Komplonun gardiyanı TC

"Uluslararası güçler, TC'yi bir sopa gibi kullandı. Önce Önder Apo'nun Suriye'den çıkarılması için Esad yönetimine karşı tehditte kullanılacak bir sopa yaptılar. Ardından 15 Şubat Komplosuyla gardiyan yaptılar"

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik komplo 19 yılı geride bıraktı. Öcalan, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir uluslararası komplo sonucu 15 Şubat 1999’da Kenya’dan kaçırılarak Türkiye’ye teslim edildi. O günden bu yana Öcalan İmralı işkence sistemi altında tutuluyor. PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Uluslararası Komployu küresel sistemin en planlı, örgütlü ve kapsamlı saldırısı olarak değerlendiriyor.

Yeni Özgür Politika Gazetesi'nin sorularını yanıtlayan PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, ABD, İngiltere ve İsrail'in 15 Şubat Komplosu'nu örgütleyen ittifak olduğunu belirterek, "Uluslararası güçler, TC'yi bir sopa gibi kullandı. Önce Önder Apo'nun Suriye'den çıkarılması için Esad yönetimine karşı tehditte kullanılacak bir sopa yaptılar. Ardından 15 Şubat Komplosuyla gardiyan yaptılar" dedi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve PKK neden böyle bir komplo ile karşı karşıya geldi? Neden uluslararası bir komplo oldu?

Her şeyden önce Uluslararası Komplo saldırısının 20. yıl dönümüne girerken 19 yıldır tarihte eşi görülmemiş bir biçimde komploya karşı sürdürülen İmralı direnişini ve Önder Apo’yu saygıyla selamlıyorum. 

19 yıldır Önder Apo etrafında ateş çemberi oluşturarak savunan “Güneşimizi Karartamazsınız” şiarının tüm kahraman şehitlerini minnetle anıyorum. 20. mücadele yılında İmralı sisteminin tümden parçalanacağına ve Önder Apo’nun özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşacağına dair güçlü inancımı ifade ediyorum. 

Bilindiği gibi 9 Ekim 1998’de Önder Apo’yu imha amacıyla başlayan 15 Şubat 1999’da Kenya’dan kaçırılarak Türkiye’ye götürülüp İmralı işkence sistemi içerisine konulmasıyla sonuçlanan Önder Apo’nun Uluslararası Komplo olarak tanımladığı küresel saldırı, Kürdistan’ı bölüp parçalayan ve Kürtleri yok sayarak, yok etmek isteyen inkarcı ve imhacı sistemin en planlı, örgütlü ve kapsamlı saldırısı oluyor. 

Bilindiği üzere bu sistem I. Dünya Savaşı sonrasında ortaya çıkartıldı. Savaş içerisinde kapitalizmin hegemonik bir güç olmasına dayandı. Yani küresel kapitalist hegemonya Kürdistan’ın bölünmesi, Kürtlerin yok sayılıp, yok edilmesi hedefi üzerinde şekillendi. Bu çerçevede de geçen yüz yıldır, Kürt halk varlığına ve onun özgür yaşam arayışlarına karşı tam bir soykırımcı saldırı yürütüldü. 1925-40 arasında bu daha çok Kuzey Kürdistan’da katliamlar biçiminde sürdü. Yine Güney ve Doğu Kürdistan’da da benzer katliamlar yaşandı. Fiziki katliam aynı zamanda tehcir, demografyayı değiştirme ve asimilasyon yöntemleriyle de derinleştirilmeye çalışıldı. Kürdistan’ın tüm parçalarında özgürlük bilincini geliştiren, eylem yaratan çok sayıda Kürt önderi ve özgürlük militanı katledildi, idam edildi. Kürt toplumu, milyonlarca ferdini bu soykırım saldırılarında şehit verdi. 

İşte Önder Abdullah Öcalan’a ve Partimiz PKK’ye 9 Ekim 1998 tarihinden itibaren somut planlı saldırı olarak dayatılan komplo, tüm bu katliam ve soykırım saldırılarının sonuncusu en planlı ve örgütlü olarak gerçekleştirileni oldu. Bu neden uluslararası bir komploydu? Çünkü, Kürdü inkar eden ve imha etmek isteyen sistemin açık bir imha saldırısı oluyordu. Bu sistem ise küresel hegemonik bir sistemdi. Bu nedenle komployu küresel kapitalist sistemin öncüleri planlayıp uyguladılar. Zaten tüm sistemi ihtiyaç duydukları oranda bu komplo saldırısına dahil ettiler. 

Neden PKK ve Önder Apo böyle bir komplocu saldırısı ile karşı karşıya geldi? Çünkü komplonun dayandığı Kürdü yok sayan ve yok etmek isteyen zihniyet ve siyasete karşı çıktılar. Buna karşı Kürt halkının varlığını ve özgürlüğünü esas aldılar, savundular. Bu temelde bilinç, örgüt ve eylem ürettiler. Kürdistan’da güçlü bir varlık ve özgürlük mücadelesi geliştirdiler. Böylece, sömürgeci ve soykırımcı sistemi tümden yıkarak Kürdistan’ı var ve özgür hale getirecek bir düzeye ulaştılar. İşte Uluslararası Komplo, bu gelişmeleri yok etmek amacıyla gündeme getirildi. Kürdü yok sayan ve yok etmek isteyen sistemin yani sömürgeci ve soykırımcı zihniyet ve siyasetin uygulanması ve başarı kazanmasını hedefledi. Bunun içinde Kürtleri var ederek özgürleştirmeyi hedefleyen zihniyeti, siyaseti, Önderliği ve örgütü yok etmeleri gerekiyordu. İşte bu anlamda komplo Önder Apo’yu ve partimiz PKK’yi hedefledi. Kürdü yok sayan ve yok etmek isteyen sistem küresel olduğu için bir komplo söz konusudur. Bu saldırı sömürgeci ve soykırımcı bir zihniyete dayandığı için hiçbir hukuk ve ahlak kuralını dinlemiyordu; komplocuydu, faşistti, katliamcıydı, soykırımcıydı. Aslında Önder Apo’nun çıkışından itibaren onu hedefledi. PKK’nin kuruluşundan itibaren hedefledi. 1991-92’de Kürdistan’ı özgürleştirme noktasına geldiği andan itibaren NATO düzeyinde sürdürülen bir silahlı saldırı haline geldi. 

Sadece 9 Ekim 1998 ve 15 Şubat 1999’da da ortaya çıkmadı. Ondan öncede benzer saldırılar vardı. Aslında saldırılar PKK’den önce de Kürt varlığını ve özgürlüğünü öngören her türlü zihniyet, duygu, düşünce, siyasete, örgüt ve eyleme karşı imhacı ve katliamcı saldırı olarak Kürdistan’ın dört parçasında hep var ola geldi. İşte Önder Apo ve PKK’yi hedefleyen Uluslararası Komplo saldırısı, tüm bu komplocu imha saldırılarının son hamlesini oluşturdu. Komplonun doğrudan Önder Apo’yu hedeflemesi, kuşkusuz onun varlık ve özgürlük bilincini ve eylemini yaratmasındaki konumundan kaynaklıydı. Önderlik konumuyla bağlantılıydı. Bu zihniyetin, siyasetin, tarzın özgür yaşamın ruh, duygu, düşünce ve eylemde yaratanın Önder Apo olduğunu biliyoruz. Bu bakımdan Kürt varlığına ve özgürlüğüne yönelen saldırı, en başta ve en çok varlık ve özgürlük duygusunu, bilincini yaratanı yani Önder Abdullah Öcalan’ı hedefledi. 

Diğer yandan ise uzun süre, TC devleti NATO’ya dayalı olarak partimiz PKK’ye, gerilla güçlerimize, direnen halk güçlerimize yönelik yoğun bir baskı, terör, katliam uygulaması içindeydi. Partimizi dağıtmak, gerillayı ezmek, özgürlük hareketimizi yok etmek için yoğun saldırılar yürütmüşlerdi. Fakat uzun yıllar çok değişik planlamalar içerisinde bu saldırıları yürütmelerine rağmen, amaçlarını başaramadılar. Önder Apo’nun varlığı ve çabaları her seferinde bu saldırıları kırdı. Onları başarısız kıldı, yenilgiye uğrattı. İmha ve tasfiye amaçlarını boşa çıkartarak sürekli Kürt varlık ve özgürlük mücadelesinin gelişimini sağlattı. 

Sonuçta şu görüşe ulaştılar: Önder Apo var oldukça, Kürdistan Özgürlük Hareketini ezmek, imha ve tasfiye etmek mümkün değildir. Uzun süre her türlü saldırıyı yapmış olmalarına rağmen başarılı olamamaları inkar ve imhacı güçleri böyle bir sonuca götürdü. Bazı ajan provokatörler de sömürgeci ve soykırımcı güçleri bu yönde bilinçlendirdi. Şahin Dönmez, Şemdin Sakık gibi, sicilli ajan provokatör hain güçler, Önder Apo’yu bu biçimde hedef olarak gösterdiler. Sonuçta, inkar ve imha sistemi, Kürt soykırımını tamamlayabilmek için PKK’yi imha ve tasfiye etmek gerektiğine inandılar. PKK’yi imha ve tasfiye edebilmek içinde Önder Apo’nun imha edilmesini, etkisiz kılınmasını gerekli gördüler. Bu temelde Önder Apo’nun mücadele ettiği koşullarda PKK’yi tasfiye edemeyenler, Önder Apo’yu imha ederek PKK’yi tasfiye edilmesini sağlamak istediler. 

Bunların sonucunda uluslararası komplo saldırısı tüm oklarını Önder Abdullah Öcalan’a yöneltti. 9 Ekim’de komplocu yöntemlerle imha etmek istediler. 15 Şubat 1999’da korsanca kaçırarak idam etmeyi gerçekleştirmeye çalıştılar. 2000’den itibaren İmralı işkence sistemi içerisinde ideolojik ve siyasi yenilgiye uğratmayı hedeflediler. Fakat tüm bu saldırılara karşı Önder Apo, derin bilinci, örgütlü kişiliği, sabrı ve direngenliğiyle mücadele etti. Her aşamada Uluslararası Komplonun amaçlarını boşa çıkartmayı, planları başarısız kılmayı, böylece komployu açığa çıkartıp, teşhir ederek, komploya karşı güçlü bir Kürt varlık ve özgürlük mücadelesi gerçekleştirmeyi başardı. Hiç kimsenin umut etmediği, aklından bile geçirmediği, İmralı işkence sistemi koşullarında da Üçüncü Önderliksel Doğuşu gerçekleştirerek, Önderlik görevlerini başarıyla yerine getirerek Kürdistan varlık ve özgürlük mücadelesini daha çok büyüyüp güçlenmesini işte bugün Rojava Devrimi’nde ve Ortadoğu’daki etkisinde görüldüğü gibi bir Demokratik Ortadoğu Devrim öncülüğü haline gelmesini sağladı. Bugün Kürdistan Demokratik Devrimi, dar alanda bir ulusal hareket olmayı çoktan aşmıştır. Demokratik Ortadoğu Devriminin öncüsü, özgür insanlık yürüyüşünün öncü müfrezesi haline gelmeyi güçlü bir biçimde gerçekleştirmiştir. 

Aradan 19 yıl geçmesine rağmen bu komplo ne tür ilişkiler içerisinde, kimlerin ne tür katılımıyla gerçekleşti? Nasıl planlanıp yürütüldü?

Uluslararası Komplonun, Kürdistan’ı bölüp parçalayan, Kürt toplumunu inkar ederek imha etmek isteyen sistemin 20. yüzyılın sonunda ortaya çıkardığı planlı ve örgütlü bir saldırı olduğunu her zaman tekrarlamalıyız ve bunu tüm boyutlarıyla ve derinliğiyle bilmeli ve anlamalıyız. İkincisi, bunu gerçekleştirebilmek için Kürt soykırımını başarıya götürebilmek için Önder Apo’yu imhayı ona dayanarak PKK’yi tasfiye etmeyi hedeflediğini çok iyi bilmeli ve sürekli akılda tutmalıyız. 

Bütün bunlardan çıkan sonuç ve üçüncüsü şu oluyor: O halde Uluslararası Komployu planlayan, örgütleyen ve yürüten güç, Kürdistan’ı bölüp parçalayan, Kürt toplumunu yok etmek isteyen küresel kapitalist devletçi sistemin öncü güçleri oluyor. Bunların ABD, İngiltere ve İsrail ittifakı olduğunu biliyoruz. Bu anlamda bu üçlü tarafından böyle bir kararın verildiği dönemin ABD başkanı tarafından da planlı hale getirerek, Clinton yönetimi tarafından uygulamaya konduğu herkesin bildiği bir gerçek oluyor. Clinton yönetiminin Dışişleri Bakanının Uluslararası Komployu yöneten, koordine eden, onun siyasi-diplomatik çalışmalarını koordine eden bir kişi olarak rol oynamış bulunuyor. Bu bakımdan öncelikle komployu planlayıp ve yürüten bu güçleri iyi bilmek gereklidir. 

Bunlarda küresel kapitalist sistemin, 5 bin yıllık iktidarcı ve devletçi sistemi ayakta tutmaya çalışan bununla kendilerini sorumlu gören güçler oluyorlar. Bunu gerçekleştirebilmek için de Kürt soykırımının tamamlanmasını gerekli görüyorlar. Kürt varlığını ve özgürlüğünü 5 bin yıllık iktidarcı ve devletçi sistem egemenliğinin yıkılması, tarihe gömülmesi, beş yüzyıllık kapitalist modernite sisteminin yok edilmesi olarak görüyorlar ve algılıyorlar. Kendi sistemlerini buna göre kurmuşlardır. Egemenliklerini sürekli kılabilmek içinde bu temelde her türlü saldırıyı yürütüyorlar. Komployu planlayıp yürüten, koordine eden bu öncülüğün komploda bir çok güce değişik düzeylerde rol oynattığını da biliyoruz. 

Uluslararası güçler dışında Suriye ve İran’ın rolü neydi?

Öncelikle komplo Suriye’deki Hafız Esad yönetimini hedefliyor, tehdit altına alınıyor. Çünkü Önder Apo, Suriye ve Lübnan hattında kalıyor ve çalışma yürütüyor. Bu alanlar Suriye yönetiminin denetiminde. Dolayısıyla Önder Apo’yu imha edecek bir konuma getirebilmek için öncelikle Suriye’deki Hafız Esad yönetimini tehdit edip Önder Apo’nun söz konusu alanlarda barınamaz hale getirilmesini sağlamayı hedefliyorlar. Bu baskı yıllarca süre süre, en son 9 Ekim 1998’de Hafız Esad yönetimi tarafından Önder Apo’nun Suriye’den çıkartılması olayına kadar geliyor.

Hafız Esad yönetimine böyle bir uygulamayı yaptırabilmek için üzerinde yoğun bir baskı kuruyorlar. Bu baskıyı uygulayan ülkelerden birisi İran yönetimidir. Günümüze kadar gelen İran devletinin, Önder Apo’nun Suriye’den çıkartılmasında da uluslararası alanda yalnız bırakılmasında da önemli bir payı vardır. 

İkincisi; dönemin Mısır yönetimidir. Ahvani Müslüm tarafından ayaklanma ile devrilen Hüsnü Mübarek yönetimi oluyor. Hafız Esad yönetiminin, Mısır’ı Arap lideri olarak gördüğü, Arap milliyetçiliğinin merkezi saydığı, dolayısıyla da Mısır hükümetini her zaman öncü olarak gördüğü biliniyor. Bu bakımdan en çok itibara aldığı politik görüş Mısır yönetiminin görüşü oluyor. Bunu, Uluslararası Komployu planlayıp uygulamaya koyan güçler de çok iyi bildikleri için dönemin Mısır devlet başkanı Hüsnü Mübarek’e bu görevi veriyorlar ve aktif hale getiriyorlar. Hüsnü Mübarek’i Şam ve Ankara arasında mekik dokuyarak, Önder Apo’yu Şam’dan çıkartma kararını verdirten kişi olduğu biliniyor. Zaten en sonunda perişan oldu, perişan olunca da herkes “Kürtlerin ahı tutu” dedi. Gerçekten bu hale gelmesinde Kürtlerin ahı tuttu. 

Diğer bir güç Türkiye hükümetidir. Süleyman Demirel yönetimindeki TC yönetimidir. Uluslararası güçler, TC yönetimini de bir sopa gibi kullandı. Önce Önder Apo’nun Suriye’den çıkarılması için Hafız Esad yönetimine karşı tehditte kullanılacak bir sopa yaptılar. Ardından 15 Şubat komplosuyla gardiyan yaptılar. Çünkü TC devletine Kürdü yok sayan ve yok etmek isteyen sömürgeci sistem jandarmalık görevini vermiştir. Kürt soykırım sisteminin jandarması Türkiye Cumhuriyeti Devletidir. Bu jandarmalık görevini her zaman katliamlarla, soykırımlarla, asimilasyonlarla yaptırmaya çalışmışlardır. Uluslararası Komplo sisteminde de Hafız Esad’ı tehditte sopa yapmışlardır, İmralı sisteminde de gardiyan haline getirmişlerdir. Böylece Cumhurbaşkanı Demirel’den, Genelkurmay’a, Karakuvvetleri Komutanlığına kadar Esad yönetimini tehdit etmede kullandılar. 

Peki Yunanistan neden komploda yer aldı?

Tabi Yunanistan’ın belirgin rolünü ortaya koymak gerekir. Yunanistan’a bu rolü özellikle ABD’nin biçtiğini biliyoruz. Önder Apo’nun imhası üzerinden Türk-Yunan çatışmasını ortadan kaldırarak, NATO’nun Güneydoğu kanadını birleştirmeyi hedeflemişlerdir. Aslında bunun için Yunanistan’a, Önder Apo’ya yönelik saldırıda komployu planlayan güçler rol biçtiler. Yunanistan hükümeti önce 7-8 Ekim 1998’de Yunanistan’a davet etti. Ardından ülkeye sokmayarak ortada bırakmaya çalıştı. Daha sonra Önder Apo, Avrupa’ya çıkıp Roma’ya ulaşınca bu sefer Rusya üzerinden Yunanistan’a getirilerek denetim altına alınmak istedi. Oradan Kenya’ya götürüp Yunan elçiliğinin elinden çıkartılarak TC’ye teslim edildiğini biliyoruz. Bu anlamda Yunanistan hükümeti komploda çok uğursuz düşmanca bir rol oynamıştır. 

- Komploda önemli rol oynayan bir ülke, dönemin Rusya yönetimi oluyor. Primakov yönetimiydi. Primakov’un ayyaş bir sarhoş olduğunu biliyoruz. Sovyetler Birliği’nin dağılmasında da önemli bir rol oynamıştı. Rusya’nın halk meclisi DUMA, Önder Apo’ya tam oy birliğiyle iltica hakkı vermiş olmasına rağmen ABD ve İsrail baskısı sonucu TC’nin dönemin başbakanı Mesut Yılmaz yönetimiyle uzlaşarak, Mavi Akım Projesi’nde sahtekarca anlaşmalar yaparak, bu iltica kararını uygulamaya koymadı. Mavi Akım Projesi’ni Türkiye’den alma karşılığında Önder Apo’nun Rusya’dan çıkartılmasını sağladı. Komplocuların istediğini bu temelde para karşılığında pazarlanarak yerine getirdi. Arkasından Önder Apo’nun Avrupa’ya gittiğini, Avrupa’nın ortasında kendine yer bulduğunu görünce bu sefer oradan çıkarmak için de sahtekarca ajan ilişkilerini kullandı. Önder Apo’yu etkileyerek CIA’nın denetim altına alınmasını dönemin Rusya hükümeti sağlattı. Bu anlamda Rusya, beş-on bin dolar karşılığında her türlü değeri ayaklar altına alacak bir tutumun sahibi oldu. 

- İtalya’da da bazı güçlerin sorumluluğu var. Dönemin İtalya hükümeti bu konuda belli bir rol oynamaya çalışsa da -ki gerçekten D’Alama hükümeti “Zeytin Dalı İttifakı” olarak olumlu rol oynamak istedi. Ancak Berlusconi muhalefeti tam bir faşist saldırganlıkla bu mevcut hükümetin politikalarını boşa çıkartmaya çalıştı. 

- Almanya ve Fransa yönetimleri, ABD baskısıyla da komploda çok olumsuz rol oynadılar. Önder Apo’yu Roma’ya götüren İtalya hükümeti, Almaya ve Fransa’ya başvurarak Avrupa Birliği düzeyinde bir Kürt Konferansı toplayıp, Kürt sorunun siyasal çözümünü gündemleştirmek istemesine karşın dönemin Fransa ve Almanya hükümetleri bunu kesinlikle reddettiler. İtalya hükümetini yapayalnız ortada bıraktılar. Hatta Almanya 1988 başında Önder Apo için tutuklama kararı vermişti. O zamana kadar böyle bir tutuklama ve yargılama söz konusuydu. O kararı bile kaldırarak Önder Apo’yu ülkeye giremez kişiler listesine aldı. Sınırları tümden kapattı. Bu da şunu gösterdi ki, ABD siyaseti dışında bir Avrupa Birliği siyaseti yoktur. Avrupa Birliğinin bir Kürt politikası söz konusu değildir. İstediği kadar Kürt desin, demokrasi desin, insan haklarından söz etsin, aslında Kürt halkının haklarına sıra geldiğinde bunlar bir değer ifade etmemektedir. Çünkü Önder Apo Avrupa Birliği’ne altın tepside bir inisiyatif sundu. Küresel düzeyde bir irade kazanması avantajı sundu. Avrupa Birliği böyle bir iradeye sahip olmadığını D’Aleme hükümetinin Kürt Konferansı önerisini reddederek, ardından Önder Apo’nun Roma’dan çıkarılmasını sağlayarak net bir biçimde ortaya koydu.

- Diğer yandan Kenya’ya belli bir rol oynattılar. Aslında Kenya CIA tarafından en iyi denetlenen alandı. Bazı uğursuz ajanlaştırılmış kişiler kullanılarak Önder Apo’nun Kenya’ya götürülmesi sağlandı. Bunda Kenya hükümetinin hiçbir rolü yoktur. O da tıpkı TC devleti gibi bu işte sopa, bir gardiyan gibi kullanılmıştır. Bunların yanında birçok güç söz konusudur. 

- Uluslararası Komplonun küresel kapitalizm öncüsü olan ABD, İsrail ve İngiltere tarafından planlanıp uygulamaya konulduğunu biliyoruz, ama bazı Kürt liderlerden onay alarak bu uğursuz saldırıyı planını uygulamaya koydular. 

O dönem KDP-YNK PKK’yi ‘terörist’ olmakla suçluyorlardı. Uluslararası ciddi kampanyalar yürütüyorlardı. Bu iki Kürt gücünün durumu neydi?

Barzani ve Talabani’nin 17 Eylül 1998 Washington Anlaşması ile komplonun düğmesine bastığını iyi biliyoruz. 20. yıla girerken herkesin ve bütün kamuoyunun bu gerçeği iyi bilmesi lazım. Bu güçler artık izah getirmeleri gerekiyor. Bir tutum ortaya koymaları lazım. Talabani vefat etti, ama takipçileri var. 20 yıl önce düğmesine basılan Uluslararası Komploya ne diyorlar? O zaman “PKK terör örgütüdür” diyerek düğmeye bastılar. ABD’yi, İngiltere’yi ve İsrail’i PKK’ye saldırttılar. Şimdi aynı görüşteler midir? Görüşlerini değiştirdiler mi? PKK hakkında neler söylüyorlar ortaya koymalılar. Yine KDP liderliği, bu konuda tutum açıklamalıdır. O zamanki liderlik bugün de devam ediyor. Geçen süreçte kuşkusuz aynı tutum aynı düzeyde gösterilmedi, ama dikkat edelim bir Demokratik Ulusal Kongresi de toplanamadı. Bu kadar saldırı ortamında onlara karşı koyacak stratejik bir birlik ortaya çıkartılamadı. Kürtler bu anlamda güç birliğinden, dayanışma birliğinden, imkan birliğinden yoksunlar. Hala söz konusu çelişkili ve çatışmalı durum karşıt pozisyonlar şu ya da bu düzeyde devam ediyor. Bunlar ortadan kalkarak bir ulusal demokratik stratejide tam bir birlik ortaya çıkartılamadı. Halbuki içinde bulunduğumuz süreç gereği Kürt toplumunun da, Ortadoğu halklarının da, insanlığın da böyle bir ulusal demokratik ittifaka fazlasıyla ihtiyacı var. Bunu herkes görmeli. KDP ve YNK’nin de Uluslararası Komploda oynadıkları rol vardır. Şimdi 20. yıla giriş vesilesiyle bu durumu açık ederek artık o konumda kendilerini tümden çıkartmaları gerekir. Buna Kürdistan’ın, Kürt halkının ihtiyacı var. Kürt ulusal demokratik varlığının ve geleceğinin ihtiyacı var. Bu durumu herkes görmelidir. 

Tüm bunları tek tek ele aldığımızda ortaya ne çıkıyor? Aslında küresel kapitalist sistem 5 bin yıllık iktidarcı ve devletçi sistemin bu son aşaması net bir biçimde varlık gösteriyor. Önder Apo’ya, partimiz PKK’ye yönelik 20 yıl önceki saldırıda bu net olarak açığa çıkmıştır. Komplonun önderliği, kolları-bacakları açıkça görülmüştür. Uluslararası Komployu örgütleyen güçler böyle bir saldırıyı hayata geçirmede, istedikleri tüm iktidarcı-devletçi güçleri, ister devlet olsun, ister örgüt olsun, ister parti olsun istedikleri kadar kullanmışlardır. İktidarcı ve devletçi olanların hiçbirisi o sistemin yürüttüğü saldırının dışına çıkamamışlardır. O saldırı ne istemişse ona evet demiş, onun gereğini yerine getirmişlerdir. Böyle bir küresel varlık olarak iktidar ve devlet gücü ortaya çıkıyor. Halklar, kadınlar-gençler ve tüm toplumlar üzerinde iktidarcı-devletçi sistem tam bir terör ve egemenlik sistemi oluyor. Bu Uluslararası Komplo penceresinden bakıldığında çok net ve açık bir biçimde görülüyor. 

YARIN: Rusya’nın uluslararası komplodaki rolü