Öcalan Türkiye'ye getirildiğinde kim, nasıl yanıldı?

Öcalan Türkiye'ye getirildiğinde kim, nasıl yanıldı?

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, 14 yıl önce bugün, uluslararası komplo ile Türkiye'ye getirildi. Ve 14 yıl önce bugünün Türk gazeteleri, Kürt sorununun -kendilerinin deyimiyle; 'terör sorunu'nun- bittiğini; özelde Kürt hareketinin ve genelde Kürtlerin artık yenildiğini yazıyordu. Ancak bir kez daha yanılgıya kapıldıklarını şimdiki dönemin politik gelişmeleri tasdiklemiş oluyor. Öcalan'a başvurmak Türk devleti için ıztırari durumda. Ne var ki, samimi olarak ya da değil; "müzakere"den söz edilmeye başlandı. Kürt toplumunun Öcalan'a bağlılığını ispat eden toplumsal gelişmelerse gün be gün arttı. Geçtiğimiz aylarda açlık grevindeki binlerce Kürt tutsağın Öcalan'ın mesajıyla eylemlerini tamamlamaları da bunun ispatıydı.

Milliyet Gazetesi, Kürt Halk Önderi'nin Türkiye'ye getirilişini 16 Şubat 1999'da 'yıldırım baskı'sında "Apo Türkiye'de" başlığı ile duyurdu. Sabah'ın manşeti de böyleydi. Hürriyet'in başlığı ise her gün yalanlanabilecek nitelikteydi; 'Zafer!'

ECEVİT'İN AÇIKLAMASI

Gazeteler, ilk sayfalarında dönemin başbakanı Bülent Ecevit'in açıklamasına yer veriyordu: "...Dünyanın neresinde olursa olsun devletimizin onu ele geçireceğini söylemiştik. Bu devlet sözü yerine getirildi. Hesabını artık Türk adaletine verecektir. Devletimizle baş edilemeyeceğini artık herkes anlamalıdır." Ecevit, böyle diyordu. Ancak bunun, devletinin başarısı değil; uluslararası komplo olduğunu da, sonraları yine kendisi itiraf edecekti. Cumhuriyet Gazetesi'nden Hikmet Çetinkaya'nın röportaj yaptığı Ecevit, "...Öcalan'ın teslim edilmesi neyin sonucuydu? ABD bunu neden yapmıştı hiçbir zaman öğrenemedim" diyordu.

Gazetelerde "Kürt hareketinin fiziki ve siyasi olarak tükendiği" iması hâkimdi. Köşe yazarları da bu minvalde 'yorumlar' yapıyordu.

KÜRDÜN YENİLDİĞİNİ SANDILAR...

Hasan Cemal, gelişmeyi "Dönüm noktası" başlığını koyduğu yazısında yorumluyor ve şöyle diyordu: "Başbakan Ecevit'in televizyondan açıklamasını dinlerken bir heyecan dalgası yalıyor içimi. 1984'ten beri devletin PKK'ya karşı verdiği haklı ve meşru mücadelede bayrağın zirveye dikilmesi, zaferin tescilidir." Hasan Cemal özelinde bir parantez açmakta fayda var; yazar, yıllar sonra ve bugünlerde, Öcalan'ın muhatap alınması gerektiği ve aksi takdirde sorunun çözülemeyeceği fikrinde. Bu "değişim"in nedenini yorumlamak zor değil. Bu, Kürtlerin gücünü sadece koruduğunun değil, artırdığının da tezahürü sayılabilir.

Güneri Cıvaoğlu da "zafer havası"ndaydı. Bu gelişmenin "tarihi değiştireceğini" savunan Cıvaoğlu, "PKK, tam çöküş değilse bile, dağılma sürecindedir" yazıyor ve "PKK'nin sonuç alma şansının sıfıra indiğini" ileri sürüyordu.

Hasan Pulur, "dünya çapında bir başarı" olarak nitelediği gelişmeyi, Tanrı'ya bağlamaktan geri durmuyordu: "Kim söylemiş, hatırlamıyoruz ama, bir batılı 'Tanrı Türkleri sever' demiş. Çok şükür sever, ya sevmeseydi..."

Şimdinin CHP Milletvekili Oktay Ekşi de 17 Şubat 1999 günü, "Şimdi hesap zamanı" başlıklı yazısında, PKK'lilerin teslim olacağını savunuyordu. Operasyonun uluslararası niteliğini görmezden gelen Ekşi, operasyonu Türkiye'nin başarı hanesine kaydediyordu.

Ertuğrul Özkök köşesinde, haberi duyar duymaz gazete ekibi olarak "sevinçten ağladıklarını" yazıyordu. Özkök'ün, "...Önce dağlarda inisiyatifi ele geçirdik. Her gece hain bir pusuya düşen Mehmetçik, bir anda dağların hâkimi oldu. Türkiye Cumhuriyeti'nin, hepimizin, Türk'üyle Kürt'üyle hepimizin olan dağları teröristten geri aldık" şeklindeki ifadelerine bakılırsa, PKK'nin şimdilerde adının dahi anımsanmaması gerekirdi.

Emin Çölaşan'ın yorumu da, gerek Öcalan'ın gerekse de PKK'nin direnemeyeceği kapsamındaydı.  Birkaç paragraflık hakaretinden sonra Çölaşan, "PKK açısından baktığımızda sonuç: Sıfıra sıfır, elde var sıfır" diye yazıyordu.

Fatih Altaylı Altaylı, hareketin halklaştığı gerçeğini okuyamıyor ve şunları yazıyordu: "21 yıllık PKK belası 5 ayda halledilebiliyor. Yeter ki, Türkiye gücünün farkına varsın, yeter ki gücünü kullanmayı bilsin. PKK'yı askeri olarak da, siyasi olarak da ortadan kaldıran strateji büyük ölçüde askerlerin eseridir."

Zülfü Livaneli ise daha temkinliydi. "Abdullah Öcalan'ın yakalanmasının, PKK eylemlerini bitireceğini sanmak fazla iyimserlik olur. Belki de en tehlikeli döneme girdik" diye yazan Livaneli, yine de bugünleri, Öcalan'ın 14 yılı güçlenerek geçireceğini öngöremiyordu: "...Tarih bize, ne kadar uzun sürerse sürsün her kalkışmanın hüsranla sonuçlandığını gösteriyor. 1972 yılında derlediğim bir türkü bu gerçeği nasıl anlatıyordu bakın: Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz!"

TASFİYE DİYEN SİYASETÇİLER TASFİYE OLDU

Dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Kürtlerin komployu güçlenerek yeneceğini tahmin edememiş olmalı ki, aynı gün gerilla güçlerine çağrı yapıyordu; 'teslim olun!' Bugün ise, cumhurbaşkanlığını yaptığı devlet, komployu boşa çıkaran Kürt Halk Önderi Öcalan'la görüşme sürecine giriyor.

Dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal'a göre "bir dönem kapanıyor"du. Uluslararası komplo sonucu Öcalan'ın Türkiye'ye getirilişine bu saptamayı yapıyordu.

Yine dönemin DYP Genel Başkanı Tansu Çiller de, "Türk devleti büyüktür, güçlüdür. Böyle bir olayın böyle sonuçlanması, bütün dünyaya da bir tecrübe, bir örnek, bir ders olacak mahiyettedir" diyordu.

***

Türk yazar ve siyasetçilerin o günkü yorumlarını tersinden okumak mümkün. İroni yapmış gibiler! PKK'nin tarihe karışacağını yazdılar; PKK tarihi belirlemeye devam ediyor. Geçtiğimiz aylarda özellikle Şemdinli'deki direnişi herhalde bunu anlamayı kolaylaştırır. Öcalan'ın yenildiğini sandılar; oysa 14 yıl geçmesine rağmen, devlet ve kamuoyu onun çözümüne muhtaç durumda; görüşme yapacağı günler merakla bekleniyor. Kürt legal siyaseti genel seçimlerde milletvekili sayılarını artırdı. Kürt halkının devletin gücüne kanalize olacağına emin bir özgüvenle yaklaştılar; ama her gün siyasi operasyonlarla binlerce Kürdü hapishaneye koyduklarına göre, bunda da yanıldılar.