Strasbourg direnişçilerinden Avrupa kamuoyuna çağrı

Strasbourg’da 66 gündür açlık grevi yürüten 14 aktivist arasında yer alan KCDK-E Eşbaşkanı Yüksel Koç, Avrupa kamuoyuna yaptığı çağrıda, daha güçlü destek istedi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki tecridin kırılması için 13 arkadaşıyla birlikte 66 gündür açlık grevinde olan KCDK-E Eşbaşkanı Yüksel Koç, açlık grevcileri adına Avrupa kamuoyuna çağrıda bulundu.

Koç mektubunda, 55 yaşında ve iki çocuk babası olduğunu hatırlatırken, “30 yıldan bu yana Almanya’da oturumu olan, çalışan, aktif siyaset yapan, bünyesinde 457 kurum ve derneği barındıran Avrupa’da en büyük Kürt sivil toplum örgütü KCDK-E’nin eş başkanıyım” dedi.

Açlık grevcilerinin sağlık sorunlarının giderek ağırlaştığına dikkat çeken Koç, neden açlık grevinde olduklarını, tecridin ne anlama geldiğini ve Avrupa kamuoyundan beklentilerini yazdı.

NEDEN AÇLIK GREVİNDEYİZ?

Koç’un, açlık grevinin 64’üncü günü olan 18 Şubat’ta yazdığı mektup şöyle:

“Sayın Abdullah Öcalan, hukuk dışı bir şekilde, korsanca kaçırılarak Türkiye’ye getirildiği 15 Şubat 1999 tarihinde bu yana Marmara Denizi’nde bulunan İmralı Ada Hapishanesi’nde ağır bir tecrit altında tutulmaktadır. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin 18 Mart 2014’de verdiği kararda olduğu gibi bu tecrit ile sözleşmenin 3. Maddesinde düzenlenen işkence yasağı ihlal edilmiştir. Tecrit uygulamasının işkence hali aldığının belirtilmesine karşın zaman içerisinde tecrit daha da ağırlaştırılmıştır. Sayın Öcalan 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana avukatlarıyla görüşememektedir. Ailesi ile 2015-19 arasında, son dört yılda ancak iki (2) kez görüştürülmüştür. Bu her iki görüşme de açlık grevleri eylemlerinin sonucu olarak yapılabilmiştir.

KCDK-E başta olmak üzere birçok Kürdistanlı, Avrupalı kurum, inisiyatif ve değişik gruplar, bu ağır tecridin kalkması amacıyla, tüm bu zaman içinde sayısız demokratik eylem ve etkinlikler gerçekleştirmiştir. Yine ulaşılabilecek tüm yerel, ulusal ve uluslararası kurumlarla görüşmeler yapılmıştır. Maalesef CPT gibi ilgili uluslararası kurumların ve Avrupa Devletlerinin sessizliği Türkiye`nin bu siyaseti daha da derinleştirmesine neden olmuştur. Bu tablo içerisinde, bizler de kendi bireysel inisiyatifimizle de olsa, Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kalkması ve barışçıl bir iklimin hakim kılınması için ağır sonuçlara yol açacak bir eylem biçimi olan süresiz dönüşümsüz açlık grevini seçmek durumunda kaldık. Beklentimiz, bu eylemimizle Avrupa toplumunun da desteğiyle, ilgili kurumlar ve hükûmetlerin harekete geçmesini sağlamak ve taleplerimizin kabul edilmesinin önünü açmaktır.

SAYIN ÖCALAN’A UYGULANAN TECRİT NE ANLAMA GELMEKTEDİR?

Açlık grevi eylemimizin temel amacı Sayın Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılmasıdır. Tecrit bir işkencedir ve işkence bir hak ihlali dahası bir insanlık suçudur. Ama aynı zamanda Sayın Öcalan üzerindeki tecridin derinleştirilmesiyle AKP-MHP hükümeti, halka ve demokratik siyasete karşı büyük bir saldırı ve şiddet sürecini de başlatmıştır. Cizre, Şırnak, Nusaybin başta olmak üzere pek çok Kürt kenti ağır silahlara yıkılmış adeta harabeye çevrilmiş, iki yüzü aşkın genç bodrumlarda yakılmıştır. HDP eş başkanları, milletvekilleri, belediyelere başkanlarının aralarında olduğu on bine yakın siyasetçi tutuklanmış, belediyelere kayyumlar atanarak gasp edilmişlerdir. Türkiye’de barış istedikleri için binlerce akademisyene davalar açılmış, işten atılmış, gözaltı ve tutuklamalara maruz kalmışlardır. Aynı şekilde insan hakları savunucuları, gazeteciler, kısaca muhalif olan herkese baskı uygulanmıştır. Bu şiddet siyaseti, Suriye’deki Kürtlere, Asurilere, Araplara karşı da sürdürülmüş, Efrin’de etnik temizlik uygulanmış, bölge Türk devletince işgal edilmiş ve türkleştirme politikası uygulanmıştır. Êzidî Kürtlerin yaşadığı Şengal ve Güney Kürdistan bombalamış ve siviller katledilmiştir.

Tüm bu politikalar 2013-2015 yılları arasında Sayın Öcalan’la yürütülen müzakerelerin Erdoğan’ın talimatıyla bitirilmesinden sonra hayata geçirildi. Önce sayın Öcalan’a tecrit uygulandı, ardından Kürtlere ve tüm muhaliflere karşı savaş ve baskı politikası hayata geçirildi. Oysa 2013-2015 yılları arasında Sayın Öcalan’la Türk devleti arasında müzakereler yürütüldüğü dönemde çatışmalı ortam durmuş, hiçbir can kaybı yaşanmamıştır. Türkiye’de herkes Kürt sorunun çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesi için düşüncelerini ve fikirlerini özgürce söylüyor, yazıyor ve bunun için çaba harcıyordu. Ortadoğu’da ilk defa Rojava’da uygulanan kadın özgürlükçü ve tüm kimliklerin, inançların özgür eşit ortak yaşam projesi, Sayın Öcalan’ın önerisiyle kurulan HDP projesiyle Türkiye’de de yaşam bulmuştur. HDP, 7 Haziran 2015, yüzde onüç oy oranıyla, Kürt, Türk, Ermeni, Asuri, Laz, Çerkes, Alevi, Êzidî, Hristiyan, Müslüman ve eşit kadın temsiliyetini parlamentoda bir araya getirmiştir.

Bu barışçıl ve demokratik ortam, Erdoğan’ın müdahalesiyle adım adım ortadan kaldırılmıştır. AKP_MHP hükümetinin topluma sadece daha fazla savaş, şiddet, kurşun, militarizm vaat ettiği bir döneme girilmiştir. Bu süreç rejimi dönüşüme uğratarak Erdoğan’lı tek adam diktatörlüğünü hakim kılınmıştır. Tecrit, savaşın derinleşmesine ve otoriter, diktatöryal bir rejime evrilmesine yol açmıştır.

‘Öcalan’a Özgürlük İnisiyatifi’ni oluşturan bizler, kurum yöneticileri, siyasetçi, eski HDP milletvekilleri, gazeteci, hukukçu, akademisyen, kadın hakları savunucuları ve aktivistler olarak; 7 Kasım’da HDP milletvekili ve DTK Eş Başkanı sayın Leyla Güven’in Diyarbakır Zindanında başlattığı süresiz ve dönüşümsüz açlık grevini ve taleplerini destekliyoruz. Leyla Güven’in talepleri bizim de taleplerimizdir. Bu talepler Türkiye Cezaevlerinde 313 siyasi tutuklu, Güney Kürdistan, İngiltere, Hollanda, Kanada, Almanya (Duisburg, Nürnberg, Kassel), Avusturya’da açlık grevine giren herkesin ortak talebidir. Sayın Öcalan’ın 12 Ocak 2019 günü kardeşiyle çok kısa görüştürülmesi ve Leyla Güven arkadaşımızın cezaevinden serbest bırakılması, direnişimizin bir sonucu olmakla birlikte taleplerimizi karşılamaktan uzaktır.

Tüm kamuoyunun bilmesini isteriz ki; bizler yaşamı çok seviyoruz, ölmek için değil yaşatmak için bu eylemi seçiyoruz. Savaş ve katliamlara karşı yaşamın öne çıkması ve ölümlerin durması için bedenimizi tıpkı Gandi gibi açlığa yatırdık. Bizler sadece Kürt halkı için değil Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu’daki tüm halkların, etnik ve dinsel kimliklerin özgür ve eşit bir şekilde ortak yaşaması için, herkesin demokratik ve özgürlükçü bir ortamda yaşama hakkını sağlamak adına bu eylemi yapıyoruz. Tüm insanları seviyoruz, onların yaşamlarını korumak, özgür ve demokratik bir ortamda yaşamlarını sağlamak için son bir çare olarak kendi yaşamımızı ortaya koyarak bu eylemi yapıyoruz.

AVRUPA KAMUOYUNA ÇAĞRIMIZDIR…

Avrupa kamuoyunun, Avrupa halklarının, sivil ve siyasi oluşumlarının bu insani taleplerimizi desteklediğini biliyorum. Ancak bu desteğin daha da büyümesi gerekiyor. Açlık grevimizin 64. gününde benim ve 7 arkadaşımın sağlığı artık kritik bir noktadadır. Buna rağmen bizler taleplerimiz kabul edilene kadar eylemimize devam edeceğiz. Herhangi bir ölümün olmaması ancak taleplerimizin kabulü için herkesin elinde geleni yapmasıyla mümkündür.

Demokratik ve meşrutaleplerimizin desteklenmesi adına Avrupa Kamuoyunu, hükümetlerini ve karar alıcı merkezleri harekete geçirmek için dayanışmalarını yükseltmeye çağırıyoruz.”