Tecride bir an önce son verilmeli!-YENİLENDİ

HDP, DTK, HDK ve DBP eşbaşkanları, Leyla Güven'in açlık grevinin 100'üncü günü ve 15 Şubat'ın yıl dönümünde basın açıklaması yaptı. HDP Eşbaşkanı Pervin Buldan, "Tecrit uygulamasına bir an önce son verilmelidir " dedi.

Uluslararası 15 Şubat Komplosu'nun yıl dönümü ve Leyla Güven’in açlık grevinin 100’üncü günü vesilesiyle Taksim Hill Hotel'de bir basın toplantısı düzenlendi. Toplantıya HDP eş genel başkanları Pervin Buldan, Sezai Temelli, HDK eşsözcüleri, DTK Divan üyeleri, DBP yöneticileri, HDP bileşeni partilerin temsilcileri, STK üyeleri, HDP MYK üyeleri ve HDP İstanbul milletvekilleri katıldı.

'SAYIN ÖCALAN'IN GELECEĞE DAİR FİKİRLERİ ÇOK ÖNEMLİ'

Toplantıda konuşan Buldan, şu değerlendirmeleri yaptı: 

"15 Şubat 1999 tarihinde yani 20 yıl önce bugün, Sayın Öcalan'ın uluslararası bir komplo sonucu Türkiye’ye getirilmesini ve aslında 20 yıldır yaşananları analiz etmek için buradayız. 20 yıl içinde tanık olduklarımız ve Türkiye toplumunun bundan sonraki dönemi açısından beklentilerini de ifade eden bir noktadan bakmak için buradayız. 

20 yıldır Sayın Öcalan'ın İmralı Cezaevi’nde olmasına rağmen Türkiye'nin ve Ortadoğu’nun demokratikleşmesi açısından ifade ettikleri; yazdığı kitaplarla, savunmalarıyla, avukat ve siyasi heyetlerin adaya gidiş gelişleriyle kamuoyuyla paylaşılmıştır. Sayın Öcalan’ın barışa, özgürlüklere ve Türkiye’nin geleceğine dair çok önemli düşünceleri, perspektifleri ve analizleri vardır. Bu kitaplara ve açıklamalarına baktığımız zaman, bunu çok iyi analiz edebiliyoruz. 

'SÜREÇ TECRİTLE HEBA EDİLDİ'

Özellikle 2011-2015 yılları arasında siyasi heyetlerin, devletin bilgisi ve onayı dahilinde Sayın Öcalan ile yaptığı görüşmeler sonucunda çok önemli gelişmeleri hep birlikte yaşadık. Bir çatışmasızlık süreci ile başlayan ve demokratikleşme sürecine kadar gitmesi mümkün olan, Dolmabahçe Mutabakatı ile garanti altına alınması planlanan bu süreç,  5 Nisan 2015’teki ağırlaştırılmış tecrit süreciyle kesintiye uğradı.  

Evet 2011-2015 yılları arasındaki süreç hepimiz açısından, Türkiye halkları ve toplumu açısından önemli bir süreçti fakat bu süreç ne yazık ki heba edildi. O süreç, özellikle çatışmaların olmadığı, Türkiye toplumunun geleceğe umut ve güvenle baktığı ve insanların yaşamını yitirmediği, annelerin ağlamadığı bir dönemi beraberinde getirdi. 

Tam da son görüşmede Sayın Öcalan, 'eğer bu müzakere süreci gözlemci heyetler şahitliğinde yapılmazsa bu süreç tuzla buz olur ve bir daha buraya gelemezsiniz' diye uyarmıştı. Buna da tanıklık ettik. O tarihten itibaren gözlemci heyetlerin kurulmasına izin vermeyen ve bu süreci bitirmek için Sayın Öcalan üzerindeki tecridi mutlak kılan ve oraya gidiş-gelişleri engelleyen bir süreçle karşı karşıya kaldık. 

'SÜREÇ BAŞARIYA ULAŞSAYDI CENAZE GELMEYECEKTİ'

O tarihten itibaren de bir kez daha Türkiye’de her kesimin etkilendiği, sadece Kürt halkının değil Türkiye’nin Ege'sinin, Karadeniz'inin, Doğu'sunun, Batı'sının ve buralarda yaşayan tüm halkların birebir etkilendiği bir sürece tanıklık ettik. İnsanların yaşamını yitirdiği, her evin önüne cenaze ve tabutların gittiği bir sürece tanıklık ettik.

Oysa yapılan görüşmeler çok önemliydi ve bu görüşmelerde Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürt sorununun çözümü ile birlikte bu ülkede hiç kimsenin yaşamını yitirmemesine ve annelerin ağlamamasına dair önemli perspektifler sunuluyordu. 

'ÖCALAN VE KÜRTLER KOMPLOYU BOŞA ÇIKARDI'

O günden bugüne yaşananları belki burada, bu kısa zaman diliminde anlatmaya fırsat bulamayız. Ancak Sayın Öcalan bu 20 yıllık komplo sürecini düşünceleri ile boşa çıkarmıştır. Kürt halkı bu komplo sürecini boşa çıkarmayı başarmıştır. Yapılan açıklamalardan da anladığımız gibi Sayın Öcalan'ın barış, demokrasi ve özgürlük üzerindeki düşünceleri bu ülkenin geleceği açısından önemlidir. 

'TECRİDE KARŞI ÇIKAMAZSAK GELECEĞİMİZ PARLAK DEĞİL'

Biz tecrit meselesini sadece Kürtlerin bir meselesi olarak görmüyoruz. Bu sorunun Türkiye halkları ve toplumunu yakından ilgilendiren bir mesele olduğunu ifade ediyoruz. Bugün sahip çıkılması gereken, tecridin kaldırılması ile birlikte bizlerin ve çocuklarımızın geleceği ve onların yarınlarıdır. O yüzden bugün eğer tecridin kaldırılması için bir dayanışma, birliktelik ve söz kuramıyorsak, geleceğimizin parlak olmasını ifade etmekte zorlanırız. 

AÇLIK GREVLERİ

Bugün sevgili milletvekili arkadaşımız Leyla Güven'in bedenini açlığa yatırmasının 100’üncü günü. Tam 100 gündür Leyla Güven ve Türkiye’nin birçok cezaevinde ve Avrupa’da bedenlerini açlığa yatıran 300’ün üzerinde insan var. 

Bu insanlar meşru olmayan, hukuksuz olan, karşılanmayacak bir talebi ifade etmiyorlar. Bedenlerini açlığa yatırırken Türkiye’nin kendi hukukunun, Adalet Bakanlığı’nın içtihatlarının ya da çıkarılmış yasaların yürürlüğe girmesini istiyorlar. Türkiye’nin kendi hukukunu uygulaması gerektiğini ifade ediyorlar. 

Sayın Öcalan'ın 2015 tarihinden sonra sadece bir sefere mahsus kardeşi ile görüşmesi onun üzerindeki tecridin kalktığı anlamına gelmiyor. Kendisinin (Öcalan’ın) en doğal hakkı olan, cezaevlerindeki herkesin yararlandığı avukat ve aile görüşlerinin düzenli yapılması bu ülkenin çıkardığı yasaları uygulaması anlamına geliyor. Farklı bir şey istenmiyor. Leyla Güven de, bedenini açlık grevine yatıran diğer insanlar da aynı talepte ısrar ediyorlar, avukat ve aile görüşlerinin yapılmasını istiyorlar. 

Ancak bugün itibarıyla 100’üncü gününde olan sevgili Leyla Güven ile birlikte diğer arkadaşlarımızın çok da istemediğimiz, telaffuz etmekte zorlandığımız bir durumla karşı karşıya kalmamaları için bir an önce bu tecridin kaldırılması, aile ve avukat görüşü önündeki engellerin kaldırılması talebini buradan yeniliyoruz. 

Bugün Leyla Güven'in evinin önünde milletvekili arkadaşlarımız da açıklama yapacaklar. Ancak 3 gündür kendi seçildikleri illerden Diyarbakır'a, Leyla Güven'in evinin önüne gelmek isteyen milletvekili arkadaşlarımız devletin ve güvenlik güçlerinin her türlü engellemesi ile karşı karşıya kaldılar. Bir milletvekilinin sokakta olma, halkının yanında olma, seyahat etme özgürlüğü bile elinden alınmış durumdadır. Bütün bu engellemelere ve baskı politikalarına rağmen milletvekillerimiz Diyarbakır’a Sevgili Leyla Güven’in evinin önüne gitmeyi başarmışlardır. 

Bugün oradan da bir açıklama yapılacak. Biz de bugün buradan yaptığımız bu açıklama ile birlikte hem Sevgili Leyla Güven hem de açlık grevinde olan tüm arkadaşlarımızla dayanışma ama aynı zamanda tecridin kaldırılması yönündeki beklentimizi, düşüncemizi ifade etmek üzere buradayız. 

Türkiye’nin geleceği açısından, yarınları ve demokratik bir sürece girmesi açısından bunun çok önemli ve elzem olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum. Bu tecrit politikasına bir an önce son verilmeli ve Türkiye’nin hak ettiği adaletin ve hukukun bir an önce uygulanması yönündeki beklentilerimizi bir kez daha ifade ediyoruz."

SADAK: ÖCALAN ANLAŞILSAYDI...

Diğer konuşmacıların açıklamaları da şöyle:

DTK Divan üyesi Selim Sadak:

"Hâlâ acılar yaşanıyor hala kan dökülüyor. Hâlâ devlet sermayesini Kürtlerle savaşarak harcıyor. Savaş yüzünden devletin manavcı oldu. Artık domatesi, eriği ve domatesin satıcısı oldu.

Türkiye’yi yönetenler, siyasal iktidarlar Sayın Öcalan’ı anlasalardı, bugün Türkiye başka bir ülke olacaktı.

Biz Türkiye’yi soğan satarak değil, tecridi kaldırarak; savaşı durdurarak düze çıkartacağız."

ARSLAN: ÖCALAN MİLYONLARIN İRADESİ

DBP Eş Genel Başkanı Mehmet Arslan:

"Bu komplo aynı zamanda özellikle Kürdistan’da Kürtlerin, Türklerin Arapların ve diğer halkların bir arada yaşamasını engellemeye çalışan güçlerin bir komplosudur. Aslında bu komplo bir arada yaşamanın önüne geçmek için tezgahlanan bir oyundur. 

Sayın Öcalan sıradan bir tutuklu ve sıradan bir siyasetçi değildir. Milyonlarca Kürdün ve Ortadoğu halklarının irade ve lider olarak kabul ettiği bir politik aktördür ki, ona öyle sıradan bir insan gibi yaklaşılmaması gerektiğini herkesin bilmesi gerekiyor.

Herkesi Leyla Güven'in direnişine sahip çıkmaya çağırıyorum."

ŞENOL: BÜTÜN EZİLENLER BULUŞMALI

HDK Eşsözcüsü Sedat Şenol:

"Bugün eğer Sayın Öcalan 20 yıldır İmralı’da tecrit altında tutuluyorsa, bu işkenceye maruz bırakılıyor, en demokratik ve hukuksal hakları elinden alınıyorsa, demek ki halkların eşitliği için yürüttüğü mücadele bazılarının işine gelmiyor. Çözüm sürecinde toplum rahat bir nefes aldı; ufku açıldı. Herkes geleceğe daha bir umutla baktı. Bunun mimarı Sayın Öcalan’dır. Devlet bunu resmi olarak da kabul etti. Bugün ağza alınmayacak hakaretler edenler dün Öcalan’ı resmen kabul ediyordu. Şimdi o koşullara geri dönmek lazım. Leyla güven direnişinin ruhu da budur ve bu başarılabilir. Ortadoğu halklarının buna ihtiyacı var. HDK olarak bizim de çağrımız budur. Bütün ezilenlerin bu eylem etrafında buluşmaya ihtiyacı var."