Türk devleti savaş harcamalarına büyük bir bütçe ayırıyor. Sadece bütçedeki resmi rakamlar değil, ayrıca gizli ödeneklerin çoğu da Kürt halkına karşı yürütülen savaşa aktarılıyor. Bu değirmenin suyu nereden geliyor? Bu kadar kaynak nereden bulunuyor?
Türkiye ekonomisinin temel gelir kalemleri var; bunlar turizm, dışarıdan gelenlere sunulan sağlık hizmetleri, Başurê Kurdîstan’ın ekonomik sömürge haline getirilmesi ve Katar gibi ülkelerden gelen sıcak paralar. Türkiye özellikle 15 yıldır Başurê Kurdîstan’ın petrol gelirlerinin yüzde 75’ten fazlasını kendisine akıtıyor. Öte yandan boru hattından da kazanıyor. Başurê Kurdîstan kadar dünyada imkanlarını bu düzeyde peşkeş çeken bir ülke yoktur. Başurê Kurdîstan’da bir şey üretilmiyor; her şey Türkiye’den alınıyor. Öte yandan uzun yıllar çok fazla ele geçen petrol dolarlar su gibi harcandı. Toplumun bir bölümü konformist bir yaşama alıştırıldı. Bu yaşamın tüm malzemeleri de Türkiye’den alındı. Giyim kuşamdan tutun da temizlik malzemelerine, yiyecek, inşaat malzemeleri, ev eşyalarına kadar her şey Türkiye’den alındı. Bu ticaretten dönen paranın da yüzde 80’i Türkiye’ye tatlı karlar olarak gidiyor. Yüzde 15’i de Kürt kompradorlara kalıyor. Yüzde 5 de bazı küçük ticaret sahiplerine gidiyor. Kürt kompradorların çoğunluğu da KDP çevresindendir. Az bir kısmı da YNK’den. Bunlar da Türk devletinin bu sömürü çarkını savunanlar ve sürdürenlerdir.
Türkiye bu kadar savaş harcaması ve AKP’nin yandaşlarına para akıtması karşısında neden ekonomik krize girmiyor sorusunun cevabı önemli oranda Başurê Kurdîstan’ın sömürge edilmesidir. Dikkat edilirse Başur’daki bağımsızlık referandumu ve Kerkük krizi sırasında Tayyip Erdoğan kapıyı kapatır, şöyle aç bırakırız, dedi. Ama Habur kapısını kapatmadı. Çünkü Başurê Kurdîstan’la ekonomik ilişkilerini kestiği gün Türkiye ekonomik krize girerdi; kendisi aç kalırdı. Nitekim Ekonomi bakanı ambargo uygulansın diyenlere, bu o kadar kolay değil, bu adımı atmayacağız, karşılığını verdi. Ekonomik ilişkilerde hiçbir değişiklik yapmadılar. Zaten bizler defalarca Türkiye ekonomik ilişkiyi kesmez; keserse esas olarak kendisi zarar görür dedik. Nitekim böyle oldu. Başurê Kurdîstan Türkiye’nin sömürgesi olmuş. Ama Türkiye ekonomisi bu sömürgesini kaybettiğinde ekonomik olarak büyük sarsıntı yaşar ve uzun süre kendini toparlayamaz. Çünkü dünyada bu kadar kolay kazanç elde edilen başka bir yer yoktur. Başurê Kurdîstan, Türkiye için altın yumurtlayan tavuktur.
Kürt trajedisi burada da karşımıza çıkıyor. Türk devleti Başurê Kurdîstan’da kazandıklarıyla Kürtlere karşı soykırım savaşı yürütüyor. Kürt’ün imkanlarıyla Kürt’ü bitirmeye çalışıyor. Türk mallarını satın alarak, sömürgesi haline gelerek Başurê Kurdîstan’ın ekonomisi Kürt düşmanlığının finansörü haline geliyor. Bu durum, silahlı koruculuktan daha fazla Kürtlere zarar vermektedir. Bu açıdan Başurê Kurdîstan kaynaklarının Türkiye’ye akışını engelleyecek bir tutum geliştirmek gerekir. Türk mallarını boykot iyi bir karardır. Belki masum bir eşya satın alıyoruz, ama verdiğimiz para Türk ekonomisine katkı oluyor. Bu da mermi, top ve katliam olarak Kürtlere geri dönüyor. Bu açıdan siyasi karar alıcılar, yöneticiler soykırımcı Türk devletiyle ilişkiyi kesmeseler bile halk Türk mallarını boykot ederek, Türkiye’ye gitmeyerek Türk ekonomisine akan kaynağı durdurabilir. Böylece bilmeyerek ve iyi niyetle yapılan harcamaların Kürtlere zarar vermesinin önüne geçilir.
Bugünün dünyasında her malın alternatifi vardır. Türk malları alınmadığında kimse ne aç kalır ne de açık. Zorunlu ihtiyaçlar farklı biçimde karşılanır. Çin dünyanın en uzak köşelerinde kendi mallarını satıyorsa, dünyayı Çin malları istila etmişse, Türkiye’den gelen birçok mal başka yerlerden gelebilir. Bu açıdan kimse Türk mallarına muhtaç değildir. Türk malları Lokman Hekim ilacı değildir. Çoğunluğu tüketim malıdır; ikame edilecek mallardır. Hepsinin yerine başka mallar bulunur. Bu açıdan eğer yurtseversek ve Kürt düşmanlarına hizmet etmeyeceksek, paramız kurşun ve bomba olmayacaksa Türk mallarını boykot edelim; komşumuzu, arkadaşımızı, çevremizi, köylümüzü Türk mallarını boykot etmeye teşvik edelim. Belki Başurê Kurdîstan’da ekonomik kriz var, alım gücü düşmüş, ama hala mal tüketen bir kesim var. Bunları Türk malı boykotuna zorlamak lazım. Türk malını alıyorsan, sen Türk devletine Kürtleri vurması için kurşun ve top veriyorsun demektir, demek lazım.
Türkiye’ye turist gitmemelidir. Turistler de Türkiye’ye Euro, Dolar, Ruble, Sterlin ya da Dinar bırakmıyor, top ve mermi bırakıyor. Türk devletinin daha fazla katliam yapması için maddi destek yapılıyor. Turistler böylece savaşta taraf oluyorlar. Kürt katliamında AKP-MHP faşizminin yanında yer alıyorlar. Bir tür Türk ordusunun ve askerinin parçası haline geliyorlar. Belki üzerlerinde kamuflaj elbisesi olmuyor, ama bir asker gibi savaşın tarafı oluyorlar. Bu açıdan her turist Türkiye’ye gittiğinde konumunun bu olduğunu bilmelidir. Bu yıl Türkiye’ye turist gitmemeli. Kürtlere karşı yürütülen kirli savaş sona erene kadar kimse Türkiye’ye seyahat etmemelidir.
Ortadoğu’nun birçok yerinden hastaların Türkiye’ye gittiğini duyuyoruz. Aslında Türkiye’deki hastaneler insanların parasını kapma yerlerine dönüşmüştür. İnsanların hastalığını sömürüp inek gibi sağıyorlar. Her yerde yapılacak tedaviden başka bir şey yapmıyorlar. Tek özellikleri, kendilerini cilalayıp, boyayıp daha fazla para koparmak oluyor. Hiç kimse Türkiye’deki bu hastanelerin tuzağına düşmemelidir. Bu konuda da hem Türkiye’deki hem de başka yerden giden insanları uyarmamız gerekir. Çünkü bunlar da savaş ekonomisine hizmet ediyorlar.
Türkiye’ye turist gidişini engellemek, Türk mallarını boykot etmek de faşizme karşı bir mücadele yöntemi olarak görülmelidir. Hiç kimse, hiçbir toplum katliamcı Türk devletinin savaş finansmanı olmamalıdır. Kürt kanına girmemelidir.
Kaynak: Yeni Özgür Politika