Türkiye tarihindeki ilk çalışma kampı: Ýmralı

Türkiye tarihindeki ilk çalışma kampı: Ýmralı

"Hapishaneye ilk gelen suçlu cezasının ilk kısmını evvela tek bir hücrede çekecek, kendisine yalnız bir dilim ekmekle bir miktar meyve verilecek, sigara içemeyecek, ailesinden hiçbir kimse ile temas edemeyecektir. Bu müddeti uslu bir halde geçiren mevkuf cezasının ikinci kısmını biraz daha müsamahalı çekecek, üçüncü, dördüncü kısımdakiler ise umumî vaziyetlerine göre bazı imtiyazlara mazhar olacaklar ve mahkumiyet müddetlerine çalışmakla geçireceklerdir.

Hapishanede rahat durmayanlar daha aðır şeraite tabi tutulacaklardır. Buna mukabil son kısımlarda bize emniyet telkin edenlerin bir günlük mevkufiyet müddetlerinin iki gün addedilmesine de salâhiyettarız. Cezaevleri hakkında göz önünde tuttuðumuz esaslı nokta buradakilerin hükümete ve ailelerine yük olmadan çalıştırılarak kendilerinin hatta müesseselerinin masraflarını da çıkarabilmeleridir."

Dönemin Adalet Bakanı Şükrü Saraçoðlu, 5 Eylül 1936 tarihli Cumhuriyet gazetesine verdiði mülakatta 'yeni Ýmralı'yı bu sözlerle anlatıyordu. 1935'te Türkiye'nin ilk yarı açık cezaevi unvanına sahip, daha sonraki yıllarda Türkiye Cumhuriyeti tarihinin çok sayıdaki ünlü simaya da ev sahipliði yapacak Ýmralı'yı Saraçoðlu, mahkumları 'terbiye etme' adası olarak tasarlıyordu.

NEDEN ŞÜKRÜ SARAÇOÐLU?

2. Dünya Savaşı yıllarında önce Dışişleri Bakanı, daha sonra da Başbakanlık görevini yürütecek olan Saraçoðlu, Nazi Almanya'sının destekleyicisiydi. Onun Türk siyasetinde izlediði politikalar, bir SS subayınkinden farksız deðildi. Zaten onun Ýmralı'da çalışma kampı kurmayı düşündüðü yıllarda Almanya'da toplama kampları furyası da başlamıştı.

2. Dünya Savaşı'nın başlamasından bir yıl önce 1938'de Dışişleri Bakanı olacak Şükrü Saraçoðlu, Nazilerin Ankara Büyükelçisi Franz Von Papen ile ilişkileri saðlamakla görevliydi. Hitler'in Papen'i Ankara'ya göndermesi tesadüfü deðildi. Çünkü Papen, 1932'de 6 ay başbakan olmuş ve Hitler'in önünü açmıştı.

Papen, Ankara'da Saraçoðlu üzerinden Türkiye ile sıkı ilişkiler kurdu. Türkiye Almanya ile ticareti 'Reichsmark' yapıyor, banknotlarını ise Almanya'da bastırıyordu. Nazilere paslanmaz çeliðin hammaddesi olan krom veren Türkiye, Nazi ordusunun Kafkasya cephesindeki operasyonlarına yardımcı olmak için subaylar yolluyordu.

Üstelik Almanya'daki gibi komünist ve azınlıklar avı başlatmıştı. 1942'de başbakan olan Saraçoðlu'nun hedefinde Yahudi, Ermeni ve Rumlar vardı. Saraçoðlu çıkartıtıðı 'Varlık Vergisini' şu sözlerle savunacaktı: "Bu memleket tarafından gösterilen misafirperverlikten faydalanarak zengin oldukları halde, ona karşı bu nazik anda vazifelerini yapmaktan kaçınacak kimseler hakkında bu kanun, bütün şiddetiyle uygulanacaktır."

Savaşın bitimine 2 aya kala 23 Şubat 1945'te kaðıt üstünde Almanya'ya savaş ilan etmek zorunda kalan Saraçoðlu hükümeti, Nazilerden canını kurtarıp Türkiye’ye sıðınan 100 kadar Almanı da Çorum, Yozgat ve Kırşehir’deki toplama kamplarına göndermişti.

Ýşte Ýmralı, Türkiye'nin Nazi Almanya'sı olma yolundaki ilk adımıydı. Naziler 1930'ların ortasından itibaren kampların girişine "Arbeit macht frei" (Çalışmak Özgürleştirir) tabelasını asarken, Saraçoðlu'nun 1936'daki sloganı ise "Çalışarak yaşamak"tı.

ÝMRALI'DA ÝLK CEZAEVÝ MANASTIRDA KURULDU

Saraçoðlu'nun sözüne ettiði model çerçevesinde 11 Aðustos 1935 günü ilk etapta 50 mahkum Ýmralı'ya gönderildi. Bunlar Ýstanbul, Üsküdar, Bilecek, Mustafakemalpaşa, Tekirdað, Bursa cezaevlerinde yatan mahkumlardı. Yaşları 21 ile 40 arasında olanlardan seçilmişti. Hapis cezalarının 2,5 yıldan az ve 10 yıldan fazla olmama şartı aranan bu muhkumlar, Saraçoðlu'nun söylediði gibi Ýlk önce hücrede tutularak 'terbiye' edildi.

1924'te Yunanlıların Lozan Anlaşması nedeniyle boşalan ada o tarihe kadar kaçakçıların yataðı olarak biliniyordu. Ýlk aylarda mahkumların henüz kalacak yerleri yoktu. Bu yüzden üç bin kişilik dev bir cezaevi inşa edilene kadar mahkumlar, adada toplam sayısı olan üç manastırdan birinde tutuldu. Her mahkumla balıkçılık levazımı ile ziraat aleti de yollanıyordu.

Mahkumlar adaya gönderilmeden önce 4 Mayıs 1935'te Cumhuriyet gazetesinde şöyle bir duyuru yer almıştı: "Ýstanbul hamallarından olup da işsiz kalanlardan bir kısmı alakadar makamlara müracaat ederek Ýmralı adasındaki boş ve sahipsiz arazinin kendilerine verilmesini istemişlerdi. Bunlar bu adayı imar edecekler ve ileride balıkçılık da yapacaklardır."

Fakat bu plandan vazgeçilmiş, Saraçoðlu'nun talimatıyla Ýmralı'nın çalışma kampına dönüşmesine karar verilmişti. Adada kısa sürede iş başı yapılmış, hatta mahkumların elde edeceði ürünlerin satılması için Bursa'da kooperatif bile kurulmuştu. Amaç mahkumların tuttukları balıkları, ektikleri ürünü hemen satmaktı. Ýlk yılın ürün hasılatı ise hayli bir yüksekti. Sadece satılan soðanın miktarı 100 tondan fazlaydı. Zira Ýmralı'nın en ünlü ürünü soðandı.

Cumhuriyet gazetesinin 5 Eylül 1936 tarihinde "Ýzmir vapurunda mülakatlar" başlıðı ve "Adliye vekili Şükrü Saraçoðlu bir müddetten beri Ýzmir'de Gölcük yaylasında istiharat etmekti. Bu istirahatten daha dinç ve daha enerjik olarak dönen sevimli Adliye Vekilimiz suallerimi cevapsız bırakmamak nezaketini gösterdi" girişiyle yayınladıðı mülakatta Saraçloðlu devamla Ýmralı planını şöyle açıklıyordu:

'ÇALIŞARAK YAŞAMA' MODELÝ

"Mahkumlar bizim verdiðimizi yiyecek, bizim verdiðimizi giyecek, bizim gösterdiðimiz yolda gidecek ve çalışarak yaşayacaktır. Yakında Ýmralı'ya giderek burada bizzat cezalılara yaptırdıðımız hapishaneyi ve diðer tesisatı gezeceðim. Mahkumlar burada mükemmel suretle çalıştırılmaktadır. Kendi paraları ile muhtaç oldukları çift hayvanlarını, alatı ziraiyeyi satın almışlardır.

Bir kısım cezalıları Eskişehir'de toplayarak Ziraat Vekaletinin orada tesis edeceði enstitü işlerinde çalıştıracaðız. Memleketimizdeki mevkufin miktarı 35 bin kadardır. 17 bini kadar hüküm giymiştir. Avukatlar kanununu da bu sene meclise gönderecektik. Fakat Almanların yeni bir kanun hazırlamakta olduklarını haber aldık. Bundan istifade etmekliðimiz çok muhtemel olduðundan intişar etmesini bekliyoruz."

Bir kulaðının hep Nazi Almanya'sında olduðunu söylemekten çekinmeyen Saraçoðlu, 'Ýmralı modeli'ni kısa sürede birçok yerde hayata geçirmek için talimat verdi. Ýmralı'dan hemen sonra Edirne ve Isparta'da 250 mahkum halıcılık, Zonguldak'ta ise 150 mahkum kömür ocaklarında çalıştırıldı.

MAHKUMLARA TEK TÝP ELBÝSE

Yaklaşık 10 kilometre karelik alanı olan Ýmralı'da mevkilere verilen isimler ise hayli ilginçtir; Atatürk tepesi, Ýsmet Ýnönü tepesi, Meteburnu, Saraçoðlu deresi. Hatta yeni açılan bir çeşmeye Şükrü Saraçoðlu'nun babasının isminden esinlenerek Saraç Ahmet Usta çeşmesi adı verilir. Kasım 1936'da adaya giden Adalet Bakanı Saraçoðlu ise gazetecilere öve öve Ýmralı modelini bitiremez ve şu haberi verir: "Adanın arkasına yapacaðımız yeni cezaevi bütün dünya için bir numune yeri olacak."

1939'da mahkum sayısı bine çıkartılan Ýmralı'yı ziyaret eden bir başka önemli isim de Fethi Okyar'dı. Adalet Bakanı olduktan hemen sonra adayı ziyaret eden bakanı, tek elbise giymiş, hizaya geçmiş mahkumlar karşılar. "Bu nevi müesseseler çoðaltılacak" başlıðıyla 19 Aðustos 1939 tarihli Cumhuriyet gazetesinde manşete çıkan ziyarette Okyar'ın yetiştirilen soðanları incelediði görülüyor. Okyar, adadan ayrılmadan önce ise cezaevinin hatıra defterine şunları yazmıştı:

"Mahkûmları hapis ve tazyik usulü yerine onları çalıştırmak suretiyle terbiye etmek ve kusurlarını düzeltmek kendilerini cemiyete faydalı bir unsur olarak yetiştirmek sisteminin muvaffakiyetli bir başlangıcı olan bu müesseseyi gördüðümden pek memnunum. Mahkûmların çalışmalarındaki intizam ve müessesenin tutuluşundaki temizlik takdire şayandır."

PEYAMÝ SAFA'DAN 'ÝMRALI MODELÝ'NE ÖVGÜ

'Ýmralı modeli'ni destekleyenlerin sayısı ise hayli bir fazladır. Bunların başında Nazi hayranlıðıyla 'yanıp-tutuşan' Peyami Safa geliyordu. 1944'de "Irkçılık-Turancılık davası"nda aralarında Türkeş, Nihal Adsız, Yunus Nadi'nin de bulunduðu Türk siyasetinin önde gelen 22 ismiyle yargılanacak olan Peyami Safa, 5 Eylül 1938 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yayımlanan "Ýmralı tecrübesi" başlıklı köşe yazısında Saraçoðlu'na müteşekkirdir:

"Vedad Nedim Tör'ün 'Ýmralı'da insanlar' adlı bir piyesi var. Henüz neşredilmediði ve oynanmadıðı için mevzuunu ifşa etmeye hakkım olmadıðını sanıyorum. Fakat adı da sezdirdiði gibi bu eser, Şükrü Saraçoðlu'nun Türk ceza sisteminde yaptıðı büyük ve pek hayırlı deðişikliðin Ýmralı adasındaki tatbikatından bazı tabloları ve sahneleri göz önüne koyuyor: Cezada çalıştırmanın işkence etmekten çok daha ıslah edici güzel neticelerini bize fikir ve hayat misalleriyle kabul ettiriyor.

Nadir Nadi'nin de Ýmralı'daki müşahedelerini ve bu mevzudaki fikirlerini öðrendikten sonra bu güzel usulün ceza sisteminde pek lüzumlu ve faydalı bir deðişiklik (inkılâp kelimesini israf etmemek için böyle diyorum) olduðunu ispat etmek için ilâve edebileceðimiz çok bir şey kalmaz. Adliye Vekilimizi kayıtsız, şartsız, tereddütsüz ve hararetle tebrik ederiz."

1940'lara gelindiðinde Ýmralı artık dev bir üretim merkezine dönüşmüştü. Ýmralı Cezaevi Dokuma ve Çorap Atölyeleri'nde üretilen yatak çarşafları, masa örtüleri, havlu, çoraplar Türkiye'nin her tarafına satılıyordu. Üstelik ürünler kalitesiyle dikkat çekiyordu. Hatta 1958'de Et ve Balık Kurumu, Adalet Bakanlıðı ile anlaşma yaparak Ýmralı mahkumlarının tuttuðu balıkları maðazalarında satmaya karar verdi.

Çalışma kamplarının yanı sıra Ýmralı, Türkiye'nin yakın tarihine hep bir 'kırılma duraðı' olarak geçti. 1960 darbesi sonrası eski başbakanlardan Adnan Menderes ile bakanlar Fatih Rüştü Zorlu ve Hasan Polatkan için burada daraðaçları kurulacak, "Ýmralı'da son gece" tarihe geçecekti. Yılmaz Güney, ressam Ýbrahim Balaban ve Rum ressam Angulos Stafonodis’i de aðırlayan Ýmralı, 1999 yılında itibaren ise 13 yıldır adada tutulan PKK lideri Abdullah Öcalan'dan dolayı Kürtlerin ve Türkiye'nin gündeminde.

77 yıldır cezaevine dönüştüren Ýmralı'dan firarlar da olmadı deðil. Adaya ilk gidişlerden 6 ay sonra Ocak 1936'da Şaban, Osman ve Halil ismindeki mahkumlar Ýmralı'dan kaçan ilk mahkumlar olarak tarihe geçti. Bu olayı "Ýyilik yaramadı" başlıðıyla haber yapan Cumhuriyet gazetesinin arşivinden Ýmralı ile dikkat çeken diðer bazı haberler ise şunlar:

MAHKUMLAR ZELZELE BÖLGESÝNDE (29.01.1940): Ýmralı adasındaki mahkumlardan 50 kişilik bir grup gönüllü olarak Erzincan'da çalışmak üzere ve bir memur refakatinde Ýzmit tarikile Erzincan'a hareket etmiştir. Ýmralı mahkumları ayrıca bu arkadaşlarıyla birlikte felaketzedelere 5 kilo soðan, 146 takım çamaşır, 146 çorap ve birkaç yatakla muhtelif eşya göndermişlerdir.

YARA (ÖYLE BÝR YARAKÝ...) (05.11.1947): Kadıköy ve civarı halkına büyük müjde: Kadıköy Hale Sinemasında. Bugün metinelerden itibaren geçen sene gösteriler yerli filmlerin içinde en büyük muvaffakiyet kazanan Yara (Öyle Bir Yaraki...) Ýmralı adasında mahkumlar arasında geçen ibret verici müthiş bir film. Gözyaşlarıyla seyredilecek bir aile faciası. Bütün aile reislerinin görmeleri elzem verici bir hayat dramı.

AMERÝKALI ÝMRALI'DAN KAÇTI (23.10.1975): Beş yıl önce Ýstanbul'da üzerinde 2 kilo esrarla yakalanan ve yargılama sonucu 34 yıl hapse mahkum olan Amerikan uyruklu William Hayes, cezasını çekmekte olduðu Ýmralı Açık Cezaevi'nden kaçmıştır. Mudanya Cumhuriyet Savcısı, Amerikanlı hükümlünün Ýmralı'ya kum yüklemek için gelen Silivri limanına kayıtlı Ahmet Açıkgöz'e ait 'Şirin Baytiyar' motorunun sandalı ile kaçmayı başardıðını bildirmiştir.

Gece kum motoruna baðlı sandalın ipini keserek alan Amerikalı hükümlünün, Karacabey boðazı, ya da Mudanya sahilinde karaya çıktıðı sanılmaktadır. 28 yaşındaki William Hayes'in New York'ta oturan ailesine telefon ederek cezaevinden kaçtıðını bildirdiði öðrenilmiş, ancak nereden telefon ettiði saptanamamıştır.(Bu olay Geceyarısı Ekspresi filmine esin kaynaðı oldu)

LÜKS FÝRAR (08.08.1980): Ýmralı Adasındaki yarı açık cezaevinden, birisi ömür boyu hapse mahkum iki hükümlü, önceki gece yarısı kotra ile kaçmıştır. Alınan bilgiye göre olay, cezaevindeki hükümlülerin büyük bir kısmının teravih namazında bulundukları sırada meydana gelmiştir. Cinayet suçundan ömür boyu hapse hükümlü Yaver Şen ile kalpazanlıktan hükümlü Kaşif Öztürk, bu sırada adanın deðirmen mevkiine gitmişlerdir. Hükümlüler, burada kendilerini beklemekte olan bir kotra ile terk etmişlerdir.

Kaynaklar:

1- 1935-1980 yılları arasında Cumhuriyet gazetesi arşivi.

2- 1940-1942 yılları arasında Türk-Alman ilişkileri, Jörg Hiltscher, Ludwigsfeld Yayınevi, 2011.

3- Deniz Kavukçuoðlu, “Şükrü Saracoðlu Üzerine Ek Notlar”, Cumhuriyet gazetesi, 16 Eylül 1998.

4- Franz von Papen: Kısmetli bir Alman, Joachim Petzold, Union Yayınları, 1995