‘Kobanê’yi savunmayı sosyalist bir görev olarak görüyordu'
‘Kobanê’yi savunmayı sosyalist bir görev olarak görüyordu'
‘Kobanê’yi savunmayı sosyalist bir görev olarak görüyordu'
MLKP savaşçısı Suphi Nejat Ağırnaslı (Paramaz Kızılbaş), Kobanê'de DAİŞ’e karşı YPG saflarında savaşırken 5 Ekim 2014 günü yoldaşlarına bedenini siper ederek yaşamını yitirdi. Suphi Nejat’ın çocukluğundaki sürgün hayatından Türkiye’ye, buradan da Kobanê’ye uzanan yaşam öyküsünü babası Hikmet Acun ile konuştuk.
Nejat’ın sadece oğlu değil, aynı zamanda yoldaşı olduğunu vurgulayan Hikmet Acun, oğlunun ölümünün Türk soluna bir mesaj olduğunu belirterek, “Bir enternasyonalist devrimci olarak Kobanê’de olması gerektiğini düşünüyordu. Kobanê’yi savunmayı tüm sosyalistlerin görevi olarak görüyordu” dedi.
Nejat devrimci bir anne babanın çocuğu olarak dünyaya geldi. Nuran Ağırnaslı ve Hikmet Acun TDKP davasından uzun yıllar yargılanmış ve 1980 faşist cuntası dönemi nedeniyle kendi ülkelerinde bile kaçak durumunda yaşamak zorunda kalmışlardı. 20 Eylül 1984 tarihinde Söke Devlet Hastanesi’nde doğan ve TKP’nin kurucuları Mustafa Suphi ile Ethem Nejat’ın isimlerini koydukları oğullarını hastaneden kayıt dahi yaptıramadan kaçırmak zorunda kalmışlardı. Bu nedenle Suphi Nejat’ın uzun yıllar nüfus cüzdanı bile olmamıştı. Anne ile baba 1990’a doğru siyasi mülteci olarak Almanya’ya yerleştiklerinde henüz beş yaşında olan Suphi Nejat, ilk ve orta öğrenimini Düsseldorf’ta tamamlamıştı.
Almanya’yı nasıl yaşadınız?
Bir ülkede mülteci olarak yaşamak çok zordur. Kaldı ki 1960 yıllarından sonra orada bir Türk nüfusunun bulunması bizim için bir avantaj olsa da bu aynı zamanda bir handikaptı. Çünkü oradaki Türk nüfusu gettoda yaşıyordu. Biz getto olmadık bu bizim bilinçli olarak seçtiğimiz bir yoldu. O nedenle Nejat’ın lise yıllarına kadar doğru dürüst Türk arkadaşı olmadı. Arkadaşları genellikle Polonyalı, Almandı. Onlarla beraber büyüdü. Biz bu anlamda Nejat’ı sakındık.
NEJAT ÇOK HAREKETLİ, ÇOK ZEKİ BİR ÇOCUKTU
-Nejat nasıl bir çocuktu?
Nejat çok hiperaktifti. 15-16 yaşlarına kadar çok hareketli bir çocuktu. Çok zekiydi. Doğuştan gelen ve kafasının başka türlü çalışması gibi bir özelliği vardı. Onun için okul hayatı çok başarılıydı. Ders çalışmadan hep yüksek notlar alırdı. Dünyaya dair bir kaygısı yoktu. Bir meslek sahibi olayım, doktor olayım, mühendis olayım gibi tercihleri olmadı. Ben Tıp okumasını istemiştim ama Nejat dünyanın başka sorunları var diyerek kendi yolunu çizmeyi tercih etmişti.
-Politikleşme süreci nasıl başladı?
Onun politikleşmesinde bizim bir etkimiz olmadığı gibi, onu politikadan uzak tutmak için de bir şey yapmadık. Ama ailede zaten öyle bir ortam olduğu için politikaya erken ilgi duydu. Bu ilgi ilk etapta Türkiye’deki politik durumdan ziyade daha çok genel politik durumla ilgiydi. Çok daha sonra 18-19 yaşlarına geldiğinde Türkiye’deki politik durumla ilgilenmeye başladı. Türkiye’de yaşanan 12 Eylül dönemini veya devrimci hareketleri sormaya başladı. Mesela, “Türkiye devrimci hareketi nasıldı? 12 Eylül niye böyle oldu? Hiç mi devrimci deneyim üretmedi bu ülke toprakları? Hep mi bir yenilgi üzerine anılacak? 12 Eylül hep bir yenilgi miydi? Onu besleyen tarihsel bir plan yok muydu? ” gibi ciddi sorular sormaya başladı. Hatta Nejat kendisine bunları o kadar dert etmiş ki Türkiye’ye döndükten sonra Türkiye devrimci hareketinin 1970-80 arasındaki toprak işgallerini, sendikalar, kooperatifler gibi ürettiği deneyimleri araştırmaya başladı.
MARKSİZMİ ÇEVİRİLERDEN DEĞİL, ALMANCASINDAN OKUMUŞTU
-Türkiye’ye dönmek kendi kararı mıydı?
Evet. Çünkü Nejat Almanya solunun içerisinde çalıştı. Bir süre Alman Komünist Partisi içinde çalıştı ancak onlardan istediğini alamadı. Daha sonra otonom gruplarla da çalıştı. Onlarla birlikte bir müddet komün evlerde kaldı. Ancak zamanla Nejat yaptığı araştırmalarla Almanya’da RAF’ın tasfiye olmasıyla gerçek anlamda mücadele olanağının ortadan kalktığı sonucuna vardı. Buradaki sendikalardan bir halt çıkmayacağını, kapitalizmi idare etmekten ileri gitmeyen örgütlenmeler olduğunun farkına vardı. Hatta farkına vardıktan sonra bu örgütlenmeler için bunlar radikal devrimci değil, kapitalizmin sosu olarak işlev görüyorlar tespitinde bulunmuştu. O nedenle bir umutsuzluk yaşadı. Liseyi ikincilikle bitirmesine ve Almanya’da istediği üniversiteye girebilecek puanı tutturmasına rağmen apar topar Türkiye’ye döndü. Burada Boğaziçi Üniversitesi Sosyoloji bölümünde okumaya başladı.
-Sizce çözümün anahtarını neden Türkiye’de buldu?
Çünkü Türkiye daha sorunlu, daha gerilimli, daha dinamik bir yerdi. Nejat aynı zamanda çok iyi bir teorisyendir. Bunu ben değil lisans tezindeki hocaları söyler. Nejat zekası biraz farklı olan bir insandı. Soruları çok farklı yerlerde sorabilen bir yapıya sahipti. İkincisi içinde bulunmuş olduğu düşünceye karşı da bağımsız davranabilen bir insandı. Marksist teoriye çok hakimdi çünkü Marksizm’i çevirilerden değil bizzat Almanca okumuş bir çocuktu. Hatırlıyorum da Engels ile Marx’ı konuştururdu, sanki iki canlı insanmış gibi. Engels’i okurken sanki karşısında canlı bir insan varmış gibi konuşurdu, tartışırdı. Spinoza’yı Marx ile oturtturur, “Haydi hemşerim, oturun bir tartışın bunları, bakalım buradan ne çıkacak” der gibi okurdu kitapları.
KÜRT HAREKETİNİN TEMSİL ETTİĞİ TOPLUMSAL PROJEYE BAKTI
-Devrimcilikle nasıl tanıştı?
Boğaziçi’ne geldiğinde zaten kendine devrimci bir çevre oluşturmuştu. Boğaziçi’nde Tuzla tersaneleri, Hrant Dink suikastı gibi konularla ilgili “Karanlığı Sorguluyoruz” adını verdikleri çok önemli ve güzel etkinlikler ve çalışmalar çıkardılar arkadaşlarıyla. Daha sonra yüksek lisansını yaparken Kandil’e gitmeye karar verdi.
-Kürt meselesiyle o dönem mi ilgilenmeye başladı?
Hayır, hem bizden hem kendiliğinden Kürt hareketine büyük bir ilgisi ve sempatisi vardı. Klasik Türkiye solundaki gibi, Kürt hareketine karşı kendi burjuvazisini desteklemiş olan bir siyasi gelenekten gelmemize rağmen, biz o bakış açısından çok çabuk sıyrıldık ve kopuş yaşadık. Nejat bizim üzerimizden Kürtlerle çok erken zamanlarda tanıştı. Politikleştiği dönemlerde de tanışmıştı zaten. Kürt hareketinin fikirlerini iyi anlayan ve okuyabilen bir insandı. Fakat Nejat hiçbir zaman Kürt hareketiyle Kürtlük üzerinden ilişki kurmadı. Çünkü Nejat komünistti. O nedenle Kürt hareketinin temsil ettiği toplumsal projeye baktı Nejat. Mesela Nejat Kürt hareketine en radikal eleştirileri yaptığı bir dönemde Kandil’e gitti. Kürtler filli bir devrim yarattı, yıllarca savaştılar ve süreci hep dönüştürdüler. O nedenle ben Kürtlere değil Kürtlerin eylemine bakarım derdi.
KOBANÊ’Yİ SAVUNMAK TÜM SOSYALİSTLERİN GÖREVİDİR
-Kobanê’ye gidiş kararını bu düşünceyle mi aldı?
Nejat Kobanê’ye Kürtlerin ürettiği toplumsal projeye sahip çıkmaya gitti. Kürtlerin orada oluşturduğu toplumsal proje Ortadoğu’yu da özgürleştirecek bir proje. Bu proje Türkiye’ye de yansıyıp Türkiye’de de birçok şeyi kırabilir. IŞİD zaten Kürtlere emperyalistler ve Türkiye üzerinden bu projeyi tasfiye etmek için saldırıyor. Nejat da Kobanê direnişine tam da bu yanıyla destek olmaya gitti. Bir enternasyonalist devrimci olarak Kobanê’de olması gerektiğini düşünüyordu. Kobanê’yi savunmayı tüm sosyalistlerin görevi olarak görüyordu. Butün devrimci olduğunu iddia eden insanların Kürtlerin Rojava’da hayata geçirdiği projeyi sahiplenmesi gerektiğini düşünüyordu. Ölmek gerekiyorsa gidip orada ölünür diyordu Nejat ve ölümüyle de bize bunu ispat etti. Onun için enternasyonalizmin kalbi orada atıyordu ve tarihi ele geçirirsek orada geçireceğiz, diyordu.
-Siz Kobanê’ye gittiğini biliyor muydunuz?
Hayır kimse bilmiyordu. Ne Kandil’e ne de Kobanê’ye gittiğinde bize bir şey söylemedi. Mesela Kobanê’ye gideceği zaman arkadaşlarına ben İspanyolcamı ilerletmek için Kosta Rika’ya gidiyorum demiş. Nejat o anlamda sessiz sedasız gitti savaşmaya. Devrimciliği bir kimlik yapan, bir maske yapan bir kişiliğe sahip değildi. Çok gerçekçi, neşeli, bir taraftan dünyayı ciddiye almayan ama diğer taraftan ise sanki dünyanın tüm sorunlarını o çözmesi gerekirmiş gibi çok ciddiye alan bir insandı. Nejat çok kendisi olan bir insandı. Arkadaşlarıyla hiçbir zaman maskeyle ilişki kurmazdı. Sadece kendisiydi. Kobanê’ye kendisi olarak gitti ve orada YPG saflarında savaştı. Nejat’ın düşüncesindeki dünyada özne ve irade vardı. İradeyi mutlaka örgütlemek gerektiğini düşünüyordu. Kobanê’ye gidişi tarihi geri çağırmak gibiydi. O anı ele geçirdiğin zaman yıkarsın artık, afet olursun, bütün dünyayı değiştirirsin. İşte devrimci akıl bu anı iyi anlamakta ve o anı yakalamak için hazırlıklı olmakta yatar. O nedenle Nejat’ın Kürtlere çok büyük bir saygısı vardı. Kürtlerin devrimci zekasına müthiş hayrandı Nejat.
ACININ POLİTİKLEŞTİRİLMESİ GEREKTİĞİNİ KÜRTLERDEN ÖĞRENDİK
-Siz ölüm haberini ne zaman aldınız ?
İlk önce Paramaz şehit oldu diye haber geldi, o zaman öğrendim. Annesi bilmiyordu. Anne çok ölümler görmüş bir kadın, yoldaşları asılmış 12 Mart’ta, Denizler asılmış. Çok acılar görmüş bir kadın. Ama ayakta duruyoruz çünkü biz acıyı politikleştirmeyi Kürtlerden öğrendik. Acının, ölümün ağlanacak bir şey olmadığını, onun politikleştirilmesi gerektiğini Kürtlerden öğrendik. Çünkü Kürtlerin her evinde üç, dört tane şehidi var. Onlar “Öldük, bittik, T.C bizi mahvetti” demiyorlar, bu durumu savaşmanın, direnmenin bir sonucu olarak görüyorlar ve metanetle karşılıyorlar. Öyle Türk solunun yaptığı gibi, “Ah öldük, bittik, sevemedik, yarım kaldı” demiyorlar. Kürtler ölümün nereden geldiğini ve nasıl geldiğini biliyorlar ve politikleştiriyorlar. Tabii benim oğlum ve çok büyük bir acı çekiyorum, ama bir de yoldaş Nejat var ona haksızlık yapamam. Onun tercihiydi, biliyordu, farkına vararak gitti, savaştı ve öldü. Benim yapacağım tek şey bunun arkasında durmak. Kendisinin de ardından bıraktığı mektupta belirttiği gibi Nejat ne bir kahraman, ne bir istisna, sıradan bir insan.
-Kod adı olarak niye Paramaz’ı seçmişti ?
Nejat Ermeni meselesiyle tanıştığında 14 yaşındaydı. Paramaz gibi Ermeni devrimcileri o dönemde araştırmıştı. O ismi alması da tesadüf değil, çünkü hem Ermeni tarihine hem de Osmanlı tarihine çok hakimdi. O devrimciliğin sadece Mustafa Suphi’lerle değil Paramaz’larla da başladığını düşünüyordu.
BENİM GÖNLÜM OĞLUMUN KOBANE’DE YATMASINDAN YANA
-Cenazesine ulaşabildiniz mi ?
Çatışma sabaha kadar sürüyor ve sabah YPG’li yoldaşları çekilebilsin diye üç kişi ön müfreze olarak kalmışlar ve bedenlerini siper etmişler. Bir nevi bir fedai eylemiydi. Daha sonra cenazesi IŞİD’in elinde kalsa da YPG savaşçılarının tekrar tepeyi ele geçirmesiyle belki cenaze hakkında bir haber alabiliriz gelecek günlerde. Cenaze hakkında bir haber gelirse onu da Türkiye getirip getirmeyeceğimiz konusunda net değiliz. Bu konuda annesi ne düşünüyor bilmiyorum, ama benim gönlümde Kobanê’de yapılacak bir şehitler mezarlığına defnedilmesi yatıyor. Benim için daha değerli, Kobanê halkı için de bir onur kaynağıdır.
-O da öyle mi isterdi?
Yok, Nejat kesinlikle bir mezarı olmasını istemezdi ve bize darılırdı eğer kendisine bir mezar yapsaydık. Bunu iyi biliyorum. Çünkü Nejat sadece benim oğlum değil, aynı zamanda benim yoldaşımdı.
NEJAT TÜRKİYE SOL HAREKETİNE BİR AYNA TUTTU
-Bugün Kobanê’de büyük bir direniş sürüyor ve Nejat Kobanê’yi savunmayı tüm sosyalistlerin görevi olarak görüyordu. Sizce Türkiye’deki sosyalistler bu görevi yerine getirebildi mi?
Nejat’ın oraya gidişinin bir önemi yok, Nejat’ın savaşması da çok önemli değil. Herkes savaşır. Yalnızca cesurlar savaşmaz, cesur olmayan insanlar da savaşır mecbur kaldığı sürece. Silah kullanmak ve savaşmak insanı cesur yapmaz, ayrıca iyi de bir insan yapmaz. Her savaşan insan iyidir diye bir ölçü de yok. Savaşmak insanları temize çıkarmaz kötü biriyse. Buradan şuna geleceğim: Nejat ölümüyle Türkiye sol hareketine bir mesaj verdi. Türkiye sol hareketine bir ayna tuttu.