylemek zorundayız. Türkiye toplumu çok ciddi bir ekonomik çıkmaza sürükleniyor. Bir savaş, vergi ekonomisi yürütülüyor ve ağırlığını Türkiye toplumu taşıyor, bedel ödüyor.
Savaş gün geçtikçe tırmanıyor. Bizleri 'terör örgütü ile arasına mesafe koymamakla, terör örgütü üyeliğiyle' yargılayanlar o 'terör' sorununu, şiddet ve savaş sorununu çözmeyi başarabildiler mi?
Bir siyasi iktidarın İçişleri Bakanının tek görevi ölü çetelesi tutmak. Haftada bir çıkıp şu kadar insan öldürdük diyor. Harekat alanlarına gidiyor, mevzilerde siyaset yapıyor. İçişleri Bakanı her gün ölüm bilançosu açıklıyor. Türkiye'de hiç kimsenin ölmemesi için daha kaç kişinin ölmesi gerekecek? Bu liste ne zaman bitecek? Sayıyorlar bitmiyor. 5 bin kişi olduğu zaman mı 10 bin kişi olduğu zaman mi 20 bin kişi olduğu zaman mi bitecek?
Senin gücün var eyvallah ama hakkın yok. Ve ben bunları söylediğim için yargılanıyorum. Bunları sadece mahkeme salonlarında söylüyorum. Türkiye halkları bu iktidarı hak etmiyor. Çözecektiniz bir sürü sorunu, yokuz biz hapisteyiz. Niye çözmüyorsunuz. Siyasi iktidar niye çözmüyor. Yasama gücü ellerinde, bütün kolluk ellerinde. Başaramayacaklarını çok net yeniden ifade ediyorum. Bizleri bu salonda yargıladıklarını sandıkları sürece başaramayacaklar. Biz kötüyü de biliriz, kötünün daha kötüsünü de biliriz. Ama bunlar ne iyiyi ne kötüyü biliyorlar. Şu anki ortaya koydukları sorumsuzluk ve halka karşı sergiledikleri bu yıkıcı tavır sadece kendi kaderlerini ilgilendirmiyor. Tüm Türkiye halklarının bugünü ve geleceğini ilgilendiriyor.
'ÇÖZÜM SÜRECİ HESAPLARINA GELMEDİ'
Bugünkü siyasi iktidar hiçbir hesap vermeden, izah etmeden çözüm sürecini bitirdi. Bu çözüm süreci neden bitirildi? En genel haliyle şunu söyleyelim; kendi iktidarlarının geleceği için ilk defa bu memlekette toplumsal desteği olan bir projeyi bitirdiler. Bunun bir karşılığı vardı. Ölümler yaşanmıyordu, kutuplaşma ortadan kalkmıştı. Bu süreci iktidar kendi siyasi hesaplarıyla uyuşmadığı için bitirdi ve 40 yıl boyunca kullandığı dili kullanmaya başladı. 40 defa denediklerini denediler. Nafile bir çaba. Onların nafile çabası tüm Türkiye toplumunun geleceğini ipotek altına almış durumda.
Bugün gözünün üstünde kaşın var dediğin zaman otomatik olarak vatan hainisin. Türkiye'nin üçüncü büyük partisinin eş genel başkanlarını her gün 'vatan haini' diye itham ediyor. Bunları eleştirenlere karşı da böyle bir operasyon yürütülüyor. Siyasi iktidar tüm eleştiri zeminlerini ortadan kaldırmasına rağmen sorumluluğunu yerine getirmiyor."
Mahkeme heyeti, saat 14.00'a kadar duruşmaya ara verdi.