Ýstanbul'da bir yılı aşkın süredir 122si tutuklu 205 siyasetçinin yargılandıðı KCK Ýstanbul ana davasının duruşması için Silivri'deyiz.
Ýstanbul'a 60 kilometre uzaklıktaki Silivri ilçesinde yıllardır ayçiçeklerinin ekildiði devasa tarlalar kamulaştırılarak cezaevi kompleksine çevrilmiş. Cezaevi ve duruşmaların yapıldıðı binalara giden yola saðdan girince ilk andan itibaren jandarma araçları karşılıyor sizi. Jandarma devriye araçları, jandarma trafik araçları ve jandarma robocoplar karşılıyor sizi yol boyunca.
Duruşma salonunun yakınlarında Ergenekon davalarında yargılananlara destek vermek için konteynır ve çadırlar kurulmuş.
KCK, Ergenekon, Balyoz, Odatv gibi davalarda binlerce tutuklunun bulunması nedeniyle, gerek cezaevi ziyareti gerekse de duruşmaları izlemeye gelenler için Silivri-Ýstanbul arasına belediye otobüsleri tahsis edilirken, minibüsler de eksik edilmemiş.
Duruşma salonunun hemen 30 metre solunda Fatih Ýlkokulu ve Fatih Ortaokulu yer alıyor. Okullar ile duruşma salonunu tel örgüler ayırıyor.
Önünde kocaman harflerle 'Duruşma Salonu' yazılan bir kapıdan giriyoruz içeriye. X-ray cihazlarından geçiyorsunuz. Telefon, fotoðraf makinası yasak.
Girişte askerler karşılıyor. Tamamına yakını Uzman Çavuş veya astsubay. Aralarında kadın astsubaylar da var.
X-ray cihazından geçince görevli bir uzman çavuş, 'özür dilerim' diyerek üstünüzü aramak istiyor. Aradıktan sonra 'teşekkür ederim, geçebilirsiniz' diyor.
Daha önce Türkiye'nin deðişik kentlerindeki siyasi davalarda duruşmaları izleyen biri olarak şaşırıyorum. Ýlk kez böyle bir davayı izlemeye giderken 'hoş geldiniz', çıkışta yine aynı güler yüzle 'iyi akşamlar' diyen asker-gardiyanlara rastlıyorum.
Arama noktasından geçtikten sonra duruşma salonunun solunda çay-kahve-nescafe servisinin yapıldıðı kafeterya, saðında ise kahvaltı ve öðlen yemeði bulabileceðiniz restaurant var.
Çalışanlar sanki 5 yıldızlı otelde çalışan personeller gibi temiz, ütülü ve renkli üniforma giymişler.
Cafeterya ve restaurantta çalışan garsonlar yarı açık cezaevinde cezalarının bitimine az bir süre kalan adli mahkûmlardan oluşuyor.
Duruşma salonu deðil sanki bir tatil köyüne gelmişsiniz izlenimi veriyor size. Sanki her şey siz gelen 'müşterileri' memnun etmek için hazırlanmış.
Yeni yapıldıðı belli olan devasa binaya giriyorsunuz. Kapalı spor salonundan farksız. Hiç kolon bulunmayan ve adına 'duruşma salonu' denilen yapının içine girip izleyici sırasına oturduðunuz anda ise sanki bir duruşma salonunda deðil, filmlerde gördüðünüz veya romanlarda okuduðunuz Ýngilizlerin bir zamanlar sömürgesi olan Hindistan'daki mahkeme salonlarında yapılan yargılama hissine kapılıyorsunuz.
En başta yerden 2 metre yükseklikte bulunan hakimlerin bulunduðu platform, hemen solunda yine aynı yükseklikte ve gösterişte savcının oturduðu platform göze çarpıyor.
Orta yerde etrafı korkuluklarla kapatılmış ve askerlerce çembere alınmış alan ise sanıklara ayrılmış.
Duruşma salonunun hemen solu basın mensuplarına, sað tarafı ise savunma avukatlarına ayrılmış. Salonun ortasında tutuklu sanıkların hemen arkasında ise tutuksuz yargılananlar için ayrılmış bölüm var.
Duruşma salonu yaklaşık 300 kişilik, ama gelen izleyici sayısı saðanak yaðmur yaðışına raðmen 400'den fazla.
Mahkeme heyeti, tutsaklar, avukatlar, gazeteciler, tutuksuz yargılananlar ve izleyiciler...
Hepsinin etrafından askerler 'güvenlik' amacıyla bulunuyor.
Duruşmaya ilk önce izleyiciler, ardından da tutuklu bulunanlar alınıyor.
Tutsaklar oturacaðı alana getirilince duruşma salonu birden hareketleniyor. Ýzleyicilerden ve tutsaklardan sesler yükseliyor. Her izleyici yargılanan arkadaşını, eşini, babasını, kızını, çocuðunu, amcasını görmek için el sallamaya başlıyor. Ve 'heval', 'heval' sesleri yükselmeye başlıyor.
Konuşulan, seslenilen, selamlaşılan tek dil Kürtçe.
Tutsaklar ile izleyiciler birbirlerine çok uzak. Seslerini duyurma çabasındalar. Ancak o kalabalıkta seslerini duymaya imkan yok.
Tek anlaşabildikleri dil işaret dili.
Tutsaklardan kimi selam gönderiyor yakınına, kimi el işaretleriyle saðlıðının iyi olduðunu, morallerinin yüksek olduðunu anlatmaya çalışıyor.
Mahkeme heyetinin gelip platformda yer almasından sonra bile devam ediyor bu manzara.
Kürtçe konuşuluyor ama mesafe uzak olduðu için tutsaklarla yakınlarının birbirlerini anlamasına imkan yok. Ýşaret diliyle durumlarını, saðlıklarını, morallerini, umutlarını anlatmaya çalışıyorlar.
5-10 dakika süren bu işaret diliyle anlaşma faslından sonra, platformda oturan mahkeme başkanı tek tek kendi ismi başta olmak üzere diðer iki üye hakimin ismini anons edip tanıttıktan sonra duruşmayı açıyor.
Duruşmaların 21 Aralık tarihine kadar süreceðini belirtiyor hakim. Sonra söz avukatlara veriliyor.
Bir avukatın, 'KCK davaları siyasidir, iktidar karar vermiştir. Bunu BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş da dile getirdi. Demirtaş'ın tanık olarak dinlenilmesini talep ediyoruz' yönündeki talebi mahkeme heyetince 'varsa bir suç duyurusu savcılıða başvurabilir' denilerek reddediliyor.
Ve mahkeme başkanı, 2 bin 500 sayfalık iddianamenin şu ana kadar 600 sayfasının okunduðunu, geri kalanın okunmasına başlanacaðını belirtiyor.
Ýddianame 600'üncü sayfadan okunmaya başlıyor. Okuyanlar biri kadın biri erkek iki TRT spikeri. Duruşma boyunca yorulup yorulup birbirlerine devrediyorlar okuma sırasını.
Ýddianamedeki telefon görüşme kayıtları okunurken telefonda söylenen ve suç unsuru olan cümleler içinde yer aldıðı iddia edilen 'hııı, haaaa, hıım, aaaa...' ifadeleri spikerler tarafından sık sık telaffuz ediliyor.
Ýddianamenin bir yerinde yapılan bir protesto gösterisinde atılan 'Erdoðan Kerdoðan' sloganı okununca, izleyici sıralarından gülüşmeler yükseliyor...
Mahkeme heyeti anlamıyor ikinci kelimeyi, ama hem tutsaklar, hem de tutsak yakınlarını gülümsetiyor bu sözler.
Ýddianamede sık sık BDP ilçe örgütlerinin baðış kampanyaları "KCK'ye para temin etmek, haraç toplamak" şeklinde savcının suçlamasına yansıyor.
Oysa bahsi geçen baðışlar kimi yerde 5 TL, kimi yerde 10 TL halkın verdiði paralardan oluşuyor.
Devasa bina, görkemli hakim ve savcı platformları, koltuklar, masalar...
Yargılayanın dili ayrı, yargılananın ve izlemeye gelenlerin dili ayrı. En azından tamamına yakını öyle.
Duruşma, daha önce Kürtçe yapılmak istenen savunmalara izin verilmemesi, avukatların salonu terk etmesi, ziyaretçilerin protesto gösterileriyle başlayan olaylı bir şekilde ara verilen yerden, iddianamenin 600'üncü sayfasından başlıyor.
Duruşma salonunda güvenliði saðlayan askerlerin bazılarının uyukladıkları gözlenirken, buna önlem olarak her yarım saatte bir er ve erbaşlardan oluşan ekip deðiştiriliyor. Ancak KCK manifestosu sayılan 8 maddelik bölüm okunurken, herkes pür dikkat kesilmiş 'Ekolojik Bölüm', 'Siyasi Bölüm', 'Öz Savunma', 'Kadın' gibi bölümlerin ayrıntılarının okunmasını can kulaðıyla dinliyorlar. En dikkatli dinleyenler ise uyuklamayı bırakan er ve erbaşlar...
Duruşmaya ara verilince kafeteryada izleyiciler kendi aralarında konuşuyor. Kimisi ilk kez KCK manifestosu sayılan bölümleri okuduklarını anlatıyor.
Tutsaklarla işaret diliyle anlaştıklarını dile getiren izleyicilerden biri, "Yarın bu işaretlerden dolayı bizleri de içeri alırsa şaşmayın..." diyor gülerek.
Tutsakların günlük telefon konuşmalarının suç unsuru olarak lanse edilmesine tepki gösteren orta yaşlı iki tutsak yakınının tepkisi ise daha farklı. "Bu mu yargılama, bu mu Türkiye'yi bölmek. Aynı konuşmaları telefonda biz de her gün kullanıyoruz, aynı sohbeti yapıyoruz. Yarın bizi de mi alacaklar..." diyerek tepkilerini dile getiriyorlar.
Duruşma salonunun dışında robocoplar, jandarmanın Toplumsal Olaylara Müdahale Aracı (TOMA)'lar hazır halde bekletiliyor.
Duruşma salonunun dışında daha önce Kürtçe savunmaya izin verilmemesi ve izleyicilerin dışarı çıkarılmak istenmesi üzerine yaşanan protesto gösterileri nedeniyle jandarma hazır bekletiliyor kapı dışında.
Aynı davada hakkında 8,5 yıl ceza istenen, aylarca cezaevinde kaldıktan sonra serbest bırakılan ve halen tutuksuz yargılanan Prof. Dr. Büşra Ersanlı ile konuşuyoruz.
"Ýddianame 2 bin 500 sayfa. Bunun yüzlerce örneðinin tüm sanıklara, avukatlara çoðaltılarak daðıtıldıðını düşünün. Bu dava kaðıt israfından başka bir şey deðil. Milli servete yazık oluyor" diyor.
Dava dosyasında kendisi hakkında 650 sayfalık ifade olduðunu belirten Prof. Ersanlı, "Benim hakkımda, burada ne demek istedin, bu konuşmalar ne anlama geliyor diyebilecekleri bölüm ise 6 sayfayı bulmuyor. Bu dava güüüm diye düşecek. Önümüzde yerel seçimler, Cumhurbaşkanlıðı seçimi var.
Ýddianamede suç unsuru olarak gösterilen konuşmalar, telefon kayıtları yasal bir partinin çalışmalarında yapmış olduðu konuşmalar, görüşmeler. Okuyun bakın içinde suç unsuru bulamazsınız. Konuşmaların içeriðine bakarsanız, burada legal bir partide çalışan genç çocukların, parti çalışanlarının yaptıkları parti çalışmaları ile ilgili günlük konuşmalar. Bunları içinden çıkarırsanız iddianame diye bir şey kalmaz. Ama hepsi 'suç delili' olarak lanse edilmiş. Başka partilerin kayıtları ortaya çıksa kim bilir ne ahlaksızlıklar ortaya dökülür" diye devam ediyor.
Aradan sonra tekrar salona alınıyoruz. Kafeterya dışında yine asker-gardiyanlar...
Kapatılan DTP ile BDP Ýstanbul il örgütünün çalışmalarında yer alan bir ziyaretçi, 'Kendimi partinin Ýstanbul il ve ilçe toplantılarından birinde sandım bir an. Çünkü tutsakların hepsi o dönem birlikte çalıştıðım il başkanları, ilçe başkanları, parti yöneticileri. Mahkeme deðil, kendimi toplantıda sandım" diyerek şaşkınlıðını anlatıyor.
Duruşma öðleden sonra yeniden başlıyor.
Tutsaklardan birinin tape kayıtları okunuyor iddianameden. Kişinin, parti yöneticilerini ziyareti, araçla seyahati, arkadaşlarıyla telefonla sohbeti, merhabalaşması, parti sorunları hakkındaki konuşmaları TRT spikerlerinin düzgün Türkçesi ile anlatılıyor 'suç unsuru' olarak.
Oturduðum koltuðun arkasında bulunan bir izleyici tepkisini dile getiriyor. "O araçta ben de vardım. Partinin toplantısına gidiyorduk. Onlar şu an sanık, ben şu an buradayım. Bunun nesi suç. Suç ise ben niye izleyici koltuðundayım" diyerek şaşkınlıðını dillendiriyor.
Duruşma yaklaşık 150 sayfanın okunmasından sonra sona eriyor. Duruşma çıkışı yine aynı davadan tutuksuz yargılanan Mazlum Doðan'ın ablası Ayten Doðan'la konuşuyoruz.
O da yargılananlar ve ziyaretçiler gibi tepkili, iddianamede 'suç unsuru' olarak gösterilen 'delillere'...
'Bunlarla birini suçlayamazsınız. Mahkum edemezsiniz. Herhangi bir partinin çalışmalarında yaptıðı konuşmalar, etkinlikler KCK ile ilişkilendirilmiş. Böyle bir şey olabilir mi?" diyor.
"Duruşmalar nasıl sürer sizce" şeklindeki sorumuza ise Doðan, "Yasal düzenleme deniliyor, ona bakacaðız nasıl şekillenecek" diyor.
Bir yılı aşkın bir süredir aralarında insan hakları savunucuları, akademisyenler ve DTP ile BDP yöneticilerinin bulunduðu tutsakların yargılanmasının en son duruşmasının ilk günü böyle renkli görüntü ve diyaloglarla sona eriyor.
21 Aralık tarihine kadar sürecek olan duruşmalarda iddianamenin okunmasından sonra tutsakların Kürtçe savunma taleplerine mahkeme heyetinin ne şekilde cevap vereceði ise merak konusu.