Van Baðımsız Milletvekili, DTK Eşbaşkanı Aysel Tuðluk, Türk Başbakan Erdoðan'ın genişletilmiş grup toplantısındaki açıklamalarına tepki gösterdi. Yazılı bir açıklama yapan Tuðluk, Erdoðan için, "Nefret ve kin kusarak köpürmesinin nedeni, her ne yaparsa yapsın hareketimizi bir türlü geriletememiş ve teslim alamamış olmasının bünyesinde yarattıðı hınçtır. Bu hınç, açıkça bir saldırganlık patolojisine yol açmaktadır. Ancak Erdoðana kötü bir haberimiz var! Hırsından ne kadar saldırganlaşsa da Kürt halkını asla teslim alamayacak, bu onurlu mücadeleyi asla geriletemeyecektir!" dedi.
Erdoðan'ın Kürt hareketini hedef alan dünkü açıklamalarına bir tepki de, Aysel Tuðluk'tan geldi. Tuðluk, Erdoðan'ın bir kez daha 'MHPlileşme yolunda hızla ilerlediðini' kanıtladıðını dile getirerek, şunları kaydetti: "ileri demokrasi şöyle dursun, bilakis anti-demokrasiye yönelmiştir. Elindeki yargı kılıcını densiz bir biçimde etrafa savurarak güya korku salmaya çalışan Erdoðan, aslında samimi itiraflarda da bulunmuştur. Barış ve Demokrasi Partisinin kapatılması ve milletvekili dokunulmazlıklarının kaldırılması tartışmaları hususunda 'ben de zaten yargıya gerekenleri söyledim' diyerek bizzat kendi aðzıyla, kendine baðlı bir kukla yargı düzeni kurduðunu itiraf etmiştir. O halde artık lafı eveleyip gevelemenin bir anlamı yok! Erdoðanın da itiraf ettiði gibi Türkiyede yasama-yürütme-yargı birdir! Kuvvetler ayrılıðı ve yargı baðımsızlıðı gibi safsataların hiçbir inandırıcılıðı kalmamıştır. Tıpkı Çiller döneminin genelkurmay başkanı olan ve adı 'tak-şakçı paşa'ya çıkan Doðan Güreş gibi, başbakan da yargıya 'tak' emir veriyor, yargının da 'şak' uygulamasını buyuruyor!"
'BÝZÝM MÜCADELEMÝZDE KÖLE-EFENDÝ YOKTUR'
Türkiyede parti-devlet özdeşliðinin kurulmuş olduðunu, AKP'nin devlet, devletin de AKP haline geldiðini ifade eden Tuðluk, şöyle devam etti: "Erdoðanın çokça eleştirdiði ve siyasi rant devşirdiði 1930ların parti- devlet özdeşliði ve antidemokratik CHP ruhu, şimdi neo-kemalist AKPde temsil ediliyor, başbakan Erdoðan şahsında güncelleniyor. Tıpkı tek parti dönemi CHPsinde olduðu gibi, bir yandan valiler AKP il başkanları gibi davranırken, diðer yandan yine tek parti dönemindeki gibi Kemalist yargı bürokrasisi ve CHP kaynaşmasına benzer biçimde, günümüzde de AKP ve yargı mutlu bir birliktelik yaşıyor! 2. Milli Şef olma heveslisi Erdoðanın diline takılan efendi ve köle sözcükleri de bu anlamda manidardır. Ancak elinde çekiç olanın her şeyi çivi zannetmesi örneðinde olduðu gibi başbakanın da her yerde efendi ve köle arama çabası beyhudedir. Gerçi başbakanın çevresinde köle ve efendi çok olabilir. Onun hizmetinde yüzlerce hatta binlerce kölesi olabilir. Partisinde, siyasi ilişkilerinde ve gündelik yaşamında siyasetini hedef tahtasına koymuş ve hezeyanlarını köle-efendi diyalektiðini her daim uyguluyor olabilir. Ancak bizim mücadelemizde köle de yoktur, efendi de! Biz ne kimsenin efendisiyiz, ne de kimse bizim efendimizdir!"
Tuðluk, 'Erdoðanın yeşil Türkçü faşizminin kölesi asla deðiliz' diye devam ederek, Erdoðan'ın tam da boyundurluk altına girilmediðinden kendilerini hedef aldıðına dikkat çekti: "Zaten Erdoðan'ın da Kürt halkı onun emir eri, kölesi olmadıðı için yalpalıyor, hırçınlaşıyor ve saçmalıyor. Şayet Erdoðan köle ya da efendi arıyorsa aynaya bakmalıdır. Bizim kitabımızda kölelik, efendilik yazmaz, aksine bizim devrimci mücadelemiz Erdoðan gibi padişah özentisi, efendi raconu kesmeye çalışan çakma kabadayılara karşı mücadelenin adıdır. Bizim devrimci mücadelemiz, Erdoðan gibi efendilik taslayıp kölelik düzeni yaratmaya çalışanlara karşıdır. Bizim devrimci mücadelemiz kula kulluk eden, sömürgeleştiren, köleleştiren düzene karşıdır. Biz olsa olsa radikal demokrasi, halkların kardeşliði ve emekçilerin birliði gibi yüce ideallerin kölesi oluruz! Bu temelde devrimci mücadelemizin nihai amacı efendisiz, kölesiz, sömürüsüz ve sınıfsız demokratik bir dünyadır. Oysa varlıðını kapitalist modernitenin uluslararası sermaye ve iktidar tekellerine borçlu olan ve onların sözünden çıkmayanların, Ortadoðuda bu tekellerin güvenliðini saðlamak için kırk takla atanların muhakkak ki efendileri de, köleleri de ve tabi ki ipleri de olacaktır. Öte yandan siyasetlerini köle-efendi-ip üçgeninde inşa edenlerin, el öpme ve harçlık alma gibi durumları iyi bilmesi de normaldir. Öyle anlaşılıyor ki başbakan Erdoðan, yaptıðı bazı görüşmelerde kameralar kapanınca el etek öpüyor, harçlık alıyor ve buna karşılık kah Kürtlerin katledilmesi üzerinden kah Mehmetçik ihraç ederek kan siyaseti yapıyor."
'ERDOÐAN KAN SÝYASETÝNDE USTALIK DÖNEMÝNDE'
Erdoðan'ın 'kan siyaseti' yürüttüðünü ve emperyalizmin ise 'jandarması' konumunda olduðunu ifade eden Tuðluk, bu misyonuyla da, 'Irakta, Lübnanda, Afganistanda, Libyada ve şimdi de Suriyede eline Müslüman kanı bulaştıðını' hatırlattı.
Tuðluk, Diyarbakırda 2006'da yaşanan olaylarda çocuk da olsa kadın da olsa, güvenlik güçlerimiz gereken neyse yapacaktır şeklindeki Erdoðan'ın sözlerini anımsatarak, "6 çocuðun güvenlik kuvvetlerince öldürülmesinin moral motivasyonunu saðlayan; Roboski katliamından sonra Türk Silahlı Kuvvetlerine teşekkür eden Erdoðana sormak gerek. Ýktidarda olduðu 10 yıldır Kürt sorununda inkar ve imha siyasetinde ısrar ederek her geçen gün gençlerin ölmesine sebebiyet veren, ellerinde Kürt kanı olan Erdoðan, kan siyasetinin ustalık dönemindedir! Ve ne yazık ki tercihini savaştan yana kullanarak hala kandan oy devşireceðini zannetmektedir" ifadelerini kullandı.
GERÝLLAYLA KUCAKLAŞMA
Kürt sorununda kan odaklı bir bakışa sahip olan Erdoðan'ın, Şemdinlide gerillalarla yaşanan rastlaşma ve kucaklaşmayı da bu temelde deðerlendirdiðini, halkın barış umudu adına kucaklaşıldıðını anlayamadıðını söyleyen Tuðluk, "Gönül isterdi ki o rastlaşmada gerillaların ifade ettiði barışa dair sözler gündeme gelsin, onların kamuoyuna verdiði barışçıl mesajlar, barış ve demokratik çözüm ısrarı tartışılsın. Gönül isterdi ki bu toplum, o gençlerin barış ve kardeşlik mesajlarını tartışsın. O gençlerin niçin ellerinde silahla daðda olduklarını, ne istediklerini anlamaya çalışsın. Ancak ne yazık ki yaşananlar barışçıl ve demokratik çözümün tartışılması için bir fırsat olarak görülmesi yerine milliyetçi ve ırkçı dürtülerin kışkırtılması için kullanılmıştır" açıklamasında bulundu.
'MÜZAKERE BAŞLATILMALI AMA ERDOÐAN...'
Van Baðımsız Milletvekili, DTK Eşbaşkanı Aysel Tuðluk, müzakerelerin yeniden başlatılmasını 'ihtiyaç' olarak tanımlayarak, açıklamasını şöyle bitirdi: "Ýhtiyacımız olan şey Erdoðanın, 'OHALi kaldırdık, bu kıyaðımızı da unutmayın' yollu sözler ederek aba altından sopa gösterip OHALin tekrardan gündeme getirilebileceðini ima eden milliyetçi söylemleri deðil, Kürt sorununda derhal demokratik ve barışçıl çözümün önünün açılması ve bunun için de müzakerelerin yeniden başlatılmasıdır. Ancak belli ki Tayyip Erdoðan, yaklaşan yerel, genel ve cumhurbaşkanlıðı seçimleri öncesinde 3. Milliyetçi Cephe hükümetini Kürt ve emekçi karşıtlıðı temelinde örüyor! Görünen o ki gerek milliyetçi söylemleri ve gerek eylemleriyle bu cepheyi daha da genişletecek. Ancak biz de bu faşist cepheye Kürt sorununun demokratik ve barışçıl çözümü temelinde halkların kardeşliði ve emekçilerin birliði blokuyla yanıt vermeye devam edeceðiz!"