Türkiye, Ortadoğu’da yayılmacı emelleri olan bir ülke. “PKK-Kürtlere karşı savaşıyorum” diyerek ordusunu Irak’a ve Suriye’ye soktu. Güney Kürdistan’ın önemli bir bölgesi askeri işgal altında. Onlarca askeri üs kurdu. Ayrıca Başika’da kurduğu üssü Irak yönetimi boşaltamadı; aksine Türkiye kendisini orada da kalıcı hale getirdi.
Türkiye’nin Güney Kürdistan ve Irak’taki çalışması sadece belirtilenlerle sınırlı değil. Orada Türkmenlere el atılmış, milliyetçi, gerici temelde eğitiliyor ve örgütlendiriliyor. Türkmenleri de Kerkûk ve Irak üzerindeki hesaplarını için kullanıyor. Ayrıca Güney Kürdistan’ı açık ekonomik pazarı haline getirdi. Sünniler üzerinde de çalışmalarını sürdürüyor. Irak’ın iç işlerine fazlasıyla elini sokmuş durumda.
Türk ordusu, Kürtler bir statüye ve güce sahip olmasın diye Suriye’de işgale başladı. DAİŞ dahil birçok grupla ittifaklar kurdu. Efrîn ve Serêkaniyê gibi bölgeler işgal edildi ve Kürtlere yönelik etnik temizlik yapıldı. Ayrıca İdlib’de yerleştirdiği askeri güçlerle El Nusra’nın bir devlet gibi örgütlenmesi için korumalığını yaptı. Astana süreciyle Kürtlere karşı bir cephe oluşturdu. Rusya ve İran’ı oyalayıp, HTŞ’yi destekleyerek sonunda Baas rejiminin yıkılmasına ve İran’ın Suriye’den temizlenmesine yol açtı. Rusya’nın Suriye’deki varlığı tehlikeye girdi ve hareket alanı oldukça daraltıldı.
Baas rejiminin devrilmesi sonrasında Türk devleti, HTŞ ile anlaşarak Kürtlere ve Özerk Yönetim’e karşı saldırıya geçti. Şehba, Til Rifat, Minbic gibi bölgeler ellerine geçti. Ancak saldırıları Tişrîn’de kırıldı. Aylardır süren bu saldırılarının hedefi, Özerk Yönetim’i tümüyle ortadan kaldırmak ve Kürtleri ezip dağıtmaktı.
Türkiye, HTŞ’nin tamamen Suriye’ye hakim olması için çalışıyor. Yeni kurulan yönetimi tümüyle markaja aldı. Bakanlıklara kendi elemanlarını yerleştirdi. Suriye ordusunun kurulmasını ve eğitilmesini üsleniyor. Bu yolla bölgede daha fazla etkinlik sağlamayı ve uzun süreli bir egemenlik inşa etmeyi hesaplıyor.
Suriye’nin aşırı merkeziyetçi ve dini temellere dayalı bir devlet yapısı olmasını sağlamaya çalışıyor. Özgürlükçü ve demokratik bir anayasa yerine dini referans alan gerici, baskıcı ve tekçi bir geçici anayasayı destekledi ve teşvik etti. Kurulan geçici hükümeti de her yönüyle desteklediğini açıkladı. Bu hükümet, bütün beklenti ve uyarılara rağmen Suriye’nin farklı bileşenlerini ve örgütlü güçlerini dışlayarak, hükümeti HTŞ’nin kontrolünde kurdu.
Türkiye, Suriye’de işgal ettiği bölgelerden çekilmiyor. Bu konuda onu zorlayan veya gündeme getiren de yok. HTŞ ise ağzını açacak durumda değil. Türkiye artık bununla da yetinmiyor ve Suriye’de yeni askeri üsler kurmakla uğraşıyor. Son günlerde İsrail’in Suriye’nin içlerine yaptığı hava saldırılarında bir artış oldu. Bu saldırıların, Türkiye’nin yeni üs kurma girişimleriyle ilgili olduğu belirtiliyor. İsrail, sınır komşusu Suriye’de HTŞ öncülüğünde bir devlet yapılanmasına itiraz ediyor. HTŞ’yi dini ideolojiye sahip terörist bir çete olarak tanımlıyor. HTŞ’nin etkin olmasını İsrail’in güvenliği için tehlike olarak belirtiyor.
Bilindiği gibi Erdoğan yönetimi, Ortadoğu’da İhvancıları destekledi, onlara yatırım yaptı. Hamas’ı da destekledi. Bu açıdan İsrail ile ilişkilerinde bir gerginlik de oluştu. HTŞ’nin Suriye’de hakimiyet kurmasını sağlamaya çalışması ise İsrail’i daha da rahatsız etti. Bunlara ek olarak, Türkiye’nin bazı havaalanlarında askeri üs kurma girişimleri üzerine İsrail de bu noktaları vurdu ve Türkiye’yi açıktan uyardı.
Bilindiği üzere İsrail, Ortadoğu’da haritaları değiştireceğini ilan etti. Hamas ve Hizbullah etkisiz hale getirildi. Baas rejiminin yıkılmasını da sağlayan esasında İsrail’di. Hizbullah ve İranlı güçler, Suriye’de düzenli olarak hedef alındı. Bu güçler etkisiz kalınca Baas rejimi de dayanaklarından mahrum kaldı ve yıkıldı. Bu sonucu yaratan İsrail, şimdi Türkiye’nin gelip bu kazanımların üzerine oturmasını istemiyor. Ortadoğu, İsrail’in güvenliği ekseninde yeniden dizayn ediliyor. Türkiye bu gerçeği bilmiyor değil. Ama HTŞ’nin varlığından ve Suriye’de oluşan boşluklardan yararlanarak yayılmacı amaçlarını pratikleştirmek istiyor.
Türkiye, İsrail’i alttan alıyor. Hakan Fidan, ‘İsrail ile karşı karşıya gelmek istemiyoruz’ dedi. Ama İsrail bu konularda net ve kararlı davranıyor. Suriye’nin bütün askeri alt yapısını ortadan kaldırmak istiyor ve yeni, güçlü bir orduya karşı çıkıyor. Bu konuda Türkiye ile karşı taraftalar.
Türkiye, Ortadoğu’da yayılmacı politikalar izliyor. Erdoğan ideolojik olarak da HTŞ ve İhvancılar ile uyuşuyor. Komşu devletlere karşı güç kullanıyor ve asker konumlandırıyor. Ancak hem yayılmacı girişimlerde bulunup hem de hiçbir güçle karşı karşıya gelmemek mümkün değil. Tabii İsrail, Irak ve Suriye gibi zayıf bir devlet değil. Buna rağmen Türkiye, Suriye’den vazgeçmek istemiyor. Erdoğan sonuna kadar şansını zorlayacaktır. Bu nedenle Suriye, gerilim kaynağı olmaya devam edecektir.
Türkiye, bölgede tam anlamıyla gericiliğin merkezi konumuna gelmiş durumda. Bu gerçeği göz ardı etmemek gerekiyor. İlerici ve demokratik hareketlerin ezilmesi için çalışıyor. Milliyetçiliği körükleyerek dine dayalı rejimleri ve hareketleri destekliyor. Alevilere yönelik yapılan katliama karşı sessiz kalmalarının ve bu konuda HTŞ’yi desteklemelerinin kaynağını da buradan alıyor.
Kaynak: Ronahi gazetesi