Merkel’e mektup: Öcalan’ın, PKK’nin, PYD’nin değerini bilin!
Sayın Merkel, başında bulunduğunuz devlet, bir takım tuhaf yasaklar koyuyor. PKK ile ilgili yasak ve onun “terör örgütü listesindeki yeri de olduğu gibi duruyor.
Sayın Merkel, başında bulunduğunuz devlet, bir takım tuhaf yasaklar koyuyor. PKK ile ilgili yasak ve onun “terör örgütü listesindeki yeri de olduğu gibi duruyor.
En son söylenecek sözü en başta söyleyeyim: Sizin bu davranışınız, Suriye krizi bittikten sonra, PKK’ye ve PYD’ye karşı bu tuhaf yasaklardan çok daha ağır yaptırımlara hazırlandığınızı gösteriyor. Şunu bilin; böyle yaptığınız zaman yalnızca Erdoğancı faşizme destek vermiş olacaksınız.
Ben bu mektupta, Erdoğan’ı yatıştırmak için attığınız ve gelecekte atacağınız yasakçı adımların iktidarınızın değilse de, Alman halkının ve tüm Avrupa halklarının çıkarına olmadığını anlatacağım.
Ortadoğu’da savaş elbette sizin ülkeniz de içinde bir çok devletin menfaat çatışmasının ürünü. Ancak bu savaş, Amerikan akademisyenlerinin çoktan öngördüğü gibi, “bir tür medeniyetler savaşı” kisvesine büründü. Olaylar Ortadoğu’daki Sünni ve Şafi Müslüman halkları, kısa zamanda fundamentalist ve terörist akımların kucağına yuvarladı.
Şimdi Ortadoğu’da bir yandan Şii-Sünni mezhep kavgası sürerken, bu kavganın iki ucundaki Şii ve Sünni liderlikler aynı zamanda Hıristiyan alemine karşı da “cihad” bayrağı açıyor.
Almanya’da 4 milyon Müslüman yaşıyor ve bu sayı yüksek doğum oranı ve göç yoluyla sürekli artıyor. Bu Müslüman nüfus içinde Kürtler de yer almakta. Kürt nüfus yaklaşık 1 milyon olarak tahmin ediliyor. Bu sayının çok daha fazla olduğunu düşünmek için elimizde yeterli nedenler var; çünkü sizin devletiniz Kürtleri “ayrı” bir etnik topluluk olarak resmen kabul etmediği ve onları “Türk vatandaşı” kategorisinde saydığı için, veriler kesin değil. Burada söz konusu olan Türkiyeli göçmenler arasındaki Kürtlerin oranı yaklaşık üçte bire tekabül ediyor. Bu, büyük bir orandır.
Sizin hükümetinizin Türkiye ile olan aktüel ilişkilerinde, Erdoğan rejiminin “mülteci şantajı” çok büyük bir rol oynuyor. Siz Suriye ve Irak’tan Türkiye sınırlarının açılmasıyla birlikte bir “Müslüman tsunamisinin” Almanya’yı kaplayacağından korkuyorsunuz. Korkunuzun nedeni bu Müslüman kitlenin bağrından fışkıran İslamcı terör örgütlerinin varlığıdır. Giderek ülkenizde Müslüman topluluklarının “teröre” kaynaklık ettiğine dair bir anlayış yerleşmekte.
Nitekim Avrupa’nın bir çok ülkesindeki sivilleri hedef alan korkunç terör olaylarının failleri gerçekten de bu Müslüman topluluklarının bağrından çıkıyor. El Kaide, DAİŞ, El Nusra üyeleri, Raqa’nın düşmesinden sonra binlerle ifade edilen sayılarla Türkiye’ye, buradan da geldikleri ülkelere, bu arada Almanya’ya dönüyorlar.
O halde Kürt Müslüman topluluğuna bu açıdan bakalım:
Müslüman Kürt toplumu Almanya’yı tehdit eden “İslamcı teröre” kaynaklık eden bir toplum mudur? Bunun böyle olmadığını en iyi sizin istihbarat örgütleriniz biliyor. Siz her ne kadar PKK’yi “terör örgütü listenize” almış olsanız da, hiçbir Alman PKK’yi kendisi için tehdit saymıyor. Buna karşılık Almanlar Türk, İran ve Arap Müslüman topluluklarına karşı, her geçen gün “İslamofobik” bir korkuya kapılıyor.
Kürt Müslüman topluluğu, tüm İslam alemindeki biricik laik halk topluluğudur. Yerleşik görüşe göre, halklar, insanlar, bireyler değil de “devletler” laik sayılsa da “devletsiz” olan bu halk PKK ve PYD etrafında örgütlü bir halk olarak “laik” bir gücü oluşturuyor. İslam dünyasında böyle bir Müslüman topluluk yoktur. Kürt Müslümanlar, İslam’ı dünya çapında ilk ortaya çıktığı haliyle ve Kürdistan’daki mücadele sürecinin yarattığı özelliklerle temsil ediyor.
Türkiye’de Müslüman toplumun Türk kökenlileri arasında İslamcı akımlar, cemaatler, tarikatlar büyük bir çoğunluğu oluştururken ve her geçen gün “Batı” ve “Hıristiyan” düşmanlığı ile kışkırtılırken, Kürdistan’daki Kürt Müslüman toplumunun içindeki akımların ezici çoğunluğu PKK etrafında örgütlüdür ve İslami fundemantalist akım, Şa’fi Müslümanlar arasında küçük bir azınlık olarak devlet yönelimli Hizbullah-Huda-Par tarafından temsil ediliyor. Bu durum Suriye’de de, İran’da da öyledir. PKK ve PYD’nin varlığı Kürdistan’ı DAİŞ’çilikten, dinci terörizmden koruyan en büyük etkendir. Böyle bir “koruyucu İslam” Suriye’de, İran’da ve tüm İslam dünyasında yoktur ve öyle olduğu için de Kürdistan dışında kalan Müslüman ülkeler El Kaideceliğin, DAİŞ’çiliğin etkisiyle ifsad edilmektedir.
Şu sıralar Suudilerin ve benzerlerinin Selefi eğilimden uzaklaşıp, “ılımlı İslami” bir yönelim aldığından söz ediliyor. Bu gülünç bir “yön değişikliğidir.” “Ilımlı İslamın” Suriye ve Irak’taki kaderi öğreticidir. Örneğin “ılımlı İslamcı”Özgür Suriye Ordusu, Arap Baharı’nın daha ilk haftalarında “ılımlılıktan” çıktı, kitlesel olarak DAİŞ’leşti. Devlet iktidarlarının “laiklik” ya da “ılımlılık” kararları dayanıksızdır, konjonktüreldir, İslami tabanı dini demagojiyle kazanma “mecburiyeti” bu devletlerin “laikleşmesini” de, “ılımlılaşmasını” da anlamsız kılar.
Kürdistan Müslümanlığının “laik” eğilimi, ezici çoğunluğu dindar olan bu halkın en son yaklaşık kırk yıldır büyük bir direniş sürecinde ortaya çıkan, Alevilerle, Ermenilerle, Süryanilerle, Êzidîlerle, Keldanilerle iç içe, omuz omuza PKK önderi Öcalan’ın “demokratik uluslaşma” sürecinin ürünüdür. Halk bütün kurumlarını kesin bir şekilde laiklik temelinde inşa etmiştir. Kürdistan Müslümanlığının “laikliği” bir “devlet kararı” ya da “anayasa hükmü” değildir, Kürt Müslüman halkının başka milletlerle, Dinlerle, mezheplerle “demokratik uluslaşma sürecinde” birleşme iradesi ve kararıdır.
Kürdistan laikliği ne Türk devletinin tepeden inme laikliğiyle, ne de şimdi Suudilerin “ılımlılığı” ile uzak yakın bir ilgisi yoktur. Kürt Müslümanlığı, devletlerin, partilerin, kurumların laikliğinin güvencesiyken, Türk, Arap, İran, Pakistan, Endonezya, Afganistan Müslümanlığı “laikliğin” hasmıdır. Aradaki fark büyüktür.
Böyle olduğu içindir ki, hem Sizin Alman devletiniz, hem de ABD ve tüm Batı, Ortadoğu’daki DAİŞ belasına karşı en güvenilir savaşçıların Kürdistan halkının evlatları olduğunu biliyor ve o nedenle onu destekliyor. Bir başka seçenek zaten yok. DAİŞ’e Öcalan’ın öğretilerini klavuz edinen Kürdistan güçleri Kobanê’de ve Raqa’da ağır darbeler indirdi ve İslami terörizmin Suriye’den tasfiye süreci zafere ulaştı.
Ancak benim burada anlattıklarım gösteriyor ki, dünya Müslüman toplulukları içinde Kürdistan Müslümanlığının “laik” rolü sizin “taktik ittifaklarınız” tarafından kullanılıp, atılacak bir öznesi değildir. Dünya çapında “medeniyetlerin barışında”, İslam mezhepleri arasında ve İslamla Hıristiyanlık, Budizm ve ateizm arasında barışın tesisinde öncü güç Kürdistan Müslümanlığıdır.
Bu böyle olduğuna göre, Siz Almanlar Abdullah Öcalan’ın, PKK’nin, PYD’nin, bütün parçalardaki ve ülkenizdeki Kürdistan Müslümanlığının değerini bilin.
Bu değer bilirliliğin en önemli işareti, Kürdistan Müslümanlarının benimsediği değerleri, devletler arası kirli ve “gizli” diplomasinin kurbanı etmemektir. Öcalan posterlerini, PYD, PYJ, PYD simgelerini yasaklamak, buna karşı Türk MİT’inin cirit attığı Türk Diyanet kurumlarını desteklemek, Alman halkının çıkarlarına, onun huzur ve güvenliğine uygun olamaz.
Alman devletinin yapması gereken, Türkler arasında yayılan ırkçı Kürt düşmanlığına karşı önlem almak, Türkleri Kürtlerle kardeşliğe, birlikte çalışmaya özendirmek, örneğin böyle bir “Türk-Kürt” ve diğer etnisitelerden ve din ve mezheplerden demokratları birleştiren HDP yanlısı ya da PKK ve PYD yanlısı örgütleri desteklemektir. Türk Müslümanlığının laiklik temelinde gelişmesi, Kürt Müslümanlığı ile barışmasına bağlıdır ve bu gerçekleştiğinde Alman halkı “İslamofobyadan” kurtulacaktır.
Kurtulmazsa ne olacaktır?
Son seçimde ne olduysa o olacaktır ve Sayın Merkel sizin partileriniz de geçmiş ırkçılığın ve Nazizmin hortlatılmasından çok ağır zararlar görecektir.
Tekrar ediyorum: Öcalan’ın, PKK’nin PYD’nin ve Apocu bütün kurumların ve insanların değerini bilin. Öcalan’ın özgürlüğü için müttefikiniz NATO üyesi Türkiye’ye baskı yapın; PKK’yi terör örgütü listesinden çıkarın. Ve Kürde “su satma yasağı” koymak yerine, “Erdoğan’a silah satma yasağı” koyun. Çünkü o bu silahlarla Kürt kanı döküyor ve DAİŞ’i silahlandırıyor.
Bir de bugün Düsseldorf’ta polislerinizin ablukası altında yapılacak olan “mitinge Şansölye olarak takılın ve bir de konuşma yapın” diyeceğim ama, sanırım bu çok erken bir istek olacak…Daha gerçekçi istek olarak “mitingi TV’lerinizden mutlaka izleyin” derim.
En samimi selamlarımla…