Strasbourg’daki direnişin diplomatik sonuçları

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik tecride karşı bugün 66’ncı gününe giren süresiz-dönüşümsüz açlık grevi, Avrupa kamuoyundan yoğun destek gördü. Sadece Strasbourg’da 200’ün üzerinde görüşme gerçekleşti. Hedef desteği büyütmek.

Öcalan’a yönelik tecridi kırmak, AKP-MHP faşizminin tecritle halklar üzerinde kurduğu baskı sistemini yıkmayı amaçlayan açlık grevleri, hem Kürt halkından hem de Avrupa ve ulusal düzeydeki siyasetçilerden destek gördü.

Açlık grevine paralel olarak yoğun bir kamuoyu çalışması yürütüldüğü dikkatlerden kaçmazken, bugüne kadar daha çok kurumlar ve siyasi partiler nezdindeki desteğin giderek daha geniş toplum kesimlerine mal edilmesi hedefleniyor.

Avrupa Konseyi (AK), Avrupa Parlamentosu (AP), İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) gibi Strasbourg’daki kurumların yanı sıra siyasi partiler, sivil toplum kuruluşları ve onlarca farklı diğer kurumla yapılan görüşmelere ilişkin, eylemcileri başından beri yalnız bırakmayan Fransa Demokratik Kürt Konseyi (CDK-F) Diplomasi Sözcüsü Agit Polat’la görüştük.

AKPM ÖCALAN’IN ADINI ANARAK, TECRİDİN DURMASINI İSTEDİ

Açlık grevi eyleminin başladığı 17 Aralık’tan sonrasının Noel ve Yılbaşı tatillerine denk gelmesi nedeniyle görüşme ve başvuruların çok az olmasına rağmen Ocak ayından itibaren direnişin etkisini gösterdiği görüldü.

Bu anlamda özellikle Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi (AKPM)’nin oturumları ile Avrupa Parlamentosu’nun Ocak ve Şubat ayı Strasbourg oturumları öne çıktı.

AKPM’de başta Birleşik Avrupa Solu (GUE) ile AP’de Avrupa Birleşik Solu-Kuzey Yeşil Solu (GUE/NGL) gibi gruplar öncülüğünde onlarca parlamenter, doğrudan açlık grevlerini sahiplendi. AKPM oturumlarının olduğu 21 Ocak günü çok sayıda parlamenter Leyla Güven resimleri ve tecride son verilmesini isteyen dövizlerle eylem düzenledi. Bu eylemin olduğu AKPM oturumları boyunca sürdürülen diplomasi çabalarının da yarattığı duyarlılıkla ilk kez bir karar tasarısında doğrudan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın adı anılarak, tecride son verilmesi istendi.

Karara ilişkin ANF’ye bilgi veren Fransa Demokratik Kürt Konseyi (CDK-F) Diplomasi Sözcüsü Agit Polat, “Şu ana kadar diplomatik çalışmalar gerçekleştirildi ve bunlardan en önemlisi AKPM bünyesinde gerçekleştirilen çalışmalardı ve karar niteliğini taşıyan şu an itibariyle diyebileceğimiz, AKPM’de alınan karardı. 20 yıllık uluslararası komplo sürecinde ilk defa Kürt Halk Önderi’nin ismi zikredilerek, bir karar alındı. Bu çok önemli bir gelişmeydi” diye konuştu.

AP’DE ‘İKİ YÜZLÜ’ TUTUMA RAĞMEN DESTEK ARTIYOR

Benzer şekilde AP’nin Strasbourg oturumlarının sürdüğü 15 Ocak’ta GUE/NGL öncülüğünde bir araya gelen aralarında İngiliz Julie Ward, Kuzey İrlandalı Martina Anderson ile Kıbrıslı Takis Hadjigeorgio’nun da bulunduğu çok sayıda parlamenter, tecride karşı duruş sergilediler.

AP içindeki eylemde açılan İngilizce pankartlarda ‘Abdullah Öcalan’a özgürlük’, ‘Abdullah Öcalan’a yönelik tecride son’, ‘Leyla Güven’e özgürlük’ yazılıydı. Çok sayıda basın organının bulunduğu bir salonda düzenlenen eylemde, tecride karşı açlık grevlerine destek verilirken, İşkenceyi Önleme Komitesi (CPT) ve AP’ye harekete geçme çağrısı yapılmıştı. Aynı gün AP’de düzenlenen bir basın konferansıyla da Avrupa ülkelerinin barıştan yana tavır alması ve tecride karşı durmaları istenmişti.

AP’deki parlamenterlerin büyük bir kısmının iki yüzlü bir tutum takındığına dikkati çeken İngiliz parlamenter Julie Ward, Türkiye ile ilgili gerçeklerin bilinmesine rağmen isim vermeden AP içindeki Halk Partisi (PPE) ve Sosyal Demokratlar (PES) gibi grupları eleştirmişti. Ward, birçok parlamenterin Türkiye’ye ilişkin görüşlerinin kendileri gibi net olduğunu ancak çıkar ilişkileri çerçevesindeki bazı endişeler nedeniyle kesin tavır takınamadıklarına dikkati çekmişti.

AĞIRLIK AKPM KARARININ UYGULANMASINA VERİLECEK

AKPM’de alınan karar sonrasında önemli olan uygulama olduğuna dikkat çeken Agit Polat, “Türkiye’nin bu kararı uygulaması noktasında AK bünyesinde görüşmeler yaptık. En son Genel Sekreterlik’ten gelen cevap ‘verilen kararın uygulanması çerçevesinde Türkiye ile yakın temas sürdürüldüğü' yönünde idi” diye belirtti.

Polat, AK’nin tecride karşı kararın uygulanması yönündeki açıklamalarını “Bizim açımızdan tatmin edici ve de yeterli bir cevap değil elbette. Çünkü söz konusu olan bir Halk Önderi’ne uygulanan tecrittir. Ayrıca Kürdistan’da bir savaş gerçekliği var” diye yorumluyor.

Polat, önümüzdeki dönemde AKPM kararının uygulanmasının sağlanmasının temel amaçları olduğuna dikkat çekerken, şöyle diyor: “Bu aşamadan sonra önemli olan ikinci nokta ise, bu kararın uygulanmasıdır. Karar doğrudan, hem Önderlik hem de Türkiye’deki diğer tutsaklar için tecrit koşullarının kaldırılmasına dönük bir karardı. Fakat Türkiye ne düzeyde bu kararı uygulayacak, o şüphesiz farklı bir konu. Ama bizim bundan sonra AK’ye yönelik yapacağımız esas şey, bu kararın uygulanması konusunda baskı yapmaktır. Bu aşamadan sonraki süreç içerisinde, Türkiye’nin Kürt Halk Önderi ve diğer tutsaklar üzerinde uyguladığı tecrit politikasını kırmaya dönük çeşitli diplomatik temaslar sağlayıp, AK’ye baskı yapmaktır”

CPT SÖZLEŞMELER ÇERÇEVESİNDE SORUMLULUKLARINI YERİNE GETİMELİ

İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT) tecride karşı tutumunu da eleştiren Polat, bugüne kadar yapılan birkaç görüşmede kendilerine verilen yanıtların da ciddiyetten uzak olduğuna dikkat çekiyor.

Polat, şöyle devam etti: “CPT’nin gelinen gün itibariyle verdiği cevap ise ‘bizim onlara biçtiğimiz görevin daha altında bir görev ve yetki alanlarının olduğu’ şeklinde. Kürt halkının CPT’ye çok fazla anlam biçtiğine dair bir yaklaşım sergiliyorlar. Bu bizim açımızdan kabul edilecek bir şey değil elbette. Biz fazlaca bir anlam yüklemiyoruz. CPT’nin kendi yasaları ve sözleşmeleri çerçevesinde sorumluluklarını yerine getirmesini istiyoruz ve bunu kendilerine her defasında söylüyoruz.”

Yaptıkları son görüşmelerde CPT’nin de AK gibi ‘konu üzerinde çalışıldığı’ yönünde kaçamak cevap verdiğini söyleyen Agit Polat, “Bu söylemin bizim açımızdan bir değeri yoktur elbette. Mevcut sorun çözüme kavuşturulmamış durumdadır ve tecrit devam ediyor” dedi.

CPT’YE GÖRE ‘TÜRKİYE ZORLAYICI BİR TUTUM TAKINIYOR’

Buna karşın görüşmelerde CPT’ye açıkça ifade edilen nokta ise, cezaevleriyle birlikte 400’e yaklaşan açlık grevi direnişçilerinin büyük bir kısmının artık kritik safhaya geldiği. Agit Polat, şu bilgileri verdi: “Şu ana kadar net olarak bize söylenen, Türkiye’nin bu konuda zorlayıcı olduğu ve konuyu çözmek için çalıştıklarını söylemeleridir. Biraz daha bekleyip, sonuç alacaklarını ifade ediyorlar. Ama biz, biraz daha bekleyecek sabrımızın kalmadığını açık şekilde kendilerine ifade ettik.”

Polat, “Leyla Güven başta olmak üzere devam eden açlık grevi eylemlerinde kritik günlere geçilmesinden ve gelişebilecek herhangi olumsuz bir durumdan kendilerinin kaygılı olduklarını söylüyorlar. Bir ölüm durumunun ortaya çıkmasından kaygılılar ve böylesine bir durumun olmaması gerektiğini söylüyorlar” diye belirtti.

‘KARARLILIK CPT’Yİ KORKUTUYOR’

Açlık grevi direnişçilerinin eylemlerindeki kararlılığının da sorumluluğu daha da artan CPT’yi korkuttuğuna dikkat çeken Polat, bu izlenimlerini şu sözlerle ifade etti: “Arkadaşların kendi özgür iradeleriyle aldıkları ve kesinlikle hiçbir kurumun kararı olmayan bu eylemdeki kararlılıkları onları (CPT)’yi ciddi şekilde korkutuyor. Çünkü bu tecrit meselesinde kendilerinin sorumluluk payının ne düzeyde olduğunu biliyorlar ve bu durum onları korkutuyor. Her ne kadar bize ifade etmeseler veya açıklamasalar da, bu durumun kendileriyle ne düzeyde bağlantılı olduğunu biliyor ve bu kararlı eylemden çekiniyorlar.”

200’ÜN ÜZERİNDE KURUMSAL GÖRÜŞME

Açlık grevi direnişinin başladığı Aralık ayından ziyade tatiller nedeniyle görüşme trafiği, daha çok Ocak ayı başlarında yoğunlaştı.

Agit Polat’ın verdiği bilgilere göre, 66’ıncı gün itibariyle AP, AK, CPT gibi kurumların yanı sıra sadece Strasbourg’da 200’ün üzerinde çeşitli düzeydeki görüşme gerçekleşti. Görüşülenler arasında parlamenterler, AK ve CPT yetkilileri, doktorlar, aydınlar, çeşitli siyasi partilerin temsilcilikleri, kiliseler ve çok sayıda sivil toplum kuruluşu bulunuyor.

ULUSAL PARLAMENTOLAR VE HÜKÜMETLERİN DE GÜNDEMİNE GETİRİLDİ

Daha önce 2007 ve 2012 yıllarında tecride karşı düzenlenen 39 ve 52 günlük açlık grevlerine kıyasla mevcut direnişin AK ve AP’nin yanı sıra birçok ülkenin ulusal parlamentolarında da gündeme gelebilmiş olması. Eylemin ilk haftalarından itibaren başta Fransa, İsveç ve Almanya’da ulusal düzeydeki seçilmişlerin insan hakları boyutunun bir yana, Öcalan’a yönelik tecridin barışa yönelik bir tehdit olduğu gerçeğini çok net bir biçimde savundukları görüldü.

Almanya ve Fransa dışında İsveç, Danimarka, Hollandalı ulusal parlamenterler, tecridi ve süren açlık grevi eylemlerini kendi parlementolarında dile getirdiler. Almanya’da Sol Parti’nin (Die Linke) bu konuda sorumlu bir tutum izlediği ve Federal Meclis aracılığıyla konuyu hükümete sorduğu biliniyor.

16 Ocak’ta Sol Parti parlamenteri Michel Brandt’ın tecride karşı Alman hükümetine verdiği soru önergesine bir hafta kadar sonra verilen yanıtta, Öcalan’ın avukatları ve ailesiyle görüştürülmesi gerektiği vurgulanmıştı. AKPM’de tecride karşı kabul edilen karar tasarısının ardından ise bu sefer, ‘Almanya’nın özellikle AKPM’nin kararını selamladığı’ dile getirilmişti. Ancak Almanya’nın bu konuda Türkiye nezdinde adım atmadığı görülüyor. Bunun üzerine geçtiğimiz günlerde Gökay Akbulut tarafından yeni bir soru önergesi verildi ve açlık grevlerinde yaşanacak olası ölümler hatırlatıldı.

Benzer şekilde İsveç, Kuzey İrlanda ve İngiltere’den çok sayıda parlamenterin başta Leyla Güven olmak üzere açlık grevi direnişçilerine yönelik çabaları sürüyor.

Açlık grevindeki eylemcileri bugüne kadar onlarca parlamenter ve yerel yönetici de bizzat ziyaret ederek, desteğini sundu.

EN ÖNEMLİ DESTEK FRANSA’DAN

2017 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yüzde 20’ye yakın oyla Fransız solunun en güçlü temsilcisi konumundaki Boyun Eğmeyen Fransa (France Insoumise) partisinin lideri Jean-Luc Mélenchon, daha da ileri bir değerlendirme yaparak, Kürtlerin müttefikleri olarak görüldüğüne vurgu yapmıştı. 24 Ocak’ta Ulusal Meclis Dışilişkiler Komisyonu’nda tecride karşı Leyla Güven öncülüğündeki direnişi gündeme getirdiği konuşmasında Mélenchon, PKK’nin terörist örgüt olarak lanse edilip Kürtlere kötü muamele edildiğinin altını çizmişti.

Mélenchon, “Türk devletinin Kürtlere ilişkin zulüm dışında bir politikası yoktur. Ne mutlu ki (Kürtler) kendilerini savunuyorlar. Onlarca yıldır savunuyorlar. PKK bizim ittifakımızdır. Çünkü silahı DAİŞ’e karşı kullanıyorlar. Terörist bir örgüt değildir, savaşan bir örgüttür” derken, Türk devletine de açıkça ‘diktatörlüktür’ demişti.

Jean-Luc Mélenchon öncülüğündeki France Insoumise’in birçok milletvekili ya açlık grevcileriyle ya da bizzat Amed’e giderek tecride karşı destek verdikleri de biliniyor.

Ancak Fransa’da tecride karşı direniş çerçevesinde oluşan destek sadece France Insoumise ve hatta sol partilerle de sınırlı kalmadı. Ocak ayında onlarca France Insoumise ve Fransız Komünist Partisi (PCF) öncülüğünde onlarca parlamenter, direnişe destek amacıyla bir deklarasyon yayınladılar. Geçtiğimiz hafta ise Ulusal Meclis ve Senato’dan 41 kadın parlamenter benzer bir imza kampanyasıyla Emmanuel Macron hükümetinden tecride karşı direniş ve Rojava konusunda Kürtleri yalnız bırakmaması çağrısı yaptılar.

SAĞ PARTİLERİN PARLAMENTERLERİ DE HAREKETE GEÇTİ

Benzer şekilde yine bu ay içerisinde aralarında sağ ve soldan milletvekillerinin olduğu bir grup parlamenter, Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian’a yazdıkları mektupla, Öcalan’a yönelik tecridin kaldırılması için baskı yapılmasını istediler. Kürt Araştırmaları Grubu üyesi parlamenterler tarafından kaleme alınan mektupta sağ-liberal Bağımsız Demokratlar Birliği (UDI), ülkenin en güçlü sol muhalif partisi Boyun Eğmeyen Fransa (France Insoumise-FI), Fransız Komünist Partisi (PCF) ile Bretagne ve Korsikalı milletvekillerinin içinde olduğu LT Grubu üyeleri de bulunuyor.

Mektupta imzası bulunan parlamenterler şunlardı: Jean-Christophe Lagarde(UDI Meclis Grup Başkanı), Eric Coquerel (FI), Jean-Félix Acquaviva (Korsika-LT), Elsa Faucillon (PCF), Meyer Habib (UDI), Paul Molac (Bretagne-LT), Jean-Paul Lecoq (PCF), François Pupponi (Korsika-LT).

Her ne kadar Fransa’nın genel Suriye politikası ve Rojava direnişinde Kürtlerin vazgeçilmez partner olduklarını gösterdikleri gerçeği ortada olsa da, Fransısz hükümetinin son haftalarda özellikle ABD’nin Suriye’den çekilmesi sonrasında Kürtlerin Türk işgaline karşı yalnız bırakılmaması konusunda net bir tavır ortaya koyduğu da görülüyor.

SARI YELEKLİLER KOMPLO VE TECRİDE KARŞI KÜRTLERLE

Açlık grevlerinin başlangıcından bu yana siyasi partilerin yanı sıra en önemli destek aylardır Fransa sokaklarını terk etmeyen ve sosyal-ekonomik adalet için mücadele eden Sarı Yelekliler hareketinden geldi. Kasım ayından bu yana eylemlerinde tesadüfler sonucu aynı anda eylemde olan Kürtlere desteklerini vurgulayan Sarı Yelekliler, son olarak 16 Şubat’ta onbinlerce kişinin katıldığı Strasbourg’daki uluslararası komployu protesto eyleminde yerlerini aldılar.

Geçtiğimiz Cumartesi günü zafer işaretleri ve “Strasbourg sizinle” dev pankartı ile sahneye çıkan Sarı Yelekliler, açlık grevleri ile dayanışma içerisinde olduklarının mesajını verdi. Grup adına yapılan konuşmada şunlar ifade edildi: “Bizim yerimiz özgürlüğü içim direnen Kürt halkının yanıdır. Kahrolsun Erdoğan diktatörlüğü, yaşasın Öcalan, Öcalan’a özgürlük. Strasbourg halkı sizlerin yanındadır. Kürt halkı ile dayanışmamız sürecek.”

Fransız toplumunun dar ve gelirli milyonlarca üyesini temsil eden ve siyasi partilerle bağ kurmamaya özen gösteren hareketin, toplumun geneli nezdindeki destek oranı da halen yüzde 50’lerin çok üzerinde.

HALKIN KÜRTLERE BAKIŞI FRANSIZ SİYASETÇİLERİ GİRİŞİME İTTİ

Ülkeler düzeyinde henüz Türkiye’ye caydırıcılık niteliği taşıyabilecek somut kararların açığa çıktığını söyleyemeyeceklerini dile getiren CDK-F Diplomasi Sözcüsü Agit Polat, yine de önemli bir yol kat edildiği görüşünde.

Bu anlamda özellikle Fransız halkının Kürt halkına ve mücadelesine sempati duyduğuna dikkat çeken Polat, “Kürt halkı ve mücadelesini yakından tanıyor ve biliyor. Özellikle Kobane sürecinden sonra somutlaşan Fransız halkı ile Kürt halkı arasında bir yakınlaşma süreci de gelişti. Bu yakınlaşma süreci bu aşamadan sonra daha fazla ilgi ve alakaya dönüştü. Bundan dolayı Fransız kamuoyunun talepleri ve istekleri Fransız siyasetçileri üzerinde bir baskı oluşturdu. Bu baskı sonucu Fransız siyasetçileri Kürt mücadelesini benimsediklerini ve Fransız halkının taleplerinin yerine getirilmesi gerektiği yönünde önemli girişimlerde bulundu.”

HEDEF HÜKÜMETLERİN SORUMLULUK ALMASINI SAĞLAMAK

Gelinen aşamada hedeflerinin başta Fransa olmak üzere Avrupa ülkeleri hükümetlerinin kesin bir yaklaşım sergilemesini sağlamak olduğunu söyleyen Polat, “Girişimlerimiz bu yöndedir. Hükümetlerin sorumluluk almasını sağlamaya çalışıyoruz. Çünkü hassas dönemlere girdik. Leyla Güven başta olmak üzere, eylemcilerin durumu kritik aşamaya gelmiş durumda. Bu kritik evrede, devletler düzeyinde, hükümetler düzeyinde, Türk devletine tecridin kaldırılmasına yönelik, acilen bir karar aldırmaya çalışıyoruz” dedi.

ULUSLARARASI İMRALI DELEGASYONU HAREKETE GEÇTİ

Tecride karşı direnişin etki alanı her geçen gün genişlerken, aralarında eski İzlanda İçişleri ve Adalet Bakanı Ögmundur Jónasson’ın da bulunduğu Uluslararası İmralı Barış Delegasyonu da harekete geçti. Delegasyonda çok sayıda akademisyen, sanatçı, hukukçu, sendikacı, yazar, gazeteci ve insan hakları savunucuları yer alıyor.

11-16 Şubat tarihleri arasında Kürdistan ve Türkiye’de çok sayıda görüşme gerçekleştiren delegasyon üyeleri, Türk Adalet Bakanlığı’na yaptıkları taleplere halen cevap bekliyorlar. Ancak heyette yer alan İzlandalı eski bakan Ögmundur Jónasson, tecridin kaldırılmasına kadar çabalarının daha da genişleyerek, süreceğini vurgulamıştı.

KAMPANYALAR YAYILIYOR, GENİŞ KESİMLERE ULAŞILACAK

Açlık grevi direnişlerine yönelik diplomasinin daha çok siyasi partiler ve kurumlar nezdinde geliştiği görülürken, önümüzdeki günlerden itibaren Avrupa kamuoyunu daha fazla harekete geçirecek kampanyalar gündemde.

2 Mart tarihinde, Paris’te Fransız Kürt dostlarının katılacağı büyük bir eylemle aynı zamanda Fransız hükümetine doğrudan bir çağrı yapılması hedefleniyor.

CDK-F’ye göre bu eylem Kürt halkının organize ettiği bir eylemden ziyade, Fransız halkının öncülüğünde gerçekleşecek ve doğrudan onların taleplerini içerecek bir eylem olacak.

Eyleme ilişkin Agit Polat, “Bu eyleme özellikle Fransız dostlarımızdan, siyasetçilerinden, seçilmişlerinden, parlamenterlerden, senatörlerden, sivil toplum kuruluşlarından ve siyasi partilerinden ciddi bir katılım bekliyoruz” diye belirtti.

Ancak yeni kampanyada hedeflenen yazarlar, sanatçılar, gazetecilerle, akademisyenler, avukatlar gibi daha geniş bir aydın kesiminin desteği.

Polat, “Bir çalışma hazırlığımız var. Yani devam eden açlık grevleriyle ilgili doğrudan Fransız kamuoyuna çağrıda bulunmaya yönelik bir çağrı ve imza kampanyası çalışmamız var. Muhtemelen önümüzdeki hafta içerisinde açıklayacağız. Yani şu ana kadar daha çok siyasetçiler üzerinden çalışmalar yürüttük, bu sefer toplumun önde gelen şahsiyetleri ile toplumun çeşitli kesimlerini kapsayacak çalışmalar yürüteceğiz” diye konuştu.

Polat, tecridi kırmaya yönelik direnişin başarıya ulaşması için her türlü imkan ve araçların değerlendirildiğinin de altını çizdi.

SADECE FRANSA VE AVRUPA İLE SINIRLI KALMAYACAK

Öte yandan bu çalışmalar Fransa veya Avrupa ile sınırlı değil. Agit Polat, şöyle devam etti: “Başta Fransa olmak üzere bu çerçevede birçok Avrupa ülkesi ile görüşmeler sağladık. Yine Latin Amerika’ya kadar bu yönlü görüşmeler sağlandı. Bu anlamda çeşitli düzeyde diplomatik temaslarımız var.

Şunu belirtmekte yarar var: Yapılan ve de ortaya konan eylemselliklerle bir kamuoyu oluştu. Yapılan görüşmeler ayrıca bir kamuoyu oluşturdu. Bu kamuoyu çalışması sonucu oluşan duyarlılık Avrupa basınına da yansıdı. Avrupa basını Kürt Halk Önderinin 20’nci yılını geride bırakan esaretini ciddi ve yoğun bir ilgi gösterdi ve bunu işledi. Ve bu çalışmalarımızın çapının her geçen gün genişleyerek, bugüne kadar beklemediğimiz bir kamuoyu desteğine ulaşacağına inanıyoruz.”

Sonraki bölüm: Direnişçilerin Avrupalı kurumlara, halka ve Kürdistan’daki diğer parti ve güçlere mesajları...