Türkiye, Rojava ve Kuzey Kürdistan’da ne oluyor?

Suriye iç savaşına ve krizine çözüm amacıyla başta ABD, Rusya, Katar, Suudi Arabistan ve ilk kez İran olmak üzere 17 ülkenin dış işleri bakanlarının katıldığı ikinci Viyana toplantısı da sona erdi.

Suriye iç savaşına ve krizine çözüm amacıyla başta ABD, Rusya, Katar,  Suudi Arabistan ve ilk kez İran olmak üzere 17 ülkenin dış işleri bakanlarının katıldığı ikinci Viyana toplantısı da sona erdi.

Toplantıdan yine sonuç çıkmadı. En azından basına bu şekilde yansıdı. Ancak bu toplantının diğer toplantıdan önemli bir farkı vardı. O da toplantıdan sonra ABD, Rusya, Fransa, Türkiye dışişleri bakanlarının yaptığı açıklamalar oldu. Her ülkenin dış işleri bakanı Suriye’de öngördükleri çözümü dile getirdi.

Rusya Esad’ın gitmesine bunu Suriye halklarının karar vermesine bırakalım diyerek kısa bir süre önce Suriye Baas rejimine kabul ettirdiği seçime gitmeyi vurguladı. Türkiye Dışişleri Bakanı ise Esad ile olmaz derken geçmişten beri savunduğu Müslüman Kardeşler’den ve daha sonra kendisinin son halini verdiği gruplarla Kürtlerin içinde olmadığı gruplarla sözüm ona çözümünü dillendirdi.

Yeni ve karşılıklı hamleler

Toplantıdan sonuç alınmadı şeklinde kamuoyuna yansıdı. Ancak toplantıdan sonra ABD ve Türkiye hamlelerini devam ettirdi. Türkiye Kobanê ve Girê Spi’deki YPG mevzilerine taciz ateşini belli aralıklarla sürdürdü, sürdürmeye devam gibi de görünüyor.

Suriye ve Rojava topraklarına yönelik Türkiye’nin 24 Ekim’de başlayan bu taciz ve kışkırtma ateşleri biçimindeki saldırıları devam ederken bir hamlede ABD’den yapıldı. ABD Türkiye’nin bu hamle ve saldırısına karşılık Rojava’ya 50 kişiden oluşan uzman personel gönderme ile Demokratik Suriye Güçleri’nin DAİŞ çetelerine karşı mücadelede etkili olmak için özel bazı savaş uçaklarıyla destek sunacağını açıkladı. Türkiye ile ABD arasında bu şekilde karşılıklı hamleler yapılırken Rusya, İran, Fransa görünürde sadece açıklamalarıyla kaldılar.

Toplantı gününde Urfa’da yaşanan vahşet ve verilen mesaj

Uluslararası platformda bu gelişmeler yaşanırken asıl gelişme ise Urfa’da DAİŞ’e karşı haber yapan iki gazetecinin kafasının kesilmesi olayı oldu. Bu gelişmenin merkezinde de Türkiye vardı. Buda YPG’ye yönelik açılan taciz ateşleriyle Suriye ve Rojava topraklarını ihlal etmenin bir parçası olarak gelişti. Olayın Urfa’da yaşanması Kürtler ve Rojava açısından oldukça dikkat çekicidir. Çünkü 2012 yılında Rojava yönelik saldırıların ilk defa resmi bir şekilde planlandığı yer Urfa idi. 2012 yılı Ekim ve Kasım aylarında Urfa’da Türkiye devlet yetkililerinin de içinde yer aldığı Suriye’deki Müslüman Kardeşler’e ait silahlı grupların gerçekleştirdiği 1. ve 2. toplantıya da Urfa ev sahipliği yaptı. AKP hükümeti bu grupları Urfa’da toplantı yatırarak Rojava’ya yönelik saldırı planını çıkarıp önlerine koydu. Toplantıdan birkaç gün sonra 11 Kasımda Serêkaniyê’ye yönelik ilk saldırı başladı. O gün başlayan saldırılar Kobanê’de vahşet düzeyine varana dek sürdü. Şu an her ne kadar çete grubu Rojava sınırlarının dışına çıkarılmış olsalar da hala belli bölgelerde saldırılarını sürdürüyor. Onların etkili olmadığı alanlarda ise bazen Nusra ve Müslüman Kardeşler grupların aldıkları İslami Cephe, Şam Cephesi ve Şimdi adı Sultan Murad olan gruplarla saldırılar sürdürülüyor. Bu saldırıların merkezi kararının alındığı yer Urfa idi. AFAD kamplarında kalan iki Suriyeli gazetecinin burada kafalarının kesilmesi akla bazı soruları getiriyor.

Ankara katliamı ardından prova gibi Amed’te sözüm ona DAİŞ’e yönelik operasyon adı altında yürütülen çalışmalar önümüzdeki dönemde DAİŞ’in Kuzey Kürdistan’a kayarak katliamlar yapacağı Suriyeli gazetecilerin kafalarının kesilerek mesajı mı verilmiş oldu diye sormadan edemiyor insan. Gazetecilerin kafalarının kesilmesi vahşetiyle aslında bir kez AFAD kamplarının DAİŞ’in merkezi, o kamplarda örgütlendikleri, o kamplarda örgütledikleri insanları Rojava’ya gönderdikleri kanıtlanıyor. Diğer önemli ve dikkat çekici bir nokta ise gazetecilerin kafalarının kesildiği gün Rakka’da da onlara bilgi,  haber, foto ve görüntü gönderdiği iddia edilen 4 kişinin de orada kafalarının kesilmesidir. Birbirleri ile bağlantı, ilişki ve diyalog içinde gelişmiş bu cinayetler bile kendi başlarına Türkiye’de DAİŞ’in Türkiye ve Kürdistan’ı açık bir şekilde üs olarak kullandığı ve etkili olduğunu gösteriyor. RTE ve AKP hükümeti DAİŞ ile işbirliği içinde olmasa bu denli organize edilmiş cinayetleri zincirleme bir şekilde gerçekleştirmek mümkün olur mu? diye sormak gerekir.

Bir de QSD hamle yaptı

Başta ABD, Türkiye olmak üzere birçok uluslararası güç Suriye’deki iç savaşa çözüm amacıyla gerçekleştirilen toplantılardan sonra hamleler yaparken bir hamle de geçtiğimiz günlerde kuruluşunu ilan eden Demokratik Suriye Güçleri de yaptıkları bir açıklama ile Hasekê’nin güneyini çetelerden temizleme hamlesini başlattıklarını duyurdu. Demokratik Suriye Güçleri adına yapılan açıklamada başlatan Hasekê’nin güneyini çetelerden temizleme hamlesi ilk adımları olduğu belirtiliyor. Hamle ve operasyonları tüm Suriye toprakları çetelerden temizleninceye dek süreceği mesajı veriliyor. Hamle QSD hamlesinin başlaması ile ABD’nin 50 kişilik uzman kara personelini gönderme ve savaş uçaklarıyla destekleme açıklamasının aynı anda olması dikkat çeken diğer önemli bir nokta. Bu örtüşme ile ABD,  Türkiye’nin izlediği ve dibe vuran politikalarının daha da aşağı çekileceğini gösteriyor. Bunun yanı sırası olası bir Türkiye müdahalesi ile Türkiye’nin bir bataklığa saplanacağını gösteriyor. Ancak çıkarlar üzerine kurulu uluslararası ilişkilerde dengelerin her zaman değişebileceği hesaplanırsa kapalı kapılar ardındaki görüşmelerde bazı konularda uzlaşma sağlandığını da göz ardı etmemek gerekir.

Ancak sonuç ne olursa olsun Cumhurbaşkanı R. Tayip Erdoğan’ın başbakanlığı döneminde başlayan ve halen devam eden Rojava ve Suriye politikasının Türkiye’yi bir uçurumun başına getirdiği açık. Türkiye’nin Kürt paranoyasıyla hareket ederek ileriye gitmesi onu daha büyük kayıplara götüreceğini daha şimdiden görmek mümkün.

Öyle ki DAİŞ ile olan işbirliği de artık onu kurtaramaz. Ama Rojava ve Suriye’de miadı dolmuş, kaybeden DAİŞ’i Kuzey’e taşırarak Kuzey Kürdistan ve Türkiye’yi kana bulamayı yapabilir. Gidişat ve elde veriler bu yönlü hazırlıkların olduğunu gösteriyor. Zira DAİŞ üzerinden Kuzey Kürdistan ve Türkiye illerinde yaşanan gelişmeler bunun hazırlığının olduğunu gösteriyor.

Seçimden sonra RTE ve AKP’nin kazanması durumunda da kaybetmesi durumunda da bu planı devreye koyacağını gösteriyor yaşanan gelişmeler.