Utrecht Üniversitesinde Anfal ve Halepçe soykırımı konulu seminer

Utrecht Üniversitesinde Anfal ve Halepçe soykırımı konulu seminer

Hollanda’nın Utrecht kentinde devletlerin Halepçe'deki soykırımı tanıması konulu bir seminer düzenlendi. Seminere Hollanda Sosyalist partisi milletvekili Harry Van Bommel ile Lahey Adalet Divanı’nda başsavcı ve Hollandalı işadamı F. Van Anraat’ın davasında savcılık yapan Simon Mink konuşmacı olarak katıldı.

Dana Noor Aldien Cheragwandi, Hazjah Salah ve Alina Jabbari tarafından organize edilen, çoğunluğunun hukuk öğrencisi olduğu 100 dolayında kişinin izlediği seminerde soykırımın tanınması ele alındı. CHAK yönetim kurulu üyesi ve Hollanda Mülteciler Kurumu çalışanı Dana Cheragwandi’nin moderatörlüğünde yürütülen seminerin ilk bölümünde, soykırımın uluslararası literatürdeki anlamı ve uluslararası hukuktaki tanımı tartışıldı.

İlk konuşmacı Harry Van Bommel, soykırımın kabullenilmesi içni önce soykırımı tanımak ve ne olduğunu bilmek gerektiğini söyledi. Hollanda’nın da bir soykırım geçmişi olduğunu vurgulayan Van Bommel, Hollanda’nın Ermeni Soykırımını tanıdığı gibi Halepçe’de Kürtlere yapılan soykırımı da politik anlamda tanıması gerektiğini söyledi.

Savcı Simon Mink ise, soykırımın hukuktaki anlamını değerlendirdi. Hukuki çerçevede her yapılan katliamın soykırım olarak tanınmayacağını söyleyen Minks, neyin soykırım olarak tanımlanıp tanımlanmayacağını öğrenmek için Ruanda mahkemesini referans gösterdi. Ruanda davasının buna bir açılık geterdiğini de vurguladı.

Soykırımın sadece insanların öldürülmesi olarak tanımlanmasının da yanlış olduğunu söyledi. Soykırımın kültürel, ekonomik boyutlarına da dikkat çekti. Soykırımın politik açıdan tanınması için de önce hukuki açıdan tanınmasının öneminin altını çizdi.

VAN ANRAAT DAVASI ELE ALINDI

Seminerin ikinci oturumunda ise Halepçe Soykırımı ve bu soykırımda rolü olduğu için yargılanıp 16 yıl 5 ay hapis cezasına çarptırılan Hollandalı işadamı F. Van Anraat’ın davası ele alındı. Önce Halepçe soykırımı ve Enfal hakkında kısa bir sunum yapıldı. Sunum ardından söz alan Simon Mink, Van Anraat davasındaki gerçekleri dinleyicilerle payaştı. Mink, 2003 yılında Hollanda’ya geri dönen Van Anraat’ın bir tv programına katıldıktan sonra yargılanması için girişimde bulunduklarını söyledi.

Mink, tv programında Van Anraat’ı hayretler içinde izlediğini, neredeyse dönemin Irak rejimine kimyasal silah üretimi için sağlamış olduğu hammadelerden dolayı gurur duyduğunu gördüğünü söyledi. Dava sıranda da Van Anraat’ın herhangi bir pişmanlık ve vicdan azabı çektiğine dair bir açıklaması olmadığı, tam tersine hiç pişman olmadığını ve sadece bir iş adamı olarak ekonomik çıkarları doğrultusunda hareket ettiğini savunduğunu söyledi.

Mink, Lahey Adalet Divanı’nın Halepçe soykırımını, soykırım olarak tanımamasının, mahkemeye göre Hollanda Ceza Kanunu’ndaki suç ortaklığı tanımına Van Anraat’ın uymadığını savunduğunu da sözlerine ekledi. Hollanda Ceza Kanunu’na göre suç ortaklığı için kişinin kasten önemli risk almasının yeterli olmasına rağmen, bu ilkenin soykırım için kullanılmadığını da vurguladı. Oysa Lahey’deki davayı ilk gören bir alt mahkemenin Halepçe’de yaşananların bir soykırım olduğuna hükmettiğini de hatırlatı. Birleşmiş Milletler’in atadığı raportörün mahkemeye deilleri göz önüne alarak, yapılan bu katliamın soykırımı çağrıştırdığını aktardığını anlattı.

Mink, mahkemeye sundukları yüzlerce delilde de Van Anrat’ın Irak rejimine satmış olduğu hammadelerin ne için kullanılabileceğini bildiğini ve bu açıdan satışın büyük bir risk içerdiğinin bilincinde olduğunu da kanıtladıklarını söyledi. Mink, “Şahsen Lahey mahkemesinin bu karanının kaçırılmış bir fırsat olduğunu düşünüyorum” dedi. Mink, Van Anraat’ın sadece savaş suçu işlediği gerekçesiyle hüküm giymesinin de yaptıkları karşısında az olduğunu vurguladı.

Simon Mink, Halepçe’de yapılanların bir soykırım olarak tanınması için bir grup hukukçu ile çalışma yürüttüklerini de belirtti. Mink’in ardından söz alan Herry Van Bommel soykırımın tanınması için Kürtlerin Avrupa ve diğer ülkelerde büyük bir lobi çalışması yürütmesi gerektiğini söyledi.