Türkiye’de ‘tek şef dönemi’ yeniden başladı

Erdoğan’ın mevcut savaş politikasında bir değişiklik olmayacak. Zaten Kongrede ‘tek millet, tek dil, tek devlet, tek bayrak’ olarak adlandırılan Rabia'nın tüzüğe girmesi de bunun işaretidir.

Nisan ayında yapılan referandumun ardından, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan AKP kongresini toplayarak, yeniden partinin başına geçti. Erdoğan partiye yeniden genel başkan olma sürecini zamana yaymadı.  Çünkü 2019 yılında ya da daha erken yapılacak olan bir tarihte yapılacak olan seçimlere yönelik hazırlıklara bir an önce başlanması, AKP ve kabinede yeni revizyonlarla bu sürecin atlatılmasını bizzat yönetmek istiyordu. Erdoğan Cumhurbaşkanı olmasına rağmen hala AKP'nin fili başkanıydı. Her ne kadar üyesi değilse bile, Başbakan ve bakanların belirlenmesi, AKP kongrelerinde MKYK listesinin hazırlanmasında hep Erdoğan belirleyiciydi. Onun için ‘AKP'de yeniden Erdoğan dönemi   başlıyor’, başlıkları hiç de inandırıcı değil.

Özal'ın ve Demirel'in köşke çıkması sonrasında ANAP ve DYP'de boşluklar yaşanmış, bu iki partiye gelen başkanlar partilerini büyütemedikleri gibi, sürdürebilir bir politika da izleyemediler. Erdoğan köşke çıksa da, gönlü hep AKP'nin liderliğindeydi. Bu nedenle de ‘Türk tipi, partili başkanlık sistemini’, Köşke çıktığı gün planlamaya başladı ve 15 Temmuz'la birlikte bunu adım adım ördü.

AKP kongresinde hedef sadece Erdoğan'ın başkan olması değil. Erdoğan bir 10 yılı daha AKP ile planlamak istiyor. Kendisine her koşulda hayır demeyecek, sadakatle bağlanacak bir yapıyı da beraberinde hazırlamak istiyor. AKP'nin son kongresine bakıldığında Erdoğan'ın 2002 yılında birlikte yola çıktığı isimlerden sadece 4 tanesi MKYK'ya girdi. Abdüllatif Şener, Ertuğrul Yaçınbayır gibi bazı isimler AKP'den ayrılsa da, Hüseyin Çelik, Bülent Arınç, Abdullah Gül, Ali Babacan ve daha bir çok isimle AKP arasındaki hukuk da bir türlü netleşemedi. AKP MKYK'ya alınan yeni 18 isim ve damat Berat Albayrak parti içinde daha belirleyici bir konuma gelecek. AKP kongresiyle bundan sonra Erdoğan'ın neler yapacağı da tartışılmaya da başlandı.

Birincisi; Erdoğan Cumhurbaşkanlığı ve milletvekili seçimlerine kadar   önündeki tüm engelleri kaldırmayı hedefliyor. Muhalefeti, medyayı, STK'ları kısacası kendisinden olmayan herkesi susturmak istiyor. Bunun uygulanması için de en iyi yöntem ülkeyi olağanüstü koşullarla seçime götürmek, yani OHAL'i seçime kadar devam ettirmek. AKP kongresinin en önemli mesajı buydu.

AKP Kongresiyle yeniden şekillendirilmeye çalışılan, Türkiye'nin yeni yol haritasıdır. AKP'ye yakın bazı merkez medya çalışanı gazeteciler üzerinden topluma enforme edilen iki önemli konu da var. Bunlardan biri Kürt sorunu, diğeri ise AB süreci.

Kürt sorunu, Türkiye sorununu aşarak, dünya sorunu haline geldi. Bu nedenle Türkiye'nin Rojava'daki gelişmeleri görmeden bu konudan yeniden görüşme, müzakere vb. gibi yeni bir sürecin önünü açması beklenemez. AKP'ye yakın STK'larla yapılan görüşmelerle yeni bir muhatap yaratma gibi bir algı oluşturulsa da, Öcalan'ın içinde olmadığı bir çözümün mümkün olmadığı bilinen bir başka gerçek. Bu nedenle de Öcalan'la Ada'da müzakereler, görüşmeler yapılıyor algısı da yaratılmaya çalışılıyor. Üstelik bu algı Öcalan için Avrupa'da eylemliliklerin arttığı bir dönemde yapılarak, eylemsellikler kırılmaya çalışılıyor. Görüşmeler sürecinde Öcalan "Rojava Kırmızı çizgimizdir" belirlemişti.

Rakka operasyonu sonrasında Suriye'deki tablo netleşecek ve taraflar buna göre siyaset belirleyecek.

Özetle; Erdoğan’ın mevcut savaş politikasında bir değişiklik olmayacak. Zaten Kongrede ‘tek millet, tek dil, tek devlet, tek bayrak’ olarak adlandırılan Rabia'nın tüzüğe girmesi de bunun işaretidir.

İkincisi konu ise AB süreci. Türkiye hem ekonomik, hem de siyasal olarak ciddi bir krizin eşiğinde. Aynı zamanda Uluslararası tecritte yaşama riskiyle karşı karşıya.

Her ne kadar Rusya ve İsrail'den özür dilense, AB mülteci göçüyle tehdit edilse de Türkiye gittikçe yalnızlaşıyor. Erdoğan, AB'nin istediği düzenlemeleri seçimlere kadar yapmayacağı için, bu gerilim devam edecek. Yine ABD ile Suriye ve Ortadoğu politikasında yaşadığı ayrılıklar bir başka gerilimin kaynağı olurken, Türkiye'nin uluslararası alanda yalnızlaştırıyor. Türkiye her ne kadar Rusya-Çin ve İran ittifakıyla ilişkileri geliştirmeye çalışsa da, Suriye politikası konusunda bu ülkelerle yaşadığı çelişkiler bu yakınlaşmayı da bir yerden sonra engelliyor.

Kısacası, Türkiye'de yaşanan gelişmeler, OHAL, Kürdistan’da gittikçe artan çatışmalar, siyasal gerilim, aynı zamanda ekonomiye de direkt olarak yansımaktadır. Çatışma süreciyle birlikte kaynakların yeniden savaşa aktarılması ile ciddi savunma harcamaları yapan Türkiye ekonomisi, sürekli kriz halini yaşıyor. Çeşitli fonlardan piyasaya sürdürülen kaynaklar ekonomide canlılığı sağlamazken, Turizm gelirleri ile kapatılan Dış ticaret açığı, bu sektörde yaşanan kriz nedeniyle de kapatılamamaktadır.

Kısacası, Erdoğan iki dönem başkanlık yapmayı planlıyor. Yaptığı tüm açıklamalar, hedefler 2023'e kilitlenmiş durumda. Bu nedenle AKP'ye genel başkan olan Erdoğan, ekonomik ve siyasal kriz daha da derinleşmeden, AKP ve hükümette yapacağı revizyonun ardından, ekonomiye direkt müdahaleler yapacak ve 2018 yılında Türkiye'yi erken seçime götürecek sürecin işaretini AKP kongresinde verdi.