Moral değerleri dibe vuran Türkiye

Bir ara PKK'ye para yardımı yapan İbrahim Tatlıses, Şıvan Perwer’le birlikte sahneye çıkarak Kürtlerin desteğini Tayyip Erdoğan’a yöneltmek isterken, şimdi Tayyip Erdoğan’ın Kürt soykırımının suç ortağı oluyor.

Türkiye tarihinin en geri ve ilkel dönemini yaşıyor. Mevcut yaşananların 21. yüzyılda olduğunu bir düşünürsek Türkiye'nin düştüğü kaliteyi anlarız. Kalite endeksiyle ilgili her konuda Türkiye dünya sıralamasının en gerilerinde! AKP iktidarı döneminde her alanda geriledi. Sadece ekonomide ilerlendiği söyleniyor. Manevi değerlerde tükenmiş, sadece maddi ölçülerde biraz ilerleme olmuş. Hem de kendisine dindar diyen bir hükümet zamanında! Halbuki tüm dinler maddiyatçılığı eleştirir, maneviyata değer verir. AKP iktidarında ise tüm moral değerler dibe vurmuş. Tek yükselen değer milliyetçilik ve biraz da para! Tabii para da Türkiye toplumunun bir kesim azınlığında ve AKP'nin yandaşı bazı çevrelerde. Türkiye, dünyada gelir dağılımında en fazla uçurum yaşayan ülkelerin başında geliyor. Tüm bu nedenlerle de zaten mutluluk endeksinde de dibe vurmuş bulunuyor.

Dünyada ülkeler açısından kalite denilince en başta da sanat ve edebiyat akla gelir. Aydınların düzeyi gelir. Türkiye'de bir zamanlar bu konuda önemli gelişme vardı. Şimdi bu alanda da ciddi düzeyde bir aşağıya gidiş vardır. Bu gidişle bu alanda da dibe vuracaktır. Şu anda Türk televizyonlarına bakılsa, çekilen film ve dizilerin kritiği yapılsa bu kadar da pespayelik olmaz denir. Büyük bütçelerle yeni padişah ya da halifeye övgüler düzülüyor. Ya da bu şefin arzuladığı yaşam topluma yeni yaşam ve kişilik olarak sunulmaya çalışılıyor. Örneğin Abdülhamit-Paytah dizi filmi var. Bunu kim, ne için çekiyor, dizi filme bakılınca anlaşılıyor. Aslında Abdülhamit’ten çok Tayyip Erdoğan anlatılıyor ya da Abdülhamit’e birçok özellik yakıştırılıyor. Bunların hepsi de Tayyip Erdoğan’da var. O da Tayyip Erdoğan gibi yabancı temsilcilikleri ve siyasetçileri azarlıyor. Tayyip Erdoğan bu dizi üzerinden de kendini etkili kılmaya ve toplumsallaştırmaya çalışıyor. Anlaşılıyor ki film esas olarak Tayyip Erdoğan için çevriliyor.

Daha başka tarihsel filmler de çekiliyor. Tümü de Erdoğan zihniyetli ya da Tayyip Erdoğan’ın kabul ettiği çerçevede çekiliyor. Öyle ya 2012 yılında çekilen Muhteşem Yüzyıl için “bizim atalarımız böyle değildi; böyle atalarımız yok” demişti. Sanki tüm Osmanlı padişahları kardeşlerini ve çocuklarını öldürmemiş gibi! En büyük padişah olarak bilinen Kanuni iki oğlunu ve torunlarını boğdurmuştu. Kanuni, oğlu Mustafa’yı boğmakla yetinmiyor, tahtına göz diken diğer üç torununu da boğduruyor. Tayyip Erdoğan bu tarihi gerçekleri inkar ederek Muhteşem Yüzyıl’ı eleştirmişti. İşte bundan sonra film yapımcıları Tayyip Erdoğan’ın gazabına uğramamak için senaryolarına ayar vermişlerdir. Zaten Muhteşem Yüzyıl’a da bu eleştirilerden sonra ayar çekilmişti.

Bir toplumun kalitesi ve düzeyi olan sanatçılar şimdi ayağa düşürülüyor. Tabii ki tüm sanatçılar Erdoğan’a şaklabanlık yapmıyor. Ancak üzerlerinde öyle bir baskı var ki, Erdoğan’a yardakçılık yapmada yarışanlar var. AKP-MHP faşizmi Türkiye toplumu üzerinde öyle bir baskı kurmuş ki, çıkar ve kariyer peşinde olanlar diz çökmüş durumda. Erdoğan herkese diz çöktürme baskısı yapıyor.

Türkiye'de popüler olan sanatçılar, Futbolcular bu diz çöktürmenin hedefinde. Tayyip Erdoğan bunlarla toplum içindeki yüzünü cilalamak, şovenizmine meşruiyet kazandırmak istiyor. Nitekim biraz sonuç aldığı da görülüyor. Oğlunu askere göndermeyen Tayyip Erdoğan kamuflaj elbisesiyle sanatçılarla Hatay sınırında poz vermiş. Tabii bu sanatçılar bu yan yana duruşla ne itibar kazanıyorlar ne de kariyer. Bu yan yana duruş onlar için bitiştir. Onlar sanatçıların yüz karaları olarak tarihe geçeceklerdir.

Bir ara PKK'ye para yardımı yapan İbrahim Tatlıses, Şıvan Perwer’le birlikte sahneye çıkarak Kürtlerin desteğini Tayyip Erdoğan’a yöneltmek isterken, şimdi Tayyip Erdoğan’ın Kürt soykırımının suç ortağı oluyor. Efrin işgal edilip çeteler yerleştirilmek istenirken İbrahim Tatlıses bu soykırımın Kürt örtüsü olmaya çalışıyor. Düşmenin ve düşkünlüğün çukuru böyle oluyor. İbrahim Tatlıses artık ses sanatçılığı yapamadığı halde hala devlet ve iktidarın himayesini kendisi için önemli görüyor. Sadece fiziki olarak felç olmamış, beyin olarak da felç olmuş. Tayyip Erdoğan’ın sanatçılar çukuruna o da atlamış. Hülya Koçyiğit kanser hastası olmasının ruh haliyle iktidardan nemalanmak için bu kervanda yer almış. Dünyada sanatçıların bu kadar şovenist ve savaş yanlısı olması ender görülmüştür. Bunlar da sanatçıların zemzem suyuna işeyenleri oluyor. Artık onların yaptığı sanatçılık hatırlanmayacak. Tayyip Erdoğan’ın Kürt düşmanı ve şovenist karakterine destek verenler olarak tarihteki yerlerini alacaklar.

Futbolcular ve futbol camiası için bir şeyler söylemek çok fazla anlamlı değil. Onlar maneviyat ya da kültür insanları değildir; onlar için para ve dönemsel şöhret olma esastır. Bu nedenle onların iktidardan yana olmalarının eleştirilmesi çok anlamlı değil. Çünkü onlar sanatçılar gibi toplum vicdanı, ölçüsü ya da kalite düzeyi değiller.

Erdoğan tüm toplum üzerinde baskı kurmuştur. Devlet imkanları, kendisi gibi düşünmeyenler için baskı aracıdır. Hiçbir iktidar devlet imkanlarını bu düzeyde baskı aracı olarak kullanmadı. Erdoğan’ın yaptığı, partizanlıktan öte bir şey! Toplumda iradeli insan ve çevre bırakılmıyor. Tüm irade benim diyor. Toplumun da herkesin de iradesi benim diyor. Bunun dışında hiçbir iradeye gerek yok diyor. İşte Türkiye böyle ucube bir siyasetçinin eline düşmüş. Bu adamın elinde toplumun tüm değerleri, ölçüleri eziyet çekiyor. Kuşkusuz sonunda da toplumsal değerler kazanacak, bu adam ve yalakaları kaybedecek.