Üç ciddiyetsiz tez ve barışın teminatı – Veysi sarısözen

Üç ciddiyetsiz tez ve barışın teminatı – Veysi sarısözen

Barış ve çözüm sürecine şu ya da bu şekilde eleştiride bulunmak elbette günah değil. Bulunabilirsiniz.

Ama şunu da bilmeniz gerekir: Barış ve çözüm süreci politik sorunlar içinde, herkesin çok ciddi olması gereken bir süreç.

Eleştirecek misiniz? O halde hem ciddi olacaksınız, hem de eleştirdiğiniz şey ne ise o konuda sağlam olgulara, kanıtlara dayanacak, ikna edici argümanlar öne süreceksiniz.

Eğer böyle yaparsanız, sizin barış ve çözüm sürecine yönelik eleştirileriniz, herkesin işine yarar.

Benim gördüğüm kadarıyla, Kürt halkının bu süreçte hükümete dönük eleştirileri, kaygıları haklı nedenlere dayanmakta. Ama konumuz şimdi bu değil.

Konumuz Türk tarafından yükselen eleştiriler. Bu eleştiriler ciddi mi, sağlam olgularla, kanıtlarla temellendirilmiş mi? Bu soru aydınlatılmalı.

Türk tarafından yöneltilen eleştiriler üç temel teze dayanıyor.

Birinci tez, “İslam bayrağı” altında bir Türk-Kürt barışının mümkün olmadığı... PKK önderi Öcalan’ın Newroz konuşmasından alınan bir cümle üzerine kurulan bu eleştiri, esas olarak Alevi toplumunu CHP kanalına akıtmaya yönelik. Bu eleştiri, tek bir cümleye ve o cümlenin çarpıtılmasına dayanmakta. Belli ki, Öcalan, Türk-Kürt barışını, muhatabına, onun değerlerinden hareketle anlatmakta. Burada “madem İslam’dan söz ediyorsun, o halde, bu ‘tek millet’ten vaz geç” mesajı verilmekte. Ama bu cümleyi, “Alevileri dışlayarak İslam bayrağı altında birlik” diye çarpıtmak, ne düşünce namusuyla, ne de bilimsellikle bağdaşır. Hele PKK’nin Türklerle “İslami” temelde “ittifak” yapacağını iddia etmek, ahlaksız bir iddiadır.

İkinci tez “barış için demokrasi feda edilemez” tezidir. Bu tez de, Kürt özgürlük hareketinin eğer denetim mekanizmaları güçlendirilir, kuvvetler ayrılığı güvenceye alınırsa, AB’nin yerel yönetimlere özerklik şartına konulan şerhler kalkar, adem-i merkeziyetçilik kabul edilirse başkanlık rejimini de demokratik yönelimlerden birisi olarak kabul edebileceğini açıklamasından hareketle ortaya atılmıştır. Bu tez, demokrasi yanlısı aydınların barış ve çözüm sürecine katkılarını zayıflatmaya yönelik.

Bir AKP/BDP “ittifakı”ndan “şüphe” duyan aydınların bu tezi ilk bakışta akla uygundur. Ama sadece “ilk bakışta”. Elbette eğer BDP, AKP’nin şu anda savunduğu Başkanlık rejimini, “Kürt sorununda çözüm” adına desteklemeye kalkarsa, bu Kürt halkının amaçlarıyla çelişir. Türk seçmenler böyle bir Başkanlık rejgmini oylarıyla destekleyebilir. Ama Kürt seçmeni bunu kabul edebilir mi? Ya da hangi koşullarda kabul edebilir?

Eğer Kürtler “ayrılmayı” seçseydi ve o zaman Türklerin Başkanlık rejimine girmesi karşısında, Kürdistan’ın ayrılığını “pazarlık” konusu yapabilirlerdi. Bunu yaptıkları zaman, elbette, şimdi aydınların eleştirdiği bütün hususlar haklılık kazanırdı. Böylece Kürtler, kendi “özgürlükleri” için, Türklerin “özgürlük” davasına sırt çevirmiş olurdu.

Ama böyle bir durum yok. Kürtler Türklerle aynı devlet çatısı altında yaşayacaklar. Acaba onlar bu “ortak devlet” dikta rejimi olursa, buna razı olacaklar mı? Olmayacakları 30 yıllık savaşla kanıtlandı. Kürt halkı, dikta rejimine karşı ayaklandı. Ayaklandığı dikta rejimini, şimdi bir başka biçim altında kabul etmeyecektir. Bu durumda, “barış ve çözüm için demokrasiden vazgeçme” durumu büyük bir “imkansızlıktır”. Çünkü barış ve çözüm demek, zaten demokrasi demektir.

Gelelim üçüncü teze: Silahla sınır dışına çekilen gerillanın, ilk fırsatta yeniden döneceğinden söz edenler ve bu “barışın garantisi nedir?” diye soranlar var. Bu akıllı bir soru değil. Gerilla silahsız çekilse de, çekildiği yerde bir saat içinde silahlanma imkanına sahip. Onun “bırakacağı” silah, topçu bataryaları, uçak filoları, tank tümenleri, denizaltılar, dretnotlar falan değil.

“Ya tekrar girerlerse” diyenler, “barıştan” hiçbir şey anlamayanlardır. Bu kafayla dünyanın hiçbir yerinde “barış” yapılamaz. “Barış yapıyoruz ama ya bize yeniden saldırırlarsa” denseydi, hiçbir devlet diğeriyle barış yapamazdı.

O halde barışın garantisi nedir?

Barışın garantisi, savaşa neden olan bütün haksızlıkların, adaletsizliklerin ortadan kaldırılmasıdır. Demokratik bir anayasadır. Demokratik özerkliktir. Anadilde eğitimdir. Bunlar olduğunda da birileri “silahlanabilir”. Ama sebebsiz yerine silahlananlar, aynı zamanda “insansızlaşır”. Şu “marjinal” lafı ediliyor ya. İşte öyle olur.

“Üç tez”, üç kuruş etmez...

Kaynak: Özgür Gündem