Kürtler ve Ortadoğu birliği için bir model önerisi

Kürtler ve Ortadoğu birliği için bir model önerisi

Dicle Üniversitesi (DÜ) Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu, Türkiye’nin Rojava’ya dönük politikalarının sınıra duvar örmek yerine demokratik bir perspektife dayanmasının bölge açısından da hayati öneme sahip olduğunun altını çizdi. Dört parçada yaşayan Kürtler ve Ortadoğu halklarının siyasal, sosyal ve ekonomik açıdan büyüyüp gelişmesi ve özgürlüklerin yaşamsal kılınması amacıyla Hewler modelini ortaya koyan Şeyhanlıoğlu, değişen ve yeni sistemlerin ortaya konulduğu dünya gerçekliğinde Ortadoğu’da Hewler modeliyle Kürtlerin ve bölge ülkelerinin kendi arasında ittifaklar yapması gerektiğini vurguladı.

Ankara’da 9-10 Kasım tarihlerinde Uluslararası Ortadoğu Barış Araştırmaları  Merkezi (IMPR) tarafından düzenlenen “Kürtler Barış, Demokrasi ve Çözüm Modellerini Tartışıyor” konferansı gerçekleştirildi. Programda olmasına karşın konferansa gelişleri engellenen PYD temsilcilerinin bulunamadığı, dar ve yetersiz bir yaklaşımın ön planda olduğu konferansa katılan DÜ İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Öğretim Görevlisi Yrd. Doç. Dr. Hüseyin Şeyhanlıoğlu ile konferansın kapsamı, Türkiye’nin Rojava’ya dönük yaklaşımları ve ortaya koyduğu Hewler modeli üzerine konuştuk.

- Genel hatlarıyla bakılacak olursa bu konferansın yapıldığı süreci, bir katılımcı olarak nasıl ele alıyorsunuz?

Sempozyuma katılım amacım şuydu; bizler bölge halkı olarak, asli unsur halkı Kürtler olarak, Irak, Suriye Türkiye  ve İran vatandaşı olarak aramızda bir ayrım gözetmiyoruz. Tarihsel, sosyolojik, kültürel olarak geçmişte kimi güçlerin çıkarları temelinde oluşturulan sınırların küreselleşen dünyada çok da anlamı olmadığını görüyoruz. Ankara’da böylesi bir konferansın düzenlenmesi merkezi ulus devlet düşünce yapısından uzaklaşılarak, çoğulcu, Kürtlerin de bu ülkenin asli unsuru olduğunu, ekonomik, sosyal, siyasal sorunlarını çözebiliriz bakışından hareketle memnuniyet verici.

Ben şunu düşündüm. Dedim ki; biz bir model ortaya koyalım. Sorunları tartışıyoruz ama çözümü de belli. Model olmazsa çözemeyiz. İki noktadan hareket etmek istedim. Birincisi Kürtler barış mı istiyor, yoksa çatışma mı istiyor? PKK bu işin neresinde? Bu işten kim, nasıl, bölge olarak neler yapılabilir? Ben şu noktaya vardım. Bu noktadaki araştırmalara baktım. Şunu gördüm, Kürtler yüzde 90 barışı destekliyor. Bu, Kürtlerin tamamı demektir hemen hemen. Ekseriyetle durum bu. Bir yıldır süren süreci destekliyor. Ancak ortaya çıkacak pozisyon konusunda endişeler var. Devletin iyi niyetinden endişe duyanlar var. Silahı bırakma noktasında bir garanti yok. Bekleme salonu var. Bunun yolu uzun tutuluyor. PKK’ye ne verildi? Kürtler bir şey almadık diyerek hükümetin ağzına bakıyor. En son demokrasi paketi açıklandı. Kürt paketi olmalı. Yetmez ama destekliyorum. Beklentileri karşılamıyor. Ama iyi yolda, barış adımı olduğu için destekliyorum. 

‘DEVLET ADIM ATMAKTAN KORKUYOR, KORKMALALI’

- Paketin içeriğini yeterli buluyor musunuz?

Elbette yetersiz. Anadilde eğitim hakkını vermeyen devlet için bunu düşünürsünüz. Askere giden, vergi veren vatandaşların eğitim hakkını dikkate almalı devlet. Kürt asıllı bir akademisyen olarak ben şunu isterim mesela; keşke daha evvelinde Kürtçe eğitim alabilseydim. Böyle bir halk var. Tarihin en kritik zamanında Türklerle beraber hareket etmiş. 1071’de, Kurtuluş Savaşı döneminde tarihin farklı dönemlerinde Türklerle aralarında bir fark görmemiş Kürtler. Türklerle Kürtler arasında bir harf kaymış gibi. Kürtlerin samimiyetinde zerre şüphe yok. Devlete bağlılıkta da öyle. Devlet ise burada adım atmaktan korkuyor. Yanlış yapıyor. Eğitim, kimlik, anayasasında bölgenin tüm siyasal, ekonomik, sosyal tanımlamasından korkusuzca vazgeçmelidir.

‘DEVLETİN TEMEL KORKUSU TOPRAK KAYBI, SINIR’

- Bahsettiğiniz bu korkunun nedenlerini açabilir misiniz?

Türkiye Cumhuriyeti’nin bölünme sendromu var. Osmanlıdan geliyor. 1800’lerden beri toprak kaybetti bu ülke. Türkiye kaldı ellerinde. Lozan’da bizim bilmediğimiz maddeler var. Bu sendromu halen üzerinden atamadı. Başımda bir çatı olsun sonra düzeltirim mantığıyla hareket etti. Kendisine destek olan Kürde, Çerkeze format attı. İsmet İnönü’ye soruyorlar; sen bizi aç bıraktın diye. O da ‘babasız bıraksam daha mı iyiydi’ diyor. Bu o kadronun zihniyetini ortaya koyuyor. Şimdi bu açıdan kimse güven vermedi. Sınır derdinde devlet. Burada Kürtler zarar gördü. Diliyle, coğrafyasıyla, iktisat bakımından dezavantajları 80 yıldır yaşadılar.

BİR ÇÖZÜM ÖNERİSİ: HEWLER MODELİ

Buna karşı olarak dedik ki; şu formu ortaya atalım. Kürtler Ortadoğu’nun asli halkıdır. En kadim halklardan biri. Bu halk etrafında yeni bir birlik kuralım. Bunu siyasi olarak söylemiyorum. O yüzden Hewler modelini ortaya koymaya çalışıyorum. Türk, Arap ve Acem ile birlikte diz kapağı kavşak rolü oynayan coğrafyadayız. Biz çatışma değil yakınlaşma sebebi olsun istiyoruz. Avrupa Birliği (AB) var. ABD olmuştur 150 yıl önce. Ben AB’yi esas alarak bunu oluşturdum. Geçmişte çeşitli birlikler kuruldu. Bağdat ve Sadapat Paktı kuruldu ama bunlar batılıları bölgeye taşımaktan öteye gidemedi ve başarılı olamadı.

1990’lardaki son gelişmelerin ardından Ortadoğu’da değişen dengelerle birlikte bugün Kürtler, apayrı bir aktör olarak ortaya çıktı. Bu ağacının etrafından nasıl dönerseniz dönün bu kavşakta yeni bir ittifak yapmak durumundayız. Sosyal ve ekonomik anlamda. Siyasi sınırları konuşmuyorum. Kürtlerin yaşadığı 4 parçanın ortasında Hewler’de bu şekilde yakınlaşmayı, bu modeli yapmalıyız. Süpranasyonal olarak tanımlanabilir, Kürtler açısından ve bölge açısından. Ortadoğu’da bizim Suriye ve Irak çatışmaları, Filistin yüz yıldır aynı yolda. Bu çatışmalarda kendi enerjimizi, bilgimizi ortaya koyarak barış diliyle çıkarlarımızı korumalıyız.

- Mevcut tabloya bakarsak bunun yol, yöntemleri nasıl olabilir?

Konuşup anlaşarak olmalı.  Hiçbir şekilde ben devletin de PKK’nin de savaşmasını istemiyorum. Bu ülkenin gençleri ölüyor. Bu coğrafyaya zarar geliyor. AB’de sınır yok. Ne güzel. Ben de buradan çıkıp Şam’a, Bağdat’a gidebilmeliyim. Bu birliği sağladığın zaman dünyanın en önemli ülkelerinden biri haline gelinir ama parçalana parçalana giderse yok olmakla karşı karşıya kalırız. Kürtler, Türkler, Araplar, Acemler için böyle. Oturup konuşup sorunlarımız nedir noktasında birleşmeliyiz. Bakın yüzyıllık asimilasyona, inkara, zulme karşı Kürtlerin barışa verdiği destek yüzde yüze yakın. Bu anlamlı bir oran. Bu kadar zulme karşı barış deniyorsa İslam, kültür ortak paydadır deniyorsa ki, Türkiye’nin Almanya’dan sonra en çok mal alıp sattığı yer Güney Kürdistan. Rojava’dan, İran'daki Kürtlerden korkulmamalı. Yeni dünya düzeni görülüyor. Bunun ilk adımı olarak Ortadoğu’da Hewler modeliyle Kürtlerin ve bölge ülkelerinin kendi arasında ittifaklar yapması gerektiğini düşünüyorum. Siyasi sınırlara dokunmadan sosyal ve ekonomik bir perspektifle bunu söylüyorum. Büyük devlet olmanın yolu üç noktadan geçiyor. Birincisi din özgürlüğü, ikincisi iktisadi, üçüncüsü siyasi özgürlük. Bunlar sağlanırsa tüm dünyada görülecektir ki biz söz sahibi olacağız. Türk, Kürt, Arap olarak. Çatışmayı gerektirecek bir şey yok. Ekonomik olarak da birbirimize mecburuz.

‘ROJAVA YOK SAYILAMAZ’

- Bu bağlamda meselenin bir de sınır kaygısı var. Nusaybin’de sınıra bir duvar örülmeye çalışılıyor. Ortaya koyduğunuz bu Hewler modeli bunun tam tersini öngörüyor. Formülünüzü anlamaya çalışmaya çalışaraktan soruyorum. Kürtlere mevcut sosyal, ekonomik, siyasi, kimlik hakları bağlamındaki yaklaşım gerçeğinden hareketle bunun olabilirliği ve gündemleşmesini nasıl görüyorsunuz?

Fikir olarak ileri sürüyorum. 90’lı yıllarda Talabani ve Barzani’yi aşağılıyordu Türkiye. Hatta Talabani, Türkiye’ye geldiğinde yumruklandı. Biri başbakan, bölge lideri oldu, diğeri cumhurbaşkanı oldu. Yarın Suriye için de aynısı olacak. Türkiye gözünü kapatarak, Rojava’yı dışlayarak bir yere varamaz. Gelinen gerçek ortada. Oraya sınır çekmektense o insanlara sahip çıkılmalı. Kürtlerin Suriye’de hakları yoktu. Bugün dünya tarihi değişti. Suriye yeniden yapılanıyor. Türkiye oraya demokratik bir yaklaşımla gitmeli. Kendisi bunu değil de başkaları yaparsa bu ülkeye karşı kullanılmasını da beraberinde getirir. Rojava’daki insanlar bu ülkenin bir parçası. Eşit bir çözümü üretmeliyiz. O nedenle Rojava’yı yok sayamazsınız.

‘ROJAVA KÜRTLERİNİ DÜŞMANLAŞTIRMAK FAYDASIZ’

- Hafta sonu Ankara'da yapılan konferansta Rojava da uzunca bir süre gündem oldu ve tartışıldı. Ancak Rojava’daki gelişmelerin baş aktörü konumundaki PYD’nin temsilcileri konferans programında belirtilmesine rağmen yoklardı. Bölge kadar Kürtler arasında da bütünlüklü bir perspektifle ortaya koyduğunuz Hewler modeli paralelinden hareketle konferansın içeriğini bu anlamda yeterli görüyor musunuz?

Konferans asla yeterli değil. Dört Kürt coğrafyasından gelen siyasetçi, akademisyen, kanaat önderi diyeceğimiz insanlar gelmiş. Herkes konuşuyor. İlk ama yeterli değil. PYD’nin temsilcisi burada olmalıydı. Keşke gelebilselerdi. O insanlar konuşmalıydı. Ne yapıyorlar, ne istiyorlar, nereye gidiyorlar? O insanlar Türkiyeli Kürtlerin akrabaları. Ötekileştirmenin, düşman etmenin bir faydası olmayacak. Rojava’daki Kürtler Irak ve buradaki gibi kardeşlerimiz. Bizim savaşmamızın, Nusaybin’e sınır duvarı örmenin, PYD’lilerin buraya gelişinin engellenmesinin kime ne faydası olacak? Kesinlikle olmaz. Konuşmaktan, diyalogdan daha faydalı ve güzel bir şey yok. Bundan korkmamak lazım.