Pirus Zaferi de kurtarmayacak

Süreç yıkma amacıyla faşizme karşı topyekûn direniş sürecidir ve HDP de halk tarafından mücadele etsin diye meclise gönderilmiştir.

24 Haziran baskın erken seçimi yapıldı ve bir haftadır herkes sonuçlarını değerlendiriyor. Kendi açısından söz konusu sonuçların ne ifade ettiğini, ne getirip ne götürdüğünü anlamaya çalışıyor. Demokratik bir seçim olmasa da, kuşkusuz 24 Haziran baskın erken seçimleri çok önemli bir seçimdi. Dahası en azından AKP Yönetimi altında savaş koşullarında yapılmış ilk seçimdi. Yakın gelecekte nelerin yaşanabileceğini somut ve net bir biçimde ortaya çıkardı. Bu nedenle, 24 Haziran seçim sonuçlarını doğru okumak gerekiyor.

24 Haziran seçimi üzerine değerlendirme yaparken, öncelikle yapılanın gerçek anlamda bir seçim olmadığını, karşıt siyasal güçler arasında adil ve eşit bir yarışın yaşanmadığını, faşist OHAL koşullarında her şeyin AKP-MHP faşist yönetimi tarafından kendi çıkarı için kullanıldığını, baskı ve hilenin her düzeyde ve yaygın olarak uygulandığını, bu nedenle ciddi bir meşruiyetinin olmadığını belirtmek önem taşıyor. Öyle ki, seçimi izlemeye gelen yabancı gözlemcilerin hepsi demokratik bir seçimin olmadığını belirtmiştir. Özellikle Halkların Demokratik Partisi-HDP üzerindeki baskı ve yapılan hileler zaten açık ve gözle görülür bir tarzda yapılmıştır. Selahattin Demirtaş Türkiye’de seçime cezaevinde giren ilk aday olmuştur.

Seçim sonucuna göre, AKP-MHP’nin ortak adayı olan Tayyip Erdoğan oyların yüzde elli iki buçuğunu alarak cumhurbaşkanı seçilmiştir. AKP yüzde kırk iki oranında oy alıp önemli bir oy kaybı yaşarken, MHP yüzde on bir oy oranıyla bir önceki seçimde aldığı sonucu önemli ölçüde korumuştur. Kuşkusuz 24 Haziran seçiminin sürprizlerinden biri MHP’nin aldığı bu oy oranı olmuştur. Dolayısıyla başta Devlet Bahçeli olmak üzere herkes bu sonuç karşısında şaşkınlık yaşamıştır. Çünkü çoğunlukla yüzde beş-altı düzeyinde bir oy oranı tahmin edilmekteydi. Gerisinin İyi Parti’ye kayacağı değerlendirilmekteydi. Ancak İyi Parti yüzde on oranında oy almasına rağmen, MHP bir önceki seçimde elde ettiği oranı korudu. Bu durumda yaygın olarak şu soru soruldu: Eğer MHP yerinde duruyorsa, o halde İyi Parti nereden çıktı ve kimden oy aldı? Sonuçta bir proje olan İyi Parti’nin MHP’yi zayıflatma amaçlı değil de, AKP ve CHP’den kopan oyların HDP’ye kaymasını engellemek amacıyla oluşturulmuş bir proje olduğu anlaşıldı.

Mevcut sonuçla AKP-MHP faşist ittifakının seçimde bir zafer kazanmış olduğu söylenebilir. Hem cumhurbaşkanı seçimi noktasında, hem de partiler düzeyinde böyledir. Gerçi AKP ciddi oy kaybetmiş ve tek başına meclis çoğunluğunu 7 Haziran 2015 seçimi ardından ikinci kez yitirmiştir. Ancak ittifak yaptığı MHP ile birlikte meclis çoğunluğunu da sağlayan düzeydedir. Elbette başta Tayyip Erdoğan olmak üzere çoğunluk tarafından bu sonuç beklenmiyor ve cumhurbaşkanı seçiminin ikinci tura kalacağı tahmin ediliyordu. Bu nedenledir ki, Tayyip Erdoğan balkon konuşmasını bile hazırlamamıştı. Bu nedenle, mevcut sonuç Tayyip Erdoğan ve AKP-MHP ittifakı açısından bir zafer olarak görülebilir. Ancak bunun bir Pirus Zaferi olduğu da açıktır. Çünkü AKP-MHP faşizminin çöküşünü mevcut seçim sonuçları da engelleyemeyecektir.

Bu sonuçla hem Tayyip Erdoğan ve hem de AKP iyice Devlet Bahçeli ve MHP’ye bağlı hale gelmiş durumdadır. Ancak MHP’ye dayanarak yönetim olabilecek ve yönetimde kalabilecektir. Demek ki 24 Haziran erken seçimini gündeme getirirken, Devlet Bahçeli durumu iyi analiz etmiştir. Bir kez daha derin devletin ve süper gladyonun adamı olduğunu herkese göstermiştir. Kuşkusuz Devlet Bahçeli önderliğindeki Tayyip Erdoğan Yönetiminin ne yapacağı belli ve açıktır. Kılavuzu karga olan misali, kılavuzu Devlet Bahçeli olanın da faşist terör, savaş, katliam, soykırım, Kürt ve kadın düşmanlığı yapacağı ortadadır. Zaten sonradan yaptığı balkon konuşmasında Tayyip Erdoğan da mevcut savaş ve katliam politikasını devam ettireceğini açıklamıştır. O halde Türkiye ve Kürdistan halklarının daha yoğun ve vahşi bir saldırıya karşı şimdiden hazırlıklı olması gerekir.

Her zaman olduğu gibi, CHP cephesi bu seçim ardından da muğlak ve karışıktır. Söz konusu karışıklığa, cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce’nin CHP’den yüzde sekiz civarı fazla oy alması yol açmaktadır. Bu durum birçok çevre tarafından “Kılıçdaroğlu-İnce farkı” olarak değerlendirilmektedir. Bu temelde de CHP’de yeni bir iç mücadele sürecinin gelişeceği ve genel başkanlık değişiminin yaşanacağı tahmin edilmektedir. Bizce de böyle bir değişikliğin demokratikleşme temelinde erkenden olması elzemdir. Zira ikinci tura kalmayı başaramamış olan Muharrem İnce ile CHP bir yere gidemez. Hele hele oy oranını yüzde yirmi ikiye düşürmüş olan bir Kemal Kılıçdaroğlu ile CHP, AKP-MHP faşist ittifakının koltuk değneği olmaktan öteye gidemez. Nitekim seçim propagandası sürecinde oy almak için Tayyip Erdoğan’ın ortaya attığı olmayan “Kandil Operasyonuna” bile Kemal Kılıçdaroğlu açık destek vermiştir.

Belli ki mevcut Kılıçdaroğlu ile CHP’nin gidebileceği bir yer yoktur. Bu nedenle CHP’de iç mücadelenin gelişeceği ve Kemal Kılıçdaroğlu’nun değişeceği kesin gibidir. Yoksa CHP ciddi bir bölünme yaşayabilir. Eğer bölünme gibi bir durum gerçekleşirse, o zaman gerçek demokratik olan kesimi HDK-HDP demokratik bloğu içine çekerek demokrasi cephesini genişletmek gerekir. Ancak daha güçlü olasılık CHP’de genel başkan değişiminin yaşanmasıdır. Böyle bir durumda da yeni genel başkanın gerçek bir demokrat olmasını sağlamak için çalışmak önemlidir. Bu açıdan CHP içindeki gerçek demokratların daha şimdiden çalışma başlatması ve iç mücadeleden mutlaka başarıyla çıkması gerekir.

Bundan önceki iki seçimde olduğu gibi, 24 Haziran seçiminin de gerçek kazananı aslında HDP’dir, HDP’nin oluşturduğu demokrasi bloğudur. Kuşkusuz bu başarı gerçek kitle tabanına ulaşması ve bu temelde ezici bir çoğunlukla iktidarı ele geçirmesi biçiminde değil de, her türlü baskı, terör, tutuklama ve katliama rağmen yüzde on barajını aşarak yüzde on iki civarında bir oy oranıyla meclise girmeyi sağlaması biçimindedir. Ancak bunun da büyük bir başarı olduğu, Türkiye’nin demokratik devriminin önünü açtığı, bu nedenle emeği geçen herkesin kutlanması gerektiği açıktır. Hem de bunun sürekli “Baraj sorunu var” diyen karamsarlara karşı gerçekleşmiş olması ayrı bir sevinç konusudur.

HDP’nin seçim barajını aşarak meclise girmeyi başarması, başta AKP-MHP faşist ittifakı olmak üzere birçok çevrenin hesabını bozmuştur. Demokratik siyasi mücadele alanını genişleten bu sonuç, faşizme karşı topyekûn direnişi çok ciddi bir biçimde güçlendirmiştir. Özellikle Kürdistan’da alınan sonuçlar, Kürt halkının faşist diktatörlüğe yeni bir meydan okuması olmuştur. Her türlü baskı ve katliama rağmen Özgür Kürdistan ve Demokratik Türkiye hedefinden vazgeçilmeyeceğini ortaya koymuştur. Yine hemen hemen Türkiye’nin tüm kentlerinden az çok oy alınmıştır. Bu da HDP’nin her alana yayıldığının ve her yerde demokrasi mücadelesi yürütülebileceğinin göstergesi olmuştur.

Kuşkusuz yeni süreç açısından HDP’nin de yanılmaması ve sonuçları doğru okuması gerekir. Süreç yıkma amacıyla faşizme karşı topyekûn direniş sürecidir ve HDP de halk tarafından mücadele etsin diye meclise gönderilmiştir. O halde temel duruş faşizme karşı mücadele duruşudur. Demokratik siyasi mücadele genel antifaşist topyekûn direnişin bir parçasıdır. Öncelikle bu gerçeğin iyi bilinmesi gerekir. İkinci olarak böyle bir mücadeleyi yürütebilmek için halka dayanmak, bunun için de HDK örgütlenmesini önemseyip ona dayalı siyaset ve mücadele yürütmeyi esas almak önemlidir. HDP mücadelesi HDK’ye dayandıkça hem daha çok güçlenir ve hem de kendi demokratik alternatifini net bir biçimde ortaya koymuş olur.

Kaynak: Yeni Özgür Politika