Tutsaklar anlattı: Burada her şey insanlık dışı!
Bolu F Tipi, Düzce T Tipi, İzmir T Tipi, Kandıra F Tipi cezaevlerinden mektup gönderen siyasi tutsaklar, OHAL ile birlikte kazanılmış tüm haklarının gasp edildiğini yazdılar.
Bolu F Tipi, Düzce T Tipi, İzmir T Tipi, Kandıra F Tipi cezaevlerinden mektup gönderen siyasi tutsaklar, OHAL ile birlikte kazanılmış tüm haklarının gasp edildiğini yazdılar.
Türkiye’de insan hakları ihlalleri ve anti-demokratik uygulamalar açısından önemli bir gösterge olan cezaevlerinde, 12 Eylül’ü aratmayan baskılar yaşanıyor. Siyasi tutsakların yıllarca büyük bedeller ödeyerek elde ettiği kazanımlar OHAL adı altında teker teker ellerinden alınıyor. Cezaevlerinden peş peşe gelen mektuplar bu gerçeğe ışık tutuyor.
‘ASKERMİŞ GİBİ TEKMİL VERMEMİZ İSTENİYOR’
Bolu F Tipi Cezaevi’nden mektup yazan siyasi tutsak Latif Mollaahmetoğlu, tekmil dayatması nedeniyle haftalık telefon haklarını kullanamadıklarına dikkat çekti. “Telefonu açtığımızda bir askermiş gibi tekmil vermemiz isteniyor” diye yazan Mollaahmetoğlu, bu uygulamanın sadece tutsaklara değil, ailelerine de dayatıldığını aktardı. Mollaahmetoğlu, “güvenlik” adı altında dayatılan uygulamayı şöyle anlattı: “Adımı, soyadımı söyleyeceğim, sonra UYAP’ta zaten kayıtlı olan telefonu tekrar edeceğim. Sonra aradığım yakınım da aynı şekilde ismini soyadını ve numarayı tekrarlayacak.” Bunun eziyetten başka bir şey olmadığını vurgulayan Mollaahmetoğlu, bilginin aniden tüm dünyaya yayıldığı 21. yüzyılda kendilerine empoze edilen bu ilkel uygulamayı kabul etmeyeceklerini vurguladı.
ÇIPLAK ARAMA, KİTAP VE GÖRÜŞÇÜ SINIRLAMASI
Düzce T Tipi Cezaevi’nden mektup yazan siyasi tutsak Selda Bulut, yaşanan insanlık dışı uygulamaları anlattı. Kasım ayında hücrelerinin aniden basılıp Silivri Kapalı Cezaevi’nden ülkenin dört bir yanındaki hapishanelere sürgün edildiklerini anlatan Bulut, getirildiği Düzce T Tipi Cezaevi’nde insanlık onurunu aşağılayan çıplak arama dayatmasıyla karşı karşıya kaldığını belirtti. Silivri Cezaevi’nden üstü aranarak ve X-Ray cihazından geçirilerek Düzce T Tipi’ne getirildiğine işaret eden Bulut, bu insanlık dışı uygulamayı kabul etmediği ve “Onursuz aramaya son” sloganını attığı için 1 ay görüş cezası aldığını yazdı. Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın avukatlarıyla aynı koğuşta kalan Bulut, cezaevinde 10 kitap sınırlamasının da sürdüğünü aktardı. “Kitap okumak bizim için su gibi, ekmek gibi bir ihtiyaç” diye yazan Bulut, bu sınırlama nedeniyle büyük bir mağduriyet yaşadıklarını belirtti. OHAL haftalık telefon haklarının 2 haftada 1 şeklinde değiştirildiğini, üç kişiyle konuşma haklarının ise iptal edildiğini anlatan Bulut, ailelerden görüşe gelebilecek kişilere dahi sınırlama getirildiğini belirtti.
PARANOYANIN BÖYLESİ
İzmir 1 No’lu T Tipi Cezaevi’nden mektup yazan siyasi tutsak Musa Kurt, kitap ve yayın haklarının gasp edildiğini vurguladı. OHAL ilanıyla birlikte tüm haklarının ortadan kalktığını aktaran Kurt, 10 kitap sınırlandırılması getirilirken, Yürüyüş ve Tavır isimli yasal dergilerinin keyfi olarak yasaklandığını yazdı. Musa Kurt, bu dergiler konusunda cezaevi idaresinin paranoyasının vardığı noktayı, “Bir arkadaşımızın yazdığı mektubu ‘Yürüyüş dergisinden alıntılar var’ gerekçesiyle sahibine verilmedi, mektuba el konuldu” şeklinde anlattı.
‘KAZANILMIŞ HAKLARIMIZI GASP ETTİRMEYECEĞİZ!’
Kandıra 2 No’lu F Tipi Cezaevi’nden mektup yazan siyasi tutsak Gürkan Türkoğlu ise, yönetmelikte dahi olmayan keyfi kıyafet yasaklarının uygulandığını, gönderildikleri kartların engellendiğini, hücre kabinli ring aracı eziyeti nedeniyle tutsakların hastaneye ve mahkemeye götürülmediğine dikkat çekti. Bu keyfi uygulamalara karşı çıkan tutsaklara disiplin cezaları yağdırılırken, iletişim haklarının da gasp edildiğini belirten Türkoğlu, mektubunda yaşanan hak ihlallerini şöyle sıraladı:
“Rıdvan Akbaş’ın Necla Can’a gönderdiği faks 'sakıncalı' denilerek engellendi. Serkan Fikir’in Ferhat Gerçek’e gönderdiği mektup engellendi. Farklı hapishanelerdeki arkadaşlarımıza gönderdiğimiz kartların engellenmesi İnfaz Hakimliği’nin kararıyla da onaylandı. Her hafta cuma günü verilmesi gereken hapishane içi posta ya geç veriliyor, ya hiç verilmiyor. Havalandırmaları gören kameraların kapatılmasını bahane eden hapishane idaresi, 10 ay gecikmeli soruşturmalar açıyor. Oysa soruşturma açtığı tutsakların birçoğu o tarihlerde bu hapishanede dahi değiller. Bu asılsız suçlamalar nedeniyle açık görüşe çıkmadan 2 saat kala hakkımda ziyaret yasağı cezası başlatıldı. Ailem mağdur edildi. Benzer bir şekilde Umut Güney’in de 3 günlük hücre cezası, açık görüşe 2 saat kala tebliğ edildi. Tutsaklara yönelik hücre kabinli ring uygulaması nedeniyle birçok arkadaşımız hastaneye ve mahkemeye götürülmemektedir. Bu ringlere girmeyi kabul etmeyen Turgay Ayyıldız ve Caner Koç hastaneye götürülmemiştir. Hastaneye ve mahkemelere sevklerinin engellenmesinin bir diğer gerekçesi ise tek tip elbise uygulamasıdır. Ufuk Sayaroğlu ve Ozan Oğuz ‘un siyah giyinmesini bahane eden jandarma, 'Tek tip elbiseyi protesto ediyorsunuz' diyerek sevkleri engellemeye çalışmıştır.”
Mektubun bitiminde özgür tutsakların gasp edilen hakları kolay kazanmadıkları hatırlatan Gürkan Türkoğlu, kazanılmış haklarını gasp ettirmemek için sonuna kadar mücadele edeceklerini vurguladı.