YPG Sözcüsü: Türk devleti ikinci "İskenderun işgali" peşinde

Türk devletinin ikinci "İskenderun işgali" peşinde olduğuna dikkat çeken YPG Sözcüsü Nuri Mehmud, AKP iktidarı böylece "Hem Suriye'den toprak koparmak hem de Efrin'de gelişen demokratik yaşamı yok ederek ömrünü uzatmaya çalışıyor" dedi.  

Rusya ile yapılan ortak basın toplantısı, DAİŞ sonrası sürecin öncelikleri, Efrin'e yönelik işgal girimi, ABD ve uluslararası koalisyonla ilişkiler ile Telal Silo olayının perde arkasına dair YPG Sözcüsü Nuri Mehmud ile konuştuk.

Mehmud'un ANF'nin sorularına verdiği yanıtlarda öne çıkan bazı başlıklar şöyle:

"Kuzey Suriye'de federal bir sistem var. Biz federal ve birleşik bir Suriye'nin tüm etnik ve inanç topluluklarının sorunlarına çözüm getireceğine inanıyoruz."

"Şu anda ABD ve uluslararası koalisyonla birlikte DAİŞ'in Suriye'de tamamen bitirilmesi süreci içerisindeyiz. Aynı zamanda DAİŞ'e karşı süren mücadeleye Rusya'nın vereceği destek de bizim için önemlidir."

"Türkiye, batı tarafından kabul edilmeyince bu sefer yüzünü Asya'ya döndü. Ancak bu ilişkiye de sadık kalmadı. Suriye'yi işgal etme niyeti bu ilişkinin de daha baştan ölü doğmasını beraberinde getirdi."

AKP, "Hem Suriye'den toprak koparmak hem de Efrin'de gelişen demokratik yaşamı yok ederek ömrünü uzatmaya çalışıyor."

Türkiye'deki iktidar, "Telal Silo'yu ABD'de görülen Rıza Zarrap davasına karşı bir şantaj olarak kullanmak istiyor." 

YPG Sözcüsü Nuri Mehmud'un sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:

Geçtiğimiz günlerde Rus generalle yaptığınız ortak açıklamada, Dêrazor'un doğusunun DAİŞ'ten arındırıldığını ilan ettiniz. Bu operasyonla birlikte DAİŞ'in Suriye'de tamamen bittiğini söyleyebilir miyiz?

DAİŞ sadece askeri olarak varlık gösteren bir örgüt olarak değerlendirilemez. DAİŞ, bir zihniyet olarak varlık gösterdi. Bölgede altı yılı aşkın bir süre kendisini en büyük imkanlarla örgütledi. Çok gelişmiş silahlar ele geçirmişti. Gelişmiş bir teknikle kirli bir savaş yürütüyordu. Bu nedenle DAİŞ sadece Dêrazor'daki başarıyla yok edildi denilemez. Tersine hala Suriye'de belirli bir toprak parçası DAİŞ'in elinde, hem Fırat'ın doğusunda hem de batısında. DAİŞ, hala Suriye'de tamamen bitmiş değil. DAİŞ'in Suriye'de bittiğini düşünmek yerinde bir yaklaşım olmayacaktır. Sürece hizmet eden bir düşünce de olmayacak. Çünkü DAİŞ, hala askeri olarak da sahada var. Buna karşı büyük bir savaş vermek gerekiyor. Uluslararası güçlerin bu gerçeği görmesi gerekiyor. Dünya'nın bu uluslararası teröre karşı tavır alması gerekiyor.

DAİŞ'E KARŞI SAVAŞA RUSYA'NIN VERECEĞİ DESTEK ÖNEMLİ

Yaptığımız ortak açıklamada, teröre karşı mücadele yürütmek için Ruslarla anlaştığımız bölgede DAİŞ'in bittiğini ilan ettik. Ancak DAİŞ, Suriye'de hala varlık gösteriyor ve bu durum sürdüğü müddetçe onlara karşı savaşacağız. ABD ve uluslararası koalisyonla DAİŞ'e kaşı ortak mücadele etme stratejimiz devam ediyor. Şu anda ABD ve uluslararası koalisyonla DAİŞ'in Suriye'de tamamen bitirilmesi süreci içerisindeyiz. Aynı zamanda DAİŞ'e karşı süren mücadeleye Rusya'nın vereceği destek de bizim için önemlidir.

RAKKA ZAFERİ ÇÖZÜM İÇİN DİYALOG YOLUNU AÇTI

Bir taraftan DAİŞ'e karşı askeri başarılar elde ediliyor. Rakka düştü, Dêrazor hamlesi de önemli bir mesafe katetti ve tamamlanmak üzere. DAİŞ sonrası süreçte Suriye krizine çözüm bulma arayışının esasları neler olacak?

Rakka'ın özgürleştirilmesi ardından DAİŞ'in artık askeri olarak bitmenin eşiğine geldi. Bu nedenle artık Suriye krizinin diyalog yoluyla çözümü uluslararası toplumun ve bizim gündemimize girdi. Şu anda DAİŞ sonrası süreçte neler yapabileceğimize yönelik hazırlıklar içerisindeyiz. Nasıl bir Suriye inşa edilecek? Bu soruya yanıt vermek önemlidir. Kuzey Suriye'de federal bir sistem var. Biz federal ve birleşik bir Suriye'nin tüm etnik ve inanç topluluklarının sorunlarına çözüm getireceğine inanıyoruz. Böyle bir çözümü açığa çıkarmak için özellikle DAİŞ'in yarattığı zihniyete karşı büyük bir savaş ve ittifak geliştirmeliyiz ki çözüm yolu açılsın. DAİŞ, Suriye'de güçlerini oluşturmuş. Uluslararası toplum bu gerçeği görmelidir.

DAİŞ, askeri olarak bitirildiğinde Suriye krizinin çözümü önündeki engeller kalkmaz. DAİŞ askeri olarak bittikten sonrada kendisini farklı biçimlerde örgütleyecektir. Zaten bazı bölgesel güçlerde bunu destekliyor, Suriye'nin içerisinde demokratik bir çözümün gelişmesini istemiyorlar. Örneğin Türkiye ve bölgedeki diğer statükocu güçler çözümü istemiyor. DAİŞ, bittikten sonra Suriye'nin eski statükosuna geri dönmesini, burada yaşanan devrimin ortadan kalmasını istiyorlar. Tüm dünya bu gerçeği göz önünde bulundurmalıdır; demokrasi ve özgürlük devrimi devam ediyor. Çözüm de federal, demokratik, birleşik bir Suriye'nin geliştirilmesinden geçmektedir.

İLK GÜNDEN BUYANA SALDIRILARIN ARKASINDA AKP VAR

Değerlendirmeniz içerisinde çözüm istemeyen bazı güçler olduğuna dikkat çektiniz. Türk devleti uzun bir süredir Efrin bölgesini işgal etmeyi gündemine almış. Efrin bölgesi ve çevresinde son durum nedir?

Şu anda Türkiye'de iktidarda olan Erdoğan ve partisi, ilk yıllarda Ortadoğu için bir alternatif olma iddiasındaydı. Ortadoğu'daki bütün devletlerin domino taşı gibi yıkılıp kendi oluşturdukları sistemin hakim olacağına inanıyorlardı. Geliştirmek istedikleri modelde Mısır ve Tunus'da kurulmak istendi. Bu nedenle bu iktidar daha başından beri "halkların baharının" gelişmesine karşıydı. Zaten "Arap baharı" diye adlandırmışlardı süreci. Rojava ve Kuzey Suriye'de gelişen "halkların baharına" başlangıçta dolaylı bir biçimde karşı duruyorlardı.

Örneğin Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) Serêkaniyê'ye saldırdığında arkasında AKP iktidarı vardı. Buna rağmen Türkiye halkları Serêkaniyê'de canlı kalkan oldular. Birçok Türkiyeli devrimci gelip Rojava devrimine katıldı. Yine Kobanê'de benzer bir süreç yaşandı. Serêkaniyê'ye saldıranların arkasında, Cephet El Nusra, Ehrar El Şam gibi terörist örgütler olduğunu deşifre ettik. Kobanê'de ise DAİŞ saldırdı, Türkiye halkı yine canlı kalkan olarak Kobanê'ye sahip çıktı. Dönemin başbakanı Tayyip Erdoğan o zamanda "Kobanê düştü düşüyor" diye açıklamada bulunarak, saldırının arkasında olduğunu gösterdi.

AKP VARLIK YOKLUK MÜCADELESİ VERİYOR  

Bunun yanında da AKP iktidarı kendisini Suriye'nin sahibi görüyordu. Ancak gelişmeler beklediği gibi olmayınca, Türkiye, Serêkaniyê ve Kobanê'de "halkların baharı" devrimini yenilgiye uğratamayacağını görünce Rusya, İran ve Suriye'ye büyük tavizler vermeye başladı. ÖSO olarak adlandırılan, Cephet El Nusra, Ehrar El Şam gibi terörist örgütleri Halep'te, Humus'ta, Zebedani'de Cerablus, Bab ve Ezaz'a girmek için sattılar. Şu an aynı şeyi İdlib'de de yapmak istiyorlar, Efrin'e saldırmak için büyük tavizler veriyorlar. Girdikleri bölgelere işgalci bir güç olarak girdiler. Türkiye'nin şu anki pozisyonu işgalciliktir. Efrin’e dönük saldırı özünde demokrasiye, Suriye'nin sorunlarına yönelik gelişen çözüm modeline saldırıdır. Bu saldırı herkesten çok da saldıranlara zarar veriyor. Türkiye şu anda bir demokrasi yoksunluğu içerisindedir.

Suriye'nin yıkımında Türkiye'deki iktidarın büyük rolü var. Türkiye ordusu şu anda iktidarın çıkarlarına göre kullanılıyor. Bu orduyu Sur, Cizre ve Nusaybin'nin yıkımında da kullandılar. AKP iktidarı varlık yokluk mücadelesi veriyor. Türkiye halklarını savunmak için var olması gereken Türk ordusu ise, Türkiye'deki iktidarı savunuyor konuma düşmüş. Hem Türkiye halklarına saldırıyor hem de bölgede gelişen demokrasiye saldırıyor.

EFRİN'E SALDIRIYLA YENİLGİ GİZLENMEK İSTENİYOR

Erdoğan iktidarını korumak için orduyu Efrin'e saldırtabilir mi? Böyle bir saldırının sonuçları daha ağır olmaz mı?

AKP iktidarı bir süredir yoğun bir diplomasi trafiği içerisindedir, her görüşmede büyük tavizler de veriyorlar. Verdiği tavizler karşılığında da Efrin’e yönelik ya da Kuzey Suriye'ye saldırmanın zemini yaratmak istiyor. Rakka sürecinde de yenilgiye uğradılar. Rakka'ya da girmek istiyorlardı ancak dünya buna yol vermedi. Bu nedenle AKP iktidarı şu anda Türkiye halklarının bütün imkanlarını kullanarak Efrin’e dönük bir saldırı geliştirmek istiyor. İdlib, Bab, Ezaz ve Cerablus işgali ile Efrin'i de içine katarak, ikinci bir İskenderun veya Kıbrıs olayını sahnelemek istiyor. Suriye'deki yenilgisini kahramanlık görüntüsü yaratarak gizlemek istiyor. Bunu da başka bir ülkenin topraklarını koparıp Türkiye topraklarına katarak yaratmayı hedefliyor. Böylece bölgedeki yenilgisini kamufle edebileceğini düşünüyor. Hem Suriye'den toprak koparmak hem de Efrin'de gelişen demokratik yaşamı yok ederek ömrünü uzatmaya çalışıyor.

TÜRKİYE BATI'YA DA ASYA'YA DA SADIK KALMADI

Efrin'e yönelik bir saldırıya ABD, Rusya gibi uluslararası güçler yeşil ışık yakar mı?

AKP'nin gerçek yüzü her geçen gün biraz daha ortaya çıkıyor. Ortadoğu'da son altı yıldır yaşanan gelişmeler meydana gelmeden önce Türkiye Avrupa Birliği'ne (AB) girmek için çabalıyordu. O süreçte uluslararası toplum da Türkiye'ye destek veriyordu. Ancak daha sonra DAİŞ, Cehpet El Nusra ve El Kaide ile ilişkileri ortaya çıktı. Bu çete grupları Türkiye üzerinden Ortadoğu'ya, Suriye'ye geçti. Son olarak da tek adam diktatörlüğünü getiren referandumun gerçekleşmesiyle dünya AKP iktidarının gerçek yüzünü gördü. AB kriterlerine uymak adına yaptıklarının tamamen bir yanıltma olduğu açığa çıktı.

Türkiye, batı tarafından kabul edilmeyince bu sefer yüzünü Asya'ya döndü. Ancak bu ilişkiye de sadık kalmadı. Suriye'yi işgal etme niyeti bu ilişkinin de daha baştan ölü doğmasını beraberinde getirdi.

BÖLGEYE DEMOKRASİ SURİYE'NİN İÇERİSİNDEN GELİR

Türkiye, Rusya ve İran arasında Astana'da "çatışmasızlık bölgeleri" yaratmak adına anlaşmaya varılmıştı... 

Astana görüşmeleri boşa çıktı. Anlaşmaya göre Türkiye'nin İdlib'e "gözlemci güç" olarak girmesi gerekiyordu, ancak tank ve topla o bölgeyi işgal etti. Rusya'yı da, İran'ı da, Suriye'yi de kullandı. Şu anda İdlib ve Ezaz bölgesine bakıldığında oralarda Türk devlet sisteminin kurulduğu, Türkiye bayrağı asıldığı görülecektir.

O bölgeler, Türk kaymakamları tarafından yönetiliyor. İdlib'te olanlar bölgedeki bütün güçlerin isteklerine aykırıdır. Ancak bölgesel statükolar; İran ve Türkiye, Kuzey Suriye'de gelişen demokratik sistemin başarısını engellemek ve eski statüyü geliştirmek istiyorlar. Bunun için ABD ve Rusya gibi küresel güçler bu gerçeğe dikkat etmek durumunda. Bu kesimlerle bölgede demokrasi geliştirilemez. En büyük tecrübe Suriye'nin içinde yaşanıyor. Eğer bu tecrübe başarılı olursa bölgede demokrasi hakim olur.

İdlib'te Türk askeriyle beraber El Nusra'da var. Türkiye'deki iktidar ip cambazı gibidir. ABD, AB, NATO, Rusya, terörist gruplarla aynı anda ilişki içerisindedir. Bu terör örgütleriyle ilişkisini ispatlayan bir çok belge açığa çıktı. AKP iktidarı çetelerle olan bu ilişkisini bir tehdit, şantaj aracı olarak da kullanıyor.

DAİŞ'E KARŞI ORTAK MÜCADELE DEVAM EDİYOR

ABD'nin Demokratik Suriye Güçleri'ne (QSD) silah desteğinin engellenmesine yönelik Türk devletinin yoğun bir diplomasi trafiği oldu. ABD'den de bu yönlü çelişkili açıklamalar geldi. Beyaz Saray "desteğin kesildiğini" söylerken, Pentagon "silah desteğinin devam edeceği" yönünde açıklama yaptı. ABD ile sahada nasıl bir ilişki var?  

DAİŞ'e karşı savaşta ortaklığımız devam ediyor. DAİŞ bitene kadar bu ilişki devam edecek. Suriye'nin iç güvenliğiyle ilgili bir süreçtir. Örneğin Rakka, Hesekê, Kobanê ve diğer birçok bölgede DAİŞ çeteleriyle doğrudan bir savaş cephesi kalmadı. Bugün yalnızca Irak sınırı üzerindeki bazı çöl bölgelerinde DAİŞ ile savaş cephesi kalmış. Ancak bölgede DAİŞ'in hücreleri var. Bu nedenle Pentegon'da, Beyaz Saray'da Suriye'deki iç güvenliğin sağlanması için QSD'ye silah yardımının yapıldığını açıkladı. Hem Irak sınırı üzerinde savaşın devam ettiği bazı bölgelerde, hem de DAİŞ'in gizli güçlerine karşı ABD ile ortak mücadelemiz devam ediyor.

QSD'nin eski sözcüsü Telal Silo şu anda Türkiye'de. Basına yansıyan bazı açıklamaları oldu. Telal Silo olayının perde arkası nedir?

Telal Silo son dönemlerde maddi ve ailevi konuları problem haline getiriyordu. İki çocuğu Türkiye'de okuyordu. Olay göründüğü kadarıyla bir MİT operasyonudur. Ailesi aracılığıyla Telal Silo üzerinde bir baskı oluşturarak Türkiye'ye gitmeye mecbur bırakıldı. Bu olay tam ABD'deki Rıza Zarrab davası görülmeye başlayacağı zamana denk getirildi. Şu anda Telal Silo ağzıyla ortaya atılan iddialar yeni değil. Türk basını iyi takip edildiğinde, Telal Silo'dan öncede bu iddiaların ortaya atıldığı görülecektir. Türk iktidarı tarafından bunlar yıllardır ortaya atılan iddialardır. Şu anda olan ise şudur; bir metin hazırlanmış bunu da Telal Silo'ya söyletiyorlar.

ZARRAP'A KARŞI TELAL SİLO'YU KULLANMAK İSTİYORLAR

Bu nedenle, Türk devleti Kuzey Suriye'deki devrime karşı yürüttüğü özel savaşı Telal Silo yoluyla yeniden gündeme getiriyorlar. ABD'yi zor durumda bırakmak istiyorlar. AKP iktidarının yaptığı yolsuzlukların bir bir ortaya çıktığı Rıza Zarrab davasına karşı Telal Silo'yu bir koz olarak kullanmak istiyorlar. Böylece ABD'nin QSD'ye desteğinin meşru olmadığını göstermeye çalışıyorlar.

Bu aynı zamanda ABD'ye karşı yapılan bir operasyondur. İki amacı var. Bir; Kuzey Suriye'de QSD, YPG değil PKK'nin varolduğunu iddia ediyorlar. İkincisi de, PKK varsa neden silah yardımı yapılıyor gibi bir algıyla silah desteğini geri çektirmeye çalışıyorlar. YPG-YPJ ve QSD güçleri ile ABD ve uluslararası koalisyonun DAİŞ'e karşı elde ettiği başarılar tüm dünyanın güvenliğinin sağlanması anlamını geldi. Türkiye'deki iktidar bu başarıyı boşa çıkarmak istiyor. Bu açıdan Telal Silo'yu da ABD'de görülen Rıza Zarrab davasına karşı bir şantaj olarak kullanmak istiyorlar.