TC'nin Efrin saldırısı İngiliz Ulster Plantasyonu’nu hatırlatıyor

Kürtlerin ve direnişlerinin tarihini göz önünde bulundurarak, Erdoğan’ın Plantasyon versiyonunun da başarısızlığa mahkum olduğunu öngörmek zor değil.

Türkiye’nin vatandaşları öldürme ve bölgeden kovma ve nihai olarak şehir ve çevre alanlarına kelimenin tam anlamıyla “yerleştirilmiş” başka bir nüfusla yer değiştirme üzerinden yürüttüğü Efrin’deki etnik temizlik politikaları Ulster Plantasyonu’ndaki duruma benziyor. İrlanda’nın Ulster vilayetinin organize sömürgesi 1609 yılında, Kral 1. James’in devrinde gerçekleştirilmişti. Sömürgecilerin çoğu, diğer bir değişle plantasyoncular, İskoçya ve İngiltere’den gelmişti. Plantasyon daha 1606’da işlerlik kazanmış, fakat resmi olarak tanınması ve takibi 1609’dan itibaren olmuştu.

Ulster Plantasyonu’nun arkasındaki fikir, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Efrin bölgesini “Türkleştirme” planıyla aynıydı: Kral 1. James nihai olarak Plantasyonu Ulster’ı kontrol etme, anglikanlaştırma ve “medenileştirme”nin bir yolu olarak görüyordu. Gerçekten de, İngiltere komşusu İrlanda’yı her zaman bütün yöntemleri kullanarak sömürgeleştirmeye çalışıyordu: Sadece askeri yöntemlerle değil, aynı zamanda muhtelif plantasyonlar kullanarak, ve İrlandalılara ait toprakları Kraliyet’e olan hizmetleri karşılığında bir hediye olarak Britanya askeri yöneticilerine vermek suretiyle.

Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan, Efrin’i Ankara’ya bağlılığını garantilemek için sömürgeleştirmek istiyor. Bunu gerçekleştirebilmek için de bölgenin demografik yapısını değiştirmeyi göze almış durumda. Efrin halkını kendi iradesine tabi kılmakta başarılı olamayacağını kendisi de biliyor, ve bu sebeple sivilleri bombalamış ve öldürmüş olmasına rağmen şehrin işgal edilmesi emrini verdi. Şehir merkezine giriş sağlandıktan sonra ise Suriye’deki savaşın tamamı boyunca sadık bir dost ve müttefikleri olduğu katil ve suçlu ‘İslami’ çeteleri şehrin üzerine saldı.

Bu çetelere insan öldürme, işkence yapma ve talan etme konusunda izin ve onay verildi.

Ama plan aslında bundan daha komplike: Plan demografik yapının değiştirilmesini içeriyor, ve bunu mümkün olan en kısa zamanda başarabilmek adına, Erdoğan yeni bir sömürgeci ekip buldu ve hazırladı bile.

Ulster Plantasyonu, Kral 1. James’e bir İngiliz-İskoç ortak girişimi olarak sunulmuştu, bu girişim Ulster’ı “yatıştıracak” ve “medenileştirecek”ti. James, İngiltere Kralı unvanını almadan önce halihazırda İskoçya Kralı’ydı, ve İskoçya’daki tebaasını, divanını Londra’ya taşıdı diye onları ihmal etmeyeceğini göstermek için onlara Ulster’da toprak vererek ödüllendirmeye ihtiyacı vardı. Ayrıca, Ulster ve İskoçya’nın kuzeyi arasında uzun zamandır devam eden temas ve yerleşim meselesi, İskoç katılımını pratikte zorunlu kılıyordu.

Benzer şekilde Erdoğan, Efrin’e “yerleştirmek” istediği sömürgecilerle bir ayağını Kuzey Suriye Federasyonu’nda tutmak istiyor. Erdoğan’ın burada hedef aldığı sadece Kürtler değil, aynı zamanda, TEV-DEM’in de dikkat çektiği üzere, bütün proje sadece Kuzey Suriye için değil, tüm ülke için öngörülmüş durumda.

Efrin Yönetim Kurulu Eşbaşkanı Hêvî Mustafa’nın Türk işgali esnasında yazdığı gibi, “Bölgemiz dini ve etnik olarak çeşitlilikler içeriyor. Nüfusumuzda Kürtler, Araplar, Ermeniler, Êzidîler ve Aleviler mevcut. Çoğumuz Türk devletleri tarafından Birinci Dünya Savaşı esnasında ve sonrasında Türk olmayan insanlara karşı gerçekleştirilen soykırımlarda hayatta kalanların torunlarıyız. Tüm bu topluluklar Efrin’i bırakmayı reddetmiştir, Türkiye’deki İslamcı hükümetin tehditlerine ve bağlantılı oldukları cihatçı grupların bizi kamuya açık şekilde etnik temizlikle tehdit etmelerine rağmen. Tüm bu topluluklar, Suriye’de demokratik bir alternatif inşa etmek için hep birlikte çalışmaktadır.”

Hêvi Mustafa bunları yazarken Türk Cumhurbaşkanı’nın işgalinin arkasındaki gerçek hedefe dikkat çekiyordu: “Erdoğan bu özgürlüğü yok etmek istiyor. Görünürde ABD’nin müttefiki olsa da, Erdoğan demokratik bir alternatif olan Efrin’i ortadan kaldırmak için cihatçı grupları kullanmaktan hicap duymuyor. Erdoğan El Kaide’nin Türkiye-İdlib sınırında büyümesine izin vermekle kalmadı, aynı zamanda Türk güçlerinin bölgemize girişinin kolaylaştırılmasını El Kaide ile koordine de etti. Erdoğan, El Kaide ile savaşmıyor - onlarla birlikte çalışıyor.”

Ulster Plantasyonu’ndan önce, tam olarak başarılı oldukları söylenemeyecek başka plantasyonlar vardı, çünkü İrlanda’nın yerlileri topraklarının işgalini hiçbir zaman pasif bir şekilde kabullenmediler. Bilakis, bu durum günümüzde dahi devam etmektedir.

Dokuz Yıl Savaşları esnasında İrlanda yerli halkının isyanı daha önceki Munster Plantasyonu’nu yıkmayı başarmıştı. Bu durum 1. James’i (plantasyoncuları İrlandalı’lardan alınmış kısıtlı bölge topraklarına yerleştirmekten ziyade) toprağın tümüne el koymaya itti. 1. James sonrasında da yeni kentler ve garnizonların etrafında Britanyalı yerleşimci yoğunlukları oluşturmak için bu toprakları tekrar dağıttı.

Bunun da ötesinde, yeni toprak sahiplerine İrlandalı kiracı almak kesinlikle yasaklanmıştı, bu yüzden toprak sahipleri İngiltere ve İskoçya’dan işçi ithal etmek zorunda kaldı. Kalan İrlandalı toprak sahiplerine Ulster’daki toprağın bir çeyreği verilecekti. Köylü İrlandalı nüfusun yerleri garnizon ve Protestan kiliseleri civarında yaşayacak şekilde değiştirilecekti.

Plantasyoncuların ayrıca topraklarını herhangi bir İrlandalı’ya satmaları da yasaktı, ve bu kişiler muhtemel bir isyan veya işgal durumuna karşı savunma inşa etmekle yükümlüydü. Yerleşim üç yıl içinde tamamlanacaktı. Bu şekilde, tamamen sadık Britanyalı bir tebaadan oluşan, savunulabilecek yeni bir toplum oluşturmayı umuyorlardı.

Nitekim, Ulster Plantasyonu uzun vadede başarılı olamadı. Yerli İrlandalı’ların plantasyona tepkisi genel olarak olumsuzdu ve İrlandalıların Protestanlığa döndürülmesi çabası genel anlamda başarısız olmuştu.

1640’larda Ulster Plantasyonu, İrlanda, İngiltere ve İskoçya’yı yakıp kavuran iç savaşlarla kaosa sürüklendi. Bu savaşlar esnasında İrlandalılar plantasyonculara, on iki yıl süren kanlı savaşa ve vilayetin nihayetinde bölgede İngiliz ve Protestan baskınlığını teyit eden İngiliz parlamenter Yeni Örnek Ordu tarafından tekrar fethedilmesine karşı isyan etti. Fakat daha başka isyanlar da yoldaydı, ve gerçekten de Plantasyon, sessiz olmayan bir biçimde de olsa, hayatına devam etti.

İrlanda’ya yönelik Britanya politikası Ulster’de yerli Katolikler ve yerleşimci Protestanlar arasında ayrışmış bir toplum yaratılmasına neden oldu, ve kuzeydoğu İrlanda’da yeni bir Protestan ve Britanyalı yoğunluğu ortaya çıkardı. Nihayetinde Plantasyon, 1921 tarihinde İrlanda’nın bölünmesinin uzun vadeli sebeplerinden biri oldu. Kuzey İrlanda’da kuzeydoğu bölgesi Birleşik Krallık’ın bir parçası olarak kaldı. İrlanda’da yirminci yüzyıl tarihine daha da fazla isyan damga vurdu, ta ki çatışmaların son aşaması olan Troubles-Sıkıntılar’a kadar. Sıkıntılar, 1994’te IRA’nın (Irish Republican Army - İrlanda Cumhuriyetçi Ordusu) kalıcı ateşkes ilanından sonra 1998’de Good Friday-İyi Cuma Barış Anlaşması’nın imzalanmasıyla sonuçlandı.

Bugün İrlanda hala bölünmüş bir durumda, fakat başını Sinn Féinn’in başını çektiği İrlandalı cumhuriyetçiler bir İrlanda birlik referandumunu kutlamaya da her zamankinden daha yakın.

Kürtlerin ve direnişlerinin tarihini göz önünde bulundurarak, Erdoğan’ın Plantasyon versiyonunun da başarısızlığa mahkum olduğunu öngörmek zor değil.

İrlandalı ozan Lochlann Óg Ó Dálaigh’in 17. yüzyılda yazdığı bir şiirde şöyle der: “Gael halkı nereye kayboldu?” ve şöyle devam eder: “Onların yerine küstah, kirli bir güruh var elde, yabancıların kanından.” Ozan burada plantasyona, yerli İrlandalı’ların sürgününe ve Gael kültürünün gerileyişine ağıt yakar.

Kürtler ve kurumları kadim ozanın sesini şimdiden aksettiriyor, ve Türklerin etnik temizlik planlarının başarılı olmasına izin vermemeye kararlılar.

Yazının orjinali: