Roboski'den yükselen çıðlık: Adalet

Roboski'den yükselen çıðlık: Adalet

“Ölüm buyruðunu uyguladılar, mavi dað dumanını, uyur uyanık seher yelini, kana buladılar, sonra oracıkta tüfek çattılar, gayrı eşkiyaya çıkar adımız, kaçakçıya, hayına...” dizeleriyle anlatıyor “33 Kurşun”u Ahmed Arif. Tıpkı onyıllar sonra gerçekleşen Roboski katliamında yaşananları anlatırcasın. Katır sırtında taşınan ve çoðunluðu çocuk 34 Kürdün katlinin tablosudur aynı zamanda akla gelen bu dizeler. Katliamın sorumluluðunu taşıyan failler, zifiri karanlıklarda gizlenirken, katliamın faturasını yine maðdur olan Roboskili ailelere kesen devlet, tehdit, gözaltı, aşaðılama dahil her türlü yöntemi deneyerek, ailelerin adalet talebini engellemenin binbir türlü yolunu denedi bir yıl boyunca.

Şırnak’ın Uludere Ýlçesi’ne baðlı Roboski Köyü'nde 34 Kürt sivilin Türk savaş uçaklarıyla katledilmesinin ardından bir yıl geçti. Trajediler diyarındaki Kürdün tarihi içindeki ateşin düştüðü yeri kavurmasıdır yaşananlar bir nevi. Ve insanlık ayaklar altına alınırken, vicdan sahibi olanlar ise insan olmayı duyumsayan yanıyla yüzleşiyor haykırışlardaki adalet arayışıyla. Lakin katliamın failleri, sorumluları halen ortalıkta cirit atıyor. Ödüller alıyorlar, Kürdün kanıyla apoletlerini süslüyorlar.

Ve Kürtlere yine reva görülen katliam, aymazlık, utanmazlık, insani deðerleri tanımazlıðın adresi olan Roboski’deki katliamın ardından geçen bir yılda deðişen hiçbir şey olmadı. Katliamın hemen akabinde alınan gizlilik kararıyla soruşturmanın akıbeti de adeta zifiri karanlıkta muhafaza ediliyor. Payına hep trajedi düşen Kürtler, Roboskililer adalet yürüyüşündeki meşalede diri tuttuðu ateşle direniyor vicdanların kararmaması için.

KATLÝAMI ANIMSARKEN

Katliamdan sað kurtulan Haci Encü (19) 1 yıl önceki katliamı şu sözlerle aktarmıştı: “Saat 21.00 gibi sınıra yaklaştık. Bizim köyün yaylasına vardık, yayla tam sınırdadır. Orada önce aydınlatma fişeði ve akabinde de top-obüs atışı yapıldı. Biz yükümüzü sınırın diðer tarafında bıraktık. Hemen ardından uçaklar geldi ve bombardıman başladı, biz iki gruptuk, öndeki grup ile arkadaki grup arasında 300-400 metre mesafe vardı, ilk top atışından hemen sonra uçak geldi, askerler bizim yaylayı tuttukları için, bu tarafa geçebileceðimiz başka yol yoktu, bu nedenle gruplar sıkışarak bir araya gelmek zorunda kaldı, sonunda iki büyük grup olduk, ilk uçak bombardımanında sınırın sıfır noktasında bulunan yaklaşık 20 kişilik grup imha oldu, hemen geriye kaçmaya başladık, kayalıklar arasında kalanların üzerine bomba yaðmaya başladı, benim de içinde bulunduðum grup 6 kişiydi, bu gruptan 3 kişi kurtulduk, üzerimizde günlük sivil elbiselerimiz vardı, hiç kimsede silah yoktu, olay 1 saat falan sürdü, bir iki kişi 3 katırla beraber küçük bir deredeki suya girdik, bir saat bekledikten sonra bir kayalıðın altına sıðındık, arkadaşlarımızdan haber alamadık, saat 23.00-23.30 gibi gelen ışıklardan ve seslerden köylülerin geldiðini anladık, köylüler feryat etmeye başlayınca askerler tuttukları yerlerden çekilerek yaylayı da boşalttılar, çok uzun zamandır bu işi yapıyoruz, iki kişi evliydi, diðerleri lise ve ilköðrenim öðrencisiydi, henüz hiç kimse beni ifade vermem için çaðırmadı, olaydan sonra hiç asker görmedim.”

KATLÝAMIN HESABINI AÝLELERE SORDULAR!

BDP’nin, sivil toplum örgütlerinin onca girişimine raðmen konuya ilişkin ne bir özür dilendi ne de hukuki süreçte bir ilerleme kaydedildi. Tam aksine katliamın kamuoyuna yansımasıyla birlikte Roboskili aileler adalet arayışını sürdürürken birçok kere tehdit edildi ve katledilenlerin yakınları defalarca gözaltına alındı. Roboski’ye giden TBMM Uludere Komisyonu ise konuya ilişkin kamuoyuna doyurucu bir açıklama yapamadı. Ankara’ya iki kez gelen Roboskili aileler Meclis’te siyasi parti temsilcileriyle yaptıkları görüşmelerde katliamın faillerinin açıða çıkarılmasını, adalet talebinde bulunmuştu. Aradan geçen bunca zamana raðmen komisyondan somut bir şeyler çıkmadı. Katliamdan sonra Türk Başbakan Recep Tayyip Erdoðan bir özür dilemeyi dahi çok gördüðü ailelere tüm insanlıðın gözü önünde “tazminat” ödeyeceklerini ifade ederek, katledilen insanlar için adaleti böyle tanımlamıştı!

ÝNSANLIÐIN AYAKLAR ALTINA ALINIŞI

Bir yıldır devletin hiçbir birimi katliamı kabullenmediði gibi asıl yüzünü defalarca dışa vurmaktan da geri durmadı. “PKK’liler, PKK kuryesi oldukları, operasyon kazası, yanlış istihbarat” kılıflarının örtbas etmeye yetmediði Roboski için Başbakan Erdoðan, “Sivil olup olmadıkları belli deðil. Tazminatlarını fazlasıyla ödedik. Bu bölge, terör bölgesidir. Böyle bir bölgede Silahlı Kuvvetler bu Ahmet midir, Mehmet midir, bilemez ki. Bizim Silahlı Kuvvetlerimiz bu görevi samimi bir şekilde yapmıştır. Hata da olabilir. Hatayı da özrü de açıkladık. Allah aşkına tazminatsa tazminat” diyerek, ailelerin 123 biner TL “kan parası” alarak katliamı unutmasını istedi.

Ýçişleri Bakanı Ýdris Naim Şahin ise, “Emri görüntüyü izleyen komutanlar verdi, kaçakçılık BDP’nin emriyle yapılıyor, Bölge KCK’nin elinde, ölenler sað yakalansaydı yargılanacaklardı, ölenler figürandır, gençler de orada olmasaydı, özür dilenecek bir şey yok. O anda emri Ankara’da Hava Kuvvetlerinde o görüntüleri analiz eden komutanlar vermiştir. Bu, özür dilenecek mahiyete dönüşmüş bir olay deðildir henüz. Suçluluk psikolojisine girilecek bir olay olarak görmüyoruz. Bu olay güvenlik güçlerimizin tecrübe hanesine kaydedilmiş bir olaydır. 34 kişi terör örgütünün piyonlarıdır” dedi.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Roboski katliamının emrini veren Hava Kuvvetleri komutanını “devlet üstün hizmet madalyası” ile ödüllendirdi. Gül, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Mehmet Erten’in “hizmetlerinden” dolayı madalyaya layık görüldüðünü açıkladı.

‘HATA VARSA ÖRTBAS EDÝLMEZ’ DÝYENLER 1 YILDIR NEREDE?

Katliamın akabinde açıklama yapan AKP Genel Başkan Yardımcısı Hüseyin Çelik, “Sinat Haftanin bölgesinde hava kuvvetleri tarafından bir saldırı düzenlenmiştir. Sonuçta 35 vatandaş hayatını kaybetmiştir. Ben hayatını kaybeden vatandaşlara Allah'tan rahmet diliyorum ailelerine baş saðlıðı diliyorum. Ýlk etapta terörist oldukları zannı ile saldırı yapılmıştır. Ancak mahalli idarelerden ve ilk giden devlet görevlilerinden bu şahısların büyük çapta sigara kaçakçıları oldukları kimlikleri açıklanmadan tespit edilmiştir. Haklarındaki bilgilere araştırmalar sonucu ulaşılacaktır. Yapılan bir hata varsa bu tespit edilecektir. Ýlk bilgilere göre terörist deðil kaçakçı oldukları yönünde. Yüzde yüz kaçakçı olduklarına ilişkin bir durum olsa dahi bu insanlar böyle bir sonu hak etmiyor. Burada bir kasıt söz konusu deðildir. 33 Kurşun benzetmesini yapanlar büyük bir yanlış içerisindedir. Ýlk bilgiler doðruysa bu bir operasyon kazasıdır. Bir hata varsa asla örtbas edilmeyecektir” demişti.

YANLIŞI YAPANIN KÝM OLDUÐU ORTAYA ÇIKTI

Ancak Çelik’in “bir hata” dediði ve “örtbas edilmeyecek” şeklindeki iddialı sözleri de havada kaldı. 33 Kurşun benzetmesi yapanların yanlış içinde olduðunu iddia eden Çelik’in sözlerinin “söz”den ibaret olduðunu aradan geçen 1 yıllık süre fazlasıyla kanıtladı. Ayrıca burada asıl dikkat çeken husus bu tarz açıklamalarla kamuoyunu yanıltarak oyalayan, “Ýşkenceye sıfır tolerans” ile işkenceleri sokaklarda açıkça yapmaktan çekinmeyen “ileri demokrasi” havarilerinin Roboski’de suç üstü yakalanması oldu.

CENEVRE SÖZLEŞMELERÝ ÝHLALÝ

Cenevre sözleşmeleri ya da Cenevre Konvansiyonları, Uluslararası hukukta insan hakları üzerine yapılmış ve 12 Aðustos 1949 yılında imzalanmış önemli sözleşmelerden. Ancak Türkiye, Cenevre Sözleşmeleri’ni tanımıyor. Burada çarpıcı bir nokta ise Türkiye’nin Cenevre Sözleşmelerini imzalamamış olması. Sözleşmeleri imzalamadıðı gibi, 30 yıldır süren savaşta bunu sıkça ihlal etti ve Avrupa Ýnsan Hakları Mahkemesi’nde de mahkum oldu. Sözleşmenin 3. maddesi: çatışma dönemlerinde sivil kayıpları, yargısız infazlar, zorla kaybettirmeler, faili meçhul cinayetler, haksız tutuklamalar, zorla köy boşaltmaları kapsayan tanımı ise Türkiye’de ihlal edildikçe ediliyor. Türkiye, Roboski katliamında sivillerin askeri birimlerce katledilmesiyle bu ihlallere bir yenisini daha eklemiş oldu.

SAVCILIK SORUŞTURMASI SUYA YAZILAN YAZI MÝSALÝ

Katliamdan bir hafta sonra 5 Ocak günü Diyarbakır Özel Yetkili Cumhuriyet Savcısı, Roboski katliamı ile ilgili Uludere savcısına talimat vererek, yetkili askerlerin tüm telefon görüşmelerini istedi. Ancak bunun da akıbeti gizlilik çerçevesinde bilinmiyor. Bir yıllık sürede katliamın ardından yükselen toplumsal refleks karşısında faillerin-sorumluların yargı önüne çıkarılıp hesap sorulmasını isteyen yüzlerce kişi hakkında soruşturma açılıp, tutuklanmalar yaşandı. Katliamdan 5 gün sonra 3 Ocak’ta Meclis’te katliamı savunan ırkçı konuşmalara tepki gösteren BDP milletvekilleri de Meclis Genel Kurulu’nda sabaha kadar oturma eylemi gerçekleştirdi.

‘MÝT ÝSTÝHBARAT PAYLAŞIMI OLMADI’ DEMÝŞTÝ

5 Ocak günü MÝT’in kuruluşunun 85. yılında basına açıklama yapan MÝT Müsteşarı Hakan Fidan’ın, “Uludere'de yaşanan Roboski Katliamı’na ilişkin olarak, MÝT'in olay öncesinde herhangi bir istihbarat paylaşımı olmadı. MÝT insansız hava araçlarından görüntü almadı ve görüntülü istihbarat yapmadı. Basında çıkan 6 rapor Uludere ile ilgili olmadıðını deðil. Kelime oyunları yapmak suretiyle 35 vatandaşın hayatını kaybettiði operasyonla ilgisi olmayan ve bölgedeki örgütsel hareketliliðe dair kendisine sızdırılan, bir kısmı güncelliðini yitirmiş raporların olayla ilgisi yoktur. Predator veya Heronlardan bize görüntü gelmiyor. Gelmesi de gerekmiyor. Biz sadece talep edilen durumlarda bilgi ve istihbarat toplayıp operasyonu gerçekleştirecek olan birime veririz" sözleri dikkat çekmişti. Aynı gün Newyork Times’ta katliamla ilgili olarak yapılan bir haberde; istihbaratın ABD’den geldiði ifade edildi.

SUÇ DUYURULARINA TAKÝPSÝZLÝK KARARLARI VERÝLDÝ

Katledilen 34 insanın arasında “PKK’lilerin de olduðunu” iddia eden Genelkurmay Başkanı Necdet Özel hakkında Roboskili aileler, 2 Temmuz’da suç duyurusunda bulundu. Ancak bu suç duyurusu takipsizlikle sonuçlandı. CHP Ýstanbul Milletvekili ve Ýnsan Haklarını Ýnceleme Komisyonu Üyesi Mahmut Tanal, Sincan Aðır Ceza Mahkemesi'ne iletilmek üzere Ankara Cumhuriyet Başsavcılıðı'na Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Başbakan Erdoðan hakkında suç duyurusunda bulundu. Temmuz ayındaki itiraz dilekçesine takipsizlik kararının kaldırılması isteyen Tanal, Uludere olayında temel hak ve özgürlüklere karşı işlenen bir suçun söz konusu olduðunu belirterek, Anayasa'nın 14. maddesinde, “Temel hak ve özgürlüklerin kötüye kullanılamayacaðının'' düzenlendiðini emsal verdi.

BDP ULUSLARARASI MAHKEMELERE TAŞIDI

24 Ocak’ta BDP tarafından katliama ilişkin hazırlanan rapor, Eş Genel Başkanların açık mektubu ve insan hakları örgütlerinin hazırladıðı rapor ile katliama ilişkin fotoları uluslararası kuruluşlara gönderdi. Raporlar, e-mail yolu ile Sosyalist Enternasyonal Başkanı Andreas Papandreu, BM Genel Sekreteri Ban Ki-Moon, NATO Genel Sekreteri A.F. Rasmussen, Avrupa Konseyi Ýnsan Hakları Komiseri Thomas Hammerberg, Avrupa Parlamentosu Başkanı Martin Schultz, Ce-OHCHR'den Thorbjon Jagland, Avrupa Parlamentosu Grup Başkanı Martin Collanan, Avrupa Parlamentosu Grup Başkanı Nigel Farage, Avrupa Parlamentosu Grup Eş Başkanı Daniel Cohn Bendit, Avrupa Parlamentosu Grup Başkanı Joseph Daul, Agit Ýnsan Hakları Yüksek Komiserliði, PES Başkanı Sergei Stanishev, AGÝT Genel Sekreteri Lamberto Zannier, AGÝT Yetkililerinden Knut Vallebaek, BM Ýnsan Hakları Yüksek Komiserliði'ne yollandı. BM Ýnsan Hakları Yüksek Komiserliði'ne ek dosyalar sunarak teknik raporların incelenerek raporlaştırılmasını isteyen BDP, katliamın Uluslararası Adalet Mahkemesi gündemine getirilmesi için Türkiye'ye heyet yollanması ve incelemeler sonucunda rapor oluşturulması da talep etmişti. Bundan bir gün sonra 27 Ocak’ta BDP, katliamı Uluslararası Ceza Mahkemesi'ne (UCM) taşıdı. BDP’nin başvurusunu Şubat ayında işleme alan UCM savcıları, belgelerin incelemeye başladıðını duyurmuştu.

‘KATLÝAM TEZKEREYE GÜVENÝLEREK YAPILDI’

BDP’nin başvurusunun detaylarında şu hususlara dikkat çekilmişti: “Bombardıman TBMM'nin 17 Ekim 2007 tarihli ve 903 sayılı kararıyla hükümete verilen ve son olarak 12 Ekim 2010 tarihi ve 975 sayılı kararıyla bir yıl uzatılan, daha sonra 17 Ekim 2011’de bir yıl uzatılan tezkereye dayanarak yapıldı. Tezkere Anayasanın 92. maddesine aykırı. Fakat başvuru konusu olayda Anayasa hükmünde belirtilen ‘Türkiye'nin taraf olduðu milletlerarası antlaşmaların veya milletlerarası nezaket kurallarının gerektirdiði haller dışında’ şeklindeki anayasal sınır aşılmıştır. Türkiye'nin taraf olduðu insan haklarına dair uluslararası antlaşma ve sözleşmeler, Cenevre Sözleşmeleri, insani hukuk normları dışına çıkılarak bu operasyon gerçekleştirilmiştir. Soruşturma başlatıldıðında ve deliller incelendiðinde olayda 'kaçakçı köylüler'e dair askeri birimlerin bilgisi olduðu, hedef seçilen grubun sivil olduðunun açıkça anlaşıldıðı görülecektir."

ICAD DA TÜRKÝYE HAKKINDA SUÇ DUYURUSUNDA BULUNDU

“Türk devleti Roboski’de insanlık suçu işlemiştir” diyen Gözaltında Kayıplara Karşı Uluslararası Komite (ICAD) de 12 Aralık’ta katliamı Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne (UCM) taşıdı. Böylelikle katliamın ilk yılında ikinci başvuru yapılmış oldu. Devlet hakkında suç duyurusunda bulunan ICAD Hollanda Seksiyonu, devletin insanlık suçu işlediði belirterek, Başbakan Tayyip Erdoðan, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve Genelkurmay Başkanı Nejdet Özel’in yargılanmasını istedi. ICAD, Roboskî Katliamı’na ilişkin belgeleri de UCM’ye sundu.

ROBOSKݒDEN ANKARA’YA BARIŞ YÜRÜYÜŞÜ

Aylardır süren Roboski’ye adalet talepleri ise görmezden gelinmeye devam ediyor. Katledilen, hakarete uðrayan, tehdit edilen, gözaltına alınan Roboskililer için vicdani redçi Halil Savda da Roboski’den Ankara’ya duyarlılık yaratmak amacıyla 1 Eylül Dünya Barış Günü’nde yürüyüş başlatmıştı.

Ýçişleri Bakanlıðı, 4. ayı sonunda 30 Nisan’da katliama ilişkin TBMM Uludere Araştırma Komisyonu'na sunduðu raporda, “Heronlardan çekilen görüntülerde kayma olduðunu” belirtirken, olaydan Ýçişleri Bakanı, Jandarma Genel Komutanı ve valinin bilgilendirilmediði, devre dışı kaldıklarını iddia ederek, operasyonun Genelkurmay Başkanlıðı tarafından icra edildiðini ileri sürdü.

BÝR YILDIR YANITI VERÝLMEYEN SORULAR

Katliamın ardından insan hakları örgütleri, meslek örgütleri, sendikalardan oluşan STK’ların yaptıðı incelemeler sonrasında yanıtlanmayı bekleyen sorular kamuoyu aracılıðıyla başta AKP hükümeti olmak üzere sorumlu mercilere yöneltilmişti. Kamuoyunca bilinen ancak bir yıldır yanıtlanmayan o sorular:

* Katliam sonrası Karakol ve gözetleme kuleleri yakın olduðu ve haber verilmesine raðmen ve yakın bir mesafede olmasına raðmen ve özellikle korucuların ve diðer kişilerin katliamdan hemen sonra askeri birimlere haber verdiði kesin olduðu dikkate alındıðında neden olay yerine hiçbir görevli, yetkili gitmemiştir.

* Katliam sonrasında Şırnak ve diðer yerlerden gelen ambulanslar ile saðlık görevlilerine neden izin verilmemiştir.

* Aðır yaralı bazı kişilerin tıbbi müdahalesizlikten ve soðuktan öldükleri iddiası karşısında ilgililerin olay yerine gitmeyişinin ve bu ölümlerin sebebi tek tek ve ayrıntılı olarak ortaya çıkarılmalıdır.

* Köylülerin uzun yıllardır bu işi yaptıðı dikkate alındıðında geçmişte yaşanmış benzer olaylar olup olmadıðı yönünde özel bir araştırma yapılmalıdır. Bu olayların meydana gelmesinde köyün baðlı olduðu karakolun bir kastı veya ihmali olup olmadıðı araştırılmalıdır.

* Köyde bulunan korucular ve muhtara daha önce operasyon yapılacaðında “kaçaða gitmeme” hususunun bildirildiði, bu olayda askerlerin gündüzün kaçaða gidenleri gördüðü halde bu hususun bildirilmediði yönündeki iddialar araştırılıp aydınlatılmalıdır.

* Kaçakçı toptancı ve daðıtıcılarına mal veren kaçakçıların kulaðına giden “bu son kaçak olacak” yönündeki iddialar ve bilgilerden amaçlananın ne olduðu, bu bombalamanın yapılacaðının önceden bilinip bilinmediði hususu araştırılmalıdır.

* Ýnsansız hava araçlarının (Heron) çektiði görüntülerden yükün şekli nedeni ile yükün mahiyeti hakkında bilgi verebildikleri ve silah olup olmadıðını tespit ettikleri iddiası nedeni ile bu olayda Heron görüntülerinin bu grubun yükü ve silah durumu hakkında bilgi verip vermediði ve bu grubun sivil olduðu yönünde bir rapor verip vermediði araştırılıp aydınlatılmalıdır.

* Katliamda kullanılan mühimmat ve patlayıcıların miktar, hedef ve amacının ne olduðu ve ne kadar süre bombaladıðı, iddia edildiði gibi öncesinde bir aydınlatma fişeði ve karadan top atışının yapılıp yapılmadıðı hususlarının, uçaklar tarafından kullanılan bombaların niteliðinin tespit edilmesi gerekir.

* Katliam sonrası, saldırıyı düzenleyen uçaklarla hava komuta merkezi arasındaki telsiz görüşmeleri, köy korucuları, köy muhtarı ile karakol arasında veya 3. kişiler arasında yapılan telefon ve telsiz görüşmelerinin kayıtları/görüşme nokta ve mesafelerinin aydınlatılması gerekmektedir.

* Katliam sonrası köyden giden grupların yolda askerlerle karşılaştıðı ve köylüler gittikten sonra yoldan ayrıldıkları/çekildikleri yönündeki bilgiler araştırılmalıdır.

* Genelkurmay’ın basın açıklamasına göre ÝHA’lara ilk görüntü 18:39 ‘da rastlanılmış, bombardıman 21:37 ‘de yapılmıştır. Aradan geçen 3 saat zarfında yerel unsurlardan herhangi bir istihbarı bilgiler teyit ettirilmiş/ek bilgi alınmış mıdır? Alınmamış ise neden gerek duyulmamıştır.

* Resmi makamların “örgüt üyesi zannedilip vuruldular” şeklindeki açıklamaları dikkate alındıðında “Velev ki sözü edilen grup “örgüt üyelerinden müteşekkil bir grup” olsa herhangi bir uyarı yapılmadan bu şekilde savaş uçakları ile tahrip gücü yüksek bombalar ile yargısız bir şekilde infaz edilmelerini meşru ve haklı bir gerekçe olabilir mi?

* Bazı cenazelerin yanmış ve kömürleşmiş olması karşısında bombardımanda kullanılan silahlar arasında kimyasal bileşik kullanılmış mıdır?

* Şimdiye kadar olayın meydana geldiði bölgede hava veya kara operasyonu yapılmış mıdır? Yapılmış ise hangi tarihlerde yapıldıðı ve sonucu ne olduðunun açıklanması gerekmektedir.

* Katliamın yaşandıðı gecenin sabahında köylüler kendi imkânları ile cenazeleri çıkardıkları esnada havada dolaşan helikopterin uçuş amacının ne olduðu ve hangi gerekçeler ile yardım için inmediði aydınlatılmalıdır.

* Yerel askeri ve sivil yetkililerin yaşamını yitirenlerin ailelerini arayarak cenazeleri ayrı ayrı gömmeleri konusunda telkinde bulunup bulunmadıðının aydınlatılması gerekir.

* Yerel yetkililer ile Hükümet yetkilileri olayı bilmelerine raðmen ilk gün niçin kamuoyuna aydınlatıcı açıklamalar yapmamışlardır?

DEVAM EDECEK...