Boðaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü'nden Doç. Dr. Ali Kerem Saysel, AKP Hükümeti'nin çevre politikasını eleştirdi. Saysel'e göre hükümet, izlediði çevre politikasıyla 'toplumun geleceðini satan' bir rol üstlenmiş durumda. Saysel, son günlerde yeniden artan Kürdistan'daki orman yangınlarının sorumlusu olarak da, devleti işaret etti.
ANF'ye deðerlendirmede bulunan Doç. Dr. Ali Kerem Saysel, AKP Hükümeti'nin çevre politikası için, "arazi, orman ve su kaynaklarının kuşatılmasına, özelleştirilmesine ve metaya dönüştürülmesine dayalı bir ekonomik program izliyor" diyerek, ekledi: "AKP dönemindeki 'ekonomik büyümenin' önemli dayanaklarımdan birinin de, bu olduðunu düşünüyorum. Son on yıldır doðal kaynaklar ve çevrenin korunmasıyla ilişkili olabilecek tüm yasa ve düzenlemelere bu eðilim damgasını vurdu. Küçük derelere verilen HES lisansları, nerdeyse milli park alanlarının içine uzanan maden arama lisanları, B2 orman arazilerinin satışı, 3. köprü, Ilısu Barajı ve benzerleri, bu politikaya örnek gösterilebilir."
Hükümet politikasının, çevresel ve toplumsal sürdürülebilirlik gözetmediðine dikkat çeken Saysel, "AKP'nin, yürüttüðü politikayla, bugün için ülkenin ve insanlarımızın geleceðini sattıðını düşünüyorum" dedi.
'DEVLET, DOÐAYA VE YAŞAMA KARŞI SUÇ ÝŞLÝYOR'
Kürt illerindeki orman yangınlarına dikkat çeken Doç. Dr. Saysel, Türk ordusunun PKK ile mücadele adı altında '90'lardan beri orman yangınlarına başvurduðunu belirtti. Bir çevre uzmanı olarak bu uygulamayı, "doðaya ve yaşama karşı işlenen, herkesçe kınanması gereken bir suç" olarak tanımlayan Saysel, şu yorumu yaptı: "Diðer taraftan, orman yangınları silahlı mücadelenin meşru bir aracı olarak görülüyorsa, artık tek tek orman yangınlarına deðil, savaşa karşı çıkmamız, bir barış siyaseti yürütmemiz gerekir. Sadece çevrecilerin deðil, tüm Türkiye toplumunun yıllardan beri sınıfta kaldıðı nokta burası. Kaldı ki Suriye'de yaşanan gelişmelerin ardından gelinen noktada bunun geçmişe kıyasla çok daha acil ve zor olduðunu söyleyebiliriz."
Boðaziçi Üniversitesi Çevre Bilimleri Enstitüsü'nden Doç. Dr. Ali Kerem Saysel, Kürt illerinde "güvenlik" bahanesiyle barış yapımında bulunulmasını da örnek göstererek, barajlar literatüründe 'güvenlik barajı' diye bir kavramın olamayacaðını kaydetti: "Bunu ilk defa Diyarbakır'a yaptıðım bir gezi sırasında öðrenmiştim. Bu barajların gereksiz ekonomik maliyetleri var, çevresel etkileri de olacaktır. Fakat bunlar 'terör'le mücadelenin etkin bir aracı olarak inşa ediliyor. Bu da, yine artık silahlı çatışma ortamına karşı bir şeyler yapmamız gerekir. Çevrecilerin ve toplumun da silahların susmasını, siyasetin normalleşmesini talep etmesi gerekiyor."
'ALTERNATÝF OLARAK DEMOKRATÝK ÖZERKLÝK...'
Doç. Dr. Saysel, çevre politikalarının doða ve toplum lehine gelişmesi için, demokratik özerklik modelini öneriyor: "Özel girişime ve kapitalist pazar ekonomisine dayalı toplumlar elbette bugün Türkiye'de örneðini gördüðümüzden çok daha iyisini yapabilirler ve yapıyorlar da. Büyük bir toplumsal dönüşüm, alt üst oluş beklemeden, daha insani bir yaşam ve daha yaşanası bir doðal çevre için yapabileceðimiz pek çok şey var. Diðer taraftan, üretim ve tüketimin hiçbir hakkaniyet gözetmeksizin büyümesine dayalı kapitalist büyüme içerisinde yapabileceklerimizin de bir sınırı var. Dolayısıyla yaşam savunucularının ikili bir görevi var. Bir yandan bugün, saðlıklı reformlar, regülasyonlar, denetim, sosyal devlet için taleplerimizi yükseltirken, diðer taraftan kapitalizme alternatif modeller de geliştirmeliyiz. Demokratik özerklik, kapitalist piyasa ekonomisine alternatif pekçok öðeler taşıyan bir model. Doðal varlıkları piyasa döngüsünün dışına taşıyabildiði, rekabetçi büyümenin bir aracı olarak deðil, yaşam kaynaðı olarak deðerlendirebildiði ölçüde başarılı olabilir."