Temelli: Barış ve demokrasi için Öcalan'la konuşun

HDP Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, barış ve demokrasi için Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'la konuşulması gerektiğini belirtti. Temelli, "Demokrasi ittifakı ile yürüyelim" diye seslendi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Sezai Temelli, partisinin grup toplantısında konuştu. Alevi örgütü temsilcileri ile 2 Temmuz Sivas Katliamı’nda yaşamını yitiren Gülsün Karababa’nın yakını Nilgün Karababa’nın da katıldığı toplantıda Temelli, yeni anayasa, ekonomik kriz, rejim tartışmalarına ilişkin değerlendirmeler yaptı.
 
SİVAS KATLİAMI
 
33 canımızı unutmadık unutmayacağız, bu katliamın hesabını soracağız, adalet yerini bulana kadar bundan vazgeçmeyeceğiz. Tıpkı Çorum’da olduğu gibi bu coğrafyada Alevi katliamları hep böyle olageldi. Alevi katliamlarının hesabını sormak sorumluluğumuz olduğu kadar hakikatlerle yüzleşmenin gereğidir. Bu yüzleşmeyi sağlayamadığımız sürece toplumsal barışı var etmemiz mümkün değil. Canları anarken hesabını soracağız. Bu katliamlarla yüzleşmek gerekiyor. O yüzden de Meclis çatısı altında Hakikatler Komisyonu kurulmalı ve tarihle yüzleşme önemlidir.

ŞEYH SAİD'İN ÖLÜM YIL DÖNÜMÜ
 
Tıpkı Şeyh Sait gibi Seyid Rıza, Seîdê Kurdî. Burada mezarsızlık zulmü vardır. Mezarları yoktur. Kürt halkının bu duygusu yok sayılmıştır. Yok sayılmaya devam edilmektedir. O yüzden de mezar yerlerinin halkla paylaşılması talebimizi buradan yineliyoruz. Maalesef acılarımız büyük. Bu acılar çerçevesinde ismini anmadan geçemeyeceğimiz yoldaşlarımız var. Bunlardan biri de Sevgili Orhan Doğan.  Orhan Doğan’ı 12 yıl önce yitirdik. ‘Demokrasiye olan tutkumu asla teslim alamayacaksınız’ diyordu. Alamadılar. Bize bıraktığı o tutkuyu, o mirası büyütmeye devam ediyoruz.
 
'URFA'YI RAHAT BIRAKIN!'

Ceylanpınar’da bir eve yapılan baskın, o evde yaratılan zulüm bu iktidarı, bu anlayışı bir kez daha teşhir etmiştir. İş makineleri ile duvarları yıkarak ağaçları yerlerinden sökerek evin içini yıkarak bir kez daha kendilerini teşhir ettiler. Tünel aradıklarını söylüyorlar. O IŞİD’le yaptığın ittifaklarla oluşan tünellerde ara. Suçu orada ara. Urfa’yı rahat bırakın, Urfa’dan elinizi çekin. Şenyaşar Ailesi'ne yapılan zulmü unutmadık. Hâlâ bir kişi bile gözaltına alınmadı.  Şenyaşar ailesini katlettiler hem de devlet hastanesinde valiliğin gözü önünde katlettiler. Hala bir kişi bile gözaltına almadılar. Ama Suruç’ta insanlarını evleri başlarına yıkılarak gözaltına aldılar.
 
'ZULÜM VE ŞİDDET İKTİDARI'
 
Halfeti’yi çok iyi hatırlıyoruz. İnsanlara nasıl işkence yaptıklarını çok iyi hatırlıyoruz. Hâlâ bunun hesabı sorulmadı, soruşturma yok. Bu iktidar zulüm ve şiddet iktidarıdır, bir devlet geleneğini inatla yaşatmaya çalışmaktadırlar. Madımak’ta olduğu gibi suçu yok sayan suçluyu koruyan bir zulüm anlayışıdır. Buna karşı, savaşa karşı demokrasiden yana mücadelemizi tutkuyla büyütmek zorundayız. Saldırılar sadece içeride değil dışarıda da devam ediyor. 
 
İŞGALCİ SALDIRILAR
 
Bu sınır ötesi operasyonlar nasıl bir zulme neden olur kimse bilmez, bu haberler geldiğinde hemen yalanlama yapılır. Xakurkê’ye yapılan, Başûr’a yapılan saldırılara bakın. 4 köylü yaşamını yitirdi. Biri çocuk, biri kadın. 2015’ten beri saldırılar sürüyor. O bölgeyi Kürtsüzleştirme peşinde olan bir anlayışla karşı karşıyayız. Adeta Efrin’den Çukuraca’ya kadar bir Kürtsüzleştirme ve insansızlaştırma dış politikada ana siyaset haline gelmiş durumda. Irak Parlamentosu’ndan sesler çıkıyor, itiraz ediyor Iraklılar. Bizim için en önemli mesele toprak bütünlüğü değil mi? O zaman toprak bütünlüğüne Irak’ta da Suriye’de de saygı gösterin. Irak’ta da Suriye’de de o toprak bütünlüğü içindeki halkların iradesine saygı gösterin o insanların yaşam hakkına saygı gösterin, sınır ötesi operasyonlara değil sınır ötesi diyalog ve barışla yol alın. Dış politika böyle var edilir. Dış politika bunun üzerine inşa edilir. Dış politikadan anladıkları sürekli şiddettir, zulümdür. 

Bakın G-20 zirvesi yapıldı. Herkesin bildiği gibi Kürtlerle bir problemi var, buradaki 3’üncü şahsın kim olduğunu tahmin ediyorsunuz. ‘Sınırda 65 bin kişilik bir ordusu vardı ve IŞİD’e karşı bize yardım eden Kürtleri haritadan silecekti. Kim bilir ne anlattı, nasıl anlattı, haritadan silecekti; katliam anlayışına bakın. Sanırım Kürtler onun doğal düşmanı. Bu ne demek? Bu kirli ilişkiler zaman zaman kendini teşhir eder. Doğal düşman, biz de buradan diyoruz ki Kürtler Türksüz, Türkler Kürtsüz yapamaz. Biz 100 yıllardır bir aradayız. Bizi birbirimize düşman eden bu zihniyete en güzel cevabı da yine hep birlikte biz vereceğiz. Bizi düşman görenlere en güçlü yanıtı bir arada yaşama irademizle vereceğiz.
 
'KÜRT HALKINI DÜŞMAN SAYANLARIN MASADA YERİ YOK'
 
Suriye’nin geleceğinin Irak ve Türkiye’nin geleceği birbirine bağlıdır. Barış birlikte var edilmeli, demokrasi ve toplumsal barış her yerde birlikte var edilmelidir. Bunu birlikte var edecek güç de Kürt halkıdır. Dolayısıyla Kürt halkına doğal düşman gözüyle bakanların bu barış masasında, demokrasi masasında yeri yoktur. Suriye, evet Efrin’le başladı, şimdi Minbic’ı konuşuyorlar. İdlib sorunu devam ediyor, çünkü sorun çözen bir yerden siyaset üretilemez bir hale geldi. Bugünkü iktidar sorunlardan, çözümsüzlükten besleniyor. Kendi iktidarını da Kürt meselesinin çözümsüzlüğü üzerine kuruyor.
 
'BARIŞ İSTİYORSANIZ ÖCALAN'LA KONUŞUN'
 
Bu ülkeye dayatılan mutlak tecridin yegane nedeni de budur. Tecridi kırmak için 200 gün boyunca açlık grevi yapan arkadaşlarımız aslında Türkiye barışı için çok önemli bir adım attı. Ama bu yeterli değildir. Türkiye barışına demokrasisine yönelik tecridi tümden kırmalıyız. Mutlak tecrit kırıldıktan ve İmralı sesiyle buluştuktan sonra Türkiye, yeniden barış ve demokrasiyi daha sahici ve samimi bir yerden konuşmaya başladı. O yüzden de diyoruz ki Öcalan’la konuşun. Öcalan’ın sesini kısmayın. Avukatlarıyla, ailesiyle başlayan görüşmelerin düzenli bir şekilde devamını sağlayın. Bunu günlük siyasete ve seçim siyasetine malzeme yapmayın. Sayın Öcalan ile olan görüşmelerin sadece avukatlarla sınırlı olmamasının ne kadar önemli olduğunu geride bıraktığımız günlerde bir kez daha gördük. Vazgeçin bu Osmanlı rüyalarınızdan. Suriye üzerine hesaplarınızdan, Irak üzerine hesaplarınızdan vazgeçin. Biz biliyoruz bu Yeni Osmanlıcılık anlayışının bizi nereye sürüklediğini.
 
'YENİ SİYASET ZAMANI'
 
Bugünlerde hep tartışmalar var. Diyorlar ki AKP fabrika ayarlarına dönüyor. Ne fabrika ayarı... Ayar tutmaz bunlar. Bunların fabrika ayarlarından anladıkları işte Yeni Osmanlıcılık. Türkiye halkları, Türkiye emekçileri, kadınlar artık bu köhne siyasete yüzünü dönmeyecektir biz o fabrika ayarlarını biliyoruz. Bir de ekonomi tarafı var. Dış politikada bunu görürken yeni bir mesele önümüze geliyor. Ekonomideki bu kötü gidişat AKP fabrika ayarlarına dönerse düzelecekmiş. Ne düzelecek, AKP’nin ilk yıllarına dönüp bakın. 69 milyar dolarlık özelleştirme yapmışlar. Bugün bunca işsizlik, yoksulluk varsa bu denli iktisadi şiddet varsa işte o 2002-2007 dönemindeki iktisat politikaları yüzündendir. AKP zam hükümetidir. Başka bir şey bilmezler. Evet, şimdi o yüzden diyoruz ki hiç öyle geriye bakıp bit pazarından nimet üretmeye çalışmayın. Bunlar bit pazarına gitse pazar bunları kabul etmez. Yeni siyaset zamanıdır. Yeni siyaseti konuşma zamanıdır.
 
DOĞA TALANI
 
Ekonomiyi öyle bir yere sürüklediler bu krizin bütün faturasını halka yüklemeye devam ediyorlar. Emeği sömürerek, doğayı talan ederek yoksulluğu halka dayatarak kendileri bir şatafat içinde yaşamaya devam ediyorlar. Doğayı talan ediyorlar. Hem tarihi hem doğayı yıkımı Hasankeyf’te görmek mümkün. Emeğin sömürüsünü inşaatlarda, üçüncü havalimanında görmeniz mümkün. Sorun üretenler çözüm üretemezler. Bu sene bütçe açığını merkez bankasının ihtiyat akçesi ve temettüsü ile kapatarak idare etmeye devam etmek istiyorlar. Taşıma su ile değirmeni çevirmek istiyorlar fakat değirmende buğday yok. Üretim yok, sağlıklı bir üretim yok.
 
'İSTANBUL'DAKİ GİBİ BARIŞ POLİTİKASINI YÜKSELTECEĞİZ'
 
G20’de yan yana geldiler silah pazarlıkları yaptılar bize mermiyi dayatıyorlardı, bir mermi kaç paradır diyorlardı biz mermiyi bilmiyoruz, ama sen S-400 F-35’i iyi biliyorsun. Çünkü sen pazarsın. Sana bunları satıyorlar. Sen de bunları almak zorunda kalıyorsun. Dış politikan yok, ekonomi politikan yok. Bunları alıyorsun, bedelini halklara, emekçilere ödetiyorlar. Çünkü ekonomi o denli kötüye gidiyor ki G-20 bile bunları kabul etmeyecek. Dünya halkları mağdur. Ortadoğu halkları mağdur. Filistin halkları, Afrika halkları mağdur. Bu mağduriyeti yaratan G-20 zihniyetidir. O yüzden de G-20 zihniyetine, savaş politikalarına Kürt halkı ve tüm Ortadoğu halkları ile barış politikasını yükseltmeye devam edeceğiz. Tıpkı İstanbul’da olduğu gibi.
 
Nasıl ki 31 Mart'ta siyaseti kutuplaştırmadan, siyaseti payandalaştırmadan bir seçenek yarattık. Dedik ki bu demokrasi seçeneğidir, bu barış seçeneğidir. Bu toplumsal uzlaşmadır. Bu demokratik müzakerenin yolunu açacak bir hamledir. 31 Mart’ta başarılı olduk. Bu başarıyı hazmedemeyenler, Muş’ta, Viranşehir’de, Malazgirt’te her yerde bize adaletsizliği dayattılar. KHK’ ile arkadaşlarımızın mazbatalarını ellerinden aldılar. En sonunda da geldiler İstanbul’da kayyUm atadılar, İstanbul seçimlerini yenilemek istediler. Biz de dedik ki bizde kayyUm alerjisi var. Eğer İstanbul’a kayyUm atarsanız gelir süpürürüz. Öyle de yaptık.

'FAŞİST BLOKA EN BÜYÜK DARBEYİ VURDUK'
 
İstanbul seçimlerinde Muş olduk, Viranşehir, Şırnak, Amed ve Van olduk. İstanbul’u ayağa kaldırdık, İstanbul seçimlerini bir referanduma çevirdik. Bu Türkiye siyasetinde 31 Mart’ta yarattığımız umudun büyütülmesidir. Bunu bir kez daha büyüttünüz perçinlediniz. Artık Türkiye siyaseti yarını konuşmak zorundadır, artık Türkiye siyaseti geçmişin üzerinde tepinemez. Yeni bir siyaseti var etmek zorundadır.  Bunun yolunu hep birlikte açtık, İstanbul’da açtık, emekçilerle birlikte açtık en büyü emekçi kentiydi, o 5 yıldızlı otellerdeki emeğin sömürülmesine itirazımızla açtık. İstanbul’da Kürt halkının itirazını örgütledik. Bu zulme dur demek, bu şiddete bu savaşa dur demek için hep birlikte İstanbul’da faşizme karşı omuz omuza mücadelemizi büyüttük ve bu faşist bloka en büyük darbeyi biz vurduk. 
 
'DEMOKRASİ İTTİFAKI İLE YÜRÜMELİYİZ'
 
Demokrasi ittifakı ile bu yolda tüm Türkiye halkları, emekçiler kadınlarla birlikte yürümeye devam etmeliyiz. Demokrasi ittifakımızı dile getirirken tüm Türkiye halklarına çağrımızı da yaptık. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi ile Türkiye’nin yol alması mümkün değil. Türkiye krizlerle boğuşuyor ve giderek daha fazla kriz yaratıyor bu krizlerden bu sistem çıkamaz. Bu krizlerden bu sistemle çıkamıyorsak bir seçenek yaratmalıyız. Seçimler o nedenle sadece sandık hesabı değildi. Seçenek yaratma gücünün açığa çıkarılmasıydı. Evet, bir seçenek yaratmalıyız. Diyorlar ki sistemi rehabilite edeceğiz. Bu rehabilite edilecek bir hastalık değil. Bu tekçi bu anlayış bu ülkenin tarihi ile kültürü ile geleneği ile bağdaşmıyor.
 
'TÜM TOPLUMU KAPSAYAN MÜZAKERE...'
 
Bu anayasa 12 Eylül Anayasasıdır, bir darbe bir cunta anayasasıdır. 17 kez değişikliğe uğramış. Bu anayasa emekçilerin kadınların gençlerin halkların farklı inançlara sahip toplumun anayasası değildir. Bu anayasa 5 tane generalin uydurduğu bir zulüm anayasasıdır. Türkiye’deki demokratikleşme önündeki en önemli barikattır. Bu tarihin bu anında, özellikle son bir yıl içinde yaşadıklarımızdan önemli dersler çıkardık. Çıkartmayanlar ders çıkarsın diye 31 Mart ve 23 Haziran’da olanca gücümüzle bu mücadeleyi verdik. Şimdi dönüp bütün bu geçmişin muhasebesini çok iyi yapmak, önyargılardan, husumetlerden kurtulmak zorundayız. Bir müzakere zeminini var etmek zorundayız. Bu müzakereyi de gelip bu Parlamento’nun duvarları içine sıkıştırmadan, bütün toplumu çağıran bir müzakereyi yaratmalıyız. 
 
YENİ ANAYASA
 
Biz HDP olarak üzerimize düşen sorumluluğun gereği olarak tüm toplumu, tüm halkları, emekçileri, kadınları, STK’leri, Parlamento’daki siyasi partileri, Parlamentoda olamayan siyasi partileri, herkesi bu müzakere zeminine çağırıyoruz. Bu müzakere bir mücadeledir, faşizme karşı büyük bir mücadeledir. O yüzden de gelin faşizme karşı mücadelemizi büyütelim. Bu müzakere zemininde tüm toplumsal kesimler yan yana gelsin. Bir toplumsal mutabakatı var edelim. Yani anayasamızı var edelim, bugün demokratik anayasa zemininde uzlaşma, faşizme karşı mücadeledir. Bu zeminde buluşma demokrasi ve barış adına atılabilecek en güçlü adımdır. Bizden esirgenen anayasayı bizzat biz yapmalıyız. Beklemeyelim. Bizim adımıza birileri anayasa yapsın diye beklemeyelim. Biz yapalım.
 
Demokratik anayasa çağrımızı bir kez daha tekrar ediyoruz. Bu anayasa çalışmalarını yaparken de cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminde kurtulup geçmişin vesayetçi rejimine tekrar düşmemeliyiz. Yeni anayasa yeni yaşamdır, yerel demokrasi ile güçlendirilmiş bir parlamenter sistemi tartışmaya açmaktır. Yerel demokrasi, radikal demokrasi, demokraside atılacak radikal adımlar büyük önem taşımaktadır.  Bunu başarmak için şimdi harekete geçme zamanı. Türkiye’de atacağımız bu adım dünya siyasetini de Ortadoğu siyasetini de etkileyecektir. Bu açıdan Türkiye de yapılacak bu anayasa yapım süreci Suriye ve Irak halkı için de önemli bir örnek teşkil edecektir. Yeter ki bu zihniyetten bir an önce kurtulalım. 
 
'TMK LAĞVEDİLMELİ'
 
Anayasa yapımı kadar önemli bir süreç de yargı konusunda atılacak adımlardır. Yargı reformu strateji belgesi açıklandı. Hâlâ arkasının gelmesini Türkiye bekliyor. Bugün cezaevlerinde haksız yere tutsak edilmiş yoldaşlarımız vardır. Cezaevinde ifadesinden, fikrinden, yazdığı yazıdan dolayı demokrasiden bahsettiği, akademide onurlu duruşunu var ettiğinden dolayı akademisyenler, gazeteciler, hocalarımız var.  Çok ciddi bir yargı mağduriyeti var. Bu büyük yargı mağduriyetini ortadan kaldırmak için paketlerle oyalanmaya gerek yok. Bir an önce partiler bir araya gelmeli ve Türkiye halklarının toplumunun beklentilerini karşılayacak bir yasama faaliyetini hızla hayata geçirmelidir. 
  
En başta da Terörle Mücadele Kanunu (TMK)  ve ‘Cumhurbaşkanına hakaret’ düzenlemelerinin lağvedilmesi gerekiyor. TMK bu ülkenin gizli ve kirli anayasasıdır. TMK çerçevesinde bir ülkede adaletsizlik her gün yeniden üretilmektedir. CMK muhalefete karşı bir düşman hukuku uyguluyor. Bakın Ergenekon davası sonuçlandı hepsi beraat etti. Beraat kararını yazarken kumpası ele almışlar, FETÖ’cü savcıların ve yargıçların yaratmış olduğu bir vaka olarak değerlendirmişler. E bizim arkadaşlarımız? Figen Yüksekdağ, Selahattin Demirtaş hangi savcıların hakimlerin kararları ile yargılanıyorlar. Bu FETÖ’cüler Ergenekon’da suçlu da HDP’ye gelince mi suçsuzlar. Bu kriterlerin bir an önce ortadan kalkması gerekiyor.”