Yıldırım Türker son yazısı yayımlanmadıðı için Radikalle yollarını ayırdı. Türkerin 'Stratejistler, Gazeteciler, Devlet Kaynakları' yazısını Bianet yayımladı. Türker yazısında Şemdinli gerçeðine dikkat çekiyor. Ýşte Radikal'e 'radikal' gelen o yazı:
Hakikatle aramızda bin bir özenle örülen duvar üzerine ileride sosyolog, tarihçi ve arkeologların hayli kafa patlatacaðı kanısındayım.
Memleketin devletle ilişkisinin bir süredir bütün ikna ediciliðini, bütün algı ve kayıt sistemlerini kaybetmiş, dünya açısından da raflarda çürüyecek bir serüven kitabına dönüşmüşlüðü can yakıcı bir aleniyet kazandı.
Öte yandan kaşındırıcı bir heyecan verdiðini de itiraf etmeli yeri gelmişken. Bir kere acılı olmakla birlikte yaşanması elzem bir yüzleşmeler yumaðı ile karşı karşıyayız. Geçici suretler birer birer yırtılıyor; dolunay kuşaðındayız ya, kurtadamlar kurda dönüşüyor, bedbin bitkinler uyuya kalıyor. Muhasebe yapmanın, gelir gider dökümleri çıkarmanın tam zamanıdır.
Düşünmeyi, tartmayı, dile getirerek tanzim etmeyi tekinsiz bir eylem olarak yaftalamayı sürdürüyor iktidar. Kendi önerdiði dil ise en ufak bir analitik noktalama taşımayan, şu kadarcık tutarlı olma çabası yansıtmayan bir silsile.
Türkçenin hayat yorumu, hiçbir dile tercüme edilemeyecek, ancak bu kültürü paylaşanlarca anlaşılabilecek ilkel bir kodlama sistemine dönüştü.
Şemdinli'de 20 küsur gündür süren savaş karşısında dilini dolaşıma sokabilen zevatın yaklaşımları, gelmiş olduðumuz iletişim düzeyini aşikar ediyor.
Taha Akyol ve onun gibi kimilerince saðın entelektüeli ilan edilmiş yorumcular, nesebi gayrı sahih stratejistler ordusundan beslenen köşe yazarları ve hükümet kaynakları, karşımıza zillerini takmış zafer çiftetellisiyle çıkıverdi. Kendilerine besbelli kimi devlet kaynaklarınca aktarılmış hikayeleri tarihi baðlamına oturtan öz yorumları olarak yansıttılar. PKK, Arap baharından mülhem bir ayaklanma başlatmak için Şemdinli'yi işgale kalkıştı. Ama halktan beklediði yüzü bulamayınca, şükür kahraman ordumuza ve PKK terörü altında inim inletilen halkımıza ki bu işgal hedefine ulaşamadı. Ulaşmak ne kelime yanaşamadı bile. Muzaffer ordumuza, savaşından bir mermi taviz vermeyen hükümetimize şükürler olsun.
Başlamadan bittiði için bayram ilan edilen günlerin toprakları.
Toplu bir delilik adeta.
Gerçeklerin karşısında başka yere bakıyor da görmüyormuş gibi davranmak için olmadık taklalar atan masal ülkesi ahalisine duyurulur. Evet. Şemdinli'ye giremiyorsunuz. Orada kimin ölüp kimin kaldıðını da bilemiyorsunuz. Orası sizin için toptan bir sır ülkesi. Sizin orada yaşanan üstünde en ufak bir müdahaleniz olamaz. Bu işin çözümünü silahlı büyükler ellerine geçirmiş. Dolayısıyla koskoca bir ordu olarak bir aya yakın zamandır çapulcu denilegelen, sayısı birkaç yüzle ifade edilen PKK gerillalarına karşı savaşmaktasın.
Ýlk olarak, evet başbakanım, Fırat haber ajansından, bunun için bir de benden özür bekliyorsun ama, sözgelimi bir Özgür Gündem'den, Nuçe'den duyduklarımız, okuduklarımız var. Bizim ana akım basında yok sayılan bir iç savaş süregitmekte. Artık kaçınılmaz olduðundan, köylerinden kopartılmış vatandaşın kaymakam kapısı önünde toplandıðını biliyoruz. Köylerine dönmek istiyorlar. Ama köyleri onlara kapalı. Köyleri gazetecilere de kapalı. Köyleri bütün dış dünyaya kapalı. Ne emniyet ne kaymakamlık, devletin hiçbir kurumu oradaki vatandaşa hizmet götüremiyor. O topraklar Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarından arındırılıyor ve bu durumun ne zaman sona ereceði, nelere malolacaðı bilinmiyor. Bildirilmiyor. Tenezzül gösterilmiyor.
Ama başarısız kalmış PKK için çocuklar gibi 'oh, oh' çekmemiz isteniyor.
PKK Şemdinli'yi işgal edememiş. Ne mutlu biz Türk milletine. Ama Şemdinli'nin köyleri, bir kısmı yakılarak boşaltılmış. Kimse o topraklara ayak atamıyor.
Kurtarılmış toprakların, boşaltılmış tampon bölgelerden farkı olmaz mı? Meðer o toprakları PKK işgal edememiş. Gitmesek de, görmesek de, o köyler bizim köylerimizdir...
Bu parçalı, hatta paramparça algı kendine olan, olması gereken uzak açıyı tamamıyla kaybetmiş muktedirler ve yandaşları tarafından hoyratça paylaşımımıza sunuluyor.
Suriye'de öyle, Şemdinli'de böyle.
Uludere'yi boşver, Suriye'ye bak. Şemdinli'den sana ne, Halep'i dinle.
Tutarlılık gayreti bile fuzuli geliyor efendilere. Tutarlı olma gayreti, ar ve edep duyguları muhaliflere, eziklere ve kaybedenlere yakışır zaten. Ne tenezzül buyuracaklar.
Körlükleri, karşılarındaki halkların körlüðüne inançlarından, sonsuz özgüvenlerinden kaynaklanıyor.
Devlet kaynaklarının servis ettiði burkulmuş mantık müsamerelerini, o kaynaklara biat edip gazetecilik, yorumculuk kisvesi altında okura ileten, bir kez daha devletine aracı ve kefil olan gazeteci müsveddeleri artık fütursuzca saçmalıyor.
Bu akıl fikir erozyonu sürer giderken dün Hürriyet'in manşeti, "Ona kalbimi açmıştım" idi. Emine Erdoðan'ı Suriye olayı çok yıkmış. "Dost olarak insanları kalbimize sokuyoruz. Esma Esad'a kalbimi açmıştım. Benim için büyük hayal kırıklıðıdır" demiş.
Hürriyet'in bomba manşetine göre Emine Erdoðan, "Esma Esad asla kibirli deðildir. Çok candan bir insandır. Ülkesinde demokratikleşme, çaðdaşlaşma isteyen bir kadındı. O nedenle olup bitenlere bu kadar duyarsız kalmasına inanamıyorum" diyesiymiş.
Derdimi anlatabildim mi?