Ok: Kürtlerle gerilim ağır sonuçlar yaratır
Ok: Kürtlerle gerilim ağır sonuçlar yaratır
Ok: Kürtlerle gerilim ağır sonuçlar yaratır
KCK Yürütme Konseyi Üyesi Sabri Ok, İran’daki idamların “herhangi bir gerilim ve çatışmanın yaratacağı sonuçlardan daha ağır sonuçlar yaratacağı“ uyarısında bulunarak İran’ı ateşkesin devamını sağlayacak bir tutum içerisinde olmaya çağırdı.
Sabri Ok ANF’ye verdiği röportajın ikinci bölümünde İran’da 2 PJAK üyesinin idam edilmesi, Rojava’daki son gelişmeler KDP’nin Rojava politikası ve Güney Kürdistan’da hükümetin kurulması konularını değerlendirdi.
Ok, “taraflara, yani İran İslam Cumhuriyeti’ne ve PJAK yönetimine duyarlı olmalarını, var olan sorunlara yenilerini ekleyecek tutumlardan uzak durmalarını, çözümleyici yaklaşmalarını, tahrik edici, kışkırtıcı davranışlardan kaçınmalarını, hele idam gibi hiçbir şekilde kabul edilmeyecek uygulamalardan ve gerilim yaratacak tutumlardan derhal vazgeçmeleri çağrısı yapıyoruz” dedi.
“İdamlara karşı durmak vicdani ve ahlaki bir gerekliliktir” diyen Ok, Kürtlerin en üst düzeyde tepkilerini ortaya koymaya da çağırdı.
Ok, Rojava ve Güney Kürdistan sınırındaki Sêmalka kapısının kapalı olması konusunda da kapının karşılıklı açılmasının sorunların giderilmesi açısından daha iyi bir adım olacağı çağrısında bulundu.
“Bundan hem Güney halkı, hem Rojava halkı, bir bütün olarak da Kürdistan halkı yarar görür. Zaten bunun dışındaki yaklaşımı Kürt halkı anlamamaktadır. Bu açıdan da KDP'ye tepkiler gelişmektedir” dedi.
İki yıldır PJAK ile İran devleti arasında devam eden bir ateşkes var. Ancak son günlerde İran rejimi iki Kürt tutsağı idam etti. Bu idamlar neden yaşandı? Ateşkese rağmen İran devletinin bu tutumunu KCK olarak nasıl değerlendiriyorsunuz?
İran devleti ile PJAK arasında 5 Eylül 2011’den bu yana süren bir ateşkes var. Bu ateşkes, üç aya yakın süren ve şiddetli çatışmaların yaşandığı bir savaştan sonra gerçekleşti. Bu savaş bazı kesimlerin ve dostların araya girmesi sonucunda PJAK ile İran İslam cumhuriyeti arasında sağlanan ateşkesle sonuçlandı. İki taraf açısından da bu olumlu bir adım oldu. Gördüğümüz kadarıyla zaman zaman bazı pürüzler olsa da tarafların gösterdiği duyarlılıkla ateşkes korundu. Ne var ki 27 Ekim’de iki Kürt siyasetçi İran tarafından idam edildi. Ateşkesin bir koşulu da idamların yapılmamasıydı. İran devleti böylelikle ateşkesin en önemli boyutunu çiğnemiş oldu. İdamların geçmişten beri Kürt toplumunda yarattığı büyük öfke ve tepki bilinmektedir. İdamın tarihsel olarak Kürdistan halkı üzerinde yarattığı etki çok büyük olmuştur. Zorbalığa uğrayan, üzerinde idam ve katliamların eksik olmadığı Kürdistan halkının toplumsal hafızasının idamlara karşı tepkisi çok büyüktür. İran’ın Ortadoğu’da dengelerin değiştiği bir dönemde ateşkes sürecini zorlayacak, tarafların birbirlerini daha yanlış bir noktaya çekmeye hizmet edecek ve Kürt halkının hiçbir şekilde kabul etmeyeceği idam uygulamalarına girmesi kabul edilemez ve sonuçları ağır olacak bir tutumdur. Kürt halkının büyük öfkesini çeken böyle bir idama başvurmak, ateşkese yönelik büyük bir darbe olduğu gibi, bu ateşkesin bozulmasını bekleyen kesimler açsından da fırsat ve zemin yaratan bir uygulama olmuştur.
KÜRTLERLE GERİLİM AĞIR SONUÇLAR YARATABİLİR
Ortadoğu öyle bir sahadır ki, bu tür ateşkesler ve sorunları siyasal yoldan çözme girişimlerine darbe vurmak isteyen güçler her zaman bulunur. Her bir güç kendi politikalarını, kendi çıkarlarını gerçekleştirmek için sürekli bir manipülasyon ve bir gündem oluşturma çabası içindedir. İdamlar da böyle bir zemin ve gündem yaratacak nitelikte bir olaydır. Herhangi bir gerilim ve çatışmanın yaratacağı sonuçlardan ağır sonuçlar yaratabilir. Bu gerçekler dikkate alındığında böyle kritik ve önemli bir süreçte İran devleti açısından doğru olan yaklaşım, halkların ve PJAK’ın çıkarına olan ateşkes sürecinin korunması ve geliştirilmesidir. Biz bu anlamda taraflara, yani İran İslam Cumhuriyeti’ne ve PJAK yönetimine duyarlı olmalarını, var olan sorunlara yenilerini ekleyecek tutumlardan uzak durmalarını, çözümleyici yaklaşmalarını, tahrik edici, kışkırtıcı davranışlardan kaçınmalarını, hele idam gibi hiçbir şekilde kabul edilmeyecek uygulamalardan ve gerilim yaratacak tutumlardan derhal vazgeçmeleri çağrısı yapıyoruz. İdamlar iç ve dış politikada bir siyaset aracı haline getirilmesi sorunları ağırlaştırmaktan başka sonuç vermez. PJAK’ın da ateşkes sürecini bozacak bir tutum yerine, müzakere gündemini oluşturan, Kürt sorununu demokratik yöntemlerle ve siyasi diyalog yoluyla çözmeyi hedefleyen bir tutum geliştirmesinin doğru olacağı düşüncesindeyiz. Bu açıdan karşılıklı olarak yanlış, eksik ve sorunları daha da ağırlaştırıcı tutumlardan kaçınması gerektiği açıktır.
İdamlara karşı durmak vicdani ve ahlaki bir gerekliliktir. Her Kürt’ün ve duyarlı olan her insanın idamlara tepkisini ifade etmesi gerekir. İdamları bir siyaset aracı olarak kullanılmasına karşı durmak insani tutum ve demokratik siyasi zihniyetin gereğidir. Dolayısıyla şiddet ve çatışma yoluyla olmamak kaydıyla Kürtlerin en üst düzeyde tepkilerini göstermesi gerekir. PJAK’ın tutumunu anlamakla birlikte, tepkilerini siyasal düzeyde demokratik bir hakkı olarak ortaya koyması daha doğru olacaktır. KCK olarak bir kez daha İran devleti ile PJAK’ı sorumluluklarını yerine getirmeye, halklar arasında gerilim ve çatışma yaratacak tutumdan kaçınmaya, halkların lehine olan bir politik yaklaşım ve tutum içerisinde olmaya çağırıyoruz.
TİL KOÇER’İN YPG DENETİMİNE GEÇMESİ ÇETELER İÇİN BÜYÜK KAYIP
Bildiğiniz gibi YPG başlattığı operasyonla Tıl Koçer’i çetelerden temizledi ve sınır kapısının denetimini elinde bulunduruyor. Bu gelişmenin Kürtler açısından özellikle de Rojava devrimi açısından nasıl bir önemi var? Rojava devriminin ambargolarla ve kuşatmayla geriletilmeye çalışıldığı bir süreçte YPG’nin bu başarısının ne tür sonuçları olur?
Basından izliyoruz. Tıl Koçer hem Kürtler hem de Irak açısından önemli ve stratejik bir yer. Tıl Koçer bölgesi ve sınır kapısı şu ana kadar El Kaide ve benzeri çeteci güçlerin elindeydi. Silahlı çetelerin üslenme ve saldırma alanı esas olarak buralarıydı. Öte yandan bu çeteler buradan kâr elde ediyor ve finansmanlarının önemli bir kısmını buradan sağlıyorlardı. Dolayısıyla çeteler açısından önemli bir mevziiydi. Bu açıdan çetelerin kendilerini konumlandırdığı, güçlendirdiği ve saldırılarının dayanağı olduğu bu alanın YPG denetimine geçmesi onlar açısından büyük kayıptır. Tabi PYD ve YPG’ye karşı çok haksız saldırılar oldu. Kürtler sadece kendi topraklarında, kendi özgür ve demokratik yaşamlarını kurmak isterlerken çeşitli güçler tarafından bu çeteler Kürt halkına saldırtıldı. Bu çeteler savaşı Kürdistan’ın her yerine taşıdılar. Ne Kürtlerin ne de YPG ve PYD’nin kimsenin topraklarında gözü var. Ancak bölgesel ve uluslararası bazı güçlerin desteğini alan sözüm ona İslam adına hareket eden, ancak yaptıklarıyla İslam’a da zarar veren çete grupları Kürt halkına saldırılarda bulunması tabii ki Kürt halkının kabul edeceği bir durum olmazdı. Bu saldırılar sürekli ve her yerde gerçekleşince, bu açıktan açığa Kürt halkının ulusal varlığına ve özgürlüğüne yönelik bir saldırı olmuştur. Bu saldırıda hiçbir ahlaki ölçü ve değere bağlı kalmamışlardır. Sivil yerleşim yerlerine rastgele bombalanmış, tamamen halkı yıldırmayı ve göçertmeyi esas alan bir politika izlemişlerdir. Girdikleri ve ulaşabildikleri her alanı Kürtler için yaşanamaz hale getirmeyi hedeflemişlerdir. Öyle ki, amaçlarına ulaşmak için basından izlediğimiz kadarıyla Serêkanîye’de kimyasal dahi kullanmışlardır. Bu kadar gözü kara, ahlaksız bir savaş yürütüyorlar. Kuşkusuz bu kirli ve ahlaksız savaşı destekleyen ve cesaretlendiren başta Türkiye olmak üzere kimi bölgesel güçlerdir. Yine Kürtlerle bu çeteler arasındaki savaşı kendi çıkarları için kullanmak isteyen bölgesel ve uluslararası güçlerdir.
Kürt halkı ve YPG de kuşkusuz gelişen bu saldırılara karşılık vermek durumundaydı. Ya teslim olunacaktı ya da kahramanca direnilecekti. Yaşananlar, kahramanca bir direnmenin tarihsel örneği durumunadır. Tıl Koçer’deki savaş bu temelde gerçekleşmiştir. YPG Tıl Koçer’i aldığını ilan etti. Serêkanîye’de de saldırganları halka zarar verecek konumdan çıkarma hamlesi yapılmış bulunmaktadır. Bu başarının Kürt halkının yanı sıra Suriye halklarının, Suriye’de yaşayan inanç ve toplulukların ve tüm demokrasi güçlerinin lehine ve çıkarlarına hizmet edeceğine inanıyoruz. Rojava Devrimci Güçleri örgütlenmeleri ve pratikleriyle demokratik karakterdedir ve Suriye’nin de demokratikleşmesinin temelidir. Bazı Arap basınında ve kimi Güneyli Kürt televizyonlarında YPG’nin başka güçlerin desteğiyle Tıl Koçer’i ele geçirdiği şeklinde yapılan spekülasyonların asılsız olduğunu herkes bilmektedir. Bu tür iddialar YPG’nin başarısını gölgelemek için yapılan uydurmalardır. Öte yandan YPG’nin halka baskı yaptığı ya da rejimle ilişkide olduğu biçimindeki söylentiler bir merkezden yönlendirilmektedir. Arkasında Türkiye ve kimi Kürt güçleri bulunmaktadır. Amaç, Rojava devrimini karalamak, olabiliyorsa Rojava devrimini boğmak için meşruiyet zemini yaratmaktır. Rojava devrimine yönelik yalan yanlış haberlerin, karalamaların psikolojik savaş amaçlı olduğu kesindir. Özellikle kimi Kürt çevreleri ve yayın organları bu tutumlarıyla Rojava Kürt halkının, dolayısıyla tüm Kürt halkının düşmanlarına hizmet etmektedirler.
KÜRT YÜKSEK KONSEYİ’NİN TUTUMU DOĞRU
Sêmalka sınır kapısı Güney Kürdistan bölgesel hükümeti tarafından tek taraflı olarak aylardır kapalı tutuluyordu. Bu durum dört parça Kürdistan’da tepkilere yol açtı, Konu Kürt medyasında da yoğunca eleştirildi. Kürt Yüksek Konseyi, Güney hükümetinin izlediği bu politikaların sonucu olarak Sêmalka sınır kapısının Rojava tarafını kapatma kararı aldı. Bu kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Maalesef tarih boyunca ve günümüzde de Kürt halkı söz konusu oldu mu bütün kapılar kapatılmıştır. Kürt halkı da hiçbir zaman kendisini sınırlamayan, özgürce hareket edebileceği bir kapıya sahip olmadı. Öyle ki, Kürdistan paramparça edilerek yüreğinden ve beyninden bölündü. Kürtlerin yaşadığı en acı ve trajik durum budur. Sömürgeci ve uluslararası güçler Kürdistan’ı kendi aralarında parçalamış her bir yere de bir sınır kapısı koymuşlardır. Adeta Kürdistan açık bir cezaevi haline getirilmiştir. İlk seferdir halkımız kendi özgürlüğünü geliştirme imkanlarına kavuştu. Bunun örgütlülüğünü ve iradesini oluşturdu. Bu sefer de kapıların kapatılması farklı biçimde ortaya çıktı. Güney hükümeti bu kapıyı Kürtlere kapattı. Tabii bu doğru bir tutum değildi. Güney hükümeti demek aslında eksik veya yanlış bir tanım olabilir. Bu aslında herkesin bildiği gibi KDP’nin kapıyı kapatmasıdır. Nitekim bu konuda gerek YNK’nin diğer birçok örgüt ve grubun açıklamaları gerçeğin bu olduğunu ortaya koymaktadır. KDP'nin tepkiler karşısında “Kapıyı ben kapatmadım” demesi en azından kamuoyunun tepkisinin kendisini etkilediğini göstermektedir. KDP'nin kapıları ve sınırı bir siyasi şantaj aracı olarak kullanmasına karşı Yüksek Konsey’in kararıyla Sêmalka kapısının diğer taraftan kapatılması durumu gerçekleşti. Çünkü kapı sadece KDP'nin ve ilişkide olduğu güçlerin kendi amaçları açısından kullanılıyordu. Çoğu zaman da Rojava devrimi ve Rojava halkına karşı kullanılan bir kapı oluyordu. Kuşkusuz karşılıklı birbirine kapı kapatılarak bir yere varılamaz. Bunu başlatan KDP olmuştur. Hangi amaç ve niyetle böyle yaptığı da kamuoyu tarafından bilinmektedir. Kürt Yüksek Konseyi’nin tutumu doğrudur. Çünkü bir kapı açık tutulacaksa bu, Kürt halkının çıkarına olmalıdır. Rojava devrimci güçleri şimdiye kadar sabırlı davranarak ve KDP'nin yanlıştan vazgeçeceğini düşünerek kapının diğer tarafını hep açık tutmuşlardı. Ancak KDP kapıyı kapalı tutma politikasında ısrar edince böyle bir karşılık verilmiştir. Doğru olan tutum kapının karşılıklı olarak hem ticari ilişkilere hem de geçişlere açılmasıdır. Kapıyı kapatmanın izah edilir hiçbir yanı yoktur. Bir Kürt’ün, Kürt bir yurtsevere, bir Kürt partisinin genel başkanına kapıyı kapatması, geçişine izin vermemesi ne nezaket ne siyaset ne de yurtseverlik ölçüleriyle bağdaşan bir durumdur. Buna birçok yerden tepkiler dile getirilmiştir. KDP bütün bunların yanlış olduğunu bilmektedir. Umuyor ve inanıyoruz ki bu tutumundan döner, doğru bir tutum geliştirir. Kuşkusuz Sêmalka kapısının kapatılması KDP açısından politik bir yaklaşımdı. Rojava devrimi üzerinde baskı kurmayı amaçlıyordu. Umarız KDP politikasından vazgeçer. Sêmalka kapısının karşılıklı açılması sorunları giderilmesi açısından da iyi bir adım olabilir. Bundan hem Güney halkı, hem Rojava halkı, bir bütün olarak da Kürdistan halkı yarar görür. Zaten bunun dışındaki yaklaşımı Kürt halkı anlamamaktadır. Bu açıdan da KDP'ye tepkiler gelişmektedir.
GÜNEY’DE DEMOKRATİK TEAMÜLLERE UYAN BİR HÜKÜMET KURULMALI
Güney Kürdistan’da seçimler sonuçlandı ve daha bir hükümet kurulabilmiş değil. KDP’nin tek başına bu kararı almasını neye bağlıyorsunuz?
Güney Kürdistan'da yeni seçimler oldu. Seçimlerin ne kadar demokratik olduğu ayrı bir sorundur. Fakat henüz bir hükümet kurulabilmiş değil. Hükümet ne zaman kurulur, nasıl kurulur, kimlerle kurulur, bilemiyoruz. Ancak bildiğimiz, önemli bazı sıkıntıların yaşandığıdır. İsteriz ki Güney Kürdistan’da bu ve buna benzer sorunlar daha demokratik yöntemlerle çözülsün. Ama henüz o noktaya gelindiğini sanmıyoruz. Böyle bir süreçte kapının kapatılması yorumlara neden oldu. Örneğin Yekiti bu kapının kapatılmasından haberlerinin olmadığını bize iletti. Zaten çeşitli defalar kapının kapatılması konusunda tepkilerini ortaya koydular. KDP, Güney haklının da kapının kapatılmasına tepkisini görünce “Bizim değil, hükümetin kararıdır” dedi. Demek ki, ortada KDP'nin de savunamayacağı bir durum vardır. Açıkça savunulamayacak bir durum varsa, bu yanlıştır, o zaman bu yanlıştan dönülmelidir. Bize göre de demokratik olan ve doğru olan kararların bir parti tarafından değil de hükümet tarafından alınmasıdır. Bu yaklaşım, Güney Kürdistan'daki kazanımları ve siyasal yapılanmayı daha güçlü kılar. Artık bir örgüt refleksiyle hareket etmekten ve tepki göstermekten kaçınılmalı ve bütün Güney Kürdistan’ın, hatta tüm parçalardaki Kürtlerin iradesini ve beklentisini dikkate alan tutumlar gösterilmelidir. Eğer partiler ülke genelinde bir siyasal yapılanma ve yaşam yaratmayı hedefliyorsa doğru olan budur. Bu vesileyle biz Güney Kürdistan'da uzlaşmaya ve demokratik teamüllere uygun bir hükümet kurulmasını diliyoruz.