Kürdistan'daki doğa katliamı DSF gündeminde

Kürdistan'daki doğa katliamı DSF gündeminde

TUNUS “Arap Baharı” adı verilen ayaklanmaların başladığı Tunus’ta devam eden Dünya Sosyal Forumu’nda (DSF) tarihi Dicle ve Fırat üzerinde inşa edilen barajlar da bir tartışma konusu oldu.

26 Mart günü Tunus merkezinde onbinlerce kişinin katıldığı bir yürüyüşle başlayan DSF, 30 Mart günü de yine bir yürüyüşle kapanacak. El Manar Üniversitesi’nde düzenlenen bugünkü etkinlikler arasında madenler ve barajların çevre ve canlı yaşam üzerindeki etkilerini konu alan bir tartışma da yer aldı.

Tartışma, Kürdistan, Irak, Peru ve Hindistan’daki baraj ve maden projeleri üzerine yürütülürken, ortak mücadeleye duyulan ihtiyaç dile getirildi. İlk sözü alan Uluslararası Hasankeyf''i Yaşatma Girişimi temsilcisi Ercan Ayboğa,  genel olarak barajların doğa ve canlı yaşam üzerindeki tahribatları üzerine bilgi verdi. Ayboğa, en çok baraj üreten ülkenin Çin olduğunu söylerken, Türkiye ve İran’ı da bu ülkeler arasında saydı.

Yaklaşık 10 milyon kişinin barajlar nedeniyle yerlerinden olduğunu hatırlatan Ayboğa, barajların yol açtığı doğa tahribatları, yoksulluk, zorunlu göç ile yerel halkın kültür ve diller üzerindeki tahribatlarına dikkat çekti. “Barajların kurulduğu çevrede biyoçeşitlilik yok oluyor” diyen Ayboğa, barajlarla oluşturulan su rezervlerinin de yerel halk için ciddi bir tehlike olduğunu kaydetti.

BARAJLAR KÜRESEL ISINMA ÜZERİNDE DE ETKİLİ

“En önemlisi de bu su rezervleri küresel ısınma üzerinde etkiye sahip”  şeklinde sözlerini sürdürerek barajların iklim üzerindeki etkilerine işaret eden Ayboğa, “Ayrıca devletler arası ilişkiler üzerinde de dramatik etkileri olan bir etki yaratıyor” dedi. Ayboğa, örnek olarak Türkiye ile Irak arasındaki su anlaşmazlığına dikkat çekti. Barajların ekonomik olarak yerel halka bir faydasının olmadığını vurgulayan  Hasankeyf''i Yaşatma Girişimi temsilcisi, Türk hükümetinin bu barajlara karşı alternatifleri hiç tartışma konusu bile yapmadığını anlattı.

Fırat ve Dicle üzerindeki barajlara karşı yürüttükleri mücadeleyi de anlatan Ayboğa, Hasankeyf’i sular altında bırakacak baraj yapımının sürdüğünü söyledi. “Barajlar yüzünden çok ırmak kaybettik” diyen Ayboğa, hükümetin barajlara ilişkin kendileri ile iletişim kurmayı reddettiğini, barajların etkileri üzerine hiçbir çalışma yapılmadığını dile getirdi. Ayboğa, bu barajlara karşı ortak mücadeleyi büyütmeye duyulan ihtiyacı ifade etti.

BARAJ SUYUN HEM KALİTESİ HEM DE HACMİNİ AZALTIYOR

Irak’ta Dicle ve Fırat nehirlerini kurtarmak için yürütülen kampanyanın temsilcisi Abdul Salam Taha ise hem Türkiye hem de İran’da yapılan barajlara karşı mücadele ettiklerini söyledi. Taha, barajlar nedeniyle İran’dan Irak’a gelen suyun gelecek yıl yüzde 50 daha azalacağını belirten Taha, “Baraj hem suyun kalitesi hem de hacmini azaltıyor” dedi.

Dicle ve Fırat üzerindeki barajlar nedeniyle Şat ul-Arab’ın da olumsuz etkilendiğini aktaran Taha, bölgede hem hayvan kaynakları hem de halkın geçim kaynaklarının yok olduğunu söyledi.

SU YOKSA YAŞAM DA YOKTUR

Porto Riko’lu bir katılımcı Türkiye ve Irak’taki durumu incelediğini belirterek, “Su yoksa yaşam da yoktur. Yaşam biterse zaten bir sondur” dedi. Konuşmacı, barajlar konusunda Irak’taki mücadelenin yeni olduğunu ancak iç sorunlardan dolayı daha da zor bir çalışma olduğunu söylerken, Dicle ve Fırat’ın kurtarılması için UNESCO’ya bir dilekçe verildiğine işaret etti.

Hindistan’lı Ulusal Haklar İttifakı’ndan Madhuresh, kendi ülkesinde bir ırmak üzerinde 30 barajın kurulduğunu anlatırken, hükümetin bunu “kalkınma” olarak sunduğunu, bu “kalkınma nutuklarına” karşı da mücadele ettiklerini dile getirdi. Mücadelenin ortaklaştırılması ve uluslararasılaştırılmasının önemine değinen Madhureş, barajların yol açtığı etkiler üzerine bir soruşturma istediklerini söyledi.