Susanlar saldırganların suç ortaðıdır

Susanlar saldırganların suç ortaðıdır

Öcalan'a özgürlük talebiyle Bakırköy kadın kapalı cezaevinde 24 Eylül'den bu yana süresiz dönüşümsüz açlık grevine başlayan 10 kadın tutsaðın direnişine, 15 Ekim'den itibaren dahil olan 12 kadın tutsak, zindanlardan yükselen çıðlıða karşı hüküm süren sessizliðe "Susanlar saldıranların suç ortaðıdır" sözüyle cevap verdi.

PKK lideri Abdullah Öcalan'a yönelik tecridin sonlandırılması, ana dilde eðitim ve savunma hakkı talepleriyle PKK ve PAJK tutsaklarının 12 Eylül'de başlattıðı süresiz dönüşümsüz açlık grevi 48'inci gününü doldurup, kritik sürece girerken , direniş kararlılıðı gün geçtikçe büyüyor.

15 Ekim 2012 tarihinden itibaren açlık grevine giren ve 12'nci gününü geride bırakan Semra Karabaş, Belgin Karaboða, Aysel Diler, Hülya Yar, Pervin Yerlikaya Babir, Şehnaz Akdoðan, Meltem Yıldırım, Nurcan Yoluvercan, Emel Çetin, Yasemin Aslan, Jiyan Polat ve Ruşen Gültekin isimli tutsaklar, bugün Kürt halkının kimlik bilincine ulaşarak, zulme karşı deðerlerine onurlu bir şekilde sahip çıkmalarının arkasında PKK lideri Abdullah Öcalan'ın büyük emeði olduðunu hatırlatarak, "Sayın Öcalan olmadan asla" dediler.

Kiminin köyü yakıldı, yakınları infaz edildi. Kiminin çocukluðu cezaevi ziyaretleriyle geçerken, kimisi devlet tarafından dayatılan asimilasyon politikaları nedeniyle ana dillerini bilememenin ezikliðiyle büyüdüler. Ancak hiç biri Kürt halkının yaşadıðı baskı karşısında sessiz kalmadı. Bugün de aynı duyarlılıkla bedenlerini açlıða yatırdılar.

1987 yılında Bitlis Hizan'a baðlı Tasuh köyünde doðan Semra Karabaş, henüz 7 yaşındayken devlet terörüyle tanıştı. Kirli savaşın en yoðun yaşandıðı 1994 yılında Kürt halkına dayatılan, „ya korucu olacaksın, ya da köyünü boşaltacaksın" baskısıyla bir sabah ansızın köyü askerler ve Özel Harekatçılarla sarıldı. Annesinin kendisi ve kardeşlerini korumak için gönderildiði tarlada doðup, ilk adımlarını attıðı köyünün kül oluşunu izledi. Bu vahşet sonrası ailesiyle birlikte Ýstanbul'a zorunlu göç eden Karabaş, bu kez de kimliðine yönelik asimilasyon ile karşı karşıya kaldı. Tek kelime Türkçe bilmezken, tekçi eðitim sistemi sonucunda anadili olan Kürtçe'yi unuttu. Gerçek ismi Berivan olmasına raðmen, doðduðu yıllarda Kürtçe isimlerin yasak olmasından dolayı, kimliðinde Semra ismini kullanmak zorunda bırakılan Karabaş, "bir devlet düşünün ki bir isimden bile korkuyor" diyor. 13 Ocak 2012 tarihinde KCK adı altında yürütülen operasyonlarda tutuklanan Karabaş, "Ýnsanın kimliði bedenidir. Bunu kimse ne inkar edebilir, ne yok sayabilir. Kimse bize dilimizi öðretip, öðrenemeyeceðimiz, kültürümüzü yaşayıp yaşayamayacaðımızı dikte edemez. Bu hususta Sayın Öcalan'ın Kürt halkına kimlik bilincinin oluşmasında büyük emeði ve çabası olmuştur. Bunu kimse inkar edemez. Onsuz bir çözüm arayışı, ancak çözümsüzlüðü derinleştirir" diye konuştu.

ÖCALANSIZ BÝR YANIMIZ HEP TUTSAK

Tıpkı Semra Karabaş gibi Belgin Karaboða da henüz 3 yaşında iken tanıştı devletin acımasız yüzüyle. 1989 yılında doðduðu Bitlis Tatvan'a baðlı Pinkos köyünde, 1991 yılında etrafı askerlerce sarılan evlerinden babasının zorla alınıp götürülüşü bir film karesi gibi hafızasına kazındı. Babası cezaevine girerken annesi ve kardeşleriyle göç ettikleri Van'da köylerinin yakılıp, akrabalarının infaz edildiðini öðrendi. Sonra ki yıllarda ailesi ile Ýstanbul'a taşınan Belgin Karaboða, bu kez baskıların bire bir hedefi oldu.30 Eylül 2011 tarihinde BDP'nin yapılandırmasına yönelik yapılan operasyonlarda tutuklanan Karaboða, "Bugüne kadar ödenen bedellerle yaratılan farkındalıklar büyük kazanımlar saðladı. Burada temel rol önder Apo'nundur. O gözlerime ışık oldu. Sayın Öcalan üzerindeki tecrit sürdükçe bir yanımız hep tutsak kalacak. Onun özgürlüðü bizim özgürlüðümüzdür" dedi.

ANADÝLÝNÝ BÝLEMEMENÝN EZÝKLÝÐÝ

Aysel Diler Van'lı bir ailenin çocuðu olarak 1988 yılında Tekirdað'da doðdu. Babasının 1994 yılında polisin bastıðı evlerinde gözaltına alınıp tutuklanmasıyla çocukluðu cezaevi ziyaretleriyle geçti. Okuduðu Trakya Üniversitesi'nde süre gelen ırkçı saldırılarla kimlik bilincine varan Biler, anadilde eðitim hakkı için mücadele ederken 19 Haziran 2011 tarihinde tutuklandı. Onurlu bir yaşan için bedenini açlıða yatırdıðını vurgulayan Diler, "Gelecek nesillerin daha özgür bir ortamda ve daha eşit koşullarda yaşayabilmeleri için herkes elini taşın altına koymalı. Türk ve Kürt halklarının ortak ve barışçıl bir ortamda yaşayabilmeleri isteniyorsa, Sayın Öcalan tek adrestir. Yıllarca göç ettiðimiz batı illerinde maruz kaldıðımız yoðun asimilasyon nedeniyle anadilimizi öðrenememenin ve bilmemenin ezikliði içinde yaşadık" diye konuştu.

1987 yılında Muş Malazgirt'te doðan Nurcan Yolvercan, Ýstanbul'da öðrenciyken katıldıðı basın açıklamaları gerekçe gösterilerek 9 Ocak 2011 tarihinde tutuklandı. Bugün cezaevlerinde dalga dalga yayılan açlık grevi direnişi köprüsünün barışa vesile olması umuduyla oluşturulduðunu belirten Yolvercan, "Taleplerimiz gerçekleşene kadar eylemimize kararlılıkla devam edeceðiz" dedi.

GEÇ OLMADAN...

1976 yılında Dersim Pertek'te doðan Hülya Yer, BDP Parti Meclis üyesiyken 4 Ekim 2011 tarihinde KCK adı altında eş zamanlı yapılan operasyonlarda tutuklandı. Yer direnişini şöyle özetledi,"Baskı, ret ve inkar politikalarına muhalefet eden her kesime pervasızca saldıran AKP iktidarı, toplumu ayrıştırma noktasına getirmiştir. Türkiye'de ki mevcut sorunların temelinde Kürt sorunun çözümsüzlüðü yatmaktadır. Ben de Alevi Kürt bir kadın olarak, sorunun çözüm kilidinin Kürt halk önderi Sayın Abdullah Öcalan'ın elinde olduðunu biliyorum. 14 yıllık tecridin Sayın Öcalan'ın şahsında özelde Kürt hareketine, genelde ise eşit, özgür ve kardeşçe bir arada yaşamı savunan tüm insanlara uygulanan bir tecrittir. Kadın rengimle bu tarihsel direnişte yer almayı vicdani bir sorumluluk olarak ele alıp, taleplerimiz kabul edilene kadar direniş bayraðını elden bırakmamaya kararlıyım. Duyarlı olan tüm kesimlerin ayaða kalkmasını bekliyorum. Bedenimizi onurlu, eşit ve kardeşçe bir yaşam için açlıða yatırmışken, bu çıðlıðın karşısında sessiz kalanlara, Hz Ali'nin, "Suskunlar saldıranların suç ortaðıdır" sözünü hatırlatmak isterim. Geç olmadan yapılanlar önemli ve anlamlıdır. Geç yapılan hiç bir şeyin kıymeti ve anlamı yoktur" diye konuştu.

1984 yılında Batman'ın Beşiri ilçesinde doðan Emel Çetin, Ýstanbul Üniversitesi Ýktisat Fakültesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası Ýlişkiler bölümünde okurken, muhalif Kürt bir öðrenci olduðu ve demokratik taleplerinin dile getirildiði basın açıklamalarına katıldıðı için 11 Mayıs 2012'de tutuklandı. Çetin, "Eylemimiz Kürt halkına kimliðini kazandıran, onu yeniden yaratan Sayın Öcalan özgürlüðüne kavuşana kadar tüm kararlılıðıyla sürecek" dedi.

BASINDAN BASINA : ÜÇ MAYMUNU OYNAMA

1982 yılında Diyarbakır Ergani ilçesinde doðan Pervin Yerlikaya Babir, 20 Aralık 2011 tarihinde Özgür Basın'a yönelik KCK adı altında yapılan operasyonda tutuklandı. Sayın Öcalan nezdinde tüm kürt halkı üzerinde uygulanan tecridin kaldırılması ve yıllardır süren asimilasyon politikasını sona erdirip, anadil hakkının verilmesi herkesin bilip, bilmezden geldiðini hatırlatmak için açlık grevinde olduðunu hatırlatan Babir, basına," Üç maymunu oynamaktan vazgeçin " diye seslendi.

KARANLIÐI YIRTACAÐIZ

1989 yılında Ýstanbul'da doðan Meltem Yıldırım tarihi bir sürecin yaşandıðını belirterek "Özgürlük hareketi bizlere bu süreçte başımız dik bir şekilde direnmenin imkanını saðladı. Yüzlerce arkadaşımla birlikte bu süreçte açlık grevinde yer almaktan dolayı onur duyuyorum. Açıktır ki tarihin altında kalan biz olmayacaðız. Zaman ilerliyor. Ýnsanlar bedenlerini büyük bir kararlılık ve iradeyle ölüme yatırıyorken, buna seyirci kalmak tarihin altında kalmaktır. Tüm yurtsever, devrimci, demokrat ve duyarlı kesimleri de rollerini oynaması, geleceðe alnı açık, başı dik bir şekilde çıkabilmek için, sesimize ses olmaya davet ediyorum. Tek silahımız bedenlerimizi namluya sürdük, karanlıðın ortasına nişan aldık. Ya yırtacaðız ya yırtacaðız karanlıðı" diye konuştu.

BDP üyesi olduðu gerekçesiyle 4 Ekim 2011 tarihinde Kürt siyasetçilere yönelik yapılan eş zamanlı operasyonlarda tutuklanan 27 yaşında ki Şahnaz Akdoðan, direnişinin anlamını çocukken yaşadıðı bir olayla anlatarak şöyle ifade etti, "Küçük bir çocukken iki civcivim vardı. Ele avuca sıðmazlardı. Bir sabah kümeslerini açmak için gittiðimde, birinin cansız bedeni yerde yatıyordu. Başı yoktu ve kanıyla , "hepinizin başınızı keseceðiz" diye yazmışlardı. Diðerini ortada bulamadım. Onu da götürdüklerini sandık ve çok üzülmüştük. Ýki hafta sonra bir sabah onun sesiyle uyandık. O gün çok neşeliydik çünkü ölmemişti. Kaçmış ve kendini kurtarmıştı. Günlerce açlıða ve soðuða dayanmıştı. Ortaya çıktıðında büyümüştü. Çok güzel bir duruşu vardı. Meydan okuyordu adeta. Bu olay kimliðimin dışlanmışlıðı ile tanışmamdı. Bir civcive bile tahammülleri yoktu. Kürdün civcivi bile ölmeliydi onlar için. Ama biri kurtulmuş ve büyümüştü. Bizler gibi yaşamayı ve yaşamıyla umut olmayı başarmıştı" diye anlattı.

GÜNEŞSÝZ BÝR YAŞAM OLMAZ

2,5 yıldır tutuklu olan 21 yaşında ki Jiyan Polat, direnişin onun için ne anlama geldiðini şöyle anlattı, "Bende bir Kürt bireyi olarak, Ýmralı'daki tecridin kırılması için rolümü oynamak istiyorum. Bunu halkıma bir borç olarak görüyorum. Ýsmim gibi yaşamayı çok seviyorum. Bu borcu ödeyebilmek için en sevdiðim yaşamdan vazgeçmeyi göze alıyorum. Güneşle aydınlanmamış böyle bir yaşamı da zaten istemiyorum" diye konuştu.

Yasemin Aslan 2008 yılından beri tutuklu, "Acaba eylemimizin sebebini biliyor musunuz? Eylemimizin sesini duyabiliyor musunuz? Eylemimizin dilinden anlıyor musunuz? Duygularımızı hissedebiliyor musunuz?" diye soran Aslan, "Dilimiz asimile olmaya doðru gidiyor, baş ve bedenimiz birbirinden ayrılıyor, akıl ve yürek seslerimiz birbirinden kopartılıyor. Bizler hep beraber özgürlük orkestrası olacaðız. Onurlu bir ölüm, esir-köle, asimile ve anlamsız bir yaşamdan daha anlamlıdır. Bu esasla yüzümüzü Güneş'e döndük ve diyoruz ki; direniş yaşamdır" diye konuştu.

ÖLÜMLERDEN AKP SORUMLUDUR

16 Nisan 2012 tarihinde tutuklanan Ruşan Gültekin de "Her şeyi göze alarak bu direnişe başladık. Artık oyalama taktikleri ve yaratılmak istenen sahte umutlara dur demek için, bedenlerimizi açlıða yatırdık. Geri adım atmayacaðız, finaldeyiz. Olası ölümlerden ve ya sakatlıklardan başta AKP hükümeti olmak üzere bu çıðlık karşısında duyarsız kalan kesimler sorumludur" dedi.