Suriye üzerine yapılan hesaplarda kaybedenler ve kazananlar- Seyit Evran
Suriye üzerine yapılan hesaplarda kaybedenler ve kazananlar- Seyit Evran
Suriye üzerine yapılan hesaplarda kaybedenler ve kazananlar- Seyit Evran
Suriye’de 15 Mart 2011’de devrim adıyla başlayıp ardından uluslararası birçok gücün elini sokmasıyla iç savaşa dönüşen çatışmalar dördüncü yılında. Savaşın bu denli sürmesi ve iç savaşa dönüşmesinin temel nedeni uluslararası güçlerin Suriye üzerinde yaptıkları hesaplar ile yaptıkları planlardı. Başta ABD, Rusya olmak üzere, Katar, Ürdün, Suudi Arabistan, Türkiye gibi bölge ülkelerin hiç birinin planları tutmadı. O yüzden plan yapan ülkelerin bazıları kaybederken hiç hesapta olmayan bazı güçler ve halklar ise kazançlı çıktı. İşte her şey bu noktadan sonra değişti.
PLANLAR
Bölge üzerine yeni müdahale planları, ABD yani kapitalizmin öncülüğünde 2001’de ikiz kulelere saldırı ile başladı. Bu saldırı ardından başlayan müdahale silsilesi, ABD öncülüğünde ‘terörle’ mücadele adıyla bölgeyi yeniden dizayn etme, egemenliğini ve yayılmacılığını tamamlama plan ve projesiydi. Çok geçmeden bu projenin adı da belirlendi. Buna BOP yani Büyük Orta Doğu Projesi denildi. Ancak bu projenin uygulanmasında Yeni Dünya Düzeni projesi için uygulanan ve başarısız kalan planların içinde olan direk askeri müdahalelerle olmayacaktı. Çünkü bu türden müdahaleler bölgede onay görmemişti. Bölgenin kültürel alt yapısının yabancılara karşı direnci ile karşı karşıya kalmıştı. Bundan dolayı bölgenin iç dinamiklerinden inanç, örf, adet ve geleneklerine göre projenin uygulanması için bir oluşuma gidildi. Bunun adına ılımlı İslam Projesi denildi. Bu yüzden AKP ABD’de üslenen Gülen Cemaati’nin de desteğiyle özelde Türkiye en genelde ise bölge için geliştirilen bir proje oldu. AKP böyle bir projenin ürünüdür. Onunla planlanan ise ABD bölgede Irak şahsında başlattığı müdahaleyi siyasal, kültürel ve toplumsal müdahaleyle tamamlamaktır. Bundan dolayı AKP oluşturulduğu gibi iktidara taşındı. Ve çok geçmeden de bölge genelinde AKP’ye büyük bir sempati kazandırıldı. Tunus ve benzer ülkelerde AKP ve onun amblemiyle partiler kuruldu. Bu adımlardan sonra bölge düzeyinde planlanan müdahaleler süreci başladı.
2011 yılı Ocak ayında Tunus’ta başlayıp ardından Mısır, Libya ve Suriye’ye kadar uzanan süreç bir boyutuyla bununla bağlantılı bir süreçtir. Ancak burada göz ardı edilmemesi gereken nokta halkların diktatörlerinin yönetimi altında yaşadıkları uzun yıllarda onlara karşı özgürlük taleplerinin yükselmesinin de burada okşandığıdır.
2011 YILINDAN GÜNÜMÜZE BÖLGEDE ORTAYA ÇIKAN GERÇEKLER
2011 yılı ocak ayında Tunus’ta ayaklanmalar başlayıp devrimle sonuçlanınca bölgeyi boydan boya bir ayaklanmalar süreci sardı. Çok geçmeden kısa süre içinde bu ateş Mısır’ı sardı. Ardından Libya’ya geçti. Libya’da tıkanır gibi oldu. Ancak yoğun müdahalelerle orada sonuca gitti. Çok geçmeden aynı ayaklanmalar Suriye’de başladı. Ancak Suriye’ye gelene kadar diğer ülkelerdeki devrimin rengi de ortaya çıkmaya başladı.
Tunus, Mısır, Libya’da halkın gerçekleştirdiği devrime Müslüman Kardeşler hakim olmuştu. Halkın yaptığı devrimi kendi iktidarlarına dönüştürmeye başladı. Müslüman Kardeşlerin iktidara gelişi ılımlı İslam olarak adlandırılıp AKP somutunda ifadesini bulan yapı ile birleşti. Bu durum Türkiye’nin bölgedeki etkinliğini İslam adıyla arttırması anlamına geldi. Mısır’da Mursi’nin iktidara gelmesi tamamen Türkiye’nin hâkimiyeti demekti.
SURİYE SAVAŞINDA KAYBEDEN GÜÇLER
Müslüman Kardeşler’in adım adım bölge genelinde iktidara gelişi ve AKP’nin bu yapı ile aynı zihniyette olması ABD’nin bu konuda tavır değişikliğine gitmesine neden oldu. Bundan dolayı ABD Suriye’deki sistem karşıtı yapılara diğer ülkelerdeki kadar destek sunmadı. Zira Müslüman Kardeşlerin Suriye’de de iktidara gelmesi demek, AKP’nin bölge genelinde artık zapt edilmez bir konuma gelmesiydi. Bunun yanı sıra bu yönlü gelişme aynı zamanda ABD’nin bölgedeki temel müttefiki olan Israil’in varlığının da tehlikeye girmesi demekti. ABD’nin bu adımlarına karşı AKP’de çok önemli adımlar attı. ABD Müslüman Kardeşler’in Suriye ile hedefine ulaşması önünde engel olurken bu aynı zamanda AKP’nin de hedeflerine ulaşması önünde engel demekti. O yüzden ABD’nin bu adımına karşılık AKP ise Cephet El Nusra gibi El Kaide kökenli hareketleri destekleyen yeni adımlar attı. ABD’nin El Nusra’yı terörist örgütler listesine almasına rağmen Türkiye Cilvegözü, Tel Abyad ve Serêkaniyê kapılarına kadar ki sınır kapılarını El Nusra’ya teslim etti. ABD ile AKP yönetimindeki bu çelişki ve çatışma 2012 yılında AKP ile Cemaat arasındaki çatışma biçiminde kendisini dışa vurdu. Cemaat ile AKP arasındaki çatışma özünde AKP ile ABD arasında Müslüman Kardeşler üzerinde başlayan itilafın sonucuydu.
Kobanê saldırılarıyla ABD ile Türkiye arasında derinleşen gerilim, bu çelişki ve çatışmanın sonucudur. ABD’nin öyle çok Kürtleri çetelere karşı savunan bir güç olmasından ileri gelen bir durum değil. Yükselen değer Kürtler olunca ki yine içinde ABD’nin kendi Kürtünden yana bir oluşuma Rojava’ya götürme yaklaşımı, Türkiye’yi bu emeline ulaşmama çabasıdır. ABD’nin aldığı tavrın anlamı bu dur. Bundan dolayıdır ki, Türkiye Cumhurbaşkanı R. Tayyip Erdoğan, Müslüman Kardeşler projesinin Suriye’de de yaşam bulması ve bölgenin efendiliğine soyunma emelinden ötürü durmadan ÖSO diyor. ÖSO adıyla söz ettiği grupların tamamı ise kendi içinde palazlandırdığı, Urfa, Antep ve Hatay’da yaptırdığı toplantılarla farklı zamanlarda Kürtlere saldırttığı böylece amacına ulaşmak istediği guruplardır. Kobanê içinde ısrarla ÖSO demesinin altında bu gerçeklik yatıyor.
ABD ile AKP şahsında Türkiye arasında ortaya çıkan ve giderek derinleşen çelişkide şu ana kadar ortaya çıkan sonuçlar Türkiye’nin kaybettiği yönündedir. Zira ABD içinde onlarca oyun, entrika, plan da olsa bölgede etkili olan Kürtlere dayanmaya başladı. Türkiye ise Kürtlere karşıtlık yönündeki tutum ve tavrını berrak bir biçimde göstererek DAİŞ’le aynı kefeye düşmüş durumda. O yüzden mevcut durumda Suriye üzerinde yürütülen egemenlik mücadelesinde şimdilik en fazla kaybeden ülkenin Türkiye olduğunu söylemek yanlış olmaz.