Can Dündar Milliyetteki yazısında şöyle dedi:
Erdoðan geçen hafta da, BDPlilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasından söz ederken Yargıya gerekenleri söyledik. Yargı da gereðini yapıyor dedi.
Yargıya siyasi müdahalenin, açık itirafıydı.
Bir HSYK yetkilisi, Başbakandan önce davranıp skandala dil sürçmesidir kılıfı uydurmaya çalıştı.
Oysa Başbakan muhtemelen yine camdan konuşuyordu, yani önceden hazırlanmış bir metni okuyordu.
Ayrıca dil sürçmesi olsa herhalde geçen 3 günde düzeltirdi.
Dündar devam ediyor:
Ortada dil sürçmesi deðil, bir aðızdan kaçırma hali ya da aşırı özgüvene baðlı bir Söyledim, nolucak böbürlenmesi var.
Yıllarca partisinin kapatılmasını demokrasiye darbe sayan Başbakan, şimdi kendisi yargıya talimat vererek bir demokrasi darbesi hazırlıyor.
Bu yazılanlara tek bir kelime bile eklemek gereksiz. Aynen Dündarın dediði gibidir.
Şimdi demokrasiye darbe hazırlayan Başbakan, BDPli vekillere Ya Meclise gelin, ya Kandile çıkın diye meydan okuyor.
Gelin hep birlikte, hayal gücümüzü çalıştıralım ve şu soruyu soralım:
Ya çıkarlarsa?..
Siz onların dokunulmazlıklarını kaldırdıðınız anda, olacak iş deðil ama, diyelim ki onlar daðın yolunu tutarlarsa?..
Ve yine olacak iş deðil ama, Kandilde tam baðımsız bir sürgünde Kürdistan Hükümeti kurarlarsa?..
Bu Hükümetin Başbakanını, Bakanlarını atamaya başlarlarsa
Sürgünde Kürdistan Hükümeti olarak yasalar, kararnameler yayınlarlarsa
Ardından da, partimizin yasa dışı ilan edilmesi ve Meclis grubumuzun yasaklanması sonucunda, Türk devleti, Kürt halkının Türklerle ortak devlet ve ortak vatan temelinde yaşamasını imkansız hale getirmiştir; o nedenle biz, demokratik özerklik programımızı gözden geçireceðiz ve baðımsız Kürt devleti programını onaylayacaðız derlerse
Ve, baðımsız Kürt devletinin sürgündeki hükümeti olarak, tıpkı bir devlet gibi, asıl o zaman dış ittifaklara yönelmeye başlarlarsa
Yani ayrılma kararı verdikleri için, kendilerini Türkiye Cumhuriyetinin çıkarlarından baðımsız hissederek, Türkiye devletine karşı bu devletin düşmanlarıyla ittifakı gündeme alırlarsa
Türkiyenin çatışma halinde olduðu devletlerle, gizli ya da açık, ikili ya da çok taraflı siyasi, ekonomik ve askeri anlaşmalar imzalarlarsa
Bu anlaşmaların sonucunda, söz konusu devletlerden, asıl o zaman çok ciddi ekonomik ve askeri yardım almaya, silahlı güçlerinin envanterindeki kalaşnikofları, doçkaları ve roket atarları, bir de uçak savar füzeleriyle, misket bombalarıyla ve obüs toplarıyla desteklemeyi başarırlarsa
Kısaca, bugün Türkiye Cumhuriyetini, demokratikleştirerek benimsemeye hazır olan Kürt muhalefeti, muhalefet olmaktan çıkar ve BM Evrensel Beyannamesinin kabul ettiði, ayrılma ve kendi devletini kurmak suretiyle, kendi kaderini tayin etmek isteyen bir hasım güç haline gelirse
Ne olur?
Başbakan danışmanlarına bu soruyu sormalıdır.
PKK, şu anda, hala Türkiye Cumhuriyeti çatısı altında eşit birlik programına baðlı olduðu için, TCnin hasım gücü haline gelmemiştir, Hükümetlerin hasım gücüdür.
Bu nedenle hala TCye karşı, devletlerarası çelişkileri kullanma dışında, başka devletlerle ittifaklar kurmamıştır.
O nedenledir ki, PKKnin gücü, tabanından gelen desteðe dayanmakta, bu sınırlı destek yüzündendir ki, Türk devletinin olaðanüstü üstün güçlerinin karşısında, savaşı, asıl olarak insan gücüne, insanın iradesine dayanarak yürütmekte.
Örneðin Türk Hava Kuvvetlerinin uçaklarını, diyelim ki, Suriye Hava Savunma Gücünün düşürdüðü gibi, düşürememekte.
Örneðin, Kandilde mevzilenen ve tıpkı Türk obüsleri gibi 40-50 km menzilli toplara sahip olamadıðı için, askeri müstahkem mevzileri vuramamakta
Bu durum başlangıçta Afganistanda da böyleydi. Sonra durum deðişti. Taliban güçleri uçakları vuran füzelere ve Sovyet mevzilerini döven ve ilk 30 saniyede kendi yerini deðiştirerek, kendini savunabilen toplara sahip oldu.
Ya bizde de Afganistandaki gibi olursa?...
Bunları şunun için yazıyorum. Başbakan iki danışmanın kurbanı olmak üzeredir.
Bunlardan ilki, şimdi Dışişleri Bakanı olan Davutoðludur. Davutoðlu stratejik derinlikte Türk devletini dış savaşa doðru sürükleyen danışmandır.
Ýkinci danışman ise Yalçın Akdoðandır. Onun verdiði akıllarla Başbakan BDPyi tasfiye etmek ve BDPli vekillerin dokunulmazlıðını kaldırmak yoluyla, ülkeyi iç savaşa doðru iteklemektedir.
Şu anda Kürt özgürlük hareketi, devlet güçleriyle savaş halindedir. Doðru. Ama bu savaştan Türkiye bölünmeden barışa geçmek mümkündür.
Mümkündür ama, Başbakanın Kandile çıkın kışkırtması gerçek olursa, bu savaş asıl o zaman yüksek yoðunluklu savaş haline gelir, sonunda yine barış olur, ama iki ayrı devlet arasında bir barış olur.
Ben bu yazıda, iki düşman güç arasında barış ve kardeşleşmeyi savunuyorum. Ýki düşman devlet arasında barış ihtiyacının doðmamasını temenni ediyorum.
Allah memleketi böyle bir barıştan ve Başbakanı da, ona bu akılları veren danışmanlardan korusun. Amin
Not: Zorbalıðınıza raðmen Kandile çıkmayan, hatta Kandilden inen gazetecilere özgürlük!..