Son Dakika: PKK sonuç bildirisi açıklandı: PKK adıyla yürütülen çalışmalar sonlandırıldı

‘Kürt sorununu özgürlük hareketini dışarda bırakarak çözmeye çalışmak budalalıktır’

Yazar Aydın Çubukçu, “Bütün dünya biliyor ki, HDP’yi ya da özgürlük hareketinin diğer temel unsurlarını dışarıda bırakarak Kürt sorununu çözmeye çalışmak tam bir budalalıktır" dedi.

Yazar Aydın Çubukçu, “Bütün dünya biliyor ki, HDP’yi ya da özgürlük hareketinin diğer temel unsurlarını dışarıda bırakarak Kürt sorununu çözmeye çalışmak tam bir budalalıktır. Ne var ki, seçimin iktidar lehine sonuçlanmış olması, bunu göze alabilecekleri duygusunu da kuvvetlendirdi. Bunu nereye kadar deneyebileceklerini zamanla göreceğiz” dedi.

1 Kasım seçimleri sonrasında devlet terörü artarak devam ederken, yaşanan süreci yazar Aydın Çubukçu, ANF’ye değerlendirdi.

‘GEÇİKMEDEN ÇALIŞMAYA BAŞLANMASI GEREKİYOR’

Ortadoğu’da ve Türkiye’de düğümlenen dünya sorunlarının muhalefet hareketinin görece gerilemesine yol açtığını belirten Çubukçu, “Buna, seçimlere aslında hiç de taşıyamayacağı anlamlar yükleyen muhalefet tabanının kırılgan ruh halini de ekleyince, şu anda yaşanmakta olan ‘eylemsizlik’ ve belki bir ölçüde yorgunluk diyebileceğimiz edilgen durum ortaya çıkmıştır. Aslında ortada Silvan gibi bir facia varken, orantısız bir sessizlik yaşamamızın da sebebi budur. Toplumsal muhalefet unsurlarının, genel görgüsüzlüğü de buna eklenince yakın vadede iyimser olmak için fazla sebep görünmüyor. Bu durumda, devrimcilerin ve demokrasinin örgütlü güçlerinin, halkın en geniş mücadele cephesini gerçekleştirmek için gecikmeden çalışmaya başlamaları gerekiyor” diye konuştu.

‘DEVLET REFLEKSİ VAR’

Sıkça konuşulan “Askeri vesayet bitti, yerine başka bir vesayet geldi” deyimlerinin Türkiye’deki siyasi hayatın iniş çıkışlarını açıklamakta yeterli olduğunu düşünmediğini ifade eden Çubukçu, “Yerleşik bir ‘devlet refleksi’ vardır ve bunun kendisini değişen siyasi durumun ihtiyaçları bakımından değişen biçimleri söz konusudur. Örneğin, 7 Haziran seçimlerinden sonra tırmandırılan savaş ortamı bu refleksin kendisini yine eski usullerle ve biçimlerle gösterdiğini, AKP iktidarının da buna uyumlu davrandığını, daha doğrusu böyle bir uyum için savaş konsepti içinde alan açtığını söylemek mümkündür” dedi.

‘PARLAMENTO TEK MÜCADELE ALANI DEĞİL’

Sandığın demokrasi mücadelesinde, özellikle HDP’nin, demokrasi, barış ve emek güçlerinin birleşik mücadelesini temsil etmeye başlamasından itibaren genel ve yerel seçimler de önemli bir alan haline geldiğine dikkat çeken Çubukçu, şöyle konuştu: “Kuşkusuz parlamento tek mücadele alanı değildir, ama geçtiğimiz süreçte belirleyici bir anlam kazandı. 7 Haziran seçimlerinde, Türk ve Kürt işçi ve emekçilerini, demokrasi ve barış isteyen her eğilimden seçmenin ortak bir amaç etrafında, HDP’nin barajı yıkması amacında birleştiğini gördük. Parlamentoda güçlü bir biçimde temsil edilebilmek isteği çok önemli bir motivasyon yarattı. Bu aynı zamanda, başka bir zeminde bir araya gelmesi çok zor olabilecek farklı eğilimleri de birleştirdi. Dolayısıyla, parlamenter mücadele, diğer mücadele biçimleriyle de birleşerek yeni mevziler kazanılmasında önemli bir rol oynadı. Bu, her zaman aynı sonucu vereceği anlamına gelmez; ama önümüzdeki süreçte ilerletici bir rol oynamaya devam edecek gibi görünüyor.”

‘MUHATAPLARI DIŞINDAKİLERLE ÇÖZMEYE ÇALIŞMAK BUDALALIKTIR’

1 Kasım seçimlerine, Kürt sorununun “buzdolabında” girdiğini ve öyle de çıktığını belirten Çubukçu, seçim sonuçlarının, iktidarın gerici ve baskı uygulamaları için bir cüret kaynağı olduğuna işaret etti. Çubukçu şunları aktardı: “Bu cüretin, sonraki adımlar için ‘aktör değiştirme, plan değiştirme’ gibi sözlerin telaffuz edilebilmesine de cesaret verdiği görülüyor. Bölgedeki korucu aşiretleriyle, özgürlük mücadelesine yabancı kalmış ya da düşmanca davranmış kimi Kürt unsurlarla yürütülmeye çalışılacak yeni bir süreç planlandığını anlayabiliyoruz. Bütün dünya biliyor ki, HDP’yi ya da özgürlük hareketinin diğer temel unsurlarını dışarıda bırakarak Kürt sorununu çözmeye çalışmak tam bir budalalıktır. Ne var ki, seçimin iktidar lehine sonuçlanmış olması, bunu göze alabilecekleri duygusunu da kuvvetlendirdi. Bunu nereye kadar deneyebileceklerini zamanla göreceğiz.”

‘DENEME OLARAK KALIR’

Özyönetimin, verili koşullar ve siyasal rejimin temel karakteristiklerinin değişmeden gerçekleşemeyeceğini söyleyen Çubukçu, “Bir yandan merkezi devlet aygıtı ve onun bütün kurumları, diğer yandan halkın kendisini yönetmek için oluşturduğu kurumlar, aynı anda var olamazlar. Ya tam anlamıyla demokratik bir ülkede, ya da bir devrim döneminde gerçekleşebilecek bir kurumu, bu koşullarda kurmaya çalışmak, sonuçta marjinal ve geçici denemeler olarak kalır. Böyle bir sonucun, aynı zamanda bu kavramın aşınmasına ve etkisini kaybetmesine yol açmasından da endişe ederim” diye konuştu.

‘DEMOKRASİ MÜCADELESİ GEREKTİRİYOR’

AKP hükümetinin savaşın dozunun artarak devam etmesinin, Kürt sorununda yeni bir yöntem ve muhatap arayış amaçlı olduğunu belirten Çubukçu, devamla şunları dile getirdi: “Asıl amacın bu olduğuna dair işaretler çok. Savaşın bu şiddetle tırmandırılması, özellikle Rojava gerçeğinin yarattığı büyük korkuyu da hesaba katarsak, tamamen yeni bir ‘milli birlik ve kardeşlik’ projesinin düşünülmekte olduğunu gösteriyor. Savaş bu yüzden gerici bir ‘çözüm planı’ için araç işlevi görüyor. Yeniden, ‘Dolmabahçe mutabakatı’ koşullarına dönülmesi bir hedef olabilir, ama bu da ayrı ve uzun bir demokrasi mücadelesini gerektiriyor.”

‘GERİLİM TOPLUMDA DERİN BİR YARILMA YARATIYOR’

Türkiye’de tırmanan gerilimin toplumda derin bir yarılma yarattığına dikkat çeken Çubukçu, bu yarılmanın daha derin bir hal aldığını da belirterek, “Gittikçe daha derin bir hal alıyor ve toplum yapısı çözülüyor. Ancak çok büyük bir alt üst oluşla yeniden onarılabilecek bir yarılma bu. Bir çürüme ve inatçı bir direniş birlikte ilerliyor. Tarih bu tür çözülme ve dağılma yaşayan toplumların büyük kurtuluş devrimleri yaşadığını da gösteriyor. Dünya koşullarıyla ve özellikle Ortadoğu koşullarıyla birlikte düşünüldüğünde, Türkiye için köklü bir dönüşümün fazla uzak olmadığını varsayabiliriz” diye konuştu.

“Bizim bölgemiz, tarihimiz ve toplum yapımız bugünkü özellikleriyle, ancak Ortadoğu tipi bir başkanlık doğurabilir” diye Çubukçu, şöyle devam etti: “Saddam, Esad vs. bunun tipik ve en olgun örnekleridir. Elbette Türkiye’nin tarihsel birikimi, az çok demokrasi tecrübesi, ekonominin görece gelişmiş olması, sınıfsal ilişkilerin sağladığı mücadele deneyimi bu türden diktatörlük denemelerini oldukça güçleştirir. Ne var ki, bu hayalleri kuranların olduğunu biliyoruz. Bu büyük bir risktir ve denemeye gelmez! Kısaca söyleyecek olursam, her türden ve her tipten başkanlık sistemine karşıyım.”