Suruç gazisi Güneş Erzurumluoğlu: Suruç'a yine giderim

Suruç katliamından ağır yaralı olarak kurtulan ve tedavisi hala devam eden Güneş Erzurumluoğlu 19 yaşında tanık olduğu katliam ve değişen hayatına rağmen, "Suruç'a yine giderim" diyor.

Suruç'ta 33 devrimcinin öldürüldüğü katliam, Türkiye halkları bakımından büyük bir dönüm noktası oldu. Kobane'nin inşasına katılmak isteyen devrimcilere yönelik DAİŞ saldırısı, savaş sürecini yeniden başlatırken, yüzlerce insanın hayatını da kökten değiştirdi.

Katliamda anneler ve babalar çocuklarını, ablalar kardeşlerini, çocuklar anne ve babalarını, gençler yoldaşlarını, dostlarını, aşklarını kaybetti. Kimisi de aylar süren tedavinin ardından yeniden hayata dönerken, Suruç yüzlerce kişinin içinde bir yara olarak kaldı.

Suruç'u içinde ve bedeninde bir yara olarak taşıyanlardan biri de Güneş Erzurumluoğlu.

Güneş, henüz on dokuz yaşında. Suruç'tan önce Adana'da yaşıyordu. Ancak hala devam eden tedavisi nedeniyle Kocaeli'ne yerleşti.

BEDENİM SANKİ BANA AİT DEĞİLDİ

O gün sırtından giren bir şarapnel parçası omirilik kemiğinde kırığa yol açtı, ardından akciğerini parçaladı. Günlerce sadece sağ kolunu hareket ettirebildi. Boyundan aşağısını hissetmiyordu. O günler için "Bedenim sanki bana ait değildi, onu bir türlü hareket ettiremiyordum" diyor. Şimdi ise sağlık durumunda büyük bir ilerleme oldu.

Birçok gibi hayatında artık Suruç'tan öncesi ve sonrası var.

Öncesinde politikayı kendisine uzak görüyor. "Arkadaşlarım Yağmur Taş ve Tülin Gür'den farklı bir yaşamım vardı" diyor.

Yağmur ve Tülin de, Suruç vahşetinden yaralı olarak kurtulan sosyalist gençlerden.

'BEN HALAY ÇEKMEYİ BİLE BİLMEM'

Güneş, Yağmur ve Tülin'in Kobane'ye gideceğini öğrendiğinde, "Artık bir şeyler yapmam gerekiyor" diyerek gitme kararı alıyor. Ancak bu süreç O'nun için hiç de kolay olmuyor. Günlerce düşündüğünü anlatıyor: "Çok kez de uykularımı kaçırdı. Hayatımda ilk kez hiç tanımadığım insanlarla yolculuk yapacaktım, aynı çadırda kalacaktım. Mesela halay çekebilecek miydim? Ben halay çekmeyi bile bilmem. Günlerce yıkanmadan durabilecek miydim?"

Kararını verip yola çıkıyor. Ancak öncesinde onlarca genç gibi topladıkları yardımların tek tek tasnif edilip paketlenmesinde çalıştı. O gün yaşadığı mutluluğu büyük bir keyifle gülerek anlattı: "Halay müzikleri açtık. 'Güneş bak, sen müziği öğren, yolda sana söyletirim' diyen Fecri vardı. Yanımda bana sürekli yardıma hazır olan Yağmur vardı. Çok eğlenceli bir gün geçirdik. Akşam tanımadığım birbirinden güzel insanlar geldi ve gece yarısı Adana'dan yola çıktık. Yolculuğumuz da çok eğlenceliydi."

Kobane yolculuğunun hayatında bir değişiklik yapacağını düşünüyordu. Ancak, "Böylesine bir değişiklik beklemiyordum" diyor.

Hayatında çok büyük bir değişiklik oldu. Birlikte yolculuk yaptığı yoldaşlarının Keke'si Yunus Emre Şen ile Okan Pirinç'i kaybetti. Amara Kültür Merkezi'nin önüne geldiklerinde sımsıkı sarıldığı Cebo'yu, Cebrail Günebakan'ı kaybetti.

GÖZÜMÜN ÖNÜNDE KIZILLIK VARDI

Hayatında ilk kez katıldığı bir politik eylemde bir katliama tanık oldu. Yaşadıklarının her anı da hafızasında. Sanki o görüntüleri özellikle korumak istiyor: "Açıklama yapıldı. Biz yine Tülin, ben, Yağmur şeklinde duruyorduk. Bilmediğim sloganlara elimden geldiğince eşlik etmeye çalışıyordum. 'Arin'den Sibel'e yürüyoruz zafere' dedikten sonra bir şey olduğunu hissettim. Havalandım gibi hissettim. Ama bomba olduğunu anlamadım önce. Gözümün önünde bir kızıllık vardı ve yere düşüne kadar gözüm açıktı. Yere düşmüşüm. Bir anda uyandım. Bir toz bulutu gibi. Her şey ağır çekimde. Bir şeyler oluyordu ama ne olduğunu anlamıyordum. Bir duman, bir sis."

Sonrasında kalkmaya çalışıyor ama bir türlü kalkamıyor. Nefes almakta zorlanıyor. Bomba patladığını yavaş yavaş anlıyor. Sürekli kendine "Uyuma sakın, uyursan ölürsün" diyor ve ardından hareket eden tek yeri olan sağ kolunu sallayarak hayatta olduğunu göstermeye çalışıyor.

Sonra kargo tulumba hastaneye kaldırılıyor ve hala da devam eden bir hastane süreci başlıyor.

Tedavisinde büyük bir aşama kattetti Güneş. Sevinerek daha önce hiç hissetmediği ve hareket ettiremediği kolunu kaldırıp indiriyor, "Kolumu hiç oynatamıyordum. Şimdi çok güzel bir şekilde kaldırıp indirebiliyorum, parmaklarımı biraz biraz oynatabiliyorum" diyor ve ekliyor: "Boynumdan aşağımı hissetmiyordum ve kullanamıyordum. Şimdi göbeğime kadar indi. Ayrıca volker dediğimiz dört ayaklı değnek yardımı ile ayakta durabiliyorum. Doktorlarım çok kısa bir süre içinde eskisi gibi yürüyebileceğimi söylüyorlar. Akciğerim de düzeldi. Bazen çok konuştuğum zamanlarda nefesim yetmiyor."

Yeniden gülüyor.

Mayıs ayında ayağa kalkmayı planlıyor. O kadar kararlı ki; 'Kesin kalkar' diye aklımdan geçiyor.

BANA DAVA AÇACAKLARINA GİZLİLİK KARARINI KALDIRSAYDILAR

Güneş sadece katliamın bedeninde ve ruhunda yarattığı yaraların tedavisi ile uğraşmak zorunda kalmadı. Bu süreçte, devlet de devletliğini yaptı, Güneş'e dava "MLKP ve TKP/ML'nin propagandasını yaptığı" iddiasıyla dava açtı. Gerekçe ise sosyal medyada paylaştığı ajans haberleri.

Hakim Güneş'in evine gitti, mahkeme kuruldu. Güneş ilk duruşmada beraat etti. Yorumu ise şöyle: "Bizim hakkımızda davalar açmak yerine, Suruç dosyasındaki gizliliği kaldırıp bir ilerleme kat etselerdi, daha iyi olurdu."

SURUÇ'LA BÜYÜDÜM, SURUÇ'LA BİLİNÇLENDİM

Genç yaşında tanık olduğu bu vahşet ve yaşadıkları için ne düşünüyor? Pişman mı, öfkeli mi? Duygusu ne?

Güneş neler hissettiğini, düşündüğünü açıkça anlattı: "İlk zamanlarda benim için dünyanın en zor şeyiydi. Karşıma bir kanser hastasını da getirseniz, 'Benden kötüsü yok' diyebilecek kadar bencildim. O günlerde çok ağladım. 'Siyasetiniz batsın, Suruç'unuz batsın, keşke gitmeseydim' dedim. Aslında bunlar da benim için normaldi. Henüz 19 yaşındayım. Olgun karşılamaya çalışsam da... Olmadı ilk günlerde. Ama bugün ise çok farklı benim için. Ben Suruç'la büyüdüm, Suruç'la olgunlaştım, bilinçlendim. Hayata nasıl bakmam gerektiğini Suruç'la gördüm. Çok zor bir süreç geçirdim. Hala da geçiriyorum. Ama şu anda 33 canımız için her şeyi yapacağıma eminim. Belki biraz eksik ama o zamankinden daha fazlayım. Bedenen eksik görünebilirim ama o zamankinden daha fazlayım. 19 Temmuz'da belki bir beden bütünlüğüm vardı ama ben o gün ruh ya da bilinç bütünlüğünden yoksun olduğumu Suruç'la anladım. Şimdi ise daha fazlayım. Daha bir Güneş'im."

Son soru: Yeniden gider misin?

Hiç tereddütsüz "Giderim" diyor. Sonra hareketsiz duran ayaklarına bakarak, "Şimdi bile giderim" diye ekliyor.

Ayağa kalktığında ilk yapacağı şeyi anlatıyor: "Elazığ ve Van'da giderek Cebo ile Keke'nin mezarlarını ziyaret edeceğim. Önce yoldaşlarımın yanına gideceğim, onlarla görüşeceğim. Sonrasında onların bana devrettiği görevleri sırtlanacağım ve yoluma devam edeceğim. Onlar ellerinde bir bayrakla yolun bir çizgisinden başladılar. Şimdi de bayrağı bize devrettiler. Ben de diğerleri gibi devraldığım bu görevi hakkıyla yapacağımın sözünü ailelerine ve onlara veriyorum."^

...