Rusya, Türkiye ve İran’ın Suriye ile Irak’taki planları
Suriye’de başta Türkiye olmak üzere bölgesel ve uluslararası güçlerin direkt ve dolaylı desteklediği DAİŞ ve diğer gruplarla yürütülen iç savaşta sona doğru gidiş başladı.
Suriye’de başta Türkiye olmak üzere bölgesel ve uluslararası güçlerin direkt ve dolaylı desteklediği DAİŞ ve diğer gruplarla yürütülen iç savaşta sona doğru gidiş başladı.
Türkiye, İran ve Rusya Suriye’de egemen olmak için yaklaşık bir yıl önce başlattıkları ittifakın da sonuna gelindi. Suriye’de sona doğru gidiş başlarken gelişmelerin yönü yeniden Irak ve Güney Kürdistan’a çevrildi. Başta ABD, İngiltere, Fransa, Rusya olmak üzere etkili ve pay sahibi olmak isteyen Türkiye, İran gibi bölgesel ülkeler sona doğru gidilen Suriye ile birlikte Irak ve Güney Kürdistan’da etkili olmak için ciddi çabalar içine girdi.
SURİYE'DEKİ PLANLAR, ÇELİŞKİLERE RAĞMEN BİR ARAYA GELİŞ
Rusya, İran ve Türkiye Suriye üzerinde birbiriyle çelişkiler yaşamaya rağmen etkili olmak için geçen sene bir araya gelerek sözde Suriye’deki savaşı bitirmek için üçlü garantörlük adıyla bir oluşuma gittiler. Geçen sene aralık ayında Moskova’da temellerini attıkları ve daha sonra Astana toplantıları ile gerçekleştirdikleri toplantılarla bu süreci yönetmeye çalıştılar.
Bu süreci yönetirken her üç ülke birbiriyle ittifak halindeymiş gibi görünse de ciddi çelişkiler yaşadılar. Çelişkilerinin nedeni ise her ülkenin diğerini planlarını uygulamak için kullanmaya çalışmasıydı.
Rusya Suriye Baas rejimini tamamen kendisine bağlı bir şekilde yeniden etkili kılıp tek başına iktidarda tutmak için çaba harcadı. Bunun için Halep ile başlayan Türkiye’ye bağlı çete gruplarının sürüldüğü İdlib’de Türkiye ile son noktayı koymak istedi. Rusya bunu yapmak isterken Türkiye Kuzey Suriye Federasyonu'nun gelişmesi, kabul edilmesi önünde engel olmak için ve Suriye ile Rojava topraklarından bir bölümünü işgal etme hesaplarını yaptı. Bundan dolayı Cerablus, Bab ve çevreleri ile başlattığı işgali İdlib ve Efrîn, Şehba ile sürdürmek istedi. İran ABD ve Rusya’nın Suriye’de resmileşen varlığına denk bir statü elde etme ve uluslararası güçlerin kendilerine yönelik müdahaleyi durdurmak için savaşı Suriye’de sürdürme hesaplarından hareket etti. Her üç ülkenin planları Güney Kürdistan’da gerçekleştirilen referandumdan dolayı Irak ve Güney Kürdistan’a yönelik planlara da dönüşerek devam etti.
Türkiye Rojava, Kuzey Suriye ve Güney Kürdistan’ı da dahil ederek İran ve Irak ile tarihi ittifaka dönüş yapmak istedi. Bunun için referandumdan sonra İran ve Irak ile görüşmeler ve anlaşmalar yaparak hem Suriye hem de Güney Kürdistan ve Kerkük merkezli Irak’ta etkili olma hesaplarını yaptı. Uzun süredir gündemde olan İdlib planını böyle bir dönemde İran ve Rusya ile yeniden gündeme getirdi. Son Astana toplantısında kararlaştırıldı. Rusya Türkiye ile Nusra’nın ilişkilerini bozmak, Türkiye’yi Nusra ile çatıştırarak el kaide kökenli bu grubu da Türkiye eliyle teslim almak amacıyla Türkiye’nin gözlemci olarak İdlib’e girmesine onay verdi. Hedef Türkiye ile Nusra'yı çatıştırmaktı. Ancak Türkiye kendisi oluşturmasa da baştan beri Kürtlere karşı kullandığı ve Suriye’deki Sünni İslamcı planına gerçekleştirmek için kullandığı Nusra ile çatışmadan, onunla anlaşarak İdlib'e girdi. Gözlemci olarak girmesine izin verilirken büyük güçlerle işgal amaçlı giriş yapmak için askeri güç ve silah, teçhizat ve donamım ile zırhlı araçlar sevk etmeye başladı. Gözlem yapmak için tutması gereken 12 noktadan Şehba ve Efrîn'e yönelik bir saldırı ve işgal girişiminden bulunmak için sadece Atme, Selwa ve Cebel Şeyh Berekat tepelerini tuttu. Diğer noktaları Nusra ile anlaştığı için tutmadı ve olduğu gibi Nusra’ya bıraktı. Rusya Türkiye’nin bu oyunlarına tepki olarak Hymemim’de halklar kongresini toplama kararı aldı. En başta da Rojava Kuzey Suriye Federasyonu temsilcilerini davet etti. Ayrıca Türkiye’nin Efrîn ve Şehba’ya yönelik saldırılarına, ‘Türkiye İdlib’de işini yapsın’ şeklinde uyarıcı bir açıklama yaptı. Yaşanan bu gelişmeler Türkiye ile Rusya ve İran’ın Suriye’de her ne kadar ittifak yapmış gibi görünseler de son dönemlerdeki planların çakıştığı bundan dolayı açıkça çatışmaya başladıkları ortaya çıktı. Bu durum Dera Zor’a yönelik başlayan hamlelerde de kendini gösteremeye başladı. Hamlenin ilk süreçlerinde Rusya Baas Rejimi ile eliyle QSD güçlerine yönelik saldırılarda bulunup Suriye’yi etkili kılmak isterken son zamanlarda bu saldırılardan vazgeçti. Aksine QSD güçleri’nin Dera Zor’da daha fazla etkili olması için bazı yerlerde işbirliğine gittiği, işbirliği teklif ettiği de gelen bilgiler arasında.
İDLİB'DE TÜRKİYE İLE İRAN HAREKETİ
Rusya, İran ve Türkiye’nin planları Irak Merkezli ve Güney Kürdistan’da Referandumdan dolayı yaşanan gelişmelerden dolayı yapılan hamlelerle çakışmaya başladı. Türkiye İran ve Irak’ı dahil ederek hem Suriye hem de Irak ve Güney Kürdistan’da etkili olmaya çalışınca Rusya ile var olan çelişkileri daha da derinleşti. İdlib'deki ortaklık bitme noktasına geldi. Türkiye şu an İdlib'de Rusya’sız sadece İran ile bir plan yürütmeye çalışıyor. Rusya Türkiye’nin daha ileri gitmesi durumunda İdlib başta olmak üzere Cerablus, Bab ve işgal ettiği Suriye topraklarının tamamından çıkmasını isteyebilir. Bu çok uzak bir ihtimal değil. Yakın zamanda da bu yönlü gelişmeler yaşanabilir.
ABD'NİN KÜRT SORUNU EKSENİNİ KAYDIRDI
Rusya, İran, Türkiye ve diğer uluslararası ve bölgesel güçlerin yer yer çakışan yer yer ortaklaşan bu planlarına karşılık ABD Kürt sorununun eksenini kaydırarak cevap verdi. ABD KDP egemenliğindeki Güney Kürdistan bölgesel yönetimini gözden çıkarması ile Kürt sorununu kendi plan ve hedefleri doğrultusunda çözme eksenini Güney Kürdistan’dan Rojava ve Kuzey Suriye’ye kaydırdı. Bunun en iyi işareti Irak ordusu ve Haşdî Şabî güçlerinin KDP ve Güney Kürdistan yönetimine müdahale etmesine izin verdiği gün olan 16 Ekim'de QSD ile ittifak yaparak özgürleştirdiği Reqa'nın tamamen DAİŞ’ten temizlendiğini açıklaması oldu.
ABD’nin bu her iki önemli gelişmenin aynı günde yaşanmasına onay vermesi Kürt sorununun çözüm merkezini Rojava ve Kuzey Suriye’ye kaydırdığı birçok stratejisyen, yazar, siyaset uzmanı tarafından da dile getiriliyor.
İRAN VE TÜRKİYE'NİN KERKÜK PLANI, KDP VE YNK İLE ANLAŞMA ÇABALARI
Güney Kürdistan’da 25 Eylül’de Barzani’nin dayatması ile yapılan referandumdan sonra gelişmelerin yönü ve ağırlık merkezi Güney Kürdistan ve tartışmalı bölgeler olan Kerkük ve diğer alanlara kaydı. Türkiye İran ve Irak ile yaptığı anlaşma, eski ittifakı canlandırma üzerinden Kerkük’te yetiştirdiği ve İTC olarak örgütlediği çeteler üzerinden Kerkük’te etkili olmak istiyor. Ayrıca referandumdan ötürü tavır aldığı KDP ile ilişkilerini yeniden düzenlemeye, işbirliğini sürdürmeye çalışıyor. Buna karşı İran YNK’yi destekleyerek KDP’yi bitirme, etkisizleştirmeye çalışıyor. Barzani’lere bir ayar çekme çabalarını sürdürüyor. Rusya KDP ve YNK ile petrol anlaşması adıyla ilişkilerini geliştirme çabalarını sürdürüyor ancak anlaşmayı sürdürmek için bu güçlerin elinde alacağı petrol kalmadı.
Türkiye İran ve Irak ile yaptığı anlaşma sonucu Irak Haşdî Şabî güçleri ile tartışmalı bölgeleri ele geçirdi. KDP ve YNK bu bölgeleri çatışmasız bir şekilde Irak ordusu ve Haşdî Şabî güçlerine bıraktı.
Başta ABD, İngiltere ve Fransa olmak üzere uluslararası tüm güçlerin hedefi olan Kerkük petrollerine sahiplenme mücadelesi uluslararası güçler arasında sürüyor. Bundan dolayı Irak’a Kerkük’te var olan İran yanlısı Haşdî Şabî güçleri üzerinden baskılar yapılıyor. Haşdî Şabî'nin Irak yanlısı grupları Kerkük’ten çekildi. Böylelikle sadece İran’a bağlı gruplar Kerkük'te kaldı. Bundan dolayı Irak’a bundan sonra daha fazla baskı yapılacak gibi görünüyor.
ARABİSTAN, LÜBNAN VE IRAK'TAKİ YENİ GELİŞMELER
Suriye ve Irak’ta bu gelişmeler yaşanırken Hizbullah üzerinden İran’ın Suriye’deki nüfuzuna müdahale edildi. Lübnan Başbakanı Saad Heriri istifa ettirilerek Lübnan’a yönelik özellikle de Lübnan Hizbullah’ına yönelik müdahalenin önü açıldı. Hizbullah’a müdahale İran’a bir müdahaledir. İran’ın Lübnan ve Suriye’deki varlığına müdahaledir. Zira İran Hizbullah eliyle Lübnan ve Suriye’deki etkinliğini kurdu ve daha da derinleştirmek istedi. Hizbullah’a yönelik yapılan bu müdahale aynı zamanda İran’ın Suriye ve Lübnan’daki etkinliğini durdurmaktır. Böylelikle aslında İran’ın içlerine yönelik müdahalenin başlaması olarak da ele almak yanlış olmaz. Bölgesel ve uluslararası düzeyde bu gelişmeler yaşanırken Irak’ta ise Kürtler açısından mücadele biraz daha Kerkük merkezli bir şekilde devam ediyor.
Kerkük ve çevresindeki sorunlar devam ediyor. Güney Kürdistan yönetimi her şeyi teslim etti. Elde kalanları da teslim etmek için kaç seferdir açıklama yapıyorlar. Ama Bağdat'ın cevabı önce referandumu iptal ettik, diyeceksiniz sözlerini duymak istiyoruz şeklinde.
KERKÜKLÜ GENÇLER TEPKİLİ
Kerküklü gençler Güney Kürdistandaki tüm siyasi ve askeri yapılar tepkili
Kerküklü gençler Irak ordusu ve Haşdî Şabî güçleri tarafından Kerkük işgal edildiği günden bu yana dur durak bilmediler. Gönüllüler adıyla hareket ettiler. Gençler Kerkük Savunma Güçleri, Kerkük Direniş Güçleri gibi isimler de kullanmaya başladılar. Hemen hemen her gün bir şekilde ve bir yerde özellikle de Haşdî Şabî güçlerine darbe vurmaya çalışıyorlar.
Kerküklü gençlerin bu mücadelesi özellikle de KDP basın yayını organları tarafından KDP'ye mal edilmek için fazlasıyla uğraşılıyor. Hatta bazıları peşmergelerin gönüllü ordusu diye isimlendirildi. Kerküklü gençlerin bu çıkışı Haşdî Şabî'ye karşı olduğu kadar KDP'ye de karşıdır bir anlamda.
Kerkük gençleri KDP basınına özellikle de Rudaw ve K24 kanallarına, gönüllüler ordusu dahi kursak neden sizi bu kadar ilgilendiriyor, diyorlar. Çünkü bizi tek mermi sıkmadan bıraktınız. Biz de onurumuzu korumak için eylemler yapıyoruz sizin için değil, diyorlar.
Kerküklü gençler, gönüllüler ordusu kurduk diyelim, peki bu maaşlı hale getirdiğiniz için talimatlarla onurlarıyla oynadığınız maaşlı peşmergeleri ne yapacaksınız, diye soruyorlar.
Kerkük'te asıl kavga bundan sonra başlayacak. Ama bu kavgada KDP'de, YNK'de yer almayacak. Çünkü Irak'a teslim etmek için ellerinde kalan ne varsa hazır olduklarını söylüyorlar. O yüzden bu kavgada yer almayacaklar. Bu kavgayı Kerküklü gençler verecek.
Bu durumda Kerkük'te sadece İran'a bağlı Haşdî Şabî grupları kaldı. Bu durum başta ABD, ingiltere, Fransa gibi ülkeler olmak üzere tüm uluslararası güçlerin dikkatlerini Kerkük’teki bu grupların üzerine çevirdi.
Bu aynı zamanda uluslararası güçlerin Kerkük'te kalan İran'a bağlı gruplara yönelik bir plana gideceklerini gösteriyor. Bir anda patlayan Suudi Arabistan iran, Arabistan, Lübnan Krizi de bu gelişmelere bağlı bir gelişmedir.
İsrail Lübnan'da İran ve İran'ın Suriye’deki gücü Hizbullah'ı vurmaya hazırlanıyor. Bu bir anda Suriye ve Irak'taki tüm dengeleri değiştirebilir bir gelişme olacak. Hizbullah Lübnan'da vurulursa İran Suriye'de artık eskisi gibi at koşturamaz. Bu da İran'ın Suriye'de darbelenmesi olur.
İran ise Kürt Özgürlük Hareketine karşı Türkiye ile daha fazla işbirliğine giderek kendini korumaya çalıştığının emareleri ortaya çıkıyor. Bunun en somut işareti ise geçtiğimiz günlerde Süleymaniye yakınlarındaki Asos dağlarına hava saldırılarını gerçekleştirmesine onay vermesidir. İran bununla Kürt Özgürlük Hareketine mesajlar verirken Türkiye’ye ise daha fazla işbirliğine hazır olduğunun mesajlarını veriyor. Ancak uluslararası ve bölgesel düzeyde bu denli sıkışmış, sıkıştırılmış bir İran’ın AKP ve Erdoğan politikalarına yatarak Kürt Özgürlük Hareketine yönelik ortak yada tek taraflı bir operasyon yapmasına onay vermesi kendisi için son derece tehlikeli olduğunun da bilincinde. Ancak buna rağmen böyle bir girişimde bulunur diye bir soru da gelir akla.
Kısa süre içinde yaşanan bu gelişmelere ilişkin daha fazla veriler açığa çıkar. Gelişmelerin hangi yönde seyir edeceğini şimdiden kestirmek zor. Zira bölgede dengeler hızla değişkenlik gösteriyor, taktik ilişkiler anlık kurulup ve yıkılabiliyor.