Serhat Eren: AKP, AYM’yi fiilen kapatıyor

DEM Parti Eşbaşkan Yardımcısı Serhat Eren, AKP'nin Meclis'e getirdiği 8. Yargı Paketi ile AYM’nin fiilen kapatılmak istendiğini, herhangi bir olumlu reformdan söz edilemeyeceğini söyledi.

Yargı paketinin amacı adil yargılanmaya dair sorunları çözmek, hukuki güvenlik ilkesine uygun bir hukuk düzeni yaratmak değil, AYM’nin ara sıra önüne çıkardığı taşları formaliteden halı altına süpürmek olduğunu belirten DEM Parti Eşbaşkan Yardımcısı Serhat Eren, sahici bir yargı reformuna ihtiyaç olduğunu kaydetti.

Halkların Demokrasi ve Eşitlikçi Partisi (DEM Parti) Hukuk ve İnsan Hakları Komisyonu’ndan Sorumlu Eşbaşkan Yardımcısı Serhat Eren, ANF’ye konuştu. Bu paketle “örgüt üyesi olmamakla birlikte adına suç işleme” maddesiyle birçok kişiye ağır cezalar verileceğine dikkat çeken Eren, şunları söyledi: “Bu paketin bizim için en önemli maddesi TCK 220/6’dır. Pek çok partilimizin, gazetecinin, insan hakları savunucusunun, siyasetçinin yargılandığı davalarda cezalar verildi. Birkaç basın açıklamasına katılan, birkaç dernek faaliyeti yürüten, birkaç muhalif haber yapan pek çok kişi örgüt üyesi sayılarak cezalandırıldı. Yıllardır bu maddeden cezaevinde kalan, halen cezaevinde olan arkadaşlarımız var. AİHM, yıllar önce 14.11.2017 tarihli, Işıkırık v. Türkiye kararı ile bu maddeden Türkiye’yi mahkum etti, ancak ne yasa değiştirildi ne de uygulama değiştirildi. Daha sonra AYM, 10.06.2021 tarihli Hamit Yakut pilot kararını verdi. Bu karar da yine mahkemelerce uygulanmadı. En sonunda artık AYM, kanun maddesini iptal etti.”

ASLINDA HİÇBİR DEĞİŞİKLİK YAPMAMIŞ OLUYOR

AYM “iptal et, bu maddeyi ve uygulamayı kaldır” derken, AKP’nin aynı suç tanımını koruyup hiçbir değişiklik yapmadan, sadece ceza kısmını değiştirip “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleyen kişi, ayrıca örgüte üye olmak suçundan da cezalandırılır. Örgüte üye olmak suçundan dolayı verilecek ceza yarısına kadar indirilebilir” maddesi yerine iki yıldan 6 yıla kadar cezalandırılır, dediğine işaret eden Eren, şöyle devam etti: “Suçun tanımı sorunluyken, örgüt üyesi olmayan kişi hangi eylem ve davranışlarla örgüt adına suç işlemiş sayılacak, bu kısım hukuki belirlilik ilkesine, kanunilik ilkesine aykırıyken buraya dokunmayıp ceza miktarını değiştiriyor. Eski halinde zaten yarısına kadar indirilir diyorken, şimdi 6 yıla kadar indirerek aslında hiçbir değişiklik yapmamış oluyor. Bu haliyle uygulamada hiçbir değişiklik olmayacak. Yine 3-5 basın açıklamasına, yürüyüşe katılanlar, 3-5 muhalif haber yapanlar, örgüt üyesi olmamakla beraber örgüt adına suç işlemiş sayılacak. Görüldüğü gibi yargı paketinin amacı adil yargılanmaya dair sorunları çözmek, hukuki güvenlik ilkesine uygun bir hukuk düzeni yaratmak değil, AYM’nin ara sıra önüne çıkardığı taşları formaliteden halı altına süpürmektir.”

AYM, VARLIK SEBEBİ OLAN ANAYASA’YI AYAKLAR ALTINA ALDI

AYM iptal ettiği bu maddenin tekrar torba yasa ile getirilmesiyle iktidarın ne yapmak istediğine ilişkin de konuşan Eren, şöyle devam etti: “Kuşkusuz Türkiye’nin tarihine bakıldığında Türkiye, hiçbir zaman hukuk devleti olmamıştır. Sadece zaman zaman hukuk devletiymiş gibi bir izlenim vermeye çalışmıştır. Hiçbir zaman yargı, tarafsız ve bağımsız olmamış, her zaman iktidarın vesayeti altında, devletin resmi ideolojisine göre hareket etmiştir. Vatandaşın temel insan haklarını korumak yerine, devletin bekasını öncelemiştir. Hukukun siyasal konjonktüre göre, gerekirse askıya alındığının, her şart altında ve herkese eşit uygulanmadığının, ayrıca hakimlerin iktidarın siyasal hedeflerine göre hareket ettiğinin son örneğini, Yargıtay’ın AYM’nin Can Atalay kararına uymamasındaki dirençte gözlemledik. Elbette bu bizler için ilk değildi. Biz bunu KCK yargılamalarından, Kobanê kumpas davasından, AİHM’in Sayın Öcalan için verdiği kararlarına, tutsak siyasetçilerimiz için verdiği tahliye kararlarına uyulmamasından biliyoruz. AİHM’in bu kararlarına uymayarak kendi varlık sebebi olan Anayasa’yı ayaklar altına alan AYM, bugün kendi kararlarının hiçe sayıldığını izliyor ve Anayasa’ya uyma çağrısı yapıyor. Partimizin kapatılması için çağrılar yapanlara karşı hala HDP kapatma davasını reddetmeyen AYM, bugün MHP’nin ‘AYM kapatılsın’ çağrılarıyla karşı karşıya.

AYM’NİN HÜKMÜ KALMADI

Verdiği iptal kararının ardından, iptal gerekçelerinin hiçbiri dikkate alınmadan, aynı düzenlemenin getirilmiş olması, AYM’nin artık bir hükmünün kalmadığının, iktidar için ayak bağı, vatandaş için ise etkili olmaktan çıkmış bir mahkeme olduğunu söyleyebiliriz. Hatta kararlarına Yargıtay ve Meclis bile uymuyorken, artık mahkeme olduğunu söylemek bile mümkün değildir. AKP, AYM’yi resmen kapatmasa bile fiilen kapatmış durumda.”

YASAMA ALANINDA OTORİTERLEŞME VE TEKELLEŞME

Torba yasa diye bir yasa yapım tekniği, bir hukuki terim olmadığını vurgulayan Eren, şunları ifade etti: “Tasarıların oluşturulması, komisyonda görüşülmesi, Genel Kurul’da üzerine konuşulması aşamalarının tamamı sadece prosedüre dönüşmüş durumda. İktidarın ve ortaklarının derdi, özellikle de TCK değişiklikleri ve insan hakları söz konusu olduğunda toplumsal sorunları çözmek, daha demokratik, daha insancıl bir hukuk yaratmak değil, bazen AYM-AİHM’in zoruyla, bazen kendi siyasi emelleri, çıkarları uğruna, bazen sadece tek bir kişiye, zümreye rant sağlasın diye yasa yapıyorlar. Ülkede her alanda yaşanan otoriterleşme ve tekelleşme, yasama alanında da yaşanmakta. Yasama süreci teknik bir formata dönüştürülerek toplumsal etkileşim ve müzakere kanalları ne Meclis içinde ne de dışındaki STK ve meslek örgütleri dahil edilerek işletiliyor. 8. Yargı Paketi de ilgili STK ve meslek örgütlerinin görüşü alınmadan, hiçbir siyasi parti ile tartışmadan, yasayı incelememize bile fırsat verilmeden alelacele komisyonda görüşülmüştür. Bir sorunun çözümü uzun erimli çaba ve istişareyle mümkündür. Komisyonlar buna izin vermeyecek derecede hızlı çalışma koşullarına tabi tutulmaktadır. Yurttaşın gündelik yaşamını belirleyecek hayati düzenlemelerin böylesi bir ortamda ortaya çıkmayacağı aşikardır.

HUKUK DÜZENİ ÇOK DAHA KAOTİK OLUYOR

AKP döneminde torba yasanın bu kadar sık karşımıza çıkmasının nedeni, toplumda bir etki yaratmadan, dolayısıyla toplumsal tepkiye de dönüşmeyen değişiklikler yapmak niyeti biraz da. Örneğin, bu paket İcra İflas Kanunu’ndan tutun da Organize Sanayi Bölgeleri Kanunu’na, Sigorta Kanunu’ndan Terörle Mücadele Kanunu’na aklınıza gelebilecek ne varsa ucundan kıyısından toplanıp içine atılmış bir torba yasa. Bu torba yasayı, Adalet Komisyonu’nun bile inceleyip kavraması, toplumsal etkilerini değerlendirmesi, gerekirse uzman görüşleri alması için vakit tanınmıyor, apar topar yüzlerce konuda teklif getiriliyor, kısıtlı bir sürede komisyonda derinlemesine olmayan görüşmeler yapılıyor ve Genel Kurul’a iniyor. Böylelikle hukuk düzeni çok daha kaotik hale geliyor. Kanunun tümü ele alınmadan bir maddesi değiştiriliyor. Kanunun özü, ruhu, amacı, tarihi anlamsızlaşıyor. AKP’nin de istediği bu, vatandaşın anlamasına, tartışmasına fırsat tanımadan torba yasalarla memleketi idare etmek, toplumsal tepkinin önünü kesmek, dilediği gibi değişikliklerle bazen kendine, yandaşlarına rant sağlamak, bazen toplumun bir kesimini cezalandırmak, bazen yetki alanını genişletmek, keyfi izinler tanımak.”

ANTİ DEMOKRATİK GÖRÜNÜM MAKYAJLANIYOR

AKP döneminde sürekli düzenlenen yargı paketlerinin, Türkiye’deki köklü sorunlara çözüm olmadığını, zaten böyle bir derdinin de olmadığını hatırlatan Eren, şöyle konuştu: “Bugüne kadarki paketlerden hiçbiri, yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını tehlikeye atan anayasal değişiklikleri, Türk Ceza Kanunu’nun ifade ve barışçıl toplanma hakkını sınırlandıran hükümlerini, uzun tutukluluk süreleri ve kamu sektöründen keyfi ihraçların sebep olduğu hak ihlallerini, ifade özgürlüğüne gelen kısıtlamaları, ayrımcı/insani olmayan infaz rejimini vb. ortadan kaldırmamıştır. Bu değişikliklerle murat edilen hukukun demokratikleşmesi değil, daha ziyade devletin anti-demokratik görünümünü makyajlamaktır. Türkiye’de sahici bir yargı reformu gerçekleştirilmek isteniyorsa, ilk önce ‘Sayın Abdullah Öcalan yararlanmasın’ diye ince mühendisliklerle dizayn edilen yasalar ve devletin neredeyse sadece Kürtler için geçerli kıldığı TMK, yargı sisteminin temelini oluşturmaktan çıkarılmalıdır. Cezaevlerinde binlerce politik tutsak, Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki hukuk dışı tecridin kaldırılması ve Kürt sorununun demokratik çözümü talebiyle açlık grevinde, 29 Şubat itibarıyla  açlık grevleri 95. gününde. Siyasi irade bu vahim tablo karşısında hala ‘mış gibi’ yaptığı düzenlemeler ile toplumu oyalamaya devam ediyor. Samimi bir yargı reformu isteniyorsa bizim için milat bu noktalar olacaktır. Bunlar yapılmadan Türkiye’nin insan haklarında, demokraside, bağımsız ve tarafsız yargıda bir adım ileri gitmesi beklenemez.”