Tutuklu gazetecilerden mektup var

Tutuklu gazetecilerden mektup var

KCK adı altında gerçekleştirilen operasyonlarda tutuklanan 36 gazeteci, meslektaşlarına hitaben yazdıkları mektupta 10 Eylül'de görülecek davaya duyarlılık çaðrısında bulundu. Gazeteciler, "mesleðimizin yargılanacaðı yer mahkemeler deðildir. Bu konudaki yegane yargı mercii halkların ve meslektaşlarımızın evrensel deðerleri rehber edinen vicdanıdır" dedi.

Aralarında Nuray Mert, Fatih Polat, Sedat Ergin,Vedat Kurşun'un bulunduðu çok sayıda gazeteci 36'sı tutuklu 44 meslektaşlarının 10 Eylül'de görülecek davası öncesi bir araya gelerek, tutuklu gazetecilerin durumunu tartıştı. Toplantıda tutuklu gazetecilerin gönderdiði mektup da okundu.

'Ape Musa'nın mirasına ihanet etmeyeceðiz' ifadesinin kullanıldıðı mektubun tümünü yayınlıyoruz:

Sevgili Dostlar, Deðerli Meslektaşlarımız,

Düşünce, ifade ve basın özgürlüðünü temel bir insani ve evrensel deðer olarak kendisine dert edinen ve sahiplenen deðerli katılımcılar;

Sizleri teslim ve satınalınamayan duygu ve düşüncelerle rerin ve sıcak saygı ve sevgilerimizle selamlıyoruz.

Gönül isterdi ki, şu an sizin bulunduðunuz ortamda, sizlerle birlikte mesleðimizin gereði olan temel sorunlara çözüm bulmanın çabasını verelim, görüş alışverişinde bulunalım ya da mesleðimizin geleceði ve itibarı için ortaklaşmanın yollarını arayalım.

Ne yazık ki, tüm bu doðal ve olması gereken gereksinimlerin özellikle biz muhalif ve demokrat basın için lüks olduðu bir ülkede yaşıyoruz. Sorunların kendini yeniden üreterek çoðalttıðı ve devri daimsel kıldıðı ve bunun bir kader olarak dayatıldıðı bir coðrafyada…

Bugün bu duyguları demir parmaklıklar ardında, düşüncelerine zincir vurulmak istenen, düşündüðü için cezalandırılan, maddiyat ve kariyerle payandasına alınamayan, bu sebeple teslimiyet dayatılan yüzlerce basın emekçisi adına yazıyoruz.

'TERÖR PRESS' MANŞETLERÝ ATANLARI UNUTMADIK

Bizim için gösterilen her türlü duyarlılıðı takdirle karşılıyoruz. Kendi meslektaşlarının etrafındaki duvarları yükselten, üzerlerine dökülmeye çalışılan betona katkı sunan, basın üzerindeki baskıya ‘terör press’ manşetleriyle destek sunan ve bundan sadistçe zevk alan ‘meslektaşlarımızı’ unutmadıðımız gibi, duyarlılık gösteren, meslek onuru ve özgürlüklere sahip çıkarak yanımızda yer alan dostlarımızı da unutmadık, unutmayacaðız. Kaldı ki bu durumu sadece hatırlayan biz deðiliz, tarih de vicdan da ahlak da daha şimdiden her iki tutumu bir daha asla unutulmayacak şekilde kaydetti. Yine biliyoruz ki, bu duyarlılık sadece bizim adımıza bizim için gösterilmiş deðildir. Mesleðimizin geleceði adına bir zorunluluktur. Hepimizin ortak sorumluluðudur. Bu gün düşünce özgürlüðü adına bedel ödeyenler paradoksal şekilde, bu haksızlıða alkış tutan ‘basın kuruluşları ve şahsiyetleri’ adına da bu bedeli ödüyorsa ve bu bedel onları da kendilerine raðmen özgürleştiriyorsa, duyarlılık gösteren her meslektaşımız da öncelikle kendi adına, mesleðinin onuru adına da bu duyarlılıðı göstermeye tarihi, insani ve ahlaki olarak mecbur edilmiştir.

TEK YARGI MERCÝÝ HALKIN VÝCDANIDIR

Kaldı ki mesleðimizin sevap ve günahları, gazetecilik faaliyetlerimizin yargılanacaðı yer siyasi iktidarın toplumsal mühendislik aracı olduðu aşikar olan mahkemeler deðildir. Bu konudaki yegane yargı mercii halkların ve en önemlisi de meslektaşlarımızın evrensel deðerleri rehber edinen vicdanıdır. Bu anlamıyla düşüncelerimiz ile baş edemeyenlerin, düşüncelerimize devlet zoruyla zincir vurulmasını alkışlamaları anlaşılırdır.

Deðerli katılımcılar, hukuksal durumumuza ilişkin herhangi bir şey belirtmeyi istemiyoruz. Avukatlarımız bu konuda gerekli açıklama ve bilgilendirmeyi ihtiyaç duyulması durumunda yapacaklardır. Ýddianameye kaba bir göz atan herkes, iddianamenin doðal hukuki mekanizmaların işleyişi sonucunda başlayan bir sürecin oluşturulamadıðı, AKP iktidarının politik hedefleri ve bizzat iktidarın en üst düzeyinin emri doðrultusunda ‘entegre’ projesinin ürünü olarak teşekkül ettiði açıktır.

Sizler de bizler de Türkiye gibi bir ülkede mesleðimizin gereði olarak hukukun nasıl katledildiðine çok fazla tanık olduk. Ancak ilk kez bu kadar açık, aleni ve niyet gizlemeden siyasi sayiklerle hukuk insanların eliyle tecavüz edildiðine şahitlik ediyoruz. Örneðin 700 safyası yayın organlarında yayınlanan haberlerden oluşan 800 sayfalık iddianame ile bizlerin ‘terörist’ ilan edilmesi ahlaksızlık deðil de nedir? Ýddianamenin yüzde yüzü açık kaynaklardan alınan gazetecilik faaliyetleridir. Böyle gizli bir örgüt olabilir mi? Kürt basını adına gördüðü her şeyi ‘kırmızı görmüş boða’ misali saldırı sebebi sayan iddia makamı, PDK, YNK gibi Federal Kürdistan’daki partilerin, Nûbıhar gibi Kürt Ýslami çevrelerin çıkardıðı yayınlar, PKK’nin çıkışından 30 yıl önce yayın yapan Erivan Radyosu gibi Kürtler adına çıkan tüm yayınları PKK ile ilişkilendirip, hepsini toptan “terörist yayın organı” olarak ilan etmesi, bilgisizliðin ötesinde resmi ideolojinin Kürt inkârına bina edilen düşmanca ferasetin tezahürüdür.

DERDÝMÝZ 'MASUM' OLDUÐUMUZU ANLATMAK DEÐÝL

Deðerli katılımcılar;

Ýddianamedeki ucubelikleri çoðaltmak mümkün. Ancak bizim derdimiz ‘masum’ olduðumuzu anlatmak deðil. Asla böyle bir derdimiz olmadı. Sadece biz deðil, vicdanını iktidara kiralamayan ya da Kürt meselesine milliyetçi önyargıların ötesinde bakabilen herkes, siyasi bir plan kapsamında ‘rehin’ olduðumuzu bilir. Zaten KCK operasyonları bir yanıyla Kürt siyasetini teslim almaya yönelik hedefler üzerine bina edilirken, öte yandan siyasal ihtimaller üzerinden gerçekleştirildi.

Bütün bunlar bizim için beyhude çabalardır. Mesleðimize ve bize bu mirası bırakan Apê Musa ve arkadaşlarına asla ihanet etmedik, etmeyeceðiz bedeli ne olursa olsun…

Meslektaşlarımızdan, duyarlı kesimlerden, ifade ve düşünce özgürlüðünün savunusunu dert edinen herkesin, bizden öte insanlıðın yarattıðı evrensel deðerler olan düşünce ve ifade özgürlüðünden yana tavır almasını diliyoruz. Kürt olarak bizim masumiyet ve maðduriyetimiz bir yana, daha güzel ve özgür yarınlar için herkesin bu deðerler etrafında ortaklaşması, bugün en acil ihtiyaçlardandır. Bu anlamıyla ülke içi ve uluslar arası tüm basın kurumlarından da aynı gerekçelerle duyarlılık bekliyoruz.

BÝR YANIYLA KOMEDÝ, ÖTE YANDAN CÝDDÝ BÝR TRAJEDÝ

Bu duygularla 10-14 Eylül’de Çaðlayan Adliyesi’nde görülecek olan bir yanıyla komedi, öte yanıyla ciddi bir trajediyi konu alan tiyatroyu izlemeye davet ediyoruz. Özellikle 12 Eylül Darbesi’nin 32. Yıldönümünde sizleri özgürlükten yana, darbe ürünü olan bu yargılamaya karşı yer almaya bekliyoruz.