Naci Sönmez: Sokakla sandık birleşmeli

TL’deki değer kaybının ardından yaşanan krizin faturasının yıllarca emekçilere kesildiğini belirten Naci Sönmez, "Sokakla sandığı birleştirebilirsek o zaman daha adil ve eşitlikçi bir sosyal düzende yaşayabiliriz" dedi.

Halkların Demokratik Partisi (HDP) Merkez Yürütme Kurulu (MYK) ve  Kriz Koordinasyon Merkezi Üyesi Naci Sönmez, Türkiye'nin ekonomisinin 2022 yılında da düzelmeyeceğini söyledi.

ANF’ye konuşan Sönmez, neo liberal politikalar geriletilmeden krizin çözülemeyeceğini belirtti.

TL’nin değer kaybetmesinden en çok etkilenen kesimin emekçiler olduğunu kaydeden Sönmez, rant çevresi dışındaki kesimlerin bu iktisadi ve sosyal politikaların bedellerini ağır ödediklerini ifade etti.

Sönmez, iktidarın baskı politikalarına karşın halkın tepkisinin zayıf olduğunu belirterek, temel sorunun, bu bireysel isyanların örgütlü harekete dönüştürülmemesinden kaynaklandığını vurguladı.

2021 yılında hem dünyada hem de Türkiye'de salgınla birlikte giderek derinleşen bir ekonomik kriz olduğunu dile getiren Sönmez, 2022 yılı için şunları söyledi: "Esas olarak bu ekonomik krizlerin kaynağı kapitalizmin kendisidir. Sermayeyi önceleyen, geniş emekçi yığınları eşitsiz koşullarda yaşama mahkum eden ve üretim süreçlerinin dışında tutan, doğaya, yaşama yönelik tamamen bir avuç sermaye sınıfının çıkarlarını gözeten bu sistem, bütün krizlerin asli unsurudur. Dolayısıyla 2022 yılı da inişleri ve çıkışları ile kriz yılı olacaktır diyebiliriz. Kapitalizmin neo liberal politikalarını geriletmeden bu ekonomik krizin 2022’de düzelebileceğini düşünmek mümkün değildir."

İKTİSADİ POLİTİKALARIN BEDELİNİ EMEKÇİ HALK ÖDÜYOR

Krizin faturasının yıllarca yoksullara, işçilere, emekçilere kesildiğini ifade eden Sönmez, TL'deki değer kaybının da aynı kesimleri etkileyeceğini savunarak, "Geniş emekçi kitleler açısından bu yeni bir durum değil. Ne zaman kapitalist ekonomik politikalar krizle karşı karşıya kalırsa bunun faturası emekçilere kesilir. Bugün uygulanan iktisadi neo liberal politikaların krize neden olan sonuçlarından hep emekçiler nasibini almıştır. Özellikle ülkemizde son 30-40 yıla bakacak olursak bütün ekonomik krizlerden sonra toplumun geniş kesimleri süreçten hep olumsuz etkilenmişlerdir. Çalışanların reel ücretlerinde kayıplar meydana gelmiş, yaşam koşulları eskiye göre daha da kötüleşmiş, sosyal haklar gittikçe sınırlanmış, güvencesiz bir şekilde çalışmaya mahkum edilenlerin sayısı hızla artmıştır.

Sadece geniş emekçi kesimler açısından değil aynı zamanda kamuda çalışanların, esnaf olanların ve özellikle çiftçilerin yaşam koşullarında da ciddi değişimler yaşanmıştır. Toplum genel olarak bir avuç mutlu azınlık dışında, iktidardan beslenen rant çevresi dışındaki kesimler bu iktisadi ve sosyal politikaların ağır bedellerini ödemişlerdir. Bugün de döviz kuru karşısında TL'nin değer kaybetmesi sonucunda yine geniş emekçi çalışan kesimleri olumsuz etkilemektedir. Bu süreç elinde döviz bulunduranların ya da bulundurabilenlerin zenginleşmesi, geniş emekçi kesimlerin yoksullaşması şeklinde ilerlemektedir. Gelir adaletsizliği ve eşitsizlik derinleşerek kriz büyümektedir" diye konuştu.

İSYANLAR ÖRGÜTLÜ OLMALI

Sönmez, TL’deki değer kaybının ardından halkın ‘Hükümet İstifa’ sloganıyla sokağa çıkmasını şöyle değerlendirdi: "Aslında ortaya çıkan kriz sokakları daha fazla hareketlendirmesi gerekirken zayıf kaldı diyebilirim. İktidarın uzun süredir toplum üzerindeki baskı ve sindirme politikaları, tamamen geri çekilmiş ve kaderine razı olmuş bir toplumsal gerçeği bize göstermektedir. İnsanlar örgütlü bir itiraza ortak olmak yerine her gün basından izlediğimiz cinnet şeklinde bireysel tepkiler ortaya koymaktadır. Hemen her gün televizyon kanallarına yansıyan bireysel cinayetler, intihar ve başkaca toplumsal vakalar toplumun bir cinnet geçirmekte olduğuna işaret etmektedir. Temel sorun, bu bireysel isyanları gidişatı değiştirecek bir örgütlü harekete çevirmek ve bunun siyasal hareketini yaratmaktır.

Diğer taraftan siyasi iktidarın iç politika kadar dış politikadaki tasarrufları da bugünkü yoksulluğun ve krizin sebebi olarak orta yerde durmaktadır. Uzun bir süredir Türkiye bölgede yayılmacı ve bölge coğrafyasındaki halklara karşı barışçıl olmayan düşmanlık politikası gütmektedir. Özellikle Kürtlere yönelik politikaları bölgede savaşa çatışmaya odaklı siyasetini büyütmesine neden oldu. Bölge ülkeleri ve halklarıyla savaşmaya başladığınızda hem toplumsal barışınızı ötelemiş oluyorsunuz, hem de büyük bir ekonomik kayba neden oluyorsunuz. Faturasını ise bütün bir toplum ödemek zorunda kalıyor. Bugün bu yoksulluktan çıkabilmek için sadece ekonomik çözüm politikalarına ihtiyaç yoktur. Aynı zamanda içeride ve dışarıda yeni bir barış siyasetine ve müzakereye dayalı güçlü bir demokrasiye ihtiyaç vardır. Bunu başarmadan ülkede geniş kitlelerin daha adil bir ekonomik düzende yaşamalarını sağlamak mümkün değildir."

 MİLYONLAR GİDİŞATA DUR DEMELİ

"Parti olarak bugünkü koşullarda asgari ücreti 6.000 TL olarak belirledik" diyen HDP Kriz Koordinasyon Merkezi’nden Naci Sönmez, iktidardan emekçilerin lehine bir karar beklemediklerini kaydetti. Sönmez, gidişatın değişmesinin siyasal tercihlere bağlı olduğunun altını şu sözlerle çizdi: "Aslında bu rakam son döviz kurundaki hareketlilikle revize edildi. Yarın bu rakamın da yeterli olmayacağı bir durumla karşı karşıya kalmamız mümkün. Asgari ücret görüşmelerinde açıkçası emekçiler lehine ve emekçileri tatmin edecek bir rakamın ortaya çıkmasını beklemiyoruz. Bu biraz tercihlerle alakalı. Siyasal iktidarın tercihi emekçiden yana, yoksuldan ve geniş toplumsal kesimlerden yana bir tercih değildir. Sermayeden, yandaş ve saraydan yana tercihleriniz önceliğiniz olunca geniş emekçi kesimlerin ihtiyacına yanıt vermeniz mümkün değildir.

Bu bütçe görüşmelerinde de görüldü. İktidar, tercihlerinde bir değişikliğe gitmedi. Yine güvenlik öncelikli, yandaş ve saray öncelikli tercihlerle yoluna devam edecek. Emekçi yine ağzına çalınacak olan bir kaşık balla yoksulluğu yaşamaya devam edecek. Artık bu gidişatın siyasal tercihlerle değişimini sağlamaktan başka bir yol yoktur. Bu ülkede en derin yoksulluğu yaşamaya mahkum edilen milyonların gidişata dur diyerek esas tercihini ortaya koyması gerekir. Bu tercihleri değiştirmenin ve doğaya, insana, yaşama saygılı, eşitlikçi, özgürlükçü, ekolojik, demokratik bir yaşamı inşa etmenin yolu vardır. Bunun bir ayağı seçimler ama en önemli ayağı ise; sokak ve bütün yaşam alanlarımızdır. Sokakla sandığı birleştirebilir ve arkasına da milyonların iradesini koyabilirsek, işte o zaman daha adil ve eşitlikçi bir iktisadi sosyal düzende yaşayabiliriz."