AKP tek kişilik büyük kongresini yapmasına raðmen, bir türlü kendine gelemedi. Şatafatlı olsun diye harcanan onca para işe yaramadı. Moral yerine moralsizlik, güven yerine güvensizlik, birlik yerine iç çatışma daha da keskinleşti. Aynı yolun yolcuları yollarını görünür şekilde ayırmaya başladı. Gülen cemaatiyle Erdoðan ekibinin masa altından birbirilerini tekmelemeleri çoðaldı. Tam da böylesine iç kavganın derinleştiði, AKPnin kendi kendine güveninin azaldıðı, Erdoðanın diktatörlüðünü ilan ettiði bu kriz döneminde Akçakaleye düşen iki top mermisi kurtarıcı bir simit oldu!
Erdoðanın özel çabasıyla savaş tezkeresi meclise geldi ve jet hızıyla onun kadar savaş yanlısı olan MHPnin desteðiyle kabul edildi. AKPnin yayın organları aldıkları ver coşkuyu talimatına uygun olarak savaş tamtamları çalmaya başladı. Ancak tüm koparılan gürültüye raðmen, Türkiye Suriyeye karşı ilan etmek istediði savaşta yalnız kaldı.
Üyesi olduðu NATO, taşeronu olduðu ABD, bir türlü giremediði AB Türkiyenin hurra savaşa çaðrısını temkinli ve soðukkanlı karşıladı. Batı medyası tıpkı DailyTelegraphtan Con Coughlinin yaptıðı gibi Türkiyenin gizli ajandasına dikkat çekti. Herkesi Suriye konusunda "Türkiye'nin Büyük Oyunu'na karşı uyanık olmalıyız" diye uyardı.
Rusya, Ýran gibi güçlerin tutumu ise biliniyor. Türkiyenin Suriyeye karşı yapacaðı açık bir askeri harekatı kendilerine karşı yapılmış sayacaklarını ilan ettiler. Kaldı ki, iki top mermisinden bölgesel savaş çıkarma peşinde olan AKP hükümetinin politikası hem Suriye içinde, hem de Türkiye içinde yeterli desteði bulamıyor. Suriyede Kürtler başta olmak üzere Türkiyenin askeri işgal hareketine karşı geniş bir muhalefet var. Türkiyede ise kamuoyu yoklamalarına göre halkın yüzde 60ı savaşa karşı.
ÖRTÜLÜ SAVAŞTAN, AÇIK SAVAŞA
Bu son derece net ve açık iken, AKP ısrarla Suriye krizinde savaşın yolunu tercih ediyor. Erdoðan askeri parka ve potinlerle mevziiye girmek için çok acele ediyor. Şimdilik umudunu Suriye tarafından gelecek serseri birkaç top mermisine baðlamış durumda.
AKP rejimi örtülü olarak yürüttüðü savaşın legalleşmesini istiyor. Ankara, Suriyede sadece Esat karşıtı güçleri politik olarak desteklemiyor. Dr. Kaan Dilekin de dediði gibi Ankara rejimi Kafkasya, Afganistan, Yemen, Libya, Ürdün ve Mısır'dan gelmiş El Kaide aðıyla ilişkisi olan cihatçı gruplarla birlikte, kendi özel istihbarat elemanları ve ekibiyle Suriyede örtülü bir savaş yürütüyor.
ANKARANIN KÝRLÝ AMAÇLARI
Ýki yıla yakındır yürütülen bu örtülü savaşın dört temel amacı var.
Her şeyden önce AKP üzerinde şekillendiði Türk-Ýslam sentezinin tarihsel kodlarına uygun olarak Kürtlerin bu ülkede kendi geleceklerini bir şekilde tayin etme hakkına karşı çıkıyor. Batı Kürdistanda ortaya çıkan kendini yönetme imkanını bertaraf etmek istiyor. En azından bunu mümkün olduðunca sınırlamak arzusu ve iştahı içinde hareket ediyor.
Ýkincisi AKP, Esat sonrası Suriyede iktidarda kendi ideolojik ve mezhep kodlarına yakın bir rejim arzuluyor. Bu nedenle, El Kaide ve Ýslami Cihat gibi gruplara her türlü para, istihbarat, silah ve lojistik destek sunuyor. Bizzat bu grupların Suriye içinde yapacakları saldırı ve operasyonları yönlendiriyor; örgütlüyor.
Üçüncüsü, Esat sonrası yeni Suriyede söz ve karar sahibi olmak istiyor. 2003 yılında Irakta Saddam rejimi çökerken elden kaçırdıðını düşündüðü fırsatı, en azından Suriye sahasında ele geçirmek istiyor.
AKDOÐANIN HESABI KÜRDÝSTANDA ÇÖKTÜ
Dördüncüsü, AKP zaman kazanmak istiyor. Rejim içindeki çürüme ve erimeyi önlemek, kapıyı çoktan çalan ekonomik krizi ötelemek ve tabi ki kaçınılmaz şekilde çözüm bekleyen Kürt ve Kürdistan sorununda zaman kazanmaya yönelik bir hamle yapıyor. Tabi tutarsa.
Hiç şüphe yok ki, Yalçın Akdoðanın akıl hocalıðını yaptıðı açılım, yani Kürdistan Özgürlük Hareketini tasfiye politikası başarıya ulaşmış olsaydı, AKP rejimi Suriyede yürüttüðü örtülü savaşı, açık bir savaşa dönüştürmek için bu kadar çaba ve gayret içinde olmayacaktı.
Ama Akdoðanın Erdoðana Ankarada tuttuðu hesap Kürdistanda çöktü. AKP rejimi Kürdistan Özgürlük Hareketini tasfiye için tüm kuvvetlerini cepheye sürmesine raðmen, sahada aðır darbeler aldı, yara-bere içinde kaldı. Siyasi ve askeri operasyonlardan istediði sonucu alamadı. 12 Eylül rejimini geride bırakan uygulamalarına raðmen, Kürtlere diz çökertemedi. Kürtlerin iradesini kıramadı.
Oslo sürecini eline yüzüne bulaştırdı. Niyetinin çözüm deðil, tasfiye olduðunu çabuk ele verdi. Çözüm masasını acemice devirdi. Suçu ise Kürt hareketine yıkmaya ve işin içinden sıyrılmaya çalıştı. Ama olmadı. Gelinen aşamada Oslo ve Ýmralı görüşmelerini, Kürdistan Özgürlük Hareketini tasfiye etmek için kullanmak isteyen AKP, kendisi tasfiyenin eşiðine geldi.
AKP Oslo sürecini bu kez kendi tasfiyesini önlemek için canlandırma çabası içinde. Samimi olmadıkları her hallerinden belli oluyor. Kaldı ki seviyesiz bir dil kullanıyorlar. Halen Öcalan, KCK, BDP, DTK gibi aktörleri karşı karşıya getirme çabası ve arzusu içindeler. Bu çaba hiç bitmedi. Bu kafa bu bedende olduðu müddetçe hiç bitmeyeceðe benziyor.
DÜNYA YÖRÜNGESÝNDEN ÇIKAR, AMA
9 Ekim komplosundan bu yana tam 14 yıl geçti. Kürtler bu kirli ve uðursuz çabanın sayısız örneklerini yaşadılar. En revaçta olanını ise tıpkı Yalçın Akdoðan adlı özel propaganda elemanının yazdıðı gibi Öcalan-PKK çatışması yaratmak ve PKK içinde farklı kanatlar var algısını oluşturmak oldu. Bu konuda yazılmış onlarca, yüzlerce, hatta binlerce makaleden en sonuncusunu Akdoðan Kandilin Öcalana ihaneti başlıðıyla servis etti. Tipik ve beş kuruş etmez bir kara propaganda örneði olarak.
Peki böyle bir şey olabilir mi? Var mı böyle bir ihtimal? Yok.
Çünkü dünyanın yörüngesinden çıkma ihtimali PKKnin Öcalana ihanet etme ihtimalinden yüz kat daha fazladır. PKK ne Öcalana ihanet eder, ne sırtını döner, ne de onunla bir çatışma içinde olur. Ýkincisi, bu saatten sonra PKK içinde farklı kanatlar aramak, masallardaki kayıp bir hazineyi aramak gibi bir şey olsa gerek.
Kürdistanda yara-bere içinde kalan, en son Suriye meselesinde gözü morartılmış bir kabadayı gibi oraya buraya sataşan AKP rejimi Akdoðanın itiraflarından anlıyoruz ki yeni fırıldaklar çevirmek için görüşme parametresini gündeme sokma çabası içinde. Hem de deðişen şartları ve yeni konjonktürü görmezlikten gelerek.
ÖCALAN ÖZGÜR OLMADAN MÜZAKERE OLMAZ
KCK yöneticileri, başta da KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan yeni bir müzakere sürecinin başlaması için açık açık görüşlerini dile getirdiler. Haklı olarak ilk önce samimi ve tutarlı olmaya vurgu yaptılar. Müzakerelerin saðlıklı ve kalıcı bir barışa, bir çözüme dönüşmesi için yeni şartlarını açıkladılar. Karayılan görüşme olacaksa artık Ýmralıda olmaz. Önderliðin saðlık-güvenlik-özgür hareket koşulları yaratılırsa görüşme olur dedi ve ekledi: Bu sorunun bileşenleri sorunu çözer. Ne PKKsiz ne Ýmralısız, ne de BDPsiz çözemezsiniz.
Bundan daha açık ve net cümle olur mu? Bu sözlerin tercümesi olur mu? Olmaz. Şimdi başta Yalçın Akdoðan olmak üzere AKPnin halkla ilişkiler çalışmasını yürüten beyler kendilerine ve halka biraz saygıları varsa eðer bu açıklamaları çarpıtmamaları gerekiyor. Dürüst ve samimi olmaları gerekiyor. Kaldı ki Akdoðan ve ekibinin projesi çökmüştür. Akdoðan bunu samimice itiraf ederse, belki kendi siyasi geleceðini kurtarmış olur ve günahlarını bir nebzede olsa azaltmış olur. Belki bu itiraflarıyla çözüme bir katkı yapar.
Öte yandan Karayılan ve diðer KCK yürütme Konseyi üyelerinin yaptıðı son açıklamalar net olarak bir şeyin anlaşılmasına yol açtı. Türk devletiyle Kürt tarafı arasında hem Ýmralıda, hem Osloda yapılan görüşme ve müzakerelerin birinci etabı sona ermiştir. Ýkinci aşama ancak yeni koşullarda sonuç almak için başlayabilir. Bu da ancak Öcalanın saðlık, güvenlik ve özgürlük koşulları saðlanırsa mümkün olur. Soru çok nettir: Öcalanın özgürlüðü ile başlayan yeni müzakere süreci mi, yoksa savaşa devam mı? Tercih artık Ankaranındır.
Bizden söylemesi: Ankara hurra savaşa giderken, evdeki Kürdistandan olabilir.