Türkiye'nin kaderi

Türkiye için şu anda Türkiye'nin kaderine, yani tarihsel toplumsal gerçekliğine uygun politikayı cesaretlice savunmak, AKP-MHP faşist iktidarına alternatif olma zamanıdır. T

AKP-MHP faşizmi Türkiye'de önemli bir nüfusa sahip Kürtlere yönelik düşmanlık politikası yürütüyor. Bu, zaten başlı başına Türkiye'de siyasetin bir çıkmaz içinde olduğunun kanıtıdır. Türkiye içindeki Kürtlere düşmanlık yetmiyor, Türkiye sınırları dışındaki Kürtlere de düşmanlık yapıyor. Bu, sadece Türkiye içinde değil, dışında da siyasi çıkmaz içine girmek anlamına geliyor. Kürtlerin 20. yüzyıldan farklı olarak Ortadoğu'da etkili bir siyasi ve toplumsal güç haline gelmesi, Türkiye'nin Ortadoğu'da izlediği politikaların da ters tepeceğini ortaya koyuyor. Çünkü Türkiye'nin 20. yüzyılda izlediği Kürt politikalarının yürütüldüğü siyasi ortam bugün önemli oranda değişmiş bulunuyor. 

AKP-MHP faşizmi tüm iç ve dış politikasını Kürt düşmanlığı üzerine kurmuştur. Böylece şovenizmi şahlandırma temelinde iktidarlarını ayakta tutmayı hedefliyor. Ancak Türkiye içindeki ve dışındaki politik aktörlerin ve toplumsal kesimlerin çoğunluğunun çıkarı, AKP-MHP gibi Kürt düşmanlığından geçmiyor. AKP-MHP iktidarı, politik dayatma ve şantajlarla içeride ve dışarıda herkesi Kürt düşmanlığına dayalı politik çizgisine çekmek istese de bunu sağlaması zordur. Bu açıdan bu politikanın kısa sürede bazı sonuçları olsa da orta vadede kaybetmesi kaçınılmazdır. Nitekim Kürt düşmanlığı üzerine kurduğu dış politika şimdiden çatlamaya ve ters sonuçlar vermeye başlamıştır. ABD, İngiltere ve Fransa’nın Suriye'yi vurması karşısında AKP-MHP Astana ortaklarından ayrı düşmüştür. Kaldı ki Astana ortakları ile Türkiye'nin hedefleri aynı olmadığından taktik çıkarlara dayalı bu politikaların bir noktada çıkmaza girmesi kaçınılmazdır. 

AKP-MHP faşizminin Kürt düşmanlığına dayalı politikasının içeride ve dışarıda siyasi çıkmaz ve kaos yaratma durumu; Türkiye'de Kürt düşmanlığına dayanmayan, iç ve dış politik gerçekleri dikkate alan politikaların güçlenmesi ve kazanması ihtimalini yükseltmektedir. Çünkü Kürt düşmanlığına dayanmayan iç ve dış politikalar Türkiye'nin bugün yaşadığı sorunları aşmasını beraberinde getirecektir. Hatta Kürtlerle kardeşlik ve ittifak politikaları Türkiye'yi iç ve dış politikada rahatlatan ve her bakımdan güçlendirecek sonuçlar ortaya çıkaracaktır. Türkiye'nin kaderi kesinlikle Kürtlerle barışmaya ve ortaklaşmaya kilitlenmiştir. AKP-MHP ise Türkiye'nin kaderine ters bir politika izleyerek en başta da Türkiye halklarına ihanet etmektedir. 

Kürtlerle demokratik temelde ortak yaşam Türkiye'nin kaderidir. Türkiye'nin tarihsel ve toplumsal tarihinin diyalektiği budur. AKP-MHP iktidarı bu kadere ters bir politika izleyerek Türkiye'yi sorunlar çıkmazı içine sokmakta ve güçsüz bırakmaktadır. Ancak şovenizmin şahlandırıldığı ortamda bu gerçeklik görülmemektedir. Şu anda Türkiye'nin ihtiyacı olan şey, bu şovenizm ortamında Türkiye'nin kaderinin hangi politikayı gerektirdiğinin görülmesidir. Buna cesaret edecek politik aktörler çıkacak mıdır? Türkiye'nin gündemindeki soru budur. CHP’den bu soruya cevap vermesini beklemek zordur. Milliyetçi damarı ve geçmişten kalan genleri nedeniyle CHP bu şovenizmi kırıp Türkiye'nin kaderinin gerektirdiği politikaları üretemiyor. Her ne kadar CHP AKP'nin politikalarını vatan millet Sakarya politikaları olarak ifade etse de kendisi de vatan millet Sakarya politikalarının mahkumu durumundadır. 

Türkiye'nin kaderinin ne olduğunu, Türkiye halklarına derin bağlılıklarıyla Denizler, Mahirler ve İbrahimler görmüştü. Bu nedenle Kürt ve Türk halklarının kardeşliği ve Kürtlerin de kendi kimliğiyle yaşadığı “bağımsız ve gerçekten tam demokratik Türkiye”yi hedefliyorlardı. Türkiye'yi bağımsız ve demokratik kılmayan politikanın o günkü Kürt inkarı politikalar ve uygulamalar olduğunu derinden hissetmişlerdi. Çünkü Türkiye Kürt korkusundan demokratikleşmiyor; Kürt korkusu nedeniyle dış güçlere bağımlılığını arttırıyordu. Bu nedenle Kürt sorununun çözümü ile tam bağımsız ve gerçekten demokratik Türkiye amaçlarını birlikte ifade eden bir zihniyet, politika ve eylem sahibi olmuşlardı. 

Türkiye için şu anda Türkiye'nin kaderine, yani tarihsel toplumsal gerçekliğine uygun politikayı cesaretlice savunmak, AKP-MHP faşist iktidarına alternatif olma zamanıdır. Türkiye'nin devrimci demokratik güçleri ve Kürt demokratik güçleri çok açık olarak bir araya gelerek Türkiye'nin ihtiyacı olan politikayı ve eylem çizgisini ortaya çıkarmaları gerekir. AKP-MHP faşizmine açıkça karşı çıkarak Kürt sorununun çözümünü önüne koyan emekçilerin, Alevilerin ve kadınların aktif biçimde içinde yer aldığı bir politik mücadele hattı yaratmak kaçınılmaz ve zorunlu hale gelmiştir. 

1 Mayıs yaklaşıyor. 1 Mayıs, Türkiye'nin sol ve demokratik güçlerinin, Kürt demokratik güçleriyle birlikte AKP-MHP faşizminin Kürt düşmanı eksenli politikalarına karşı gerçekten demokratik Türkiye programını, duruşunu ve mücadele birliğini yaratmalıdır. 

Kaynak: Yeni Özgür Politika