TC, Avrupa devletleri için tehdittir

TC devleti ile Avrupa devletleri arasındaki ilişkilerde, ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Denilebilir ki, bu devletler arasındaki ilişkiler bir dönüm noktasındadır.

Almanya Federal Cumhuriyeti Şansölyesi Angela Merkel’in, önümüzdeki günlerde ABD’ye gideceği ve orada görüşmeler yürüteceği açıklandı. Bu açıklamanın ardından da Almanya’da aşırı sağcı olduğu iddia edilen bir kişi tarafından içerisinde saldırganın da olduğu dört kişinin yaşamını kaybettiği, otuza yakının da yaralandığı bir katliam gerçekleştirildi.

Gerçekleştiği an itibarıyla amacına ve üstlenen birilerinin olup-olmadığına dair herhangi bir resmi açıklamada bulunulmamış olsa da, bu katliam dikkat çekici oldu. Özellikle de, Recep Tayyip Erdoğan’ın katliam haberinin duyulduğu saatlerde Almanya’da yaşananlara atıfta bulunarak, Fransa’ya yönelik yaptığı tehdit açıklamaları, bu konuda kafalarda soru işaretleri yarattı.

Kuşkusuz, TC devletinin Almanya’daki aşırı sağcı, faşist örgütlerle bir akrabalık ilişkisi olsa da, gerçekleşmiş olan “bu katliamla bağı var” demekte doğru değildir. Ancak şöyle bir gerçek var. O da; Erdoğan’ın Avrupa ülkelerinde bu tür saldırı ve katliam haberlerini beklediği gerçekliğidir. Çünkü daha önce de böyle olmuştu. Erdoğan’ın yapmış olduğu açıklamalarda hedef olarak gösterdiği ülkelere yönelik olarak DAİŞ tarafından katliamlar gerçekleştirilmişti. Fakat bu sefer herhalde bir zamanlama çakışması olacak ki -ilk bilgilere göre- aşırı sağcı bir kişi tarafından gerçekleştirilen saldırının ardından, her zaman olduğu gibi “herşeyi önceden gören, söyleyen”, “yaşananların da onu doğruladığı” bir edayla, kendinden son derece emin olarak böyle bir açıklamada bulundu.

Erdoğan’ın yapmış olduğu bu tür açıklamaların siyasal öngörü ile bir alakası yoktur. Sadece gerçekleşen ve gerçekleştirilecek olan katliamlardan önceden haberdar olması ile bir bağı vardır. Daha açık söylemek gerekirse gerçekleşen bu katliamların emir-komuta zinciri içerisinde yer aldığı için bu tür açıklamalarda bulunmaktadır ve bu yönüyle de kendini ele vermektedir.

Hukuk kuralları ve mantığı içinde, bir olay ya da suçlu açığa çıkarılırken, olayla ilişkisi ve bundan çıkarı olanlarla birlikte, ortalıkta dolaşan ya da alenen söylenmiş olan bu tür sözler veya açıklamalarda bulunanlar, ilk şüpheliler arasında yer almaktadırlar. Zanlılara da ancak oradan ulaşılabilmektedir. Buna göre de; Erdoğan’ın kendisi, başta Avrupa ülkeleri olmak üzere, farklı ülkelerde DAİŞ tarafında gerçekleştirilen katliamların zanlıları arasında yer almış olmaktadır.  

Elbette bu belirtilenler, Avrupa’da gerçekleştirilen katliamlar ve insanlığa karşı işlenmiş olan suçların hukuki boyutuyla ilgili olarak söylenmesi gerekenlerdir. Fakat bunun siyasal yönlerinin de olduğunun bilinmesi gerekmektedir.

TC devleti ile Avrupa devletleri arasındaki ilişkilerde, ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Denilebilir ki, bu devletler arasındaki ilişkiler bir dönüm noktasındadır. Gelinen aşamada bu ilişkilere ya yeni bir biçim verilecek ya da bir kopma yaşanacaktır. Öyle ki, bugüne kadar olduğu gibi, orta yerde duran belirsizliklere dayanan bir ilişki biçimi artık kabul görmemektedir.

Avrupa devletleri, TC’yi mevcut haliyle kabul etmemektedirler. Bunun kültürel, inançsal boyutları olduğu söyleniyor olsa da, asıl nedenini siyasal yönler oluşturmaktadır. TC. hala, Avrupa devletleri karşısında, “iki kutuplu dünya” ve 1990’lı yıllardan sonra dengelerin yarattığı boşluktan yararlanan bir pozisyonda kendini tutmaya ve yaşatmaya çalışmaktadır. Fakat koşullar değişmiştir. “İki kutuplu” diye bir dünya kalmadığı gibi, 1990’lı yıllarla birlikte bozulan dünya dengeleri de sancılı ve savaşlı da olsa yeniden biçim kazanmaya başlamıştır.

Avrupa devletleri ve ABD arasında zaman zaman sorunlar yaşanıyor olsa da, stratejik konularda birlikte hareket etmeyi her zaman kendi çıkarlarına görmektedirler. Bu ilişkiler içerisinde TC’nin yeri ise, Birinci Dünya Savaşı sonrasında belirlenen sınırları aşmış değildir. O günkü koşullar da, TC devleti belirlenen sınırları zorlama koşullarına sahipti. Her ne kadar günümüzde kendisi için Rusya ile olan ilişkilerde olduğu gibi; yeni manevra alanları bulmaya çalışıyor olsa da, artık bunun koşulları da ortadan kalkmıştır. Bu anlamda denilebilir ki, TC devleti uzatmaları oynamaktadır. Avrupa devletleri ve ABD’de, aralarındaki ilişkilere buna göre bir biçim vermeye çalışmaktadırlar. Ortadoğu’da yaşanan sorunlar karşısında takınmış oldukları tavırlar da, bu gerçeklikten bağımsız değildir.       

Dikkat edilirse bugüne kadar Ortadoğu’da yaşanan sorunlar karşısında ABD her ne kadar “Koalisyon Güçleri” adına hareket ediyor görünse de, yalnız başınaymış gibi bir görüntü veriyordu. Şimdi durum değişmeye başlamıştır. Almanya Federal Cumhuriyeti Şansölyesi Angela Merkel’de böylesi bir süreçte ABD’ye gideceğini açıklamıştır. Daha önce de ABD Başkanı Donald Trump ile Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron arasında görüşmeler gerçekleşmişti. Bu görüşmenin ardından da Fransa’nın Ortadoğu’da biraz daha hareketlendiğine tanık olunmuştu.

TC devletini, başta Avrupa devletleri olmak üzere uluslararası alanda DAİŞ üzerinden katliamlar gerçekleştirmeye yönelten de bu gerçeklikten başkası değildi. TC. DAİŞ’in, Rojava’da, Kuzey Suriye’de yaşadığı yenilgiden önce bu katliamlardan belirli sonuçlar da elde etmekteydi. DAİŞ’in yaşadığı yenilgiden sonra doğrudan devreye girerek Efrîn’i işgal etmesinin nedeni de bu gerçeklik oluşturmuştu. Ancak bununda yetmediği bir kez daha açığa çıktı. Fransa’yı karşısına aldı. Bugüne kadar hem askeri hem de siyasal olarak en fazla destek aldığı Almanya ile de karşı karşıya gelme olasılığı ile karşılaştı.

TC devleti ile Avrupa devletleri arasında tam da bu tür sorunların yaşandığı bir süreçte, Avrupa yeniden TC devletinin imzasını taşıyan yeni katliamların yaşanacağı bir alan haline getirildi. Erdoğan’ın, Almanya Federal Cumhuriyeti Şansölyesi Angela Merkel’in tam da ABD’ye gideceğini açıkladığı günlerde Almanya’yı emsal göstererek Fransa’yı tehdit etmesinin asıl nedeni de bu gerçeklik oluşturmaktadır.

Kaynak: Yeni Özgür Politika