ANALİZ

Öcalan’ın son mesajı ve kirli propaganda

AKP medyası, kiralık kalemler, özgürlüğü için ayağa kalkmış, soykırıma karşı amansız bir mücadele içinde olan Kürdistan halkını, dostlarını ve soruna duyarlı uluslararası çevreleri beklenti ve rehavet içine sokmayı amaçlıyor

Abdullah Öcalan, uzun zamandan buyana ilk kez kardeşi ile görüştü. Bu görüşmeye Kurban Bayramı vesilesiyle ’izin’ verildiği açıklandı. Aslında ortada bir izin filan yok. Devlet böylesine bir görüşmeye ’izin’ vermek zorunda kaldı. Erdoğan rejimi becerebilseydi, önleyebilseydi bu görüşme belki hiç olmayacaktı.

Öcalan’ın sağlığı ve güveliği konusundaki tepkiler ve artan eylemler Türk devletine kısmen de olsa geri adım attırttı. Rejim bir anlamda tepkilerin bir çığa dönüşmesini engellemek ve kitlerde beklenti yaratmak için de olsa Öcalan’ın kardeşi Mehmet Öcalan’ın adaya gitmesine izin verdi. Her iki durumda da bu görüşme hükümetin bir lütfü değil, Kürtlerin kararlı duruşu ve mücadelesi sayesinde gerçekleşti. Bunun böyle bilinmesi gerekiyor.

ÖCALAN HER FIRSATI ÇÖZÜM İÇİN KULLANIR

Öcalan ise bu kısıtlı görüşmeyi ustalıkla Kürt ve Kürdistan sorununa ilişkin gerçekçi çözüm yolunu göstermek için kullandı. Zaten bu Öcalan’ın siyaset yapma ve sorunlara çözüm üretme tarzıyla birebir alakalı.   O sıkça belirttiği gibi ’iğne ucu kadar bir imkân’ dahi olsa bunu çözüm için kullanmakta. Bunun için son mesajı da sömürgeci Türk devletini yönetenlerin savaş ve kan politikasına karşı ivedi çözüm içeriyordu.  Hiç kuşku yok ki Öcalan’ın mesajının ilk önde gelen muhatabı Türk devleti ve onun tepesindeki Erdoğan’dı.     

Ancak Türk devleti, rejimin sözcüleri, satılık kalemler ve kiralık siyasetçiler Öcalan’ın verdiği mesaj konusunda akıl almaz kirli bir algı oluşturma çalışıyorlar. Öcalan’ın mesajı üzerinden HDP’yi, PKK’yi vurmaya çalışıyorlar. Zorunlu olarak verdikleri ’izinden’ bir fayda ve kar sağlam peşindeler. Bunun için her türlü yalan atmakta, iftira ve karalamaya başvurmakta bir mazeret görmemekteler. Pişkinlik ve ikiyüzlülükte sınır tanımıyorlar.

Öte yandan Öcalan’ın çözüm içerikli mesajına karşılık Kürtleri açıktan soykırım ile tehdit ediyorlar. İçişleri bakanı ‘’acımasız olacaklarını’’ ilan ediyor. Daha nasıl ve hangi tür katliam ve soykırıma başvuracaklar merak konusudur. Denemedikleri ne kaldı acaba?

ACIMASIZ OLMAK İÇİN DAHA NE YAPACAKLAR?

Mesela: Enver-Talat-Cemal paşalarının 1915’te milyonlarca Ermeni ve Süryani’nin yaşamını yitirmesine, göç etmesine neden olan benzeri bir soykırım mı yapacaklar? 1925’te olduğu gibi idam sehpaları mı kuracaklar? Zilan katliamında olduğu gibi uçaklardan insanların başına çivimi yağdıracaklar. 1937-38 yıllarında Dersim olduğu gibi fare zehri ile insanları mağaralarda mı öldürecekler? Toplama kampları mı kuracaklar? 90’lı yıllarda olduğu gibi binlerce insanı kalleşçe sokak ortalarında infaz mı edecekler? Yakılmış 4000 bin köye ilaveten daha kaç köy, şehir, kasaba, mezra yakacaklar? Kortek, Roboski’de yaptıklarını mı yapacaklar? Kazan Vadisi’nde olduğu gibi kimyasal silah mı kullanacaklar? Yoksa en son Cizre’de olduğu gibi savunmasız ve sivil insanları bodrumlarda günlerce yaralı haldeyken bekletecek, bunu bütün bir ulusa işkenceye dönüştürdükten sonra, yakacaklar mı? Yoksa öldürdükleri insanların cesetlerinin üzerinden panzerlerle mi geçecekler? 

SONLARI HİTLER, MUSSOLİNİ VE SADDAM’DAN FARKLI OLMAYACAK

Elbette ki şiddet ve terör tekelini ellinde bulunduran TC devleti bu saydıklarımızdan çok daha fazlasını yaptı, ilerde de yapabilir. Yapıyor da. Ne yaparlarsa yapsınlar Kürtleri tasfiye etmeyi başaramayacaklar.  Bunun tam aksi olacak. Bu gün Kürtlere karşı soykırım politikası uygulayalar çok kısa bir gelecekte Adolf Hitler, Benito Mussolini veya Saddam Hüseyin’in akıbetini yaşayacaklar. Hatırlatalım Hitler işlediği suçlardan hesap vermekten koktuğu için eşiyle birlikte intihar etti Ve cesetleri yakıldı. Mussolini bir korkak gibi kaçarken partizanlar tarafından yakalandı, kurşuna dizildi ve ibret-i âlem olsun diye cesedi ayaklarından Milano meydanında asıldı. Irak’ın soykırımcı diktatörü Saddam Hüseyin’in akıbeti ise zaten biliniyor.

Kürtlere karşı soykırım politikası uygulayanlar bugüne kadar hesap vermekten büyük oranda muaf oldular. Gelecekte de böyle olacağı düşünülebilinir.  Ama bu çok yanıltıcıdır. Zülüm hiçbir zaman yapanın yanına kar kalmaz. Bu dünyada kendisinden hesap sorulmasa dahi öldükten sonra yüzyıllarda geçse mezardan çıkarılır ve yargılanır. İnsanlık tarihinin lanetli sayfasında yerini mutlak alır.  Kaldı ki, çoktan insanlık vicdanında lanetlendiler.

Bunun böyle bilinmesinde sayısız yar var. Bugün ’güç zehirlenmesi’ yaşayan Erdoğan ve adamları bunun farkında olmayabilirler. Ama mutlaka hesap verecekler. İster şimdi ister daha sonra. Bu nedenle Öcalan’ın son açıklaması onlar açısından da daha fazla kirden, kanlı ve soykırımcı bir tarihten geri dönmenin olanaklarını yaratıyor. Yaratıyordu.  Gel gör ki bugün Kürt düşmanlığı ile gözlerini kan bürümüş bu güruhun bunu anlamaya niyeti yok. Veya içine düştükleri konjonktürel durum-siz bunu içinde çıkamadıkları kirli ve kanlı bir kuyu olarak okuyun- böyle davranmayı gerektiriyor.  Tamda bu noktada kaybedecekler.

Nedeni de çok basit. Öcalan’ın çözüm içerikli mesajına verdikleri yanıt bunu açığa çıkarıyor.   

Öcalan çok anlaşılmaz mesajlar vermedi. Çok net ve akıl tutulması yaşamayan her insanın anlayacağı dilden mesaj verdi. Öcalan ‘’çözüm tek taraflı olmaz. En büyük taraf devlettir. Eğer çözüm işaret ederlerse bu sorun çözülür’’ dedi. Bunda anlaşılmayacak tek bir kelime dahi söz konusu değil.

Ancak devlet Öcalan’ın sorunu çözümü konusunda son derece samimi ve açık önerilerini sadece görmezden gelmekle kalmadı. Bunun tam aksi istikametinde hamleler yapmaya başladı. Öcalan’ın mesajı açıklandığı gün resmen Kürdistan’da halkın oyları ile seçilen belediyeleri gasp etti.

ADI ‘KAYYUM’, ÖZÜ SÖMÜRGECİ İSTİLA

Ankara rejimi Kürdistan’da belediyelere ‘kayyum‘‘ adı altında sömürgeci memurlar atadı. Kürdistan’a karşı yendi bir istila hareketi başlattı. Sömürgeci memurların atandığı belediye binalarına büyük boy onlarca Türk bayrağının asılması, Kürtçe ve bazı yerlerde Ermenice tabelaların indirilmesi, bu istilacı ve talancı düşüncenin sonucudur. ‘’Kayyum’’ gibi bir terim ise bu istilacı ve talancı seferin ‘hukuki’ adından başka bir şey değil. Türk devleti bu son davranışıyla tekrardan 1925’lı yıllarının açık, ırkçı sömürgeci kimliğine geri döndü.

Erdoğan cuntası bu yalın gerekçeleri elindeki güçlü medya olanaklarıyla gizleyebileceğini düşünüyor.

SOYKIRIM SOFRASINDA BAĞDAŞ KURANLAR ÖCALAN’IN MESAJINI ÇARPITIYOR

Hal böyle iken ‘HDP Öcalan’ın mesajını doğru okumalı’, yok efendim ‘PKK silah bırakmalı. çözüm sonra başlar’ demek eğer bir aptallık ve akıl tutulması değilse tam bir pişkinlik ve iki yüzlüktür. Katili, soykırımcıyı bilerek veya bilmeyerek gizleme ve hatta onun işlediği cinayetleri haklı görme, onun kurduğu soykırım sofrasında bağdaş kurmaktır.

Hiç kimse Öcalan’ın mesajını sağa sola çekme hakkı yoktur. Mesaj açıktır. Sorun çift taraflı muhatapları olan bir sorundur. Bu nedenle her iki tarafın atacağı adımlarla yeni bir çözüm süreci başlayabilir. Kaldı ki, Ankara Kürdistan’da sadece, Bakurê Kürdistan için değil, Rojava, hatta bütün Kürdistan için soykırım sofrası kurmuşken, Kürtlerden yani mazlum, meşru ve haklı olandan sürekli tek taraflı adım atmasını beklemek ne ahlakidir, ne de vicdanidir. Ne de bunun çözüme bir katısı olur.  Güçlünün tahakküm ettiği tek taraflı bir barıştan sadece soykırım ve zülüm çıkar. Kürtlerinde böyle bir ‘barış’ istemediği artık anlaşılmıştır.

İş şu noktaya gelmiştir: Bu gün açıktan sömürgeci Türk devletinin Kürtlere karşı uyguladığı düşman hukukuna, soykırımına karşı tavır almayanların, bunu es geçenlerin Kürdistan Özgürlük Hareketi’nin herhangi bir dinamiğine söyleyecek tek bir söz dahi yoktur, olamaz.

BAŞLAMIŞ YENİ BİR ÇÖZÜM SÜRECİ YOK

Öte yandan KCK yürütme Konseyi eş başkanı Cemil Bayık’ın da dikkat çektiği gibi Öcalan’ın İmralı cezaevinde  bir buçuk yıl içinde sadece bir kez, oda yukarıda saydığımız nedenlerden dolayı, kardeşi ile görüşmüş olması mevcut durumun değiştiğinin bir işareti sayılmamalı.

Ortada başlamış yeni bir çözüm süreci söz konu değil. Bunun en ufak bir belirtisi dahi söz konusu değil. HDP yöneticilerinin bu yöndeki teminlileri sanki yeni bir çözüm süreci başlamış gibi okumak son derece yanlış ve vahim sonuçlara yol açar. AKP medyası, kiralık kalemler ve satılmış bazı tipler sanki yeni bir süreç başlamış algısı yaratma çabası içindeler.  Bundan amaç özgürlüğü için ayağa kalkmış, soykırıma karşı amansız bir mücadele içinde olan Kürdistan halkını, dostlarını ve soruna duyarlı uluslararası çevreleri beklenti ve rehavet içine sokmaktır.  AKP rejimin faşist, sömürgeci özelliğinin yanında sahtekâr ve kalpazan karakteri asla unutulmamalıdır. Bu rejimin en önemli özelliği olmamış bir şeyi olmuş gibi, var olan bir şeyi ise yokmuş gibi gösterme becerisidir.  

Bu nedenle şuan Kürtleri için en öldürücü silah beklide Türk tarafının algı operasyonlarıyla yaratmak istediği beklenti ve rehavettir.