Vazgeçmiyoruz, buradayız Ahparig!

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, katledilişinin 12’nci yılında vurulduğu yerde anıldı. Binlerin akın ettiği anmada, “Vazgeçmeyeceğiz buradayız  Ahparig” mesajı verildi.

Agos Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink, katledilişinin 12’nci yılında vurulduğu yerde anıldı. Anmaya Hrant Dink’in ailesi, katledilen Amed Baro Başkanı Tahrir Elçi’nin eşi Türkan Elçi, HDP ve CHP milletvekilleri, gazeteciler, Cumartesi Anneleri, siyasi parti ile demokratik kitle örgütlerinin yanı sıra uluslararası çok sayıda şahsiyet katıldı. Dink’in vurulduğu noktaya ise Türkçe, Kürtçe, Ermenice, “Hepimiz Hrant’ız hepimiz Ermeniyiz”, “Hrant için, adalet için” dövizleri ve kırmızı karanfiller bırakıldı; mumlar yakıldı. 

Agos'un balkonunda kitleye Hrant Dink’in arkadaşlarından Bülent Aydın seslendi. Cezaevinde olduğu için anmaya katılamayan  Hrant Dink’in arkadaşı İş İnsanı Osman Kavala’nın mesajının okunduğu anmada, tutsak siyasetçiler ve gazeteciler selamlandı. 

İKİ KADIN KENETLENDİ

Ermenice ağıtların yükseldiği Agos Gazetesi binası önünde  saatler 15.00’i gösterince binler tek yürek oldu. Siyahlara bürünmüş Hrant Dink’in eşi Rakel Dink çocukları Arat, Delal, Sera, Hrant Dink’in noktaya çiçek bıraktı. Anmanın en etkileyici anlarından birisi ise devlet tarafından eşleri katledilen Rakel Dink ve Türkan Elçi’nin dayanışması oldu. Anma boyunca ellerini birbirlerine kenetleyerek iki isim, birbirlerine destek oldu.

SEBAHATTİN ALİ'NİN KIZINDAN MEKTUP

Anmada  2 Nisan 1948’de katledilen Yazar ve Şair Sebahattin Ali’nin kızı Filiz Ali, Hrant Dink’e atfen hazırladığı mektubu okudu: 

Filiz Ali, Hrant Dink’e şöyle seslendi: 

“Sevgili Hrant,

12. kez, seni aramızdan alan karanlığa karşı, senin ve ailenin yanında durmak için, ellerinle kurduğun, büyüttüğün gazeten Agos’un önündeyiz. Bizi acılarda akraba edenlerin kurdurduğu ve ne yazık ki her geçen gün büyüyen geniş ailemizin en eski üyelerinden biri olarak sesleniyorum bugün sana. 

Babam Sabahattin Ali, 1948 yılında, karlı bir sabahta, benim ve annemin birkaç poz fotoğrafını çektikten sonra, Ankara’dan İstanbul’a doğru yola çıktı, bir daha geri dönmedi. Gözaltında kaybedilen ve akıbetini hâlâ bilemediğimiz babam ne yazık ki bu ülke tarihinin ne ilk ne de son kaybı oldu. Babamı ‘milli hislerle galeyana geldiği için’ öldürdüğünü söyleyen katilin, seni öldüren ve sonrasında bayrağın önünde poz veren katilden farkı yoktu. Sabahattin Ali 70 yıldır kayıp. Olayın iç yüzü, bugüne kadar gelmiş geçmiş iktidarlar tarafından ısrarla aydınlatılmadı, tıpkı iktidarın seni öldürenlerin ‘Ankara’nın karanlık dehlizlerinde kaybolmasına izin vermeyeceğiz’ demesine rağmen cinayeti aydınlatmamış olması gibi... 

Sabahattin Ali gibi tanınmış, sevilen bir yazarın hunharca öldürülmesinin yarattığı dehşet ve korku, toplumu suskunluğa sevk ederken, öte yandan her türlü muhalefeti sindirmeyi vazife bilen karanlık güçlere de cesaret verdi. Her on yılda bir tekrarlanan askeri darbeler ile karanlık güçler denen, aslında içimizden birileri, diğerlerini yok etmeye devam ettiler. Öldürülen gazeteciler, yazarlar, sanatçılar, bilim insanlarının ardından toplumda gitgide derinleşen ve hiç bir biçimde tedavi edilemeyecek yaralar açıldı. 

Geniş ailemiz 1948’den 2007’ye kadar ne yazık ki durmaksızın büyüdü. Seni kaybetmemizin ardından da hız kesmediler. Sadece Ocak ayı, onca canımızı anımsatıyor bize. Onat Kutlar, Metin Göktepe, Uğur Mumcu, Muammer Aksoy bize Ocak soğuğundan bakıyorlar, bugün burada bizimleler. Yasemin Cebenoyan Aralık’tan bakıyor bize. Şubat’ın ayazında Abdi İpekçi var. 

Babam kayıptır dedim, Cumartesi Anneleri / İnsanları 1995 yılından beri Galatasaray Meydanı’nda babamın, 1915, 24 Nisan’ında İstanbul’da gözaltına alınarak trenlere bindirilen Ermeni aydınlarının, '70’lerden beri Türkiye’de kaybedilen yüzlerce insanın akıbetini soruyorlar, Türkiye tarihine bir hakikat meydanı armağan eden bu insanlar kar kış, saldırı, gözaltı dinlemeden on yıllardır kayıplarını sormaya devam ediyorlar. Soruları gelmiş geçmiş iktidarlar tarafından yanıtlanmadı, kayıpları bulunmadı. 

Sana geçtiğimiz yıldan iyi haberler vermek isterdim ama ne yazık ki veremiyorum. Yazarlar, kültür insanları, siyasetçiler, gazeteciler hapiste, haklarında iddianame bile hazırlanmadan, neden olduğunu bilmeksizin cezaevinde aylarını, yıllarını geçiriyorlar. Uluslararası mahkeme kararları hiçe sayılıyor, imzacısı olduğumuz sözleşmelere uyulmuyor, hukuksuz bir hukukla insanlar özgürlüklerinden mahrum bırakılıyor. Kayıplarımız bulunmadığı, bir mezardan mahrum bırakıldığımız yetmezmiş gibi, geçtiğimiz yıl Cumartesi Meydanı’na yapılan saldırılara tanıklık ettik, Cumartesi Anneleri / İnsanları artık meydanlarında değil, ara sokaklarda toplanıp soruyorlar kayıplarının akıbetini. 

Babamın kaybedilmesinden 70 yıl sonra gelinen noktada toplum, toptan pasifize edilmiş, her türlü haksızlık, hukuksuzluk, cinayet ve dehşeti kanıksamış durumda. Ne var ki güneşin her sabah doğması kadar doğal ve değişmez bir gerçek var evrende. Hafıza. İnsan hafızası kaybolan, kaybedilen, yok edilen, yakılan, parçalanan değerlerimizi unutmaz. Onlar, bu kayıp değerler hiç umulmadık bir yerde, umulmadık şekilde toplumun karşısına çıkar ve 'susmaktan hiç utanmadınız mı' diye sorar. 

Sevgili Hrant, yine de o kadar umutsuz değiliz. Susmayanlar var, hala buradayız, bir yere gitmiyoruz, vazgeçmiyoruz. Seni öldürdüklerinde henüz çocuk olanlar bugün burada, aramızda, öldürülmenizin peşine düşüyorlar, soru soruyorlar, susmuyorlar. Sizler, kaybettiğimiz bütün değerlerimiz, bize Ocak ayazında bakarken, biz burada, her yıl gençleşen kalabalıklarla vazgeçmiyoruz demeye devam ediyoruz. Umut burada! Bu topraklar, bu ülke bizim!”